Abdülhak Hamit Tarhan: 1852-1937 yılları arasında yaşayan Abdülhak Hâmid Tarhan şair ve oyun yazarıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ve Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarında eserler vermiş, modern edebiyatın doğuşunda etkin bir isimdir. Türk edebiyatının “şâir-i âzam”ı olarak anılır. Eşinin ölümünden sonra yazdığı “Makber” şiiriyle “ölüm şairi” olarak da kayda geçer. Tiyatro metinlerinde Shakespeare’in etkilerini görmek mümkündür. Eserlerinden birkaçı şunlardır: Sahra, Makber, Duhteri Hindu, Sabr ü Sebat.

“Ben bu sıralarda Proust’a dadandım. Müthiş biri! İşin garibi bizim Ahmet Hamdi Tanpınar ve Abdülhak Şinasi Hisar gibi yazarlarımız onun tesiri altında kalmışlar adeta. Tıpkı Abdülhak Hamit Tarhan’ın Shakespeare’in etkisinde kaldığı gibi.” (Erbil, 2021: 115)

Abdülhak Şinasi Hisar: 1887-1963 yılları arasında yaşayan Abdülhak Şinasi Hisar, İstanbul’un ve özellikle Boğaziçi’nin güzelliklerini anlattığı eseriyle tanınan Cumhuriyet devri yazarıdır. Abdülhak Şinasi, 1921 yılında “Kitaplar ve Muharrirler” başlığı altında yeni çıkan kitaplar hakkında tenkit ve tanıtma yazıları yazdı. “Saatler ve Mevsimler” başlığıyla da ilk şiir denemelerini yayımladı. Uzun bir aranın ardından 1941 yılında Fahim Bey ve Biz adlı ilk romanını yayımladı. Büyük ilgi gören bu eseri ertesi yıl Cumhuriyet Halk Partisi Hikâye ve Roman Mükâfatı’nda üçüncülük kazanıp yazarın ününü iyice duyurdu. Çamlıcadaki Eniştemiz, Ali Nizamî Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği eserlerinden bazılarıdır.

“Ben bu sıralarda Proust’a dadandım. Müthiş biri! İşin garibi bizim Ahmet Hamdi Tanpınar ve Abdülhak Şinasi Hisar gibi yazarlarımız onun tesiri altında kalmışlar adeta. Tıpkı Abdülhak Hamit Tarhan’ın Shakespeare’in etkisinde kaldığı gibi.” (Erbil, 2021:115)

acuze: Huysuz, yaşlı kadın.

“İlle de görüşmek istedi Gürbüz, yanlış telefon numarası verdim, aman ben bu acuzelerden kaçmadım mı buralara, ne işim var.” (Erbil, 2021: 154)

Ahmet Hamdi Tanpınar: 1901-1962 yılları arasında yaşayan Tanpınar şiir, roman, hikâye, deneme, eleştiri, inceleme ve araştırma, edebiyat tarihi gibi edebiyatın hemen her türünde eser verdi. Aynı zamanda Tanpınar’ın mimari, heykel, resim, müzik ve hat başta olmak üzere güzel sanat alanlarında da amatörlükten daha ileri bir seviyede, dikkate değer yorumları içeren makale ve denemeleri vardır. Şairliğiyle ön plana çıkmak isteyen Tanpınar, bugün daha çok romancı kimliğiyle tanınmaktadır. Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Beş Şehir eserlerinden bazılarıdır.

 “Ben bu sıralarda Proust’a dadandım. Müthiş biri! İşin garibi bizim Ahmet Hamdi Tanpınar ve Abdülhak Şinasi Hisar gibi yazarlarımız onun tesiri altında kalmışlar adeta. Tıpkı Abdülhak Hamit Tarhan’ın Shakespeare’in etkisinde kaldığı gibi.” (Erbil, 2021:115)

Ahmet Haşim: 1887-1933 yılları arasında yaşayan Ahmet Haşim, şair ve deneme yazarıdır. Haşim’in bilinen ilk şiiri “Hayâl-i Aşkım” ile beraber, daha sonraki bazı şiirlerinde Abdülhak Hâmid, Fikret ve Cenab’ın etkileri vardır. Haşim, 1921’de yayımlanan şiiri “Bir Günün Sonunda Arzu” ile olumsuz eleştirilere maruz kalınca “Şiirde Mâna ve Vuzuh” adlı yazısını kaleme aldı. Bu yazı daha sonra Piyâle’nin mukaddimesi olarak “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” adıyla neşredildi. Bu yazıda çokça bilinen cümlesi, şiir dilinin “sözden çok mûsikiye yakın” olması gerektiğini yazdı. 

 “Fikrimce; sen her ne kadar içinden Haşimci isen de, onu saklıyor ve belki de Cenap’ı olsun, Haşim’i olsun, insanın zayıf, âciz yanlarını dile getirdikleri için daha çok Nâzım’a kayıyorsun!” (Erbil, 2021: 60)

Aile Çemberi: 1932 yılında yayımlanan Andre Maurois tarafından yazılan roman.

“Aile Çemberi’ne gelince, belki de yalnız ve küskün bir saatimde okuduğum için duygularım çok değişik. Adeta bir girdaba yakalandım ve kendimi bir labirentin ortasında buldum. Zaten belki de ben aslında tam tersini göstermeme karşın çok iradesiz ve zayıfım ve ilerde de bundan çok zarar edebilirim.” (Erbil, 2021: 34)

aksülamel: Tepki, reaksiyon.

“Böyle bir şey yapsam sırf sen tehdit ettiğin için yaparım, hem de senin ruhun duymaz. Ama sana karşı bir aksülamelle hareket etmek de benim gururuma dokunur.” (Erbil, 2021: 30)

 alayiş: Gösteriş, göz kamaştırma.

“-cavcavsız – süssüz – püssüz – geçiştirmek – nasıl olsa gelecek olan bir unutkanlık dalgasında – alayişsiz – eritip yitirmek-” (Erbil, 2021: 198)

Akdeniz: Panait Istrati‘nin Akdeniz adlı eserinde, Adrien adlı kahramanın İskenderiye, Kahire, Beyrut, Şam gibi kentlerde yaşadığı olaylar, sosyal ve ekonomik yaşam anlatılır.

“Gazap Üzümleri’ni okudum, sana da tavsiye ederim. Akdeniz’i de okudum. Şahane, tavsiyene teşekkür ederim. Yine de ben perişan ruhumun tesellisini Cenap’ta buluyorum Jale.” (Erbil, 2021: 28)

alicenap: Yüce gönüllü, cömert.

“- en kötü benim demeye getirdim – en kirli – şu kızı en sevmeyen en oyunbaz olan aman efendim Ahmet bey siz mi istiyorsunuz evlenmeyi hay hay buyrun alın Çetin bey siz ne kadar âlicenapsınız böyle Jale hanımın en yakın dostu – Ahmet beyi itekleyip duran -” (Erbil, 2021: 176)

 anane: Gelenek.

“Yaratılıştan eşit olmayan bir durum var ortada; yasalar, ahlak, anane neyi değiştirebilir ki!” (Erbil, 2021: 134)

Ankara Palas Oteli: Ankara Palas Oteli, İzmir ‘in Kemeraltı semtinde bulunan, günümüzde kullanılmayan tarihi otel. 20. yüzyıl başından itibaren otel olarak kullanılmaya başlanmış bir yapıdır. Otel, Konak Meydanı’ndaki Sarıkışla denilen askeri karargâha yakınlığı nedeniyle askerler tarafından ilgi gördü. Cumhuriyet devrinde “Ankara Palas” adını aldı. Otelin altındaki “Ankara Palas Pastanesi”, çevrenin “aydın mekânı” olarak ünlendi.

“Otobüs Ankara Palas’ın önünde bıraktı.” (Erbil, 2021: 3)

arşıâlâ: Göğün en yüksek katı.

“Heyecan bir tufan gibi bütün ruhumun etrafında dönüyor, sonra o hafiflemiş rüzgâr olan ruhu olduğu yerden kaldırarak arş-ı âlâya doğru sürüklüyor. Bekir! Düşündükçe evet aynen böyle bir tufan; nefesimi kesen, zihnimi allak bullak edip, saadetten yerden ayaklarımı kesip beni uçuran bir tufan bu aşk denen şey.” (Erbil, 2021: 37)

Ayşegül Sarıca: 1935 yılında doğan Ayşegül Sarıca piyano eğitimine İstanbul Konservatuarı’nda başladı. Daha sonra Paris Ulusal Konservatuarı’na giderek Lucette Descaves ve Pierre Pasquier’nin öğrencisi oldu. Paris Ulusal Konservatuarı’ndan birincilikle mezun olan Sarıca, daha sonra çalışmalarını Marguerite Long ile sürdürdü. Sanatçı 1959 yılında Marguerite Long-Jacques Thibaud Yarışması’nda Paris Kenti Ödülü’nü aldı. Navarra, Ferras ve Schiff gibi virtüözlerle çalışan sanatçı 1968 yılından bu yana Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solistidir. Birçok uluslararası piyano yarışmasında jüri üyeliği yapan Ayşegül Sarıca 1971’de Devlet Sanatçısı unvanıyla onurlandırıldı. 1999’dan itibaren İstanbul Teknik Üniversitesi Müzik İleri Araştırmaları Merkezi’nde öğrenci yetiştirmektedir. 

