Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değildir!

Burak Soyer

soyerbrk@gmail.com

Didem Ünal Demir, 1974 yılında Ankara’da doğmuş. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olmuş. Yazmaya ilk olarak 1995 yılında başlamış. Sözcükler, Papirus, Patika, Varlık gibi dergilerde öyküleri ve edebiyat incelemeleri yayımlanmış. Bunların yanında Osmanlıca metinleri günümüz Türkçesine çeviren ve İngilizce çeviri de yapan ancak esas olarak usta kalemlerin editörü olarak tanıdığımız Didem Ünal Demir, Everest Yayınları’ndan çıkan ilk romanı Bu Cenazeyi Bana Lütfeder Misiniz? ile karşımızda. Her beyaz yakalının hayallerini süsleyen emekli olunca bir Ege sahil kasabasına yerleşme planını 40’lı yaşlarında zorunlu olarak yapmak durumunda kalan Esin İstanbullu karakterinin, Ölüdeniz’in Sikkeli köyüne yerleşmesini ve buradaki hayatı birebir anlatarak bir de cinayet vakasıyla süslemesini konu eden kitap, köy hayatının sıradanlığını kıvrak ve akıcı bir dille anlatıyor.

Bir restoranda şef yardımcısı olarak çalışan Esin İstanbullu’ya, asosyalliğinden, bir türlü yolunda gitmeyen evliliğinden ve İstanbul’un kelimenin tam anlamında “paha biçilemez” hayatından artık gına gelmiştir. Kendi sınırlarını zorlayarak da olsa İstanbul’da yaşamaya devam etmeye çalışan Esin, bir gün kocası Atilla tarafından Taksim Meydanı’nda ekilince, Esin’in de hayatına tüy dikilmiş olur. Esin için gitme vakti gelmiştir. Ama öyle bir yere gidecektir ki; herhangi bir insanın nefesinin dahi olmamasını kendine şart koşar. Sorar soruşturur, araştırır ve Fethiye Ölüdeniz’in Sikkeli köyünü bulur. Bulur bulmaz da soluğu Sikkeli’de alır. Mega kentin insanın damarlarını patlatan kaotik ortamından kafayı resetlemek için Allah’ın unuttuğu bu yere gelen Esin, başına geleceklerden habersizdir. Zira büyükşehir, insanı kendisi yutarken, iki elin parmakları kadar hane sayısına ve nüfusuna sahip köy ise, insanıyla insanı yutmaktadır.

Esin, Sikkeli’ye yerleşip de yavaş yavaş ısınma turları atarken, köy yaşamının vazgeçilmez sosyalleşme konularından biri olan “Yeniköylü”lükle tanışır. İstanbul, verilen bir selamı küfür olarak anlayıp adam bıçaklama potansiyeli taşıyan bir yer iken, Sikkeli’de selam vermeyeni neredeyse odunla kovalamak âdetten sayılmaktadır. Bundan ötürü, köyde hafiften görünmeye başlayınca eşrafla da muhabbet artar. Üryan bir yaşamın içinde dönüp duran insanlar, bu “Yeniköylü”nün de hikâyesini dinlemek istemektedir hâliyle. Fakat Esin, aradan beş ay geçtikten sonra anca kendi hayatından kesitler sunar köy ahalisine. Bu arada dostlar edinir elbet. Her sabah bol köpüklü kahve içmeye gelen davetsiz misafirleri, kendi gibi büyükşehrin keşmekeşinden bıkanlar, uzun yıllar önce buraya yerleşip artık kendini buralı olarak görenler derken hemen herkesle muhabbeti koyulaştırmaya başlar Esin. Bu muhabbetlerde de elbette en önemli konu dedikodudur. Çünkü başka bir aksiyon yoktur köyde.

Esin, bağ bahçe ekimi, horoz, tavuk ve bilumum hayvan besleme, kendini doğanın huzuruna bırakma gibi köye yerleşme hayalleriyle emeklilik şafağı sayanların aksine o işlere hiç bulaşmaz. Köyde yaşamasına rağmen eve temizlikçi gelir misal. Ya da canı içki istediğinde bakkaldaki bira, şarap, rakı üçlüsünün yerine sağlam ve kaliteli likörü tercih eder. Kalbinin bir tarafı hâlâ büyükşehir kıskacında atmaktadır kısaca. Ancak diğer tarafıyla tamamen “Yeniköylü” olmuş, ahalinin sınavından geçmiştir. O da artık alıştığı için istem dışı bir şekilde köydekiler gibi bir sosyal hayata geçiş yapar. Birilerine kahveye gider, evin bir yerinde akan kokan bir şey olduğunda köyde bu işten kim anlıyorsa onu bulur, milleti çekiştirir. Günler bu monotonlukla ilerlerken sinek öldüğünde bile ortalığın birbirine karıştığı Sikkeli’de, önce Almancı Gönül Hanım’ın köpeği Oskar, sonra muhtar Ramazan ve en sonunda da köyün ecnebi “yerlilerinden” Baston John ölü bulunur. Ancak Esin, bu ölümlerde bir bit yeniği olduğunu düşünmeye başlar. Bölgedeki yerel basının acar muhabiri Metin’e şüphelerinden bahseder. Metin de hemen bir haber kokusu alır ve ikisi birlikte bu şüpheli ölümleri araştırmaya koyulur ve kendilerini yıllardan beri süregelen tuhaf bir ilişkiler sarmalının içinde bulurlar…

Didem Ünal Demir, Bu Cenazeyi Bana Lütfeder Misiniz?’de metropolün artık insan üzerinde dayanma gücü bırakmayan karmaşasından kaçıp huzur bulmaktan ziyade kafayı tamamen boşaltmanın peşinde olan Esin karakteri üzerinden, Ege ve Akdeniz kıyılarını büyükşehir alışkanlıklarıyla talan edenlerin portresini çıkarırken, “köy yerinde hayatta olmaz” lafını bir cinayet vakasıyla çürütüp ortaya katman katman açılan bir roman çıkarıyor. Karakterlerle olayların kafa kafaya gittiği kitapta çuvaldızı kendine batırmak hususunda elini korkak alıştırmadan maviyle yeşilin buluştuğu yerde tekrar hayat bulma ümidi olan romantikleri topun ucuna koyarak “O işler öyle kolay değil” derken kendini farkında olmadan zamana bırakan insanın her şeyi kanıksamasına vurgu yapmayı da ihmal etmiyor. Bu Cenazeyi Bana Lütfeder Misiniz? sakin bir hayat beklentisiyle yola çıkan bir karakterin, hayatın onun için yaptığı planlarıyla karşılaşması neticesinde kendini bambaşka bir hayatın içinde bulmasını anlatan ve içinde sorgulamaya değer pek çok mesele barındıran bir roman.

Bu Cenazeyi Bana Lütfeder Misiniz?, Didem Ünal Demir, Everest Yayınları, Şubat 2025

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*