.

Karadut’un Öyküsü

Burak Soyer

Müjgan Tekin ve Vildan Tekin’in yazdığı Karadut, Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşlarından Mari Gerekmezyan’ın hayatını merkezine alsa da, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 1940’larda başlayan, tüm disiplinlerin dahil olduğu sanat ve entelektüel ortamına, sanatçıların birbirleriyle ilişkilerine, İkinci Dünya Savaşı sırasında tarafsız kalmış bir ülkenin hâli pür mealine, en önemlisi de birbiri için atan iki kalbin hikâyesine odaklanıyor.

Mari Gerekmezyan 1913 yılında Kayseri’nin Talas ilçesinde doğmuş. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nde Rudolf Belling’den dersler almış, okulu birincilikle bitirmiş. Aynı süreçte Arti Gırtaran İlkokulu’nda, Esayan Ermeni Okulu ve Getronagan Ermeni Lisesi’nde öğretmenlik yapmış. 1945’te yaptığı, günümüzde kayıp olan Yahya Kemal büstüyle birincilik ödülü almış. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ve Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde eserleri sergilenen Mari Gerekmezyan, her ne kadar Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşlarından biri sıfatıyla anılsa da onun asıl “ünü” (!) şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu ile yaşadığı sansasyonel ilişkisinden geliyor. Bedri Rahmi’nin meşhur “Karadut” şiirinde atıf yapılan kişi olarak da bilinen Mari Gerekmezyan’ın hayatı Müjgan Tekin ve Vildan Tekin tarafından kaleme alınan Karadut adlı kitapta roman hâline geldi. A7 Kitap etiketiyle yayımlanan roman, Mari Gerekmezyan’ın hayatını merkezine alsa da, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 1940’larda başlayan, tüm disiplinlerin dahil olduğu sanat ve entelektüel ortamına, sanatçıların birbirleriyle ilişkilerine, Türkiye’nin tarafsız kaldığı İkinci Dünya Savaşı sırasında tarafsız kalmış bir ülkenin hâli pür mealine tam ortadan bir bakış atıyor.

Karadut, 1949 yılının İstanbul’unda, resimden heykele, şiirden öyküye yeni akımların doğduğu, filizlendiği, sanatçıların birbirine omuz verdiği bir dönemde açılıyor. Kimler yok ki… Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Eyüboğlu, Orhan Veli, Sait Faik, Adalet Cimcoz, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nâzım Hikmet, Fred Gross, Halikarnas Balıkçısı, Rozsi Szabo, Bela Szabo, Mari Ertoran, Muzaffer Ertoran, Zerrin Bölükbaşı gibi günümüzde de kıymeti hâlâ bilinen, şimdinin sanatına, edebiyatına yön veren birçok isim, hepsi bir arada. En kötü günlerinde de beraberler, en iyi günlerinde de. Lambo’nun Meyhanesi’nde kadehlerden taşan dizeler adisyonun kalan kısmını tamamlarken, helva şarabın yanında meze niyetine azar azar tadılırken, bu dostluk ortamında bir aşk doğmaya başlar. Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu’yla evli olmasına rağmen Mari Gerekmezyan’a tutuluverir. Mari de ona karşı boş değildir. İki gönül, böylesi bir “samanlık”ta aşklarını iğne gibi arayıp bulmuşken, yaşadıkları toprakların örf ve âdetleri toplumda geçer akçe olduğu için birbirileri için atan kalplerini başkalarından gizli saklı yaşarlar.

Yukarıda ismi geçenler de dahil hiç kimsenin bu ilişkiden haberi yoktur. Ancak Bedri Rahmi, Mari için dizeleri “dize getirirken”, Mari, Bedri’nin ellerini yapacağı günü iple çekerken ikisi arasındaki aşk da iyiden iyiye büyür, alev alır. Birbirilerini görmedikleri her gün, kara gündür artık onlar için. Bir yanda sanatlarının ideallerinin buluştuğu çizgi, diğer yanda tüm dünyayı kasıp kavuran Hitler faşizmi, tam ortalarında da Bedri Rahmi’yle Mari’nin bir türlü içtenlikle kavuşamayan elleri, gözleri, kalpleri vardır.

İkisi de icra ettikleri sanatlarda yükselmektedir ve tüm sanat camiası onları konuşmaktadır. Ancak dedikodu bu. Kötü haber kadar tez yayılır. İkisinin ilişkisi yine aynı ortamlarda konuşulur hâle gelir. Mari, Bedri olmadan yapamamaktadır, yaşayamamaktadır, nefes dahi alamaz hâldedir. Bedri ise karısı ve çocuğuyla Mari arasında sıkışıp kalmıştır. Dostları geçici olarak bir çözüm bulmuş olsa da haber çoktan ayyuka çıkmış ve tüm sanat camiası ikisinin ilişkisini konuşur olmuştur. O arada birbirlerinden iyice uzaklaşmak zorunda kalır Mari ve Bedri. Mari, Bedri’nin aşkıyla kendinden uzaklaşır, hülyalı âlemlere dalar ve bir akşam kendini Fred’in atölyesine zor atar. Vaziyeti çok kötüdür. Ciğerleri kanla dolmuştur, sürekli sayıklamaktadır. Doktorlar kesin tanıyı koymuştur: Verem. Aşkından verem olan Mari’nin ilacı için çok para gerekmektedir. Bedri’nin karısı Eren Eyüboğlu da dahil dostları eserlerini yok pahasına satarlar, üç beş, ne varsa denkleştirmeye çalışırlar. Ancak Mari Gerekmezyan, 29 Ekim 1947 yılında, henüz 34 yaşındayken hayata veda eder…

Müjgan Tekin ve Vildan Tekin, Karadut‘ta sadece tutkulu bir aşk hikâyesi değil, o aşkın etrafında şekillenen dostluklar, hiçbir çıkar aramadan kendiliğinden var olan dostluklar, “bizler”, “onlar”, cebi delik, gönlü bol sanatçılardan mürekkep bir dünya kuruyor. “Laf olur, söz olur”un sadece kırsalda değil, eli kalem, fırça tutanların da arasında da geçerli olduğunu ve bu durumun birbirine âşık iki insanın yaşamlarını nasıl etkilediğini açıkça anlatan roman; hiçbir şekilde bir tarafa yönelmeden, ne yaşanmışsa olduğu gibi anlatan, yazarların titiz bir araştırma sonucu ortaya koydukları, Mari Gerekmezyan’ın çok geç de olsa hakkını vermeyi ihmal etmiyor.