“Sonra Kerimlerle yemek ve Kervansaray, sonra Lambo, sonra Ayşegül Sarıca’nın konseri ve hep pazar sabahı konserleri; daha sonrasını biz kuralım Jalem.” (Erbil, 2021: 101)

aza: Vücut parçası, organ.

“Benim her azamı sapasağlam sana, senin her azanı sapasağlam bana vaat eden yüce Rabbime bin şükür! Sen de et! Sedefli baldırlarını, yay bacaklarını, ebruli kalçalarını, katmerli laleni, ortanca karnını, kasımpatı göğüslerini, afacan ellerini, yosunlu koltukaltlarını, ibrişim sağanaklı saçlarını, kadife dökümlü tenini, göklerden, sulardan ve yerlerden çağıldayan gözlerini yaratan ve o habersiz ruhuna beni sokan Allah’ıma bin şükür!” (Erbil, 2021: 51)

balat: Serbest biçimli, romantik, müzik araçlarıyla çalınan veya şarkı olarak okunan eser.

“Dövüşerek, söverek, yerlerde yuvarlanarak sevdiriyorum kendimi ona; çoğun odanın en geniş, en boş parçası olan piyanonun altına yuvarlanmış olarak buluyoruz kendimizi, piyanonun alt tahtasını seyrederken ona binlerce bersözün, süit ve barkarolün, baladın, sonatın ve noktürnün, milyonlarca notanın sesini getirecek bir çalgı ritmiyle eşlik ederek adıyorum nefretimi.” (Erbil, 2021: 213)

Baudelaire: 1821-1867 yılları arasında yaşayan Charles Pierre Baudelaire, Fransız şair, deneme yazarı ve sanat eleştirmenidir. 19. yüzyılın en önemli Fransız şairlerinden olmasının yanı sıra, Edgar Allan Poe’nun eserlerini çeviren öncü sanatçıdır. 1857 yılında Elem Çiçekleri (Kötülük Çiçekleri) adlı şiir kitabı yayımlandı. 1869’da Paris Sıkıntısı yayımlandı. Türkçe edebiyatta birçok yazarı ve şairi etkiledi.

“Heyhay! Jaleciğim, artık, Iûgatımdan aşk sözünü siliyorum… Aşk da Allah gibi, ikisi de yok, ikisi de Allahsız… Türkçecinin bize ezberlettiği Baudelaire’i hatırlıyor musun?” (Erbil, 2021: 93)

Baragan’ın Devedikenleri: “Balkan edebiyatının Gorki’si” diye bilinen Panait Istrati’nin romanı Baragan’ın Devedikenleri 1928 yılında kaleme aldığı eseridir. Eserde yazarın kendi hayatından da kesitler vardır. Eser boyunca sosyal çelişkiler üzerinde durulur. Modern zamanlarda yaşanılan yoksulluk anlatılır.  

“Jalem, tek tesellim daha önce de bahsettiğim kütüphane. En çok aradığımız kitaplar mevcut. Son olarak Baragan’ın Devedikenleri’ni okudum, tavsiye ederim.” (Erbil, 2021: 20)

bedbinlik: Kötümserlik.

“Çok fena oluyorum senden haber alamayınca, şaşkına dönüyorum. Öyle bir bedbinlik çöküyor ki üstüme.” (Erbil, 2021: 139)

 bermutat: Her zaman olduğu üzere, öteden beri olan biçimde, alışıldığınca.

“Telefonda konuştuğumda salı günü geleceğini söylemişti. Bermutat ortalarda yok, kimbilir hangi çılgınlık peşinde!” (Erbil, 2021: 9)

Cavalleria Rusticana: Pietro Mascagni tarafından bestelenmiş, Giovanni Verga tarafından 1889’da yazılan aynı adlı bir kısa oyundan uyarlanan librettosu Giovanni Targioni-Tozzetti ve Guido Menasci tarafından hazırlanmış tek perdelik İtalyanca bir operadır.

“- Hasan’ın tekmesiyle başlayıp senin suskunluğunla bitmesin – Handel’e bayılıyorum – Gluck’a da – Cavalleria rusticana’ya da – göreceksin her şey düzelecek – sana dinleteceğim bunları da-” (Erbil, 2021: 187)

 celp etmek: 1. Kendine çekmek. 2. Çağırmak, getirmek.

“- beraber üşüdük Şadi’nin o bildiğin kulübesinde – iki sigara bir mumla – methederek yerdiğini, yererek kendine celp etmek istediğini – kelimesindeki manayı sezerim be – hani sana küfretti- yalan söylemişti -” (Erbil, 2021: 177)

Cenab Şahabeddin: Cenab Şahabeddin, 1871- 1934 yılları arasında yaşamış Servet-i Fünûn dönemi şair ve yazarıdır. İlk şiiri 1885’te daha öğrencilik yıllarında Saadet gazetesinde yayımlandı. Önceleri Muallim Naci’nin etkisiyle divan türü şiirle uğraştı. Daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid Tarhan’dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi. Servet-i Fünûn dergisinde şiirleri yayımlandı. Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil’le birlikte Servet-i Fünûn edebiyatının üç önemli isminden biri oldu. Şiirlerinde kullandığı ‘sâât-i semenfâm’, ‘çeng-i müzehhep’, ‘nay-i zümürrüt’ gibi terkipler, sanat dünyasında önemli tartışmalar yarattı. Şiirde ahenge önem verdi. ‘Yakazat-ı Leyliye’ ve ‘Elhan-ı Şita’ gibi şiirlerinde dil, üslûp, kelime kadrosu açısından yakalanan uyum onun şiir anlayışını ortaya çıkarmaktadır.

“Gazap Üzümleri’ni okudum, sana da tavsiye ederim. Akdeniz’i okudum. Şahane, tavsiyene teşekkür ederim. Yine de ben perişan ruhumun tesellisini Cenap’ta buluyorum Jale.” (Erbil, 2021: 28)

Chopin: Frederic François Chopin (1810-1849). Babası Nicolas Chopin, 1787 yılında henüz 16 yaşındayken Polonya’ya göç eden Lorraine bölgesinden bir Fransız’dı. Müzik konusundaki yeteneğinden dolayı erken yaşlarında üstün yetenekli çocuk olarak tanınmaya başladı. Sonraki yıllarda, dönemin önemli sanat insanlarından biri olan Profesör Joseph Elsner, Chopin’in eğitimini üstlendi. Joseph Elsner’in öğrencisi olarak Varşova’da dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Chopin, Temmuz Devrimi sırasında Paris’e geldi ve orada da kendini kanıtladı. Besteciliğini çok geliştirdi ve zaman içerisinde tüm Avrupa onun ismini öğrendi. Klasik müzikte devrim yaratmış bir isim olan sanatçı, 39 yaşında hayata veda etse de yüzlerce esere imza attı ve sanat dünyasında büyük bir iz bıraktı.

“Radyoda Chopin çalıyor, ballade. Hatırlıyor musun filmin son sahnesini? Tuşlara damlayan kan beni ne kadar ağlatmıştı. Oysa şimdi ebedi bir saadet şarkısı gibi geliyor bana, hüzün vermiyor artık.” (Erbil, 2021: 39)

cismani: 1. Cisimle, bedenle ilgili. 2. Ruhani karşıtı.

“Ve aramızdaki cismani bir aşk da sayılmaz. Gerçi öpüşüyoruz, sarılıyoruz, el ele kırlarda dolaşıp duruyoruz, ama sevgimiz sanki semavi bir şey; bir ışık gibi şeffaf ve berrak.” (Erbil, 2021: 60)

Çayhane: Vern Sneider tarafından yazılmış bir oyundur. “The Teahouse of The August Moon” adıyla 1956’da sinema filmi olarak çekilen eserin başrollerinde Marlon Brando ve Glenn Ford gibi isimler yer aldı. Çayhane, Türkiye’de ilk kez 1955 yılında Küçük Sahne’de oynandı. Mücap Ofluoğlu, Kamran Yüce, Agah Hün, Münir Özkul ve Sadri Alışık’ın rol aldığı oyun, 1987’de Adana’da ve 1997’de İzmir’de sahnelendi.

“Sinemalar, tiyatrolar … Orada en son Çayhane diye bir şeye gitmiştim. Son olarak radyodan dinlediğim müzik de “ten nenni tenenen” gibi bir zırıltıydı.” (Erbil, 2021: 166)

Çiçek Pasajı: 1870 yılındaki Büyük Beyoğlu Yangını’nda yanarak yıkılan Naum Tiyatrosu’nun arsası dönemin en zengin insanlarından biri olan Hristaki Zografos Efendi tarafından satın alındı ve buraya Rum Cleanthy Zanno’nun mimarlığında yeni bir tip çarşı binası olarak Cité de Péra inşa ettirildi. Asıl olarak 1940’lı yıllarda açılan meyhaneler büyük bir müşteri kalabalığı çekmeye başladı. 1950’lilerin sonunda “Çiçek” adı daha çok bir hatıra olarak kalırken, pasaj tümüyle bugünkü meyhane kimliğine büründü. 10 Mayıs 1978’de bir gecede aniden çöken bakımsız bina, 1988’e kadar yıkık ve dağılmış biçimde kaldı. Belediyenin ve Çiçek Pasajını Yaşatma ve Güzelleştirme Derneği’nin girişimiyle onarılıp, eski haline sadık kalarak 2005’te hizmete sokuldu.

