
Abdullah Ezik
Hayalperest Kitap, yalnızca sanat yayıncılığına odaklanan, bu noktada alışılagelmişin dışında bir yayıncılık anlayışıyla hareket eden bir yayınevi. Öncelikle yayınevi nasıl kuruldu, hikâye nasıl başladı?
Hayalperest Yayınevi 2010 yılında, sizin de belirttiğiniz gibi yalnızca sanat metinlerine odaklanan bir firma olarak kuruldu. Kurucuları olarak biz, önceki yıllarda yurtdışından ithal ettiğimiz sanat kitaplarını okuyucularla buluşturur, gelecekte o kitapların kalitesinde Türkçe kitaplar yayımlamayı hayal ederdik. Hayallerimizi gerçekleştirme fırsatı bulur bulmaz yayınevini kurduk ve çalışmalarımıza başladık. O tarihten bu yana da yalnızca sanat kitapları yayımlamaya devam ediyoruz. Yayıncılık çalışmalarımızı sektörün bir süredir içinde bulunduğu zor duruma rağmen çizgimizin dışına çıkmadan sürdürmekten memnunuz.
Hayalperest, sadece “sanat yayıncılığı” yapan bir yayınevi ve bu oldukça önemli bir konu, karar, niteleme. Sizi doğrudan bu tür bir yayıncılık yapmaya yönlendiren temel sebepler nelerdir? Hayalperest’in yayıncılık anlayışını nasıl dile getirirsiniz?
Yalnızca sanat yayıncılığı yapmak ve bunu alternatif sermayelerin varlığına güvenerek değil, tümüyle kendimize, kendi kazanımlarımıza dayanarak devam ettirmeye çalışmak, kuşkusuz bir yandan oldukça zor bir yandan da bize farklı bağlamlarda özgürlük kazandıran bir tercih. Engin bir bütçe desteğimizin olmaması, tam tabiriyle kendi yağında kavrulan bir yayınevi olmamız bizleri başta teknik ve editoryal olmak üzere pek çok açıdan kısıtlıyorsa da satış beklentimizin sadece bizim meselemiz olması, bir kitabın çok satmaması konusunda hesap vermemiz gereken kimsenin olmaması bize avantaj sağlıyor. Dolayısıyla sınırlı bütçemizi çok satmayacak ama muhakkak Türkçeleştirilmesi gerektiğini düşündüğümüz metinlere ayırabiliyoruz zaman zaman. Kitap, özellikle de çağları aşan bir tema olarak sanat hakkında yazılmış bir kitap, tarihin bir anında mutlaka okuyucuyla buluşuyor. O okuyucunun kendi dilinde okuyabileceği bir metne ulaştığı andaki mutluluğunu hayal etmek bile güzel.
Bugüne kadar yerli ve yabancı birçok sanat kitabını okurla buluşturdunuz. Hayalperest olarak yayımlanacak kitaplara nasıl karar veriyor, nasıl bir takvim ile hareket ediyorsunuz?
Yayımlanacak kitaplara karar verme sürecimizde birkaç kriterimiz var. İlk olarak metnin içeriğine önem veriyoruz. Yazarın ele aldığı konuyu inceleme ve okuyucuya aktarma amacındaki netlik bizi metne çektiğinde danışma kurulumuza iletiyor ve akademik-teknik bir incelemeden geçirmelerini rica ediyoruz. Onlardan gelen yorumları değerlendirdikten sonra editörlerin yorumlarını da alıp metnin yazarıyla iletişim kuruyor ve görüşme yapıyoruz. Metinle ilgili ortak noktalarda buluşma isteği olan yazarlarla ilerliyoruz.
Çeviri metinler söz konusu olduğunda ise seçtiğimiz metinleri danışma kurulumuz ve editörlerimizle birlikte değerlendiriyor, her kitap için uygun olabileceğini düşündüğümüz çevirmenlerle iletişim kuruyor ve onların da metinle ilgili görüşlerine kulak veriyoruz. Sonrasında hep birlikte takvimimizi oluşturuyor ve elimizden geldiğince o takvime uygun hareket ediyoruz.
