Elif Şahin Hamidi
Letonya doğumlu, İsveç’te yaşayan yazar-illüstratör Ulrika Kestere’nin dünyası, Lofoten Adaları’nın etkileyici dağlarından Doğu Avrupa masallarının yumuşak hatlarına uzanan geniş bir coğrafyadan besleniyor. Altı kitabı on yedi dile çevrilen Kestere, çocuk kitaplarında kusurların güzelliğini ve hayal kırıklıklarının insani yanını anlatmayı önemsiyor. Yakın zamanda Türkçeye kazandırılan Kurabiyeler Bitti!’nin yaratıcısıyla, İstanbul ziyareti sonrasında bu yeni kitabından yola çıkıp, çocuklar için yazıp-çizmek üzerine konuştuk. Hem yazar hem de çizer olmayı seven, çocukların yaratıcılığından çokça ilham alan Kestere, çizim yolculuğunun başlangıcından bugüne, fotoğrafçılık ve grafik tasarım eğitiminin illüstrasyonlarına nasıl yansıdığını, “mükemmelden” vazgeçip kusurlarla barışık olmanın gerekliliğini anlattı. Pelle ve Lolo’nun eğlenceli kurabiye krizinin arka planında yatan duygulara, çocuklara duyguların kabul edilebilirliğini göstermenin değerine, kusurların her zaman var olacağını kabul etmek zorunda olduğumuza parmak basan Kestere, “Hayat hayal kırıklarıyla dolu ve bence başarısızlık ile güvensizliği gösteren hikâyeler anlatmak gerekiyor. Çünkü bu çok insanca bir şey. Benim için çocuklara tüm duyguların gerekli ve her duygunun kabul edilebilir olduğunu göstermek çok değerli” diyor.
Letonya’da dünyaya geldiğinizi, İsveç’te yaşadığınızı, İskandinav coğrafyasının, Lofoten Adaları’nın, Doğu Avrupa masallarının size ilham verdiğini, çalışmalarınızı beslediğinizi biliyoruz. Çocukluk yıllarınız, çizim yolcuğunuz, resimli kitaplar yapmanız ve yaratıcılığınız üzerinde coğrafyanın, doğanın, kültürün büyük bir etkisi ve katkısı söz konusu diyebilir miyiz? Coğrafya ne bahşetti size? Çizim yolcuğunuzun başlangıç hikâyesini anlatır mısınız?
Çizim yolculuğum, Lofoten’de yaşadığım dönemde başladı. O zamanlar fotoğrafçılık okuyordum ve kamerayla yakalayamadığım dünyaları kurabileceğim başka bir yaratıcı alana ihtiyaç duyuyordum. Hayvanların her zaman işlerimde önemli bir rol oynamasını istemişimdir ve çizim bana bunu yapma özgürlüğünü verdi. Norveç’te yaşadıktan sonra İsveç’e döndüğümde, Lofoten’den ilham alan birçok illüstrasyon yaptım; bu, derin bir özlem duyduğum bir yerle bağlantımı sürdürme yolum oldu. Doğu Avrupa etkisine gelince, o görsel tarzın yumuşak hatlarını ve “yayılmış pastel boya” hissini çok seviyorum. Bunu Rus yapımı “Winnie the Pooh” çizgi filminde görebilirsiniz; “Sis İçinde Kirpi”nin görsel diline ise bayılıyorum. Letonya’dan da en çok “Tavşanların Saunası” (Zaķīšu pirtiņa) adlı kısa film beni etkilemiştir. Yani beni Doğu Avrupa’dan etkileyenler esasen resimli kitaplardan çok çizgi filmler oldu. Coğrafyanın üzerimde etkisi olduğu kesin, ancak bugün artık bu konuda çok düşünmüyorum, ilhamımı artık dünyanın her yerinden alıyorum.

Yakın zamanda Türkçeye kazandırılan, Pelle ve Lolo’nun eğlenceli kurabiye krizine tanıklık ettiğimiz “Kurabiyeler Bitti!” nasıl doğdu? Kitapta kurabiye kriziyle birlikte yaşanan olaylar zinciri oldukça sıradışı ve mizahi. Bu eğlenceli kurguyu oluştururken nasıl bir yol izlediniz? İlk taslaktan son haline nasıl evrildi?
