
Ersan Üldes, edebiyat ile kurduğu ilişki bakımından çağdaşlarından ayrılan, kurgu kadar kurgu dışı yazarak da fikirlerini açıklamaya, kendi roman anlayışını veya daha genel bir çerçevede edebiyata yaklaşma biçimini açıkça ortaya koyan bir yazar. Bu anlamda onun yazı kadar yazı üzerine düşündüğünü, “yazmak meselesi” ile ilgilendiği kadar yazıyı/yazarları farklı açılardan alımlamaya/anlamaya/anlatmaya çalıştığını söylemek de mümkün.
Ersan Üldes’in ilk kez 2021 yılında yayımlanan kitabı Modern Meram: “Büyük” Romanları Okumak, “modern edebiyatı” oluşturan temel yazarlara farklı perspektiflerden yaklaşılabileceğini gösteren bir eser. Özellikle “modernizm” çerçevesinde doğan modern edebiyatın kendi içerisinde ne gibi sorunsallar barındırdığını ortaya koyan bu eser, bugün için “büyük” olan birçok yazarı kendi öznelliği, kendi konumu ve varlığı ile elma çabasıyla hareket ediyor. Modernizm ile birlikte birçok yazarın “olduğundan daha büyük” göründüğünün, bu durumun da özellikle okurda bu isimler tarafından kaleme alınan eserlerin “daha büyük eserler” olduğu yanılsamasından (belki buna bir tür algı demek de doğrudur, zira nihayetinde tartışmaya açılan eserlerin büyük olması veya olmaması değil, olduklarından “daha” büyük görünmeleri, okurda böyle bir etkinin oluşmasıdır) hareket eden Üldes, her bir metne farklı bir perspektiften yaklaşmayı deniyor. Üldes’in her bir denemesi kendi içerisinde edebiyata veya daha özel bir noktada roman sanatına dair yeni derinlikler kazandırırken hikâyenin salt bugünüyle değil, geçmişiyle beraber ele alınması gerektiğini de ortaya koyar. Bu noktada ise başucu yazarlar ve eserler bellidir: Marcel Proust’tan Robert Musil’e, Virginia Woolf’tan William Faulkner’a kadar birçok yazar, Ersan Üldes’in araştırması/çalışması boyunca faydalandığı, odağa aldığı yazarlardır. Söz konusu tüm bu yazarlar bir yandan modernizm ve modernizm çağı ile birlikte yükselmiş yazarlarken öte taraftan kendisinden sonraki kuşakları oldukça derinden etkileyerek geleceği de şekillendirmiş başat isimlerdendir. Şüphesiz her kuşak yazar/şair/düşünür kendisinden sonra gelenleri olumlu-olumsuz, bir noktada etkiler, ancak geleceğe bırakılan edebî miras hiçbir zaman bu kadar zengin, derin ve tartışmalı olmamıştır. Modernizmin doğurduğu bu zemin, tam da bu nedenle oldukça önemlidir.



Modern meram dile gelirken, bu durumun Üldes’in romancılığında da kendisine karşılık bulduğunu söylemek gerekir. Ersan Üldes, tıpkı bu eser boyunca ele aldığı yazarlar gibi yazı üzerine düşünen, kimi noktada yazma eylemini de kurgularının/romanlarının bir parçası hâline getiren yazarlardandır. Dolayısıyla onun yazınını ve özellikle bu gibi çalışmalarını bu denli kıymetli ve ender rastlanan hadiselerden birisi yapan da budur. Hindi’nin Ruhu’nda veya Zafiyet Kuramı’nda beliren durum bu durumu ortaya koyar. Tüm bunlar, “saf değil”, “düşünceli bir romancı” olarak Üldes’in metinlerini ve metinlere yaklaşımını öznel kılar. Öte taraftan Üldes’in aynı zamanda Italo Svevo (Cömert Şarap) ve Robert Musil (Aptallık Üzerine) gibi yazarları Türkçeye çevirdiği düşünüldüğünde onun modernizm ile ve bu çağ etrafında ilgilendiği yazarlarla kurduğu diyalog bakımından da dikkat çekicidir.
Sürekli deneyen ve denemekten geri durmayan bir yazar olarak Ersan Üldes’in dikkat çeken bir diğer metni/çalışması olarak ise Gayrimeşru Anlamlar Sözlüğü’nden söz edilebilir. Gustave Flaubert’in Yerleşik Düşünceler Sözlüğü’nden ilhamla gün yüzüne çıkan bu çalışma, bir deneyim olarak edebiyatın kendi içerisinde nasıl bir hazine barındırdığı ve bu hazinenin ne denli farklı/çeşitli biçimlerde ele alınabileceğini ortaya koyar. Gerek bir “sözlük” denemesi, gerekse bir “araştırma” ürünü olarak Gayrimeşru Anlamlar Sözlüğü, Üldes’in yaşam ve okuma deneyimini büyük oranda içerisinde barındırıyor. Bu durum da yazar tarafından girişilen bu denemeyi daha da anlamlı kılıyor.