“Öff bir oyundur gitti avluda, ne nikah ne nikah, bir de üstüne üstlük Çiçek Pasajı ‘na gidip içtik – dostların sözümona – nikah – Çiçek Pasajı ve İzmir trenine uğurlanma – bana ne oldu – kafamı taşlara falan mı vursam ne yapsam sana mı kızsam dövsem mi seni gelip her şey tepetaklak.” (Erbil, 2021: 176)

Deccal: 1. Yalancı, fesat, dedikoducu kimse. 2. Dini inanışlara göre kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkacak olan yalancı ve kötü yaradılışlı kimse.

“Teccal, Hikmet-i hüda oğluma yazdığın mektubu açmamı nasip etti. Münafık fikirlerini isyan ile okudum. Her işte bir hayır vardır, belki de Zeki’nin kurtuluşudur; mektupları aldıkça odalardan çıkmazlanır, ha yatar ha yatar, müdahalelerine insafsızca devam etmemen kadar sana vereceğim nasihatler de var. (Erbil, 2021: 83)

dejenere: Yozlaşmış.

“Bana o kadar zarar veren dejenere ve ahlâk düşkünü bir insanla hâlâ dostluk etmeye ne sinirlerim ne zamanım müsait.” (Erbil, 2021: 113)

denk: Yatak, yorgan, kumaş vb. eşyanın sarılıp bağlamış biçimi, balya.

“Bugün eve gidip dengi çözdüm, kutuların içindeki kırılacak şeyleri çıkardım.” (Erbil, 2021: 168)

Desdemona: William Shakespeare’in Othello isimli oyununda yer alan bir karakter. Oyunda kıskançlık gibi birçok mesele işlenir. Kıskançlığın bir hastalığa dönüşümü, Iago’nun Othello’yu zehirlemesi ve Othello’nun Desdemona ile aşkının nasıl trajediye dönüştüğü anlatılır.

“İşin hoş tarafı her ne kadar benim entelektüel sol çevreme onu tanıştırmaya utanıyorsam da kendimde gizli bir Desdemona keşfetmiş bulunuyorum! Bu ya Shakespeare’in büyüklüğünden ya da benim zayıflığımdan doğuyor dostum, ne dersin?” (Erbil, 2021: 77)

dimağ: Zihin.

“Ekseriya gündüzleri konuşamadığımız halde, kulağım kirişte ve dimağım sizinle meşgul olarak her gece saat 12’ye kadar kamaramda sizi bekliyorum.” (Erbil, 2021: 24)

 dubara: Oyun, düzen, yalan dolan, hile, dalavere.

“- yapılacak dubaralar – jestleri – kişilik numaraları üzerlerinden sıyrılıp alınınca cascavlak kaldılar orta yerde -” (Erbil, 2021: 186)

ebleh: Akılsız, budala, alık.

“Mutaassıp, geri kafalı eblehlerden olmadığına göre seni benden adeta kaçıran nedir?” (Erbil, 2021: 81)

ecr: 1. Bir iş karşılığında verilen ücret. 2. Mânevî karşılık, sevap.

“Çünkü biz ayrılırsak ne sen ne ben mutlu oluruz; dünya bu mutsuzluğun acısıyla ağlar ve insanlar onun ecrini öder.” (Erbil, 2021: 65)

ehemmiyet: Maddî ve mânevî bakımdan üzerinde durulacak hal ve değerde olma durumu, mühim oluş, önem.

“Aradan neredeyse bir sene geçtiğini, artık ehemmiyeti kalmadığını, öyle bir erkekle hayatımı birleştirmekten beni kurtardığı için kendisine şükran borcum olduğunu anlattım, ama bundan sonra artık aramızda hiçbir dostluğun mevzubahis olamayacağını da ekledim.” (Erbil, 2021: 106-107)

 ekseriya: Çok defa, çok zaman, çoğunlukla, umûmiyetle, ekseriyetle, ekseri.

“Ekseriya gündüzleri konuşamadığımız halde, kulağım kirişte ve dimağım sizinle meşgul olarak her gece saat 12’ye kadar kamaramda sizi bekliyorum.” (Erbil, 2021: 24)

entipüften: Derme çatma, hiç değeri olmayan, beş para etmez, çürük, dayanıksız, değersiz, uydurma.

“- ister misin şu çerçevenin şu üç beş entipüften kadını olmak – sahte mızmız kadını -” (Erbil, 2021: 191)

Evelyn Waugh: Arthur Evelyn St. John Waugh bir İngiliz roman, biyografi ve seyahat kitabı yazarı, aynı zamanda üretken bir gazeteci ve kitap eleştirmeniydi. En ünlü eserleri arasında erken hicivler Decline and Fall (1928) ve A Handful of Dust, Brideshead Revisited romanı ve İkinci Dünya Savaşı üçlemesi Sword of Honor sayılabilir.

 “Sana Evelyn Waugh’un Decline and Fall’unu göndermiştim. Şimdi ben Somerset Maugham’ın The Razor’s Edge’ini okuyorum.” (Erbil, 2021: 154)

eza: Sıkıntı verme, üzme.

“- Sen, sen ne yapıyorsun yahu Jale uyan – sayıklıyor musun, susarak mı eza edeceksin kendine -” (Erbil, 2021: 180)

 fasarya: Boş, anlamsız (söz).

“Jalem biz birbirimizi seviyoruz ya, aşkımız önüme çıkarmak istediğin engelleri siler, süpürür; ‘kaygılanıyorum,’ deme, senle ben varız, senle ben; biz varız gerisi fasarya, gerisi safra yavrum safra, atıveririz tekneden uçar gideriz birlikte.” (Erbil, 2021: 49)

faş etmek: Gizli olanı açığa vurmak, duyurmak, ortaya dökmek, dile vermek.

“Bana dargın değilsin değil mi, öyleyse ne? Neden bana sırrını faş etmiyor musun?..  İtimadını mı sarstım yoksa?” (Erbil, 2021: 74)

Feyha Talay: 1 Ocak 1923 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Cenevre Konservatuarı’ndan mezun olmuş Türk kadın çello sanatçılarındandır. 1968’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.

“Pertev çok sakin idare etti, ancak orkestrada çok bocalama vardı ve sonuç iyi olmadı. İkinci parça Lalo Viyolonsel Konçertosu, solist Feyha Talay’dı. Oldukça iyi çaldılar.” (Erbil, 2021: 156)

fiskos: Başkalarının duyamayacağı biçimde gizli ve alçak sesle konuşma.

“- işaretlere – imâlara – fiskoslara – tertibatlara ne lüzum var – dram oynuyoruz sanki -” (Erbil, 2021: 178)

frapan: Göz alıcı, göze çarpıcı, alımlı.

“Daha doğrusu Sacide olduğunu anladığım frapan bir kadın.” (Erbil, 2021: 106)

galebe çalmak: Üstün gelmek, baskın çıkmak.

“Hayatta her zevki tatmak isterim, her maceraya atılmak isterim, her şeyi öğrenmek kaprisi o kadar galebe çalar ki, inatçılığımı bile unuturum.” (Erbil, 2021: 10)

gayz: Öfke, hınç.

“- kendime karşı sonsuz bir gayz var içimde – paramparça etsem kendimi kanmayacağım -” (Erbil, 2021: 185)

gazaplı: Öfkeli, kızgın, hiddetli.

“Benim sert göğsümün, esmer dudaklarımın, gece mavisi derimin, hoyrat ellerimin ve gazaplı erkekliğimin sahibi güzeller güzeli ben’im!” (Erbil, 2021: 51)

Gazap Üzümleri: John Steinbeck’in kendisine Pulitzer ödülünü kazandıran Gazap Üzümleri, 1939’da yayımlandı. “Büyük Buhran” döneminde yoksullaşmanın git gide artmasıyla hayatta kalmaya çalışan insanların mücadelesini anlattı.

“Gazap Üzümleri’ni okudum, sana da tavsiye ederim. Akdeniz’i okudum. Şahane, tavsiyene teşekkür ederim. Yine de ben perişan ruhumun tesellisini Cenap’ta buluyorum Jale.” (Erbil, 2021: 28)

Gluck: Christoph Willibald Gluck (1714-1787), Alman besteci. Ailesinin ormancı olmasından dolayı çocukluğunu çeşitli şehir ve kasabalarda geçirdi. 1727’de Komotau’da ilk müzik derslerini almaya başladı, 1733-1736 yılları arasında Prag’da çağın ünlü bestecileriyle beraber çalıştı. Gluck, “Orfeo ed Euridice”, “Alcaste”, “Armide”, “Iphigenia in Aulis” ve “Iphigenia in Tauris” opera eserlerini besteledi.