Kitaplarımı genellikle bir duygudan yola çıkarak yazarım, bu kitabın arkasındaki duygu ise hayal kırıklığıydı. Hayatta çok istediğim, ama ne kadar çabalarsam çabalayayım ulaşamadığım şeyler vardı. Bazen pes etmeden devam ederiz ama yine de sonuç gelmez ve hayat Pelle ile Lolo’nun evi gibi biraz dağınık hale gelir. “Şu şeye ulaştığımda her şey düzelecek” diye düşünürsün. Ama bazen, o şeye asla ulaşamasak da etrafı toplamaya başlamamız gerekir.
Bu duygunun yanı sıra, fırına koyduğun şeyi yiyen bir fırının olduğu bir hikâye istiyordum… Bir yanardağ hikâyesi de… Ve genel olarak bolca patlayıcı ve komik anların yer aldığı bir hikâye. İlk taslaklarım genellikle son versiyona çok yakın olur, süreç içinde fazla bir şey değişmez.
Çocuklara “kusurlu anlar” ya da hayal kırıklıkları hakkında (evin darmadağınık olması, fırının kurabiyeyi yemesi ve kurabiyenin bitişi gibi) nasıl yazmalı? Bu tür duygular, kitaplarda nasıl ele alınmalı sizce?
Basitçe, kusurların her zaman var olacağını kabul ederek. Hayat hayal kırıklarıyla dolu ve bence başarısızlık ile güvensizliği gösteren hikâyeler anlatmak gerekiyor. Çünkü bu çok insanca bir şey. Benim için çocuklara tüm duyguların gerekli ve her duygunun kabul edilebilir olduğunu göstermek çok değerli.
Çocuk kitaplarında metin ve görsel arasındaki denge önemli ve Kurabiyeler Bitti!’de bu denge güçlü. Siz önce metni mi yazıyorsunuz, yoksa illüstrasyonlar ve metin birlikte mi gelişiyor?
Genellikle değişikliğe açık, esnek bir taslakla başlarım ve ardından metinle görseller üzerinde birlikte çalışırım. Yazdığım bir şey çizimle iyi görünmüyorsa, onu basitçe çıkarırım. Bu yüzden hem yazar hem de çizer olmayı seviyorum, bana esneklik sağlıyor.
Kurabiyeler Bitti!’de kullandığınız renk paleti ve illüstrasyon tekniği diğer kitaplarınızdan farklı mı? Bu kitap için özel bir görsel dil geliştirdiniz mi?
Her kitabımın kendine özgü bir renk paleti vardır. Buna sadık kalmaya çalışırım, ama çoğu zaman fazla renk kullanmamak için kendimi durdurmam gerekir! Bu kitapta mor ve yeşilin birleşimini gerçekten çok sevdim, birlikte çok güçlü bir ikili oluşturuyorlar.

Hem grafik tasarımcısınız hem illüstratör hem de fotoğrafçı. Bu üç disiplin birbirini nasıl besliyor? Fotoğrafçılık eğitiminiz illüstrasyonlarınıza nasıl yansıyor? Ayrıca doğadan aldığınız ilham çocuk kitaplarınıza ve diğer işlerinize nasıl sızıyor?
Grafik tasarım, kitap yapımında büyük bir değer olmuştur. Layout, tipografi, denge ve InDesign’da baskı dosyalarını hazırlamak gibi teknik konularda bana yardımcı oluyor. Fotoğrafçılık ise ışık ve renk konusunda bana çok şey öğretti; bu bilgileri çizimlerime yansıtıyorum. Doğaya büyük bir sevgi ve saygı duyuyorum. Lofoten’in etkileyici dağları ya da evimin yanındaki küçük tepede yetişen böğürtlenler olsun, doğa bana her zaman ilham kaynağı olacaktır.
