Aytuğ Tolu
“Gökyüzünün fazlası kâğıttan bir turnadır
Sesimizin fazlası ağıt, şiir, türkü” (Alkan, 2019: 39)
Tozan Alkan’ın 2019’da Islık Yayınları tarafından yayımlanan Şimdi (2002-2018) adlı toplu şiirlerinden oluşan eseri; Zaman ve Maske, Kalbin Akşamüzerleri, Ve Rüzgâr, Sana Şehir Gelecek, Açık Kapı, Şimdi adlı kitaplarından oluşur. Sana Şehir Gelecek kitabı Metin Altıok ve Behçet Aysan şiir ödüllerine değer görülür. Şiirleri farklı dillere çevrildiği gibi kendisinin de farklı dillerden çevirdiği şiir kitapları mevcuttur.
Tozan Alkan’ın şiirlerinde çevresine ve kendisine duyarlı bir özne görülür. Mücadele, işçi-emekçi sınıflar, toplumsal belleğin inşası bağlamında Madımak ve Gezi/Haziran, mübadele, halk şiirinin değer ve gelenekleri, ideolojik açılımlar şiire taşınır.
“Afazik Şiir”de işçi-emekçi, küçük esnaf, genelevde bedeni sömürülen kadın, matbaacılar, ölü yıkayıcılar ve türlü meslek erbapları şiirin kişi kadrosunu oluşturur. “Bizler ne çok ölüyoruz ne çok” dizesiyle başlayan şiir; overlokçunun, terzinin, levazımatçının ölümüyle devam eder. Kişi kadrosunu oluşturan insanlar sınıfsal açıdan dezavantajlı kesim ve toplumsal açıdan “sıradanlaştırılmış” insanlardır. Ölenlerin arasında ganyan oynayanlar, tehlikeli işler yapanlar, köylüler de vardır. Şiirin ilerleyen bölümünde ölme biçimleri; intihar, akciğer embolisi, Rus ruletidir fakat her bir ölüm biçimi toplumsal-sınıfsal bir soruna işaret eder. Bu bağlamda “bizler” öznesi geniş bir toplumsal kesimi kapsar ve öznenin bileşenlerinden biri de şairdir, parça-bütün ilişkisi toplumsal açıdan “bizler” öznesiyle şiirde konumlandırılır. Sıradanlaştırılan ve görülmeyen, istatistik değerine indirilmiş ölümler şiir aracılığıyla görünür duruma getirilir. Şiirin sonunda kimimizin Turgut Uyar gibi “koygun” olduğuna değinildikten sonra uzun uzun sıkılıp az az yaşayarak ölündüğüne dikkat çekilir. Şiirin adında geçen “afazi” ise beyin kanaması veya felç gibi rahatsızlıkların sonucunda beynin konuşma bölümünde çıkan hasarı/bozukluğu bildiren tıbbi bir terimdir. Afazi sonucunda iletişim sorunları ve konuşma bozukluğu oluşur. Bu sorunlar dikkate alınıp “bizler” denilen özne bileşenlerinin uzun uzun sıkılıp az az yaşayıp ölmesi bir yandan da toplumsal bunalımın habercisidir: “Bizler ne çok ölüyoruz ne çok/ Levazımatçı Cemil kapıcı Salih/ Yaşayıp çok ölüp çok yaşayıp/ Dericiler overlokçular son ütücüler (…)/ Ah güzel insan iyi insan (…)/ Ölüp ölüp duruyoruz, ah ne ayıp!/ Uzun uzun sıkılıp az az yaşayıp” (Alkan, 2019: 255). Ölüp durmaya “ne ayıp!” şeklinde tepki verilmesi dikkat çekicidir çünkü hiç yaşamadan “sıradanlaştırılıp” sürdürülen hayatlar gündem olmayan ölümlerle noktalanır. Bu açıdan kapitalizmde ölme biçimleri sınıfsaldır.

Tozan Alkan’ın şiirinde sloganik dile savrulmayan mücadeleci insan vardır. “Yeni Dünya Yalvaçları” şiirinde barut kokan adamların topları ateşlediği bir ortam betimlenir. Bu noktada eyleme geçilmesi tarihsel bir zorunluluk olarak belirir. Bu yapılmadığında -ileride- “utanılarak” hayata devam edilecektir. Ateş hattına çevrilen bir atmosferde hemen yola çıkma gerekir, çıkılmadığında utancı yaşanacaktır çünkü toplumsal-tarihsel bağlamda tarihin akışına yön vermek sorumluluk sahibi bilinçlerin eylemidir/eseridir. Tüm bu toplam şiirin son dizelerine yerleştirilir: “Hemen yola çıkmalı hemen şimdi yoksa/ Kızgın çöl kurşun eritmeye başladığında/ İpek yolunda yürüyor olacağız utancımızı.” (Alkan, 2019: 39). Ateşlenen toplar, barut kokan adamlar, kanlı çığlıklar, savaşa hazır olanlar; ağıt, şiir, türkü, efsane gibi kavramlar birleştirildiğinde epik bir tonda harmanlanan savaş, kahramanlık, mücadele ön plana çıkar. Bu atmosferde savaşa hazır olma durumu ideal bir düzen uğruna düşünülebilir. Beklemek, tarih ıskalamaktır; “Oyun” şiirinde geçen “Biliyorum beklemez toprağa düşen tohum/ Denize düşen dalga, yara düşen acı” (Alkan, 2019: 44) dizeleri sürekli bir akışın ifadesi olarak beklemenin zamana karşı mümkün olmadığını gösterir.