“- Hasan’ın tekmesiyle başlayıp senin suskunluğunla bitmesin – Handel’e bayılıyorum – Gluck’a da – Cavalleria rusticana’ya da – göreceksin her şey düzelecek – sana dinleteceğim bunları da – ” (Erbil, 2021: 187)

Gorki: Aleksey Maksimoviç Peşkov bilinen adı ile Maksim Gorki, 1868-1936 yılları arasında yaşadı. İlk romanı Foma Gordeyev 1899’da, Rus devrimci hareketine adadığı Ana adlı romanı ise 1906’da yayımlandı. 1906’da Rusya’dan ayrılarak, yedi yıl boyunca siyasi sürgün yaşamı sürdü. 1921-28 yılları arasında İtalya’da yaşayan Gorki, 1929’da kesin olarak SSCB’ye döndü ve ölümüne dek orada yaşadı. Yazarın önemli yapıtları arasında 1913-23 yılları arasında yayımlanan Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim’den oluşan otobiyografik üçlemeyle, Ayaktakımı Arasında (1902), Tolstoy’dan Anılar (1967) ve Artamonovlar (1925) bulunmaktadır.

“Kim yapmış dedikoduyu o yapmadıysa, biz mi? Gorki’nin namuslu üniversitelerinden yararlanmayı anladım ama bununkilerden musibetten başka ne öğreneceğiz?” (Erbil, 2021: 114)

Güzide Sabri: 1883-1946 yılları arasında yaşadı. Özel öğrenim gördü. Babasının önce Sivas’a ardından Tokat’a sürülmesi yazarı derinden etkiledi. Küçük yaşta Beyoğlu birinci noteri Ahmet Sabri Aygün’le evlendi. 16 yaşındayken kaleme aldığı, yakın bir arkadaşının ölümünü anlatan Münevver adlı ilk romanı, 1899’da Hanımlara Mahsus Gazete’de tefrika edildi, 1901’de kitap olarak yayımlandı. Bazı yazı ve şiirlerini “Güzide Osman” ve “Güzide” müstearlarıyla neşretti. Yazar, esas ününü ilk baskısı 1905’te yapılan ve ilerleyen yıllarda defalarca ba­sılan Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi adlı romanıyla kazandı. Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, Yaban Gülü ve Hicran Gecesi kitapları sinemaya uyarlandı. Eserlerinden bazıları Ermeniceye ve Sırpçaya çevrildi.

“Dokuzuncu sınıfta Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi’ni okuduğumuzda ağlamaktan gözlerimizin nasıl şiştiğini hatırlıyor musun’? Kerime Nadir’i, Server Bedi’yi, Güzide Sabri’yi annelerimizden gizli gizli geceleri nasıl okuduk.” (Erbil, 2021: 58-59)

haiz: Bir şeyi elinde bulunduran, bir şeyi olan, bir niteliği taşıyan.

“Fakat ehemmiyeti haiz olan şey Sacide’nin rol yapıp yapmaması değildi şimdi, şimdi dostum bu insandan bir an evvel kurtulmak, kapımı kapatmak ve Murat’ı öpmek istiyordum.” (Erbil, 2021: 107)

 hami: Himaye eden, koruyan (kimse).

“- karşıma geçip sana hamilik taslamasın – dilini uzatmasın – kopartırım onu -” (Erbil, 2021: 176)

Handel: Georg Friedrich Händel, müzik tarihine opera, oratoryo, kantata, düet gibi vokal eserleriyle geçen Alman klasik Batı müziği bestecisi. Handel, 1712 yılında Londra’ya yerleşmeden önce Halle, Hamburg ve İtalya’da eğitim aldı ve 1727 yılında İngiliz vatandaşı oldu. İtalyan Barok müziğinin önemli bestecilerinin ve orta-Alman polifonik koral geleneğinin etkisinde kaldı. Alexander’s Feast (1736) isimli eseri iyi eleştiriler aldı ve Handel İngiliz koral eserlerine geçiş yaptı.

“- Hasan’ın tekmesiyle başlayıp senin suskunluğunla bitmesin – Handel’e bayılıyorum – Gluck’a da – Cavalleria rusticana’ya da – göreceksin her şey düzelecek – sana dinleteceğim bunları da – ” (Erbil, 2021: 187)

havsalası almamak: Aklı kabul etmemek.

“Bir yıl nasıl kalırım bir yerde havsalam almıyor.” (Erbil, 2021: 7)

 hebenneka: Zeki ve becerikli olmadığı hâlde kendini öyle sanan kimse.

“Ona merhamet duymamak için (bilirsin berbat bir yanım vardır, merhametle her türlü saçmalığı işleyebilirim) her gün açıp, Handan hanımın mektuplarını okuyorum, garezim tazeleniyor, onları orada öylece unutup gitmesi bile beni mahvediyor beni; hiç değilse çıkarıp mertçe gösterse, böyle bir halt ettim dese ve yırtsa gözümün önünde. Onu bile akıl edemiyor hebenneka!” (Erbil, 2021: 210)

hicap duymak (veya etmek): Utanmak.

“Ablam gelince ona her şeyi açıklayacağım ve enişteme onun aracılık etmesini söyleyeceğim, zira düşündükçe olayı enişteme anlatmaktan hicap edeceğimi anlıyorum.” (Erbil, 2021: 108)

hicran: Ayrılık, bir yerden veya kimseden ayrılma.

“Ama bu mektubunla açtığın hicran yarasını hiç unutmayacağım.” (Erbil, 2021: 127)

 hidayet: Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu.

“Kadrimutlak muhakkak ki kalbinizin hidayet kapısını mühürlemiş, dalalet kapısını açmıştır, bu da şüphesiz ki kalbinizde yatan ihanet duygularınızın karşılığıdır.” (Erbil, 2021: 84)

hikmet-i hüda: Tanrı’nın işi, ulu tanrının işi. 

“Teccal, Hikmet-i hüda oğluma yazdığın mektubu açmamı nasip etti. Münafık fikirlerini isyan ile okudum. Her işte bir hayır vardır, belki de Zeki’nin kurtuluşudur; mektupları aldıkça odalardan çıkmazlanır, ha yatar ha yatar, müdahalelerine insafsızca devam etmemen kadar sana vereceğim nasihatler de var. (Erbil, 2021: 83)

Honoré de Balzac: 1799-1850 yılları arasında yaşadı. Trajedi türünü denediği Cromwell başarı kazanamayınca romana yöneldi. Para kazanmak için farklı isimlerle tarihsel, mizahi ve gotik romanlar yazdı. Edebiyat hayatında çok başarılı eserler sundu. Birçok ülkede satılan romanları ve kitapları çok büyük ilgi gördü ve tepkileri üstüne topladı. Romanda gerçekçilik ve doğalcılık akımının yaratıcısı olarak kabul edildi. Bilinen eserleri arasında Vadideki Zambak, Goriot Baba sayılabilir.

“Gelirken elime sıkıştırdığın kitapların ikisini de okudum dostum, bana sorarsan Honoré de Balzac samimi değil; nedenlerine gelince sana uzun uzun anlatırım. Benim deneyimlerim başka türlü canım!” (Erbil, 2021: 34)

 idefiks: Saplantı.

“- kadın güzelliği, neşe, kalabalık – dere gibi akıyor – gayzla susmuş duruyorum – idefiks dedin – ne idefiksi canım -” (Erbil, 2021: 185)

iğva: Ayartma.

“Hayır Jalem, aşkımızı zamanından önce bölmeyeceğim, hiçbir iğvaya kapılmayacak ve erken zevkin bencilliğiyle onu harcamayacağım.” (Erbil, 2021: 52)

 İstanbul’u Dinliyorum: Orhan Veli Kanık tarafından yazılan şiir. 1947 yılında Varlık dergisinde yayımlandı. Daha sonra Karşı (1949) kitabında yer aldı.

“İş yok oğlanlarda; aval göz, Van Gogh’u ve Orhan Veli ‘yi severmiş, ‘İstanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapalı’yı gözleri kapalı okuduğu için soğudum salaktan.” (Erbil, 2021: 5)

istintak: Sorgu, sorgulama.

“Ali beni bir gün bile ne istintak etti ne de peşimi kovaladı; çağırdım geldi, istemedim sormadı.” (Erbil, 2021: 132)

itimat etmek: Güvenmek.

“Seni anlıyorum, bir gün sen de böyle itimat edebileceğin bir insana rastlayınca beni anlayacaksın.” (Erbil, 2021: 58)

izhar etmek: Açığa vurmak, belirtmek, göstermek.

“Bana koca peşinde koştuğumu ima eden dostumuzu görseydin çok gülerdin. Ne yazık ki Jaleciğim, ne olduğumuzu en yakın dostumuza bile izhar edemeyecek kadar zavallı ve âciziz!” (Erbil, 2021: 20)

Kerime Nadir: 1917-1984 yılları arasında yaşayan Kerime Nadir, Saint Joseph Fransız Kız Lisesi’ni bitirdi. Şiir yazmaya başlamasının ardından ilk öyküleri Servet-i Fünûn, Uyanış, Yarımay gibi dergilerde yayımlandı. Düzyazı türündeki çalışmaları Tasvir, Yedigün, Hayat vb. dergilerinde çıktı. Nadir’in konuları, genellikle kırık aşklar üzerine oldu. Önemli eserleri arasında Hıçkırık, Funda, Pervane gibi kitapları vardır.  