Çeviri metinleri seçerken de kişisel deneyimlerimizden, kitap veya makale okurken, film izlerken aldığımız kişisel notlardan, aklımıza takılan sanatsal-felsefi sorulardan, sahadaki ekibimizin bize verdiği geribildirimlerden, fuarlarda veya çeşitli etkinliklerde okuyucularımızla yaptığımız konuşmalardan, gün içerisinde ofisimizde ağırladığımız misafirlerimizle sohbetlerimizden, kısacası tümüyle hayattan yola çıkarak bir liste oluşturduğumuzu söyleyebiliriz.



Bu kadar spesifik bir alanda yayıncılık yapmanın şüphesiz kendine özgü zorlukları, kendi sorunları da vardır (özellikle içerisinde bulunduğumuz kriz döneminde). Bu konuda neler söylersiniz?
Sektördeki tüm yayıncı dostlarımızla aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Kâğıt ve baskı maliyetlerinin neredeyse her gün biraz daha artması hepimizi ciddi anlamda kısıtlamaya başlıyor. Bu iki maliyet kalemi dövize endeksli olduğu için kur baskılamasının sone ermesinin beklendiği önümüzdeki süreçte sektörü oldukça zor günlerin beklediğini öngörmemek imkânsız. Dolayısıyla yıl içinde ve belki 2024 yılında da küçük ölçekli yayıncıların yayımladığı kitap sayısında azalma görülebilir. Bizim gibi belli bir alanda üretim yapan yayınevleri de yayın programında değişiklik yapacaktır.
Bilindiği gibi Türkiye yalnızca İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir’den ibaret değil. Dolayısıyla Anadolu’nun bambaşka bölgelerindeki okuyucularımızın da erişebileceği bir fiyatlandırma politikası gütmeye gayret ediyoruz. O yüzden baskı kalitesinden ödün vermeden bunu sürdürebilmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Bugüne kadar Boris Groys, Graham Whitnam, Grant Pooke, Linda Nochlin gibi birçok kuramcının eserlerini Türkçeye çevirdiniz, alanın önde gelen çalışmalarını okurla buluşturdunuz. Hayalperest’in çeviri sanat kitapları üzerine neler söylersiniz? Bu alanda çevireceğiniz kuramcı ve eserlere karar verirken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Aloïs Riegl, Herbert Read, Terry Barrett, Jerry Saltz, James Elkins, Mark Rothko ve daha nicelerini seçerken farklı hedef kitleleri gözettik. Sanat yayıncılığı yalnızca popüler sanat kitaplarını ya da kuramsal metinleri yayımlamayı kapsamıyor. Her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda sanat aslında seviliyor, merak ediliyor, ilgilisi daha çok ilgilenmek, uzmanı daha da profesyonel olmak istiyor. Ülkemizde kıta Avrupa’sındaki kadar çok sanat kitabı satılmasa da kendi toplumsal dinamikleri bağlamında her kesimden meraklısının olduğu aşikâr. Aksi durumda herkesin gözlemlediği gibi son zamanlarda yayıncıların sanat kitaplarına programlarında biraz daha fazla yer ayırması pek mümkün olmazdı.
Hayalperest Yayınevi olarak biz, sanatı yalnızca plastik ve görsel sanatlardan ibaret görmediğimiz için fotoğraf, heykel, sinema, mimarlık, moda, grafik tasarım gibi sanatın diğer dallarına yönelik üretilmiş metinleri de Türkçeleştirip yayımlamaya özen gösteriyoruz. Tüm dallarda temel olarak dört düzeyde metin yayımlıyoruz: kuramsal, teknik/uygulama, akademik/eğitsel ve popüler.

Öte taraftan Türkçe telif eserlere alan açmanız, birçok konuda Türkçe çalışmaları desteklemeniz de son derece önemli. Çevirilerin yanı sıra, Türkçe telif sanat kitapları yayımlama meselesi ve programınızdaki kitaplar üzerine ne(ler) söylersiniz?