“Vicdani Ret” şiirinde savaşın durdurulabileceği, egemenlerin manipülatif söylemlerinin aşılabileceği, barışın mümkünlüğü üzerinde durulur: “kim çiçeğe durdu karanlığın ortasında/ ateş böcekleri geceyi nerede unuttu// Durma ayağa kalk/ barışın çığırtkanlığı olur mu deme/ su testisi su yolunda kırılır deme/ dinle vicdanının reddini/ uyan artık dağın nöbeti bitti” (Alkan, 2019: 214). Karanlık-ateş böcekleri-çiçek kavramları bir karşıtlık üzerine ilişkilendirilen kavramlar olarak şiirde yapılandırılır. Şiirin son dizelerinde geçen “durma, ayağa kalk, olur mu deme, dinle, uyan” eylemleri, bir çağrı şeklindedir; alıcıyı/okuyucuyu harekete geçirecek tarzda sesleniş sözcükleridir. Kurulu düzenin çarpıklıklarını engellemede bireyin sorumluluğunu ve tarihteki rolünü vurgulaması açısından “Vicdani Ret” şiiri bir çağrıdır.
Tozan Alkan’ın şiirinde ideolojik açılımlara rastlamak mümkündür. “Kurşuna Adres” şiirinde insanın konuşan bir varlık olması düzleminde ağızdan çıkan kavramlara önem atfedilir. Dil, zihnin yansıması ve temsili olarak bir araç biçiminde algılanır. Zihindeki kavramların sözcüklere yerleşip sesle iletilmesi insanın ideolojik aidiyetini belirginleştirir: “Ağız önemser kendini, dil önemser,/ içinden marx geçer, engels geçer, che deyince sakalı…” (Alkan, 2019: 92). Dilden geçen Marx ve Engels ideolojik zihnin, Che ise teorinin pratiğe geçmesi açısından eylemin temsiliyetidir. Bu bağlamda “Ya Sev Ya Devrim” şiirinde Marks tekrar anılır. Egemenlere meydan okuyan bir epikle yazılan bu şiirde sınıflı toplumların doğuşunu ortaya çıkaran özel mülkiyete satirik bir yaklaşım sergilenir, insan yaşamı devren kiralık bir mülk gibi algılanıp paradoks oluşturulur çünkü efendi-köle diyalektiği bağlamında efendinin varoluş koşulu köleye bağlıdır. O yüzden köleye “tanınan” hayat bir zorunluluktur, karşıtların birliği kaçınılmazdır. Bu eşitsiz durumun kökeni milattan öncesine götürülür. Şiirin sonunda meydan okuma parodiyle harmanlanır. Anarşi, düzen değiştirici bir eylemsellik olarak karşıtların savaşımında mevzilendirilir; suların kanlı akması fiziksel bir çatışmanın ve şiddetin kullanılmasının habercisidir. Hayalperestlik, anarşistlik, uçuk ruhluluk Don Kişot havası sezdirir.