“Dokuzuncu sınıfta Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi’ni okuduğumuzda ağlamaktan gözlerimizin nasıl şiştiğini hatırlıyor musun’? Kerime Nadir’i, Server Bedi’yi, Güzide Sabri’yi annelerimizden gizli gizli geceleri nasıl okuduk.” (Erbil, 2021: 58-59)

kof: İçi boş, dermansız, güçsüz (kimse).

“Karaktersiz, seciyesiz, bomboş, kof insanlar hiçbir zaman imtiyaz metaı olamaz.” (Erbil, 2021: 83)

kotarmak: Hazırlamak.

“Allahın kotardığı bir rastlantı! Buna bazıları, ‘kader’ der, bazıları, dün bizi birlikte gören ikinci kaptan gibi, ‘kızı kafese koydun,’ der, bazıları da ‘Bunda ne var?’ der.” (Erbil, 2021: 22)

Lambo Meyhanesi: 1917 Bolşevik Devrimi’nden kaçıp İstanbul’a yerleşen Lambo tarafından Nevizade Sokak’ta kuruldu. Şairlerin, ressamların ve gazetecilerin uğrak yeridir. Sait Faik Abasıyanık ile özdeşleşmiş olan mekân onunla Orhan Veli’nin eğlenceli ve alaylı dostluğuna tanıklık etti. İlhan Berk, Lambo meyhanesi ve burayla özdeşleşen Sait Faik’i şöyle anlatır: “Lambo’nun meyhanesi belki de dünyanın en küçük meyhanesidir. Bir tramvay büyüklüğündedir. Bu dünyada Rimbaud gibi yaşadığına inanmayan Sait Faik, yalnızca burada varlığından ve yaşadığından kuşku duymaz. Dünyada sanki ilk güzel günü burada olmuştur; cıgarası ilk burada yanıyordur, ocağı ilk burada tütüyor, çorbası pişiyor ve de ilk burada keyfi tamdır. Her şeyinde ilk burada ayrımındadır. Yine yalnız burada, yüzüne, ayağına, ellerine, saçlarına Azrail’in eli uzanamayacaktır.”

“Sonra Kerimlerle yemek ve Kervansaray, sonra Lambo, sonra Ayşegül Sarıca’nın konseri ve hep pazar sabahı konserleri; daha sonrasını biz kuralım Jalem.” (Erbil, 2021: 101)

La Nausee: Bulantı, Jean-Paul Sartre’ın 1938 yılında yayımlanan edebiyat alanındaki ilk yapıtı. Roman, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak kabul edildi. Günlük biçiminde yazılan kitapta, romanın kahramanı Roquentin’in dünya karşısında duyduğu tiksinti anlatılır. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Roquentin’in kendi bedenine de yöneliktir. “Varoluş”la yüz yüze gelen Roquentin’in geçirdiği değişimi anlatan Bulantı, varoluşçuluğun kült kitaplarından biri oldu.

“Gerçek artist doğruyu söyler – doğruyu söyler ki el verir yaşamamıza – bir güvercin kondu boş su şişesinin üstüne – insanlar öldürülerek sevilir unutma – (La Nausee) dünkü gün ne yaptım bilsen – hadi be dersin – ammaa yaptım – Zeki’nin mezarına gittim – tuttum gittim işte -” (Erbil, 2021: 194)

latif: Yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan.

“Kendilerini, ben yatağa düşmeden bir gün önce latif bir delikanlının kolunda gezerken görmek saadetine eriştim; burun buruna geldiğimiz halde delikanlıyı çekip tabanları yağlayarak yıldırım gibi uzaklaştı.” (Erbil, 2021: 20)

lütufkâr: İyiliksever, kibar kimse.

“Ağabeyine gelince, merak edilecek biri değil ama bana çok lütufkâr. Geçen gün telefonda, ‘beni çok görmek istediğini’ söyledi.” (Erbil, 2021: 9)

mağfiret: Bağışlama.

“Nikâhlanıp vuslat yatağımıza girmeden önce bir daha el sürmeyeceğim sana ki Allahım, nasibine hürmet ettiğim Rabbime saygısızlık etmediğime, onun kanuna baş eğdiğime şahit olsun ve benden mağfiretini esirgemesin.” (Erbil, 2021: 52)

mahlûk: Yaratık.

“Çünkü dostum insanların zayıf mahlûklar oluşu seni üzüyor, gururunu rencide ediyor. Onun için bana yazdığın alaylarda bile beni yüceltmek isteyen maksadının gizli olduğunu biliyorum.” (Erbil, 2021: 60)

Makyavel: Niccolò di Bernardo dei Machiavelli (1469–1527), tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan Floransalı düşünür, devlet adamı, askerî stratejist, şair ve oyun yazarı. İtalyan Rönesans hareketinin en önemli figürlerindendir. Makyavelizm, İtalyan düşünür ve politikacı Niccolò Machiavelli’nin düşünceleri üzerine kurulu bir yaklaşımdır. Makyavelist düşünce siyaset felsefesi üzerinden doğmuş olmakla birlikte, siyasi emel taşıyan her bir hareketin öncülüğünde yaşanan her bir şeyin mubah olduğunu savunmaktadır. Devlet yönetimi ile ilgili düşüncelerinin temelini Prens adlı kitabında açıklamıştır.

“Öte yandan bütün Avrupa, ‘Gayeye erişmek için her vasıta meşrudur,’ diyen Makyavel’i i kinci bir İsa gibi benimsemiş… Ben de onların ahlâkıyla yükselip saygınlık göreceğim!” (Erbil, 2021: 146)

marazi: Hastalık derecesinde olan.

“Leylâ ile Mecnun? Evet onlarınki bir hastalıktır. Türkçecinin ‘marazi aşk’ dediği ‘karasevda’, ama bir de Windsor dükü ve düşesi var! Sıhhatli bir aklın nişanesi.” (Erbil, 2021: 94)

martaval: Yalan, uydurma söz, palavra.

“- şimdi sana ateşböceklerinden bahsetsem – bu martaval olacak – ama şu çiçek kokusu sahi -” (Erbil, 2021: 195)

mazruf: Zarf içine konulmuş, zarflı.

“‘Zarfa bakma mazrufa bak’, hey gidi Türkçeci hey!” (Erbil, 2021: 5)

menhus: Uğursuz.

“Ama sana yazdıklarıma cevap vermediğine bakarak, gene kim bilir hangi menhus insanın dedikodusuyla bana darıldığını düşünmeye başladım.” (Erbil, 2021: 81)

 meyus olmak: Üzgün ve umutsuz bir duruma düşmek.

“Beni gören İngiliz, Amerikalı yahut da İsveçli olduğumu sanıyor. Türk deyince, meyus oluyorlar, yakıştıramıyorlar bana Türk olmamı, ben de şu dili bir iyice öğreneyim, bak nasıl kurtarırım onları bu üzüntüden.” (Erbil, 2021: 136)

minval: Biçim, tarz, yol.

“- Türkiye’de en sevdiğim derim – ama sana bu minval üzerine başka söyleyecek sözüm yok -” (Erbil, 2021: 190)

muare: Dalgalı parıltılar verilmiş olan bir kumaş türü, kareli kumaş.

“Ablamın eski bir muare elbisesi var, onu bozdurup kendime etek yaptıracağım.” (Erbil, 2021: 11)

 mubah: Yapılmasında sakınca görülmeyen.

“- yapma – seni şuna buna bırakamam – senin için varlığımı mubah sayıyorum -” (Erbil, 2021: 184)

muharrir: Yazar.

“Bütün bu meşhur muharrirlerimizden daha evvel daha iyisini yazan yabancılar olduğu halde bizimkiler neden bu kadar meşhur ve kıymetli oluyorlar?” (Erbil, 2021: 115)

 muhayyel: Hayal gücüyle yaratılan, hayal edilen.

“Benden daha zekisini, daha dürüstünü (sanki asıl aradıkları dürüstlük mü? O da ayrı ya), daha üstününü diyelim, bulduklarında beni bir kenara iteceklerse bunun adına neden sevgi diyeceğim ve ben de onlara (ya da muhayyel O’na) ben de seni seviyorum diyeceğim.” (Erbil, 2021: 76)

mukadderat: Yazgı.

“Peki ama kadın o kör vehmin aldatmacasıyla mı geçirecek hayatını taa mahşere dek ve bütün bir kadınlık kaderi bu vehmin ölü güllerden yapılmış gizli çelengiyle mi gömülmekte mezarına sessizce? O sırlarla bezenmiş mukadderat çelengiyle?..” (Erbil, 2021: 91)

musibet: Beklenmedik bir zamanda gelen kötülük, sıkıntı veren durum.

“Zaten askerlik musibeti kâfi asap bozuyor, sense uzaktasın, bari böyle üzmesen beni.” (Erbil, 2021: 35)

 mücrim: Suçlu.