Yayınevi olarak biz sanatla ilgili Türkçe yazılmış metinlerin önemli olduğunu düşünüyoruz. Kendi içinde bu tür kitaplarımızı da birkaç gruba ayırıyoruz. Doğrudan sanat öğrencilerine hitap eden ve Türkçe kaynağa ulaşmalarını kolaylaştıracak metinler. Genel kitleye yönelik, Türk resim sanatı hakkında bilgiye erişimini hızlandıracak, herkesin Türk sanatıyla tanışabilmesini sağlayacak metinler. Daha ileri boyutlu okuma isteyenler için de Türk sanatının geçmişini ve bugününü değerlendirmeye, irdelemeye sevk eden metinler.
Genel olarak çeviri metinlerin ve Türkçe yazılmış metinlerin dengesini korumaya özen gösteriyoruz. Akademisyenlerimizin, sanat uzmanlarımızın ister Türk ister Batı sanatı hakkında olsun dilimizde yazdıkları metinlerin, getirdikleri yorumların okuyucularımıza hem kendi kültürlerine hem de farklı kültürlere dair yeni bakış açıları kazandırmasına önem veriyoruz.
Elif Dastarlı’nın geçtiğimiz yıl yayımlanan Yan Kapıdan Girenler: Modern Türk Resminin Analizi, senenin öne çıkan kitaplarından biri oldu. Dastarlı bu kitabında farklı perspektif ve açılımlarla “Modern Türk sanatı nedir?” sorusunun peşinden gidiyor. Dastarlı’nın çalışmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Yan Kapıdan Girenler’in katmanlı bir okuma imkânı sunması bizim açımızdan çok çekiciydi. Evet, kitap alt başlığından da anlaşıldığı gibi bir modern Türk resmi analizi teşebbüsü. Ancak bunu yaparken alışılagelmiş ideolojik ve/veya akademik yöntemleri, söylemleri kullanıp ezbere dayalı bir retorik kullanmıyor. Kitabın yazarı ‘Türk modernleşmesi’ kavramının değerlendirilmesinde gözden kaçan, bu yüzden konuyla ilgili sohbetlerin indirgemeci yaklaşımlarla tıkanmasına neden olan önemli nüanslar üzerinde duruyor.
“Modern”, zamanla doğrudan ilişkili bir kavram olarak çağa, topluma hatta neredeyse kişiye göre değişiyor. O yüzden aslında “modern”i tek bir tanıma ya da kalıba sığdırmak mümkün değil. Bir sanat tarihçisi olarak Elif Dastarlı da modern Türk resmine tam bu perspektiften yaklaşıyor. Batı dünyasının modern dünyasına yan kapıdan giren coğrafyalardan biri olarak Türkiye’de modern sanatın tarihini teşkil eden sanatçıları ve eserlerini “kendi oluşları” içinde değerlendiriyor. Kitapta mutlak bir ideal olarak modernlik düşüncesinin neredeyse tektipleştirici yönüne yapılan vurgu da gözden kaçmamalı elbette. Bu bakış açısı da okuyucuya aslında pek çok konuda ileri araştırma imkânı veriyor.
Günümüzde kutuplaşma vesilelerinden biri başkası olan “modern” ve “modernleşme” meselesini Türk sanatı üzerinden ele alan bir kitap bu ki tam da bu yüzden hem modern Türk sanatını hem de Türk modernleşmesinin farklı bir yönünü ideolojik terminolojileri bir yana bırakmış tarafsız bir sanat tarihçisinin bakış açısıyla okuma fırsatı bulmaktan (ve sunabilmekten) memnunuz.


Yazar, sanat tarihçisi ve sanat dedektifi Debra N. Mancoff’un Sanatın Sırları, ünlü sanat eserlerinin arka planında yatan hikâyelere odaklanan; Leonardo Da Vinci’den Vermeer’e, Frida Kahlo’dan Marina Abramovic’e birçok önemli sanatçıyı anlatısına dâhil eden kapsamlı bir eser. Peki Mancoff, Sanatın Sırları’nda nasıl bir dedektiflik çalışması yürütür? Okura sanat tarihine dair nasıl bir anlatı sunar?
