
Burcu Yılmaz
Gezi Olayları’nı takip eden birkaç yıl boyunca hayal kırıklığım, umutsuzluğum, suçluluk duygum ve tedirginliğim o kadar büyüktü ki buradan gitmem, başka bir ülkede yaşamam gerektiğine inanıyordum. Dahası bu bana tek çözüm olarak görünüyordu. Bu nedenle bazı girişimlerde bulunmuş ama her defasında vazgeçmiştim. Bu hal 2017’ye dek devam etti. Yine bir girişimin kıyısından döndüğümde artık kendime şunu itiraf edebilmiştim; ben bir göçmen olmak, başka bir ülkede, başka bir dilin içinde yaşamak istemiyorum. Bu kabulle birlikte birazcık huzura ermiştim. Tabii akıl sağlığımın yerine geldiğini söyleyemeyeceğim. 6 yıl sonra, çok önemli bir seçimin eşiğindeyken, gene aynı noktaya döndüm: Bir göçmen olabilir miyim? Zira belli ki iktidar değişmezse hayatta kalma olanaklarımız hepten kaybolacak. Hayatımın son 21 yılını her türlü özgürlüğü kısıtlamak için elinden geleni ardına koymayan, şiddeti tek yöntem olarak kullanan, bizi neredeyse toplu cinayetleri kanıksadığımız ve bir noktaya getiren bir yönetimin altında harcadığımı bilmek canımı fena yakıyor. Dayanma gücümün son noktasında olduğumdan eminim. Gündelik hayatımı sürdürebilmek için olağanüstü bir enerji harcıyor ve korkuyla önümüzdeki seçimi bekliyorum. Seçim umduğumuz gibi sonuçlanmazsa belki bir göçmen, belki de bir mülteci, olmam gerekeceğini biliyorum.

Bu yazıya konu olan, Migranti (Göçmenler) isimli kitapla neredeyse 10 yıl önce bir kitap fuarında karşılaşmıştım ilk. O zaman neden satın almadığımı bilmiyorum. Ama hep aklımdaydı. 2 yıl sonra, 2015’te, yukarıda sözünü ettiğim nedenlerle kendime bir yurt arandığım ve parçalanmanın eşiğinde olduğum sırada yine başka bir ülkede tekrar karşılaştım onunla ve bunun kaçınılmaz bir karşılaşma olduğunu bilir gibi satın aldım.
Orijinal adıyla Migrar’ı, biri göçmen olan Meksikalı iki sanatçı yaratmış. Javier Martinez Pedro resimlemiş, José Manuel Mateo yazmış. Pedro bu kitabı memleketi Xalitla, Guerrero’nun geleneğine uygun olarak “amate” kâğıdı üzerine resimlemiş. Yekpare biçimde resimlenen kitap, Meksikalı bir çocuğun ağzından bir göç hikâyesi anlatıyor. Çocuk göçmenlerin maruz kaldığı savunmasızlığı, kırılganlığı ve dahası o yürek burkan, olan biteni anlamlandırma çabalarını göstermesi açısından anlatıcının bir çocuk olması kıymetli. Çocukların özgürce dolaşan hayvanların arasında koşuşturduğu, toprağın ortaklaşa işlendiği, bir yanında sıradağların öbür yanında denizin olduğu bir yer… İnsanlar önce toprağı işlemeyi bırakıyor sonra başta erkekler olmak üzere başka ülkelere göç etmeye başlıyor. Hikâyeyi anlatan çocuğun babası da gidiyor. Öteki kadınlarla geride kalan annesi toprağı ekmeye devam etmek istiyor ama mal sahipleri izin vermiyor. Başka işler arıyor ama hep çok az ödüyorlar. Önceleri azıcık para gönderen babasının sesi soluğu da kesiliyor bir süre sonra. Böylece annesi de oğlunu ve kız çocuğunu alarak göç etmeye karar veriyor. Durmadan geçen trene nasıl bindikleri, nasıl saklandıkları, duydukları korku, köpeklerle gelen polislerden kaçarak duvarı aşıp sınırı nasıl geçtiklerini apaçık ve âdeta “öz” cümlelerle okuyoruz. Kitabın yazarının şiir de yazmasının bu sade, güçlü ve inandırıcı üslubu yaratmada etkili olduğunu sanıyorum (Her iki sanatçının yaşadığı coğrafyanın kanlı hafızasını göz ardı etmiyorum elbette). Sonunda Los Angeles yakınlarına, devasa binaların olduğu bir yere varıyorlar. Başka yerlerden gelmiş insanlarla birlikte bir evde yaşamaya ve evlere temizliğe gitmeye başlıyorlar. Burada hikâye kesiliyor. Anlatıcı çocuk “daha fazla yazamayacağım çünkü ışıkları söndürüyorlar. Yarın babamı aramaya gideceğiz. Benim zavallı tavşanım Gazul ne yapıyor acaba, tek başına kalmayı hiç sevmez. Evimi öyle özledim ki!” diyerek anlatısına son veriyor.

Bu hikâyenin kahramanlarına ne olduğunu bilmiyoruz. Yıllardır gözümüzün önünde yaşanan türlü göçmen krizinde zarar gören insanlara, ailelerinden kopan çocuklara ne olduğunu bilmediğimiz gibi. Meksika özelinde anlatılan bu hikâyenin aslında ne kadar kapsayıcı olduğu aşikâr. Bir gün hepimizin göçmenler olarak yaşaması, o çok sağlam sandığımız hayatlarımızın dağılması da pek mümkün. Bu yazıya çok kişisel bir yerden başladım çünkü meselenin, o çemberin, dışında bir yerden durup ahkâm kesmek istemedim. Çünkü biliyorum, başkalarının acısına bakmanın ötesine ancak bir yere kadar geçebiliyoruz.
Migranti, yazan: José Manuel Mateo, resimleyen: Javier Martinez Pedro, Gallucci, 2013