“İkincisi ben Selânikli değilim; ailesinin beni alması çok şüpheliydi (bir mücrimmişim gibi).” (Erbil, 2021: 38)

mülahaza: Düşünce.

“Ah dostum, tekrar bir arada olacağız, ne güzel değil mi? Emin ol ben şimdi eskisi gibi mülahaza etmiyorum hayatı; öteki kızları da özledim.” (Erbil, 2021: 118)

müstesna: Dışında, ayrı, hariç tutularak.

“O en uzun kısalıktaki zaman içinde yaşanan ve şimdi bir düş gibi gelen bahtsız maceranın sonunda beni, o ayrıldığımız fikirlerin müstesna, tam manâsıyla kazandığını bilmeni ve bundan gelecekte de bir an için kuşkuya düşmemeni istiyorum.” (Erbil, 2021: 71)

 müsterih: (Bir konuda) herhangi bir kaygısı bulunmayan, içi çok rahat olan.

“Fikrimi yanlış bulacağından eminim ama acele etme ve müsterih ol, bu kararı alana kadar çok ölçtüm biçtim.” (Erbil, 2021: 117)

 müşterek: Ortak, birlikte.

“Ben derim ki bizden kimseye söz açma. Aşkımızın arasına müşterek sokma.” (Erbil, 2021: 42)

mütehassis: Duygulanmış.

“Bu arada hâlâ bana zaman ayırma lütufkârlığında bulunman beni öyle mütehassis ediyor ki dostum bilemezsin.” (Erbil, 2021: 117)

 mütereddit: Tereddüt eden, çekingen, kararsız, ikircikli(kimse).

“Doğrusu böyle bir roman okusam ne kadar kötü, uyduruk bir şey derdim. Ama o an mütereddittim, çünkü hayat, dostum, insanı bu kadar kısa bir zamanda bu kadar değiştirmiş olamazdı.” (Erbil, 2021: 107)

mütevekkil: Her işini Tanrı’ya veya oluruna bırakmış, kadere boyun eğmiş.

“Senin dertlerine, sıkıntılarına ortak oluyorum hep Jalem, ben de insanlar için seninle aynı şeyleri düşünüyorum, ancak ben biliyorsun biraz daha umutsuz, karamsar bir insanım sana göre. Daha doğrusu ben mütevekkil bir insanım Jalem. (Erbil, 2021: 156)

mütevellit: Meydana gelmek, ileri gelmek.

“Nefret, evet saklamayacağım senden, nefret, kin, acımak, utanmak, korkmak ve kaçmaktan mütevellit bir girdaba tutulmuştum sanki.” (Erbil, 2021: 106)

Nâzım Hikmet: Nâzım Hikmet Ran (1902-1963), şiirleri birçok dile çevrildi ve eserleri birçok ödül aldı. Türkiye’de serbest nazımın uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerinden. Uluslararası bir üne ulaştı ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterildi.Komünist siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklandı ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirdi. 1951 yılında Türkiye’den ayrılması sonrasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı; bu karar 5 Ocak 2009 tarihinde iptal edildi. 835 Satır, Memleketimden İnsan Manzaraları şiir türündeki önemli eserlerindendir.

“İnsan bu kadar umut doluyken şiir yazamaz Jaleciğim. Şiir ancak bedbahtken, ızdırapla terennüm edilebilen bir şeydir. Nâzım Hikmet bir istisnadır. Ben haddimi bilirim. Sanatı daha doğrusu şiiri terk ediyor, onun yerine aşkı alıyorum dostum!” (Erbil, 2021: 39)

nisyan: Unutma.

“Bunları ne çabuk unuttun Jaleciğim? Hafıza-i beşer nisyan ile dolu sahiden.” (Erbil, 2021: 58)

Panait Istrati: Panait Istrati (İbrail, 1884-Bükreş, 1935) Romanya’da doğan yazar, gençliğini aralarında İstanbul’un da bulunduğu pek çok Osmanlı kentinde geçirdi. Mısır’ı, Lübnan’ı, Suriye’yi gezdi. Fransızca öğrendi. Romain Rolland’ın “Balkanlar’ın Gorkisi” dediği Panait Istrati tüm eserlerini Fransızca olarak kaleme aldı. Türkçeye de çevrilmiş önemli eserleri arasında, Kira Kiralina, Baragan’ın Dikenleri, Akdeniz, Sokak Kızı (Nerantsula), Angel Dayı yer alır. 

“Geçen gün Selim bana, İstrati’nin Dünya ve İnsanlara Dair adlı, makalelerinin toplandığı bir kitap verdi.” (Erbil, 2021:12)

Peride Celal: Peride Celal (1915-2013). Yazın hayatının ilk on beş yıllık döneminde popüler aşk romanları kaleme aldı. 1950’lerde yazarlığında bir dönüşüm geçirerek daha gerçekçi, bireyin içsel sorunlarının derinlemesine irdeleyen romanlar yazdı. Birinci dönem eserleri daha çok aşk romanlarından oluşurken ikinci dönem eserleri okuru nispeten düşünmeye sevk etti. 1977’den sonra romana ara verip öyküye yönelen Peride Celal’in Türk edebiyatında post-modern romanın yaygınlaştığı dönemde kaleme aldığı Kurtlar romanı çeşitli eleştirmenler tarafından başyapıtı olarak değerlendirildi. Yaz Yağmuru, Kırkıncı Oda, Sönen Alev eserlerinden bazılarıdır.

“Hiç olmazsa bana o söylediğiniz Peride Celâl hanımın Yaz Sonu kitabını vermek üzere kamarama uğrayacağınızı ve görüşeceğimizi umut ediyorum.” (Erbil, 2021: 23)

Proust: Marcel Proust (1871-1922) Fransız romancı, deneme yazarı ve eleştirmen. En tanınmış eseri 1913-1927 yılları arasında yayımlanan yedi ciltlik Kayıp Zamanın İzinde‘dir. Proust, çeşitli yazarlar ve eleştirmenlerce 20. yüzyılın en etkili yazarlarından biri olarak kabul edildi.

“Sen benden iyi takipçisin, belki de biliyorsun, bilmiyorsan Dost dergisini al oku, çok değişik. Ben bu sıralarda Proust’a dadandım. Müthiş biri!” (Erbil, 2021: 115)

Rachmaninov: Sergey Rahmaninov, Rus besteci, orkestra şefi, piyanist. 20. yüzyılın en büyük piyanist ve bestecilerinden birisidir.

“Her akşam aşkımızın sembolü olan Chopin 13 no’lu Noktürn’ü Rachmaninov Prelüd’ü ve Scarlatti 1 no’lu Sonat’ıçalmadan yatmıyoruz. O çok mutlu, ben de öyle olmam gerektiğini biliyorum; istediğim her şeyi yapabilirim, sonuna dek özgürüm aslında.” (Erbil, 2021: 200)

rakik: İnce, narin.

“Tabii bizim rakik kontes Ferhunde’yi unutma; kimbilir Ankaralılara nasıl bir romantik sosyete oynuyordur.” (Erbil, 2021: 6)

riya: İkiyüzlülük.

“Sen benim biricik dostumsun, senin katıksız, sağlam dostluğun, riyadan uzak aydınlık gözlerin, benimle dayanışman ve bu rahatlık…” (Erbil, 2021: 33)

Rubinstein: Arthur Rubinstein, Polonyalı bir piyano virtüözüdür. Piyanoya olan erken ilgisi dışında başka ilginç bir çocukluk özelliği de üç yaşına kadar konuşmamış olmasıdır. Rubinstein, 1937 yılında ABD’yi gezdi. II. Dünya Savaşı yıllarından sonra 1946 yılında ABD vatandaşı oldu. 20. yüzyılın en iyi piyanistlerinden biri olduğu düşünüldü. Chopin ve Brahms performansları ile uluslararası çapta büyük övgü topladı.

“… başaramadığın yerler için, ” Güzel çaldın,” dememi istiyordun, ” Bir Rubinstein’sın sen,” dememi istiyordun, onu demediğim için kinlendin bana!(Erbil, 2021: 203)

Sabahattin Ali: Sabahattin Ali (1907-1948). Edebî kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıttı ve kendisinden sonraki Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkiledi. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle destekledi. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye’deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini sürdürdü.

 “Onun dediğine göre, İhsan gerici ve kurnazmış. Sabahattin Ali için ‘casus’ diyormuş, üstelik de o şoförün S. Ali’yi öldürmesine, ‘İyi etmiş,’ demiş.” (Erbil, 2021: 74)

Schubert: Franz Peter Schubert (1797-1828) Avusturyalı besteci. Yaklaşık 600’ün üzerinde lied, 9 senfoni (ünlü “Bitmemiş Senfoni“nin de içlerinde bulunduğu), operalar, çok sayıda oda müziği ve piyano parçaları besteledi. Besteci kişiliğini gösteren en önemli yapıtlarını 1824’ten ölümüne kadar olan 4 yıl içinde yazdı. Franz Schubert’in Do minör 4 No’lu Senfonisi, D 417, bestecisi tarafından trajik olarak adlandırıldı. Nisan 1816’da Üçüncü Senfonisinden bir yıl sonra Schubert 19 yaşındayken tamamlandı. Ancak, ölümünden yıllar sonra 1849 yılında prömiyeri yapıldı.