“Notada bir oratoryo, soloda bir halk
gözünü gözümüze dikmiş bakıyor
boğazımıza kaçan bu kılçık bizim
iki elimiz iki yakanızda
sularımız bundan böyle kanlı akacak
Biz ey marx’ı yatılı okuyan çocuklar
ölmeden önce devren kiralık
bir mülk gibi kullandığımız hayat
ta milattan önce elimizden alınmış
bu yaşadığımız tarihin sus payı
Hepimiz haylaz bir cumhuriyetin
uçuk ruhlarıyız; hayâlsever, anarşist
havalar dolaşıyor kara sularımızda
korkmayın, sönmez yurdunuzun ocakları
üzerinde dolanan karanlık şafak
-Ya seveceksiniz bizi ya devrim!” (Alkan, 2019: 142)
Tozan Alkan’ın şiirlerinde toplumsal olayların, tarihsel kırılmaların, halkların belleğinde iz bırakmayan baskı-zor-katliam koşullarının bellek inşasına zemin oluşturduğu görülür. Toplumsal ve insani duyarlılıkla yaklaşılan olaylardan biri de 2 Temmuz 1993 Madımak Katliamı’dır. Üç bölümlük “Oracıkta Babası Var İnsanın” şiirinde; titreyen gölün sesinin gömüldüğü, suyun şaraba döndüğü, suyun kirlendiği doğayı tahrip eden bir ortam tasvir edilir. Şarabın kırmızılığı ve kan kavramları, bir isyanla ilişkilendirilip “-havada yanık rüzgâr kokusu/ sesin ne çok kırmızı tanrım” (Alkan, 2019: 124) dizelerine dökülür. Havadaki yanık rüzgâr kokusunun nedeni yangındır, Madımak Oteli’nin kundaklanmasıdır. Doğanın kirletildiği yerde şeytan ateşe tapan olarak sahneye “tekrar” çıkar: “şeytanın ateşe taptığı yerde/ otuz beş yaprağı madımağın/ havalandı.” (Alkan, 2019: 123). Şeytanın ateşe tapmasıyla katliama katılanların saikleri “yangın” kavramı kapsamında eşleştirilir fakat bu yangın yerinde ya da oracıkta babası vardır “insanın”. Şeytan-insan karşıtlığı öne çıkarılır.

Toplumsal-tarihsel kırılmaların yaşandığı bölgesel olaylardan biri de mübadeledir. Mübadele şiirinde yurdunu bırakıp gelen/giden insanların ölülerini geride koyup vatanını terk etmesi mezar-yurt ilişkisini vurgular. Yurdun oluşma sürecinde yer isimlerinden mimariye kadar bir dizi değişikliğe gidilir fakat bir aileye/halka ait mezarlar da yurdun önemli bir parçasıdır. Mübadeleye maruz bırakılan insanların dramı ve edilgenliği “zorbaların çetelerin yüzünden/ ne elimizde kaldı/ ne avucumuzda” (Alkan, 2019: 210) dizelerinde o insanların dilinden söze dökülür. Bu bağlamda şiirin öznesi yurdunu bırakıp giden insanlardan biridir. Şiirin son dizesinde geçen “kalın sağlıcakla” sözü, geride bırakılan ne varsa onlara hitabendir.
2013’te yaşanan, toplumsal dinamizm düzleminde, kolektif eylemselliğin geniş halk kitleleri tarafından tarihe geçirildiği Gezi/Haziran süreci Tozan Alkan’ın şiirlerindeki yerini alır. “Evlerinin Önü Gezi ve Haziran Ağıtı” şiirleri, bu döneme yönelik belleğin şiir aracılığıyla estetize edilip canlı tutulmasının tezahürüdür. Gezi/Haziran sürecinde yaşamını yitirenler, hiçbir ideolojik ayrıma tabi tutulmadan, “Evlerinin Önü Gezi” şiirinde bu ölümlere duyulan acı şeklinde dizelere dökülür. Yaşamını yitiren insanların adları anılıp hangi çevresel şartlar içinde öldüklerine değinilir. “Haziran Ağıtı”nda özgürlüğün baskılanması göğe kilit vurulması, tepkinin bastırılması sözün kana boğulması olarak ifade edilir. Şiirin son dörtlüğünde söze kilit vurulduğu, göğün kana bulandığı belirtilerek ilk ve son dörtlükteki kavramların yeri değiştirilir. Bunun nedeni de ölümün yollara düşmüş olmasıdır. Şairin tanıklığı güncel-toplumsal bir değişim sürecinin şiire taşınmasıyla belirginleşir. Bu noktada yakın tarihten öte şimdinin şiiri yazılır.
Ercişli Emrah’a nazire olduğu belirtilen “Semah” şiirinde halk şiirinin değerlerine, sembollerine ve söyleyiş biçimlerine yer verilir. Şiirin son kısmında “ben” öznesi; Emrah, Karacaoğlan, Pir Sultan’la bütünleşir. Yunus Emre’ye telmih, odun kırma eylemiyle; Pir Sultan’a telmih, ipe çekilme eylemiyle yapılandırılır. Bu bağlamda “ben” öznesi genişleyip çoğullaşan bir niceliğe sahiptir, geleneği kendisinde toplayan bir öznedir. Şairin, halk şiiri geleneğinden beslendiği görülür. Kitaptaki şiirlerde geçen “turna” da gelenekten beslenmesinin başka bir örneğini teşkil eder. Aynı zamanda kitaptaki diğer şiirlerde cumhuriyet dönemi şairlerine göndermelerde bulunularak bir tür anma gerçekleştirilir. Kitapta şiirlere çizimler de eşlik eder. Şairin toplumsal izleklerine değinilen bu yazı onun şiir dünyasından bir kesit sunmaktadır, çeşitli açılardan Tozan Alkan’ın şiirleri inceleme-değerlendirmeye tabi tutulabilir.


İlk yorum yapan olun