Eğrisiyle Doğrusuyla Bir Aile Hikâyesi

Ali Bulunmaz

Modern Çin edebiyatının önemli isimlerinden olan, ülkeyi yönetenlerin baskısı nedeniyle metinlerinde otosansür uyguladığını birçok kez dile getiren ve bazı kitapları iktidarların sansürüne takılan Yan Lianke, bir dönem “Çin’i aşağılamakla”, “kültürü yozlaştırmakla” ve “tarihi çarpıtmakla” suçlanmıştı. Pasaportuna el konan yazar, mizahi eleştiriler içeren kitaplar kaleme almaya yönelmişti.

İnsanın doğayla ve başkalarıyla kurduğu ilişkilerin yanı sıra kapitalizmi ve Çin tipi komünizmi eleştirip iktidar hırsının, ihtirasın ve açgözlülüğün, kişileri ve ülkeleri nasıl yozlaştırdığını anlatırken çürümeye karşı başkaldıranların sefillik içindeki hayatını ve dengesi bozulan doğa nedeniyle kıtlıkla mücadele eden insanların yaşama uğraşını da ortaya koyan Lianke, “toprağın yazarı” diye anılmıştı.

Balau Sıradağları’nı fona yerleştirdiği kitaplarında Lianke, köy hayatının insanlara ne gibi güçlükler doğurduğunu, sürgünleri, göçleri, umudu koruma çabasını ve ölümleri, hayatından parçalarla birleştirmişti.

Tüm bu meseleleri anlattığı Lenin’den Öpücükler, Patlama Kayıtları, Günler Aylar Yıllar, Güneşin Öldüğü Günler gibi kitaplarından farklı olarak bambaşka bir metni daha var Lianke’nin: Anılarını kâğıda döktüğü Babamın Kuşağı ve Ben’de yazar, kendisinden ve ailesinden bahserken ölümünü izleyen günlerde, babasının ve amcasının anısına bir şeyler yazmaya karar veriyor; toprakla ve yoksullukla yoğrulmuş çocukluğundan başlayarak ağır işlerde çalışırken romanlarını kurguladığı zamanlara ve babasının ailesi için yaptığı fedakârlıklara uzanıyor.

Çin’in Yakın Tarihinden Bir Kesit

Lianke, çocukluk hatıralarıyla birlikte, bozuk sağlığına rağmen ailesi ve hasta büyük kızı için durmadan çalışan babasını, kumara zaafı olan büyük amcasını, köyün dışında çalışmanın tüm zorluklarını yaşayan küçük (dördüncü) amcasını anlatıyor Babamın Kuşağı ve Ben’de. Dolayısıyla nesiller arasındaki farkı ortaya koyarken romanlarında da karşımıza çıkan köylülük, fakirlik, emek, gelenek, aile değerleri ve kültürel farklılıklar gibi öğelere bu kez anılarında yer veriyor.

“Babamın kuşağının hayattaki tüm mücadelesinin, gayretinin hatta talihsizliğiyle zarafetinin kaynağının günlük yaşamlarını idame ettirebilmek olduğunu, yaşlılık, hastalık ve ölüm telaşından geçtiğini bir anda anladım” diyen Lianke, dönüp geriye baktığında onların çektiği her çileyi ve tattığı güzellikleri hayatlarını sürdürebilmek için yaşadığını kavrıyor.

Çin kırsalında varlığını belli olaylarla hissettiren zaman misali, hem kendisinin hem de babası ve amcalarının hayatındaki dönüm noktalarını sıralayan Lianke, evin en küçüğü sıfatıyla biraz da geriden bakarak olup biteni yorumluyor.

Lianke, küçük bir çocukken kendisine “sosyalist bilinç” aşılayan öğretmenlerin ve yöneticilerin, kırsaldaki açlığı ve sefaleti görmezden geldiğini, donuk toprağı işlemeye çalışmasının hayatını tekdüze hâle getirdiğini ve köy hayatından hemen uzaklaşmak istediğini hatırlıyor. Başka bir deyişle köy ile kent arasındaki yaşam farklılığı, onu köklerinden kaçmaya zorluyor. Bu bakımdan yazarın çocukluk hatıraları, Çin’in yakın tarihinden bir kesit aslında: “Bana göre, köy ile şehir arasındaki ilişki sonsuz bir kabuk soyulması gibiydi. Şehir köyün arzusu, köy ise şehrin daha az değer verdiği yer ve besin kaynağıydı.”

Lianke’nin kaçmak istediği köyde insanlar, derin yoksulluğa rağmen bir şekilde hayatını büyük bir zarafetle sürdürüyor. O yıllara dair bir notu var yazarın: “Babamın çalışkanlığı ile sabrı, çocuklarına hayattaki rol modeli olmuş, annemin tutumluluğu, kabiliyeti, erdemi ve bitmek tükenmez meşguliyeti biz kardeşlere yaşamın zorluğunu ve güzelliğini erkenden tattırmıştı. İşte bu, hayatımın en büyük zenginliği ve yazın hayatımdaki sonsuz duygularımın kaynağıydı.”

Okulda yaşadığı taşralı-şehirli gerilimi, ablasının kronik hastalığı, babasının özverisi ve amcalarının sorunları, yazarın hayatının akışını belirliyor. Dahası, onun kaleme aldığı kitaplara bir şekilde sızıyor bu durumlar.