“Şimdi radyoda Schubert’in Dördüncü Senfoni’si çalıyor.” (Erbil, 2021: 9)

seciye: Yaradılış, huy, karakter.

“Karaktersiz, seciyesiz, bomboş, kof insanlar hiçbir zaman imtiyaz metaı olamaz.” (Erbil, 2021: 83)

Server Bedi: Peyami Safa’nın romanlarında kullandığı takma adıdır. Yaygın olan bir görüşe göre Peyami Safa’nın çok yazmasının ekonomik nedenleri vardı. Özellikle Server Bedi imzalı eserlerinde bu ekonomik nedenler belirgindir. 1924’te Maurice Leblanc’ın Arsen Lupin’ini örnek alarak yarattığı Cingöz Recai tipi beklenmedik bir ilgiyle karşılandı. 1924-1928 arasında onar kitaplık Cingöz Recai’nin Harikulâde Sergüzeştleri ve Cingöz Recai Kibar Serseri dizileri çıktı.

“Dokuzuncu sınıfta Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi’ni okuduğumuzda ağlamaktan gözlerimizin nasıl şiştiğini hatırlıyor musun’? Kerime Nadir’i, Server Bedi’yi, Güzide Sabri’yi annelerimizden gizli gizli geceleri nasıl okuduk.” (Erbil, 2021: 58-59)

Somerset Maugham: William Somerset Maugham İngiliz oyun, hikâye ve roman yazarı. Çağdaşlarının modernist akımın etkisinde yazdığı bir dönemde daha sade bir tarz seçti. Yazdığı oyunların sıkça sahnelenmesi sayesinde popüler bir yazar haline geldi. Birçok eseri film olarak da uyarlandı. 1944’te yayınlanan The Razor’s Edge’de, Dünya Savaşı’ndaki deneyimleriyle travmatize olan ve hayatta bir anlam arayışına giren Amerikalı bir pilot olan Larry Darrell’in hikâyesini anlattı. Şehvet Düşkünü, Şeytanın Kurbanları Türkçedeki eserleri arasındadır.

 “Sana Evelyn Waugh’un Decline and Fall’unu göndermiştim. Şimdi ben Somerset Maugham’ın The Razor’s Edge’ini okuyorum.” (Erbil, 2021: 154)

sükse: Başarı, fiyaka, gösteriş.

“Geçen mektubumda da bahsettiğim gibi burada süksem müthiş. Yüz ve fizikçe çok değiştim.” (Erbil, 2021: 33)

 şahika: En üst derece.

“Aşk var dostum, aşk var ve her şeyi iyi ediyor aşk, dünyayı güzelleştiriyor. İnsan ruhu ancak aşkla şahikasına kavuşuyor.” (Erbil, 2021: 39)

şefaat: Birinin suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için o kimseyle Tanrı arasında peygamberin yaptığı aracılık.

“Çünkü Allah inkârcıların şefaatçısı olamaz Jaleem, yarı ben’im!..” (Erbil, 2021: 52)

 şekva: Yakınma.

“Ya sen, kendine baksana biraz; daha birkaç ay evvel, ‘En yakın dostlarım bile en yüce duygularımı sapık yorumlarla bayağılaştırıyorlar, insanların dönekliğinden bıktım!’ gibi şekvalarla sayfalar dolduran sen değil miydin?” (Erbil, 2021: 126)

 şeni: Utanç verici, alçakça, çirkin.

“…rezalet faciasıyla çektiğiniz kahırla şeni fiillerinizin kazandığı ilahi bir cezayı bile görmemektesiniz.” (Erbil, 2021: 83)

şilep: Yük gemisi.

“Hakikaten hani sana bahsettiğim ev sahibinin şilebiyle ertesi sabah kaçacakken, hareketin bir günlük gecikmesi bütün durumu değiştirdi.” (Erbil, 2021: 48)

tafsilat vermek: Bir kimse, bir şey veya durumun özelliklerini, inceliklerini, ayrıntılarıyla anlatmak, uzun uzadıya anlatmak.

“Son mektubunda iki satırla İhsan’dan ayrıldığını yazmıştın, hiç tafsilat vermiyorsun, neden?.. Bırak seni teselli edeyim, kırgın gönüllerimizin müşterek ızdırabını terennüm edelim Jaleciğim, açılırsın inan bana…” (Erbil, 2021: 74)

 tahayyül: Hayal etmek, imgeleme.

“Evet belki tahayyül ettiğim istikbale tam manâsıyla kavuşamıyorum ama heyhay!” (Erbil, 2021: 117)

 tahkikat: Soruşturma.

“Allahtan başka kimseyi dinlemem, o da bizden razı; bizi birbirimize lâyık gördü, denk gördü. Ne tahkikatı yapacaklarmış; yapsınlar. Ama bahane çıkarmasınlar.” (Erbil, 2021: 42)

Tanrılar ve İnsanlar: Orhan Asena, 1954’te Devlet Tiyatrosu’nda oynayan ve kendisine büyük bir ün kazandıran Tanrılar ve İnsanlar (Gılgameş) eseri ile birlikte insanın iktidar arzusunu ve mücadelesini işleyen bir dizi tiyatro kaleme aldı. Mitolojiden ve tarihin en eski destanının kahramanından hareket ederek insanın güç ve iktidar ilişkisini anlattı.

“Gece Büyük Tiyatro’ya Tanrılar ve İnsanlar’a gittik Atilla diye bir arkadaş­la, fena değildi.” (Erbil, 2021: 147)

tatbik: Uygulama, kılgı, pratik.

“Sen benden daha da inatçı ve gururlusun, bunun için maceralara katılmak istemiyorsun; tatbike çalış, bazen çok güzel şeyler keşfedebilirsin.” (Erbil, 2021: 10-11)

takdis: Kutsama.

“…O’nu anladığımız ve emrini doğrulukla yerine getirdiğimiz için bizi takdis edecek ve ölümsüz kılacak.” (Erbil, 2021: 53)

Tchaikovsky: Pyotr İlyiç Çaykovski, 1840 yılında dünyaya gelen Romantik Dönem Rus klasik müzik bestecisidir. Senfoni, opera, bale, enstrümantal ve oda müziği ile şarkı gibi birçok tarzda eser verdi. Günümüz klasik müzik repertuvarında yer alan en popüler konser ve gösteri müziklerini yazdı. Günümüz klasik müzik repertuvarında yer alan en popüler konser ve gösteri müziklerini yazdı. Bunların arasında Kuğu GölüUyuyan GüzelFındıkkıran bale müzikleri, 1812 Uvertürüilk Piyano Konçertosu, son üç senfonisi ve Yevgeni Onegin opera müziği sayılabilir.

“İlk parça Tchaikovsky’den Romeo ve Juliet uvertürü idi. Pertev çok sakin idare etti, ancak orkestrada çok bocalama vardı ve sonuç iyi olmadı.” (Erbil, 2021: 156)

teessür: Üzüntü.

“Kederden boğulduğunu biliyorum ama o anda bile teessürünü zapt edip karşındakine teselli vermeye çalışıyorsun.” (Erbil, 2021: 29)

tefrik etmek: Ayırmak, ayırt etmek.

“Bir tek endişem var: ya hastalanırsam; o hastalanırsa; ya ben ölürsem; saadeti bu kadar yakınımda tefrik etmişken ya ona bir şey olursa; ya hastalığım ciddi ise!” (Erbil, 2021: 38)

telkin etmek: Aşılamak.

“O, herkesi seviyor; her şeye kıymet veriyor! İnsan sevgisine inanmamayı kendime o kadar telkin etmişken işte beni bile elde etti.” (Erbil, 2021: 38)

tenakuz: Çelişki, çelişme.

“Zaten tenakuzlarla dolusun Jale.” (Erbil, 2021: 127)

Temâşâ-yı Hazân: Cenap Şahabettin tarafından yazılan şiir. Servet-i Fünûn dergisinde yayımlandı (4 Teşrinievvel 1313).

“Bir tahassürle dem-be-dem dönerek 

  Eylemek cebhe-i hayâta nazar

  Bu azimette bir fecaat var!..” (Erbil, 2021: 29)

“Sevgilim dinle, işte bâd-i hazan  

  Müteverrim misali öksürüyor

  Hem de bir öksürük ki çok sürüyor.” (Erbil, 2021: 29)

Temâşâ-yı Leyâl: Cenap Şahabettin tarafından yazılan şiir.            Servet-i Fünûn dergisinde yayımlandı (10 Teşrinievvel 1313).

“Bu rükûdet, bu samt ü cevf-i leyâl   

  Ruhu bir sekte-i tereddüdle

  Habseder bir azab-ı seyyâle…” (Erbil, 2021: 87)

temayül: Bir kimseye veya bir şeye ilgi duyma.

“Jaleciğim, evet Kemal çok kültürlü, sempatik ve istikbali parlak bir çocuk ama heyhay! Dostum heyhay! Asıl demek istediğim sakın onun sana olan temayülünün beni muzdarip ettiğini sanma.” (Erbil, 2021: 76)

tenkit: Eleştirme, eleştiri.