Sanat tarihi denildiğinde genel olarak insanların aklına eserin ya da sanatçının tarihi gelebiliyor. Yanlış olmasa da eksikliği malum bu bakış açısı, her devirde izleyici ile eserleri ve sanatçıları yakınlaştırmaya da yardımcı oluyor. Sanat dedektifliği gibi güncel ve şık tanımlamalar da yine bu yakınlaşmaya katkıda bulunuyor. Debra N. Mancoff, eserlerini üretirken sanatçıların zihninden geçenlerin de peşine düşen sanat tarihçilerinden biri ve şüphesiz bir sanat tarihçisi için en eğlenceli araştırma alanlarından birine yönelmiş bir araştırmacı.
Uzun zamandır sanat eserleri X ışını değerlendirmelerinden geçiriliyor ve vernik, boya hatta astar boyaların ardına saklanan çizgiler, farklı resimler, modellerin değişen pozları, kıyafetleri, silinmiş ya da eklenmiş figürler ortaya çıkarılıyor. Bu, sanatçıların o eseri üretirken ne tür karar anları yaşadıklarını, onları bu kararları almaya iten nedenleri öğrenmeyi sağlıyor. Toplanan veriler sanatçıların ve çağlarının koşullarıyla değerlendirilip belgelerle desteklendiğinde örneğin eski bir resminin üzerini boyayıp yeni bir resim yapan ressamı buna sevk eden mesele de açıklık kazanabiliyor.
Sanatın Sırları da buna benzer bir araştırmaya dayanıyor ancak yalnızca X ışını tekniğine güvenmekle kalmıyor, eserin içindeki küçücük bir ayrıntıdan yola çıkarak dönemin iklim koşullarına dair bilgilere ulaşabilmenin hazzını okura yaşatıyor. Sanatçının bazen boya bazen optik yanılsamalarla, tablonun herhangi bir yerine eklediği sembollerle ve görsel öğelerle, eserinde eksik bıraktıkları ya da fazla yaptıklarıyla hem kendisinin hem de üretiminin hikâyesini nasıl zenginleştirdiğini gözler önüne seriyor. Sanatçıların her devirde var olan sansüre karşı tutumlarını da eserleri üzerinden gözlemleme fırsatı sunuyor. Kitabın yazarı, aslında böylece sanat izleyicisine görünenin ardında bakmaya dair ipuçları da veriyor. Bu kitabı okuyanların artık bir esere eskisi gibi bakmayacağından emin olabiliriz.
Çocuklarla Sanat ve Felsefe, bir el kitabı, kılavuz eser olarak oldukça dikkat çeken bir çalışma. Nurşah Yılmaz ve Yılmaz Murat Bilican tarafından hazırlanan kitabın sanat ve felsefeyi birçok farklı yaş grubundan çocuklar için ilgi çekici bir hâle getirdiği söylenebilir. Bu tür kılavuz kitapların önemine dair neler söylersiniz? Yılmaz ve Bilican’ın çalışması çocuklara nasıl bir dünya sunar?
Bu kitabımız iki felsefeci ve eğitimci tarafından yazıldı. 1960’lı yıllardan beri gündemde olan P4C, yani philosophy for children (çocuklar için felsefe) pedagojisi eğitimine sahip Nurşah Yılmaz ve Yılmaz Murat Bilican kitabı bakım verenlere ve eğitimcilere yönelik hazırladılar. Yazarlarımız yıllarca çocuklarla bire bir yaptıkları çalışmalar ışığında edindikleri deneyimi ve bilgi birikimini paylaştıkları metinlerinde aslında şu anda kitap raflarında eksikliği hissedilen önemli bir boşluğu da kapatmış oldular.