Lianke’nin çocukluğuna dair anımsadıklarından biri de yöneticilerin halkı durmaksızın çalışmaya zorlaması, ülkenin büyük bölümünde yoksulluğun bulunması ve ailelerin çocuklarını okula gönderecek imkânının bile olmaması. Yazarın ailesi için de geçerli olan bu durum, “Kültür Devrimi”nin kâğıt üzerinde kaldığının bir göstergesi aynı zamanda. “Büyük İleri Atılım” ile “Büyük Kıtlık” arasında salınan Çin’in hâlipürmelali, Lianke’nin ailesini de derinden etkiliyor. Babasının, hem bu durumdan doğan zorunluluktan hem de yaşamını anlamlandırmak için sürekli çalışmasını hatırlıyor yazar.

Çeyrek asır önce kaybettiği ve çok özlediği babasının yanından hiç ayrılmadığı yılların, hem çok zorlu hem de huzurlu olduğunu söylüyor Lianke. Ağır işler ve yükler altında eğilip bükülen bedenine rağmen dimdik yaşayan babasından hayranlıkla bahsederken onun erken ölümünden kendisini sorumlu tutuyor. Bencilliklerinin ve inadının, babasını endişelendirdiğini, bunun da hastalığını ilerlettiğini düşünüyor. Okula devam etmek yerine orduya kaydolmasının ve köyden gitmek istemesinin babasını üzdüğünü söylüyor. Babamın Kuşağı ve Ben, Lianke’nin ona vefasını gösterdiği ve kendisiyle hesaplaştığı; güzel hatıralarını ve pişmanlıklarını sıraladığı bir metin bu anlamda.

Yaşama ve Hayat Arasındaki Fark

Lianke yalnızca babasını değil, büyük ve dördüncü amcasını da anıyor. Büyük amcasının ıskalanmış bir yaşamı olduğunu, ömrünün çocuk yetiştirmekle ve çalışmakla geçtiğini söylüyor: “Amcamın memleketimizdeki o topraklarda çocuklar yetiştirmesini, gece gündüz çalışmasını ve sonunda hasta oluşunu düşünürüm. Hayatını o küçük toprak parçasında geçirmek amcamın yaşamına ve karakterine gerçekten çok kötü geldi, yeteneğine ve azmine yazık oldu.”

Babasının amcalarıyla ilişkisini de hatırlıyor Lianke; onun, şehir dışında çalışan dördüncü amcasının ailesine nasıl destek olduğunu, büyük amcasının eşi ve çocukları için inşa ettiği evi, köyde kendisine saygı duyulduğunu, mütevazi ve sıradan yaşamaktan hiç vazgeçmediğini anlatırken şöyle bir not düşüyor onunla ilgili: “Amcam okuyamamasına ve meseleleri gerçek anlamda derinlemesine tartışmaya isteksiz olmasına rağmen çok önemli bir kavramın anlamını ve sonuçlarını gerçekten anlamıştı: Saygınlık.”

Lianke’ye göre büyük amcasının en kötü alışkanlığı kumar. “Zayıf yönüydü” dediği bu alışkanlık, başlangıçta onun için bir eğlenceyken zamanla “ruhunda asla iyileşmeyecek bir yara” ve bağımlılık hâlini alıyor.

Lianke, dördüncü amcasının yaşama ve hayat arasındaki farkı anlamasını sağladığını söylüyor: “Hayat hafiflik ve zevk, güzellik ve umut hâline gelirken yaşama ağırlık, sıkıntı ve birbirini takip eden günlerin anlamsızlığı ve can sıkıntısı olarak kalır.”

Büyük amcasının bu ikisinden hangisine dâhil olduğuna karar veremiyor Lianke. Bildiği şeyse uzaktayken onun mutlu olduğu. Ancak onu daha iyi tanıdıktan sonra “mutlu bir hayat” yaşadığına dair fikri değişiyor. Onu en mutlu eden şeyin uzun çalışma saatlerinden sonra, fabrikadaki tüm “boyun eğenlerin” yaptığı gibi içmek olduğunu görüyor. Bunun ve yaşamındaki pek çok sıkıntının kaynağında ise Lianke’ye göre ne tam anlamıyla şehirli ne de bir köylü olması var: “Hayatı boyunca ne şehirli gibi yaşamıştı ne de köylü gibi. Uzun süre boyunca şehirde yaşayan kimliksiz bir köylüydü, şehirdeki evinde ne şehirli ne de köylü bir yaşam tarzı sürüyordu fakat sonunda sadece ona ve onun gibi bir yaşam sürenlere özgü bir hayat tarzını benimsemişti. Onların kendi arkadaşları ve çevreleri, kendi konuşma tarzları ve bilinçleri, hayat, kader, vatan ve millet gibi ciddi meselelere karşı kendi çözümleri, yağa, tuza, soya sosuyla sirkeye ve kadınla erkek arasındaki uzun süren aşkın sebebine dair kendi anlayışları ve cevapları vardı. Onlar topraklarını bırakıp şehre zenginlik aramaya gelmiş, hayatları boyunca maddi bir krize, manevi bir bunalıma ve nostaljiye maruz kalan bir grup insandı. Onlar da kendilerinden önceki binlerce nesil gibi gurbet hasreti çekerek memleketlerini terk etmişti ancak bu sefer de evlerine duydukları özlem sebebiyle şehre tamamen uyum sağlamamıştı.”

Lianke çocukluğunu, babasını, büyük ve dördüncü amcasını merkeze alarak eğrisiyle doğrusuyla bir aile hikâyesine imza atmış Babamın Kuşağı ve Ben’de. Hemen hepsinin ortak yanı yoksulluk olan bu kişilerin bir başka paydası ise iyilik ve gayret, dostluk ve yoksulluktan türettikleri mutluluk. Lianke, bunların tamamını saygıyla anıyor kitapta.

Babamın Kuşağı ve Ben, Yan Lianke, Çeviren: Lale Aydın Tunç, İthaki Yayınları, 240 s.          

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*