Üldes’in Gayrimeşru Anlamlar Sözlüğü’nden önce zikrettiği ve farklı yönleriyle üzerinde durduğu iki önemli sözlük çalışması, ayrıca edebiyat tarihi ve yazarların “hayali sözlükleri” bakımından kıymetlidir: Gustave Flaubert’in Yerleşik Düşünceler Sözlüğü ve Ambrose Bierce’in Şeytan’ın Sözlüğü. Bu listeye Alberto Manguel’in Hayali Yerler Sözlüğü de eklenebilir Tiffany Watt Smith’in Duygular Sözlüğü de. Nihayetinde bu bağlamda yapılan çalışmalar her zaman farklı yönleriyle ön plana çıkmış, kimi içerdiği araştırmalar, kimi ise “hayal ile gerçeğin birleştiği noktada okura vadettikleri” ile dikkat çekmiştir. Söz konusu tüm bu sözlükler ise bir tür kurgu sözlük çalışmaları olması ve içerlerinde yazarların kürasyonlarını barındırmaları, onların ilgi alanlarını ve meseleleri/kavramları/sözcükleri ele alma biçimleri, dahası onları anlamlandırma çabalarıyla özel bir yer edinmişlerdir. Sözlükler, nihayetinde bir anlam arama, aranan anlamı ifade etme çalışmasıdır. İçerlerinde “nesnel” veriler, anlatılar, ifadeler bulunur. Flaubert de, Bierce de, bu noktada Üldes de bu düşünceyi ters yüz eder. Bu “hayali” veya daha doğru bir ifade ile “kurgu” sözlükler, yazarların belirli kavramları/düşünceleri/sözcükleri anlamlandırış bicilerini içerirler. Elbette bu durum da söz konusu sözlükleri salt birer sözlük olmaktan çıkarıp birer yazar metnine dönüştürür.
Ersan Üldes, Gayrimeşru Anlamlar Sözlüğü’nde bir araştırmadan çok bir kurgu esere yaklaşır. Nihayetinde kendi düşünce sistemi içerisinde odağa aldığı mesele içerisinde bir anlamlandırma süreci içermez, tam tersine sözcükleri “gayrımeşru” biçimde ifade etmeye çabalar. Bu sözlükte aranan kavram ve ifadeler değil, aranmayan veya arandığında gerçek anlamından alabildiğine uzaklaşılan sözcüklere rastlanır. Tüm bunlar da söz konusu bu kitabı Üldes metinleri içerisinde bir tür ara yere yerleştirir. Kurgu ile araştırma/düşünce metinleri içerisinde arada bir noktaya konumlandırır.


Ersan Üldes, Gayrimeşru Anlamlar Sözlüğü ve Modern Meram: “Büyük” Romanları Okumak’ta giriştiği denemeleri aslında edebiyatının başından beri sürdüren bir yazar. Yıllar önce Plan B’den çıkan On Kişot: Türk Romanında Yaratıcı Asilzadeler, isminden de anlaşılacağı üzere Türk romanına/edebiyatına dair içerisinde yeni bir açılım, yeni bir yaklaşım barındıran bir eser. Dolayısıyla Üldes’in romancılığına paralel bir şekilde roman sanatı üzerine düşündüğü ve bu kapsamda eserler ürettiği söylenebilir. Öte taraftan Üldes’in söz konusu tüm bu çalışmalarını bir paralellik, bir tarihsel süreç ile birlikte değerlendirdiğimizde de ortaya giderek genişleyen, içerisine yerelden evrensele birçok farklı yazar ve metni dâhil eden bir yapı çıktığı söylenebilir. Tam da bu noktada Üldes’in romanları/romancılığı üzerine düşünürken onun da aynı zamanda bu yapılar üzerine düşünen bir yazar olduğu tahayyül edilebilir.