Düşünmek, düşüncelerini sindirebilmek, fikir yürütmek, kendine ve başkalarına saygı duymak, duygularını sahiplenmek, çatışmaya teşne olmaktansa onu çözmeye yönelmek, doğaya ait bir canlı olduğunu hissetmek, sorgulamak, araştırmak… Hemen her ebeveyn, bakım veren hatta öğretmen, çocukların bu özelliklere sahip olmasını istiyor ancak çeşitli sebepler yüzünden çocuklar bilgisayar ve televizyon ekranlarında onlara sunulan görüntüleri hazırlayanların inisiyatifine kalıyor. Bu kitapla yazarlarımız aslında sanatın sağaltıcı ve sakinleştirici gücünden faydalanarak çocukları özbilinçlerini hissedebilecekleri, kendilerini açıkça ifade edebilecekleri bir alana çekmek isteyenlere yardımcı olacak bir kılavuz sunuyor.
Çocuklarla birlikte vakit geçirenler aslında her uyaranla sürekli yeni nöron bağlantıları kuran beyinlerine hayranlık duyabilir. Algılarının açıklığı, olaylara bakışlarındaki dürüstlük hemen dikkat çeker. Yüz yıl öncesine kadar hem nitelik hem de nicelik açısından çeşitliliği tartışılır fazlasıyla görsel ve işitsel uyarana maruz kalan çocukların zihinlerini sakinleştirmek için en iyi alanlar ise oyun ve sanat. İşte bu kitapta da yazarların resimler özelinde belirledikleri kavramlar, önerdikleri sorular ve çeşitli sanat uygulamaları ile çocukların duygusal-düşünsel dünyalarına hep birlikte ulaşıp gelişimine katkıda bulunuluyor. Her şey, çocuklarımızın iç dünyalarını kavramayı başarabilen, makul olmayı öğrenmiş, eleştirel düşünebilen birer yetişkin olabilmeleri için…


Yetişkinler kadar çocuklara da seslendiğinizi, onları da sanat yayıncılığına ortak ettiğinizi söyleyebiliriz. Bu noktada Hayalperest Çocuk’un hikâyesi nasıl gelişti?
Hayalperest Çocuk markamızı uzun zamandır kurmayı düşünüyorduk. Çocuklar için sanat kitapları yayımlamayı çok arzu ediyorduk. Bir okuyucumuzun o sırada 10 yaşında olan çocuğunun bizim için bir logo tasarladığını söyleyip fotoğrafının bize iletilmesini istemesi bizi bu konuda gerçekten çok motive etti ve 2021 yılında kesin kararımızı alıp markamızı kurduk. Logomuz da küçük okuyucumuzun yaptığı çizimden ilhamla tasarlandı.
Şu ana kadar farklı yaş gruplarına hitap eden kitaplar yayımladık. Etkinlik kitapları, sanatçıların yaşam öyküleri gibi kitaplarımız ilgi çekti. Ustalardan sanat dersleri temalı kitaplara yöneldik çünkü amacımız çocuklara didaktik bilgi vermek değildi. Farkında olalım ya da olmayalım sanatın bizatihi içinde yaşadığımızı onlara hissettirebileceğimiz türde kitaplar yayımlamayı hedefledik. Şimdilik bu yönde ilerliyor ve yeni projelere hazırlanıyoruz.
Son olarak, Hayalperest Kitap’ın 2023 programında neler var?
Bu yıl çocuklara yönelik sanat kitaplarımıza biraz daha ağırlık veriyoruz. Ayrıca yine kuramsal metinler yayımlamaya devam edeceğiz. Örneğin yılın ilk üç ayı içerisinde uzun zamandır üzerinde çalıştığımız, İclal Cankorel’in Almanca orijinalinden çevirdiği bir Panofsky kitabını okuyucuyla buluşturacağız: İdea. Sanat felsefesi açısından çok önemsediğimiz bu kitabın yanı sıra farklı okuyucu kitlelerine yönelik popüler sanat, çizim teknikleri, kuram metinlerimizi de yıl içinde peşi sıra okuyucularımıza sunacağız.