Dilek Büyük
Zaman zaman karşımıza çıkan zorluklar için yılmadan, tekrar tekrar, o zorluğun üstesinden gelmek için çaba göstermek gerekir. Pes etmemek gerekir. Peki, olması gereken her zaman bu mudur? Mike Henson Bir Türlü Kırılmayan Kabuklu Yemiş’te bunu sorgulatıyor okuruna.
Susam, bir sincaptır. Kemirgen olduğu için kabuklu yemişler elbette dişine göredir ama o tüm benzerlerinden iyidir bu konuda. Dünyanın en iyi kabuklu yemiş kırıcısıdır. Görsellerde bunu anlatan birçok başarı fotoğrafı ve madalya görüyoruz. Ardından üç kabuklu yemiş çıkıyor Susam’ın karşısına. İlki cevize benzer bir yemiş. Susam bunu gülümseyerek, çok da çaba harcamadan kırıveriyor. İkincisi bir ceviz, bunu da zorlanmadan kırıyor. Üçüncüsü ise bir kabuklu fıstık. Diğerlerinden daha küçük cüsseli olmasına rağmen Susam her nasılsa onu kıramıyor ve fena halde şaşırıyor bu işe. Ama elbette yılmıyor. Bir tokmakla kırmayı deniyor, olmayınca aklına gelen tüm araç ve yöntemleri kullanıyor ama yine kırılmıyor fıstık. Alışkın olmadığı bu yenilgi fazlasıyla üzüyor Susam’ı ve ilk kez karşılaştığı başarısızlığı kabul edip olay mahallini terk etmeye karar veriyor. Fakat işte o anda beklenmedik bir şey oluyor. Susam, bir “çat” sesi duyarak dönüp arkasına bakıyor ve fıstığın kabuğunun çatladığını görüyor.
Henson, oldukça basit bir metinle anlatmış meramını. Fakat resimlerdeki mizah metnin eğlenceli olmasını sağlıyor. Her sahnede, kitabın ana karakteri Susam’ın yanında yardımcı karakter bile diyemeyeceğimiz, Susam’ın başarılarını fotoğraflamak üzere peşinden ayrılmayan sevimli ve komik küçük bir mavi kuş görüyoruz. Bu kuş, ün ve başarının takipçisi kitlenin sembolü olarak düşünebilir. Üç yemişle karşılaştığımız sahne tek değil, üç sayfa kullanılarak hazırlanmış. Sayfa genişliği üç eşit parçaya bölünmüş. İlk parçada birinci yemiş var. Her yemişli sayfanın ardında ise Susam’ın o yemişi kırma sahnesi var. Bu sahnenin üç farklı genişlikte tasarlanan sayfaları her yemişte giderek büyüyen genişliğe sahip olduğu için yemişlerin kırılma sahnelerinin okuyucudaki heyecanı da giderek artıyor. Yazarın burada kullandığı yöntem hem eğlenceli hem de metne hareket katmış.
Bu hikaye okuruna çaba harcamak, sorunu çözmek için koşulları zorlamakla, sabretmek, beklemek arasındaki ince çizgiyi sorgulatıyor. Tüm çözüm seçeneklerini denemek doğrudur ama bunlar çözüm değilse sahayı terk etmek doğru mudur? Hayır, bazen tüm seçenekleri denedikten sonra, sorunun olgunlaşarak kendiliğinden ortadan kalkmasını beklemek de çözüm seçeneklerinden biri olabilir. Başarma hırsı zaman zaman gözümüzü o kadar kör eder ki, sakince beklemek aklımızın köşesinden geçmez. Bulunduğumuz çağın dayatmaları da biraz bunu unutturur olmuşken Mike Henson büyük küçük hepimize bu küçük hatırlatmayı yapıyor.
Sorunu ortadan kaldırmaya yönelik yirmiye yakın küçük okurları kıkırdatacak yöntemin peş peşe sıralandığı kitabın sürpriz sonu, okurunu düşünmeye sevk ediyor. Oldukça basit kurgusuna rağmen final bu nedenle güzel.
Necip Fazıl Kısakürek’in mısralarını hatırlattı bu hikayesinin finali bana:
Sabırla pişer koruk,
Yerle bir olur doruk.
Sabretmenin, beklemenin de azmin bir parçası olabileceğini unutmamak dileğiyle…
Yazan ve Resimleyen: Mike Henson, Çeviren: Meltem Aydın, T. İş Bankası Kültür Yayınları