“Tabii bu arada solcular öyle giyinmez diye benim pembe muare çay elbisemi bile tenkit eden dostumuz bir şık bir şık aklın almaz.” (Erbil, 2021: 89)

teshir: Büyüleme, kendine bağlama.

“Sacide kadar güzel ve ne diyeyim bizde olmayan bir şeye sahip (sinsi cazibe diyebilirim) birinin, o üstün zekâsı ve teshir kabiliyetini düşünürsen, istediği her erkeği elde etmesi çok tabii.” (Erbil, 2021: 89)

tetkik etmek: İncelemek.

“Hatırlar mısın sen Kemal’i de ilk gördüğünde saçma ve manâsız bulmuştun ama bugün öyle bulmuyorsun… Tetkik et, hakikaten temiz bir sevgi ise, insanı mesut eden bir tarafı bulunabilir.” (Erbil, 2021: 10)

tirşe: Yeşil ile mavi arası renk.

“Benliğimin neşesi, dayanılmaz mavilik, ruhumun soluk tirşe hüznü deniz, denizi anlat bana Jale; Boğaz’ı o buğulu mor tepeleri!..” (Erbil, 2021: 19)

Tudeh Partisi: Tudeh Partisi veya Tude Partisi, İran’da kurulan bir komünist partidir. Tam ismi İran Kitlelerinin Partisi’dir. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’yle yakın ilişki içinde oldu. Tudeh, 1953 yılında başbakan Musaddık rejimine karşı yapılan darbeyle ve daha sonra Ruhullah Humeyni tarafından sürdürülen tasfiyelerle etkisizleştirilene kadar, İran’daki başlıca politik partilerden biri konumundaydı.

“Bu yüzden Tudeh partisini kapattıklarını, solcu avına çıktıklarını, bir hayli insanı tevkif edip olayda Rus parmağı var diye nasıl propaganda yaptıklarını falan heyecanla sıraladığında, onunla bir daha hiçbir aşk heyecanı duyamayacağımı hissetmiş; o, her okuduğumuza inandığımızı, bu kafalar yüzünden de ihtilâlin geç kaldığını söyleyerek beni azarlamaya devam ettiğinde ise, içim sızlayarak ondan ne yapıp yapıp ayrılmaya karar vermiştim dostum!” (Erbil, 2021: 75)

Under Milk Wood: Dylan Thomas’ın (1914-1953) yazdığı radyo oyunu. Thomas, 1953’te radyo oyunu Under Milk Wood’un (Korunun Dibinde) yayımlanması nedeniyle New York’a gittikten birkaç gün sonra yaş gününü kutlarken, aşırı içkiden ötürü hastalandı ve kaldırıldığı hastanede öldü.

“Sinemalar, tiyatrolar… Orada en son Çayhane diye bir şeye gitmiştim. Son olarak radyodan dinlediğim müzik de ‘ten nenni tenenen’ gibi bir zırıltıydı. Şimdi Dylan Thomas’ın Under Milk Wood’unu okuyorum.” (Erbil, 2021: 177)

ussal: Akla uygun, rasyonel.

“Bizim dostluğumuzun derin ussal bir anlamı var, bu kadın erkek bağlılığı gibi hiç değil.” (Erbil, 2021: 33)

vaki: Olan, olmuş.

“…Rabbime ant olsun ki onun ilminin dışında hiçbir şey vaki değildir.” (Erbil, 2021: 52)

Van Gogh: Vincent Van Gogh (1853-1890) Hollandalı ve dünyanın en önemli art izlenimci ressam sanatçısıdır. Eserleri içinde manzara, natürmort, portre ve otoportre gibi pek çok farklı tablo vardır. Kendini has fırça darbeleri ve farklı renkleri ile beraber dünyanın en özel ressamlarından biridir. Özellikle modern sanatın temelini atan isimlerin başında gelir. Yıldızlı Gece, Ayçiçekli Vazo gibi eserleri oldukça meşhurdur.

“İş yok oğlanlarda; aval göz, Van Gogh’u ve Orhan Veli’yi severmiş, ‘İstanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapalı’yı gözleri kapalı okuduğu için soğudum salaktan.” (Erbil, 2021: 5)

vaveyla: Çığlık.

“Murat’ı alıp geldim, o ağlar, çocuk ağlar, tam bir vaveyla arasında şoku atlattım derken, Jaleciğim meğerse maksadı af dilemek dahi değilmiş.” (Erbil, 2021: 107)

vehim: Kuruntu.

“Yoksa kadın, karşısındaki cinste var olmayan o duyguyu varsayarak, âşık olma kelimesinin cazibesine kapılıyor ve bu kör vehmin arayışı içinde oyuncak mı oluyor?” (Erbil, 2021: 91)

vuslat: (Sevgiliye) ulaşma, erişme, kavuşma.

“Nikâhlanıp vuslat yatağımıza girmeden önce bir daha el sürmeyeceğim sana ki Allahım, nasibine hürmet ettiğim Rabbime saygısızlık etmediğime, onun kanununa baş eğdiğime şahit olsun ve benden mağfiretini esirgemesin.” (Erbil, 2021: 52)

Vüs’at O. Bener: 1922-2005 yılları arasında yaşayan yazar, Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Yeditepe dergilerinde yayınlanan şiir ve öyküleriyle dikkat çekti. Vüs’at O. Bener, eserleri içinde daha çok öz yaşam öyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir. Bener, ham gerçekliği edebi bir temele oturtarak ele aldı. Eserleri arasında Buzul Çağının Virüsü, Bay Muannit Sahtegi’nin Notları, Mızıkalı Yürüyüş sayılabilir.

“Jaleciğim Vüs’at O. Bener adlı bir yazar var duydun mu? Onunla tanıştık, o kadar hoş hikâyeleri var ki! Sen benden iyi takipçisin, belki de biliyorsun, bilmiyorsan Dost dergisini al oku, çok değişik.” (Erbil, 2021: 115)

yeis: Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü.

“Hele, İhsan’dan ayrıldığını ve bir daha onu ölene dek görmek istemediğini anlatan o yeis dolu mektubundan sonra.” (Erbil, 2021: 87)

zahir: Görünürde olan, belli, açık.

“Teccalsın sen, zahir; gel yanımıza otur dedik gelmedin, öyleyse çeksene elini, bize bıraksana oğlumu.” (Erbil, 2021: 83)

 zelil olmak: Hor görülmek, aşağılanmak.

“Ve acaba ben de bu hınçla sevişen bir çifti ayırmayı, erkeği peşim sıra sürüklemeyi isteyecek miyim? Asla! Bu son derece zelillik olurdu, asla!” (Erbil, 2021: 91)

Zsa Zsa Gabor: Zsa Zsa Gabor (1917-2016), Macar asıllı Amerikalı oyuncu ve televizyon yıldızı. 1936 yılında Macaristan Güzeli seçilen Gabor, Hollywood’a geldikten sonra da döneminin en güzel ve çekici kadınlarından biri olarak anıldı. 1958 yılında “En Göz Alıcı Oyuncu” kategorisinde Altın Küre‘yi kazanan Gabor’un, Televizyon kategorisinde Hollywood Ünlüler Kaldırımı‘nda yıldızı bulunmaktadır.

Filmleri için tıklayınız:  https://www.imdb.com/name/nm0001248/

“Zorla yazıyorum. Artık yabancı kalmayı yazgı bilen bir insan oldum, benden korkmayın. Ne ben hovarda Rubirosa’yım ne de siz Zsa Zsa Gabor’sunuz! Zaten ne kadar sersem ve dağınık bir dimağa sahibim ki size ne yazacağımı da bilmiyorum.” (Erbil, 2021: 70)

KAYNAKÇA

Antoloji. Erişim 9 Kasım 2021. https://www.antoloji.com

Can Yayınları. Erişim 10 Kasım 2021. https://canyayinlari.com

Beyazperde. Erişim 15 Kasım 2021. https://www.beyazperde.com

Güncel Türkçe Sözlük. Türk Dil Kurumu. Erişim 20 Kasım 2021. https://sozluk.gov.tr

İstanbul Kültür Sanat Vakfı Müzik. Erişim 9 Kasım 2021. https://muzik.iksv.org

İstiklal Senin. Erişim 18 Kasım 2021. https://istiklal.ist

Luggat. Erişim 10 Kasım 2021. https://www.luggat.com

Milliyet Sanat. Erişim 12 Kasım 2021. http://milliyetsanat.com

Müzik Söyleşileri. Erişim 16 Kasım 2021. https://muziksoylesileri.net

Osmanlıca Sözlük | Kamusiturki. Erişim 10 Kasım 2021. https://www.kamusiturki.com

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Erişim 16 Kasım 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr

Türk Dili ve Edebiyatı. Erişim 15 Kasım 2021. https://www.turkedebiyati.org              

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Erişim 17 Kasım 2021. https://www.iskultur.com.tr

Wikipedia Özgür Ansiklopedi. Erişim 20 Kasım 2021. https://www.wikipedia.org/