Çocuk kitaplarının hayal dünyasının kapılarını açma gücü var. Çocukluğunuzda hangi/ne tür/nasıl kitaplar sizin hayal dünyanızı şekillendirdi? Çocukken okuduğunuz çizgili/resimli kitapların, çizgi romanların bir etkisi, katkısı oldu mu çizerlik yolcuğunuzda? Geçmişten bugüne etkilendiğiniz, örnek aldığınız, takip ettiğiniz çizerler, sanatçılar, beslendiğiniz kaynaklar neler?
Erken çocukluğumdan kitaplara dair çok güçlü anılarım yok. Dürüst olmak gerekirse, çocuk kitapları beni asıl olarak ergenlik dönemimin sonlarına doğru etkilemeye başladı. Lisede Tove Jansson’un Moomin kitaplarını çok okurdum. 19 yaşındayken Astrid Lindgren’in eserlerini keşfettim ve Bjørn F. Rørvik ile Per Dybvig ikilisinin yarattığı resimli kitaplardan büyük ilham aldım. Bugünse beni etkileyen pek çok isim var. Üç harika Charlotte var: Charlotte Ager, Charlotte Lemaire ve Charlotte Mei. Natalia Shaloshvili son derece komik karakterler yaratıyor. Simona Mulazzani’nin sanatında çok zarif ve entelektüel bir his var. Ve dürüst olmak gerekirse, hayal gücü bu kadar renkli ve özgür olan Noemi Vola’yı biraz kıskanıyorum.
Çocuk kitaplarını resimlerken kullanacağınız tekniği, malzemeyi, renkleri esas olarak belirleyen ne oluyor? Örneğin hikâyedeki karakterlerin zihninizde canlanan görüntüsü size bir yol gösterir mi?
Kurşun kalem, akrilik boya, pastel ve sprey boya ile çalışıyorum. Pastel kullanmaya başladığımda nihayet kendi tarzımı bulduğumu hissettim; ondan önce illüstrasyonlarım fazla katı görünüyordu. Beni yönlendiren aslında karakterler değil, daha çok renk paleti ve ortamın kendisi.

Her yazarın kendi tarzı, üslubu olduğu gibi, her illüstratörün de kendine özgü bir “görsel dili”, çizgisi var. Bu ayırt edici tarz, üslup nasıl gelişir? Çizeri ele veren o üslup, çizer açısından kimi zaman bir avantaj, kimi zamansa bir dezavantaj olabilir mi?
Kendi tarzını bulmak zor ve uzun bir süreç olabilir, bu yüzden genç yaratıcıların sabırlı olması gerekir. Kişisel bir tarza sahip olmak elbette bir avantajdır, ancak bazen ondan sıkılıp kitlenizin ilgisini çekmeyen tamamen farklı bir şey yapmak istemeniz de mümkündür. Herkesin yaptıklarınızı beğenmeyeceğini kabul etmelisiniz, ama o anda yaratmanız gereken şey buysa, ona sadık kalmalısınız.
Bence tarzınızı bulmanın en etkili yollarından biri, hayranı olduğunuz sanatçıların işlerini kopyalamaktır. Onlar gibi çizmeyi pratik ettikçe, genellikle kendi tarzınız da bu süreç içinde ortaya çıkmaya başlar. Belki pek çok kişi bu adımı atlar, çünkü hepimiz işlerimizi paylaşmak isteriz, ama kopya bir işi paylaşamazsınız (ve paylaşmamalısınız).
Ayrıca kendinize karşı dürüst olmak da önemlidir: Gerçekten kendi tarzınızı mı buldunuz, yoksa hâlâ bir başkasından ödünç mü alıyorsunuz? Öğrenin, ilham alın, ama kim olduğunuzu gösterirken kopyalamayın.
Çocuk kitaplarında eğlencenin bir araç olmanın ötesine geçmesi ne demek sizin için? Eğlence ve anlatmak istediğiniz mesele arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Kitabı okuyan ebeveynlerin alttaki temaların farkında olmasını istiyorum, ancak çocuklar için esas olarak eğlenceye odaklanıyorum. Yine de, her zaman sonrasında üzerine konuşulabilecek hikâyeler yaratmaya çalışıyorum: özellikle duygular, arkadaşlık ve başkalarını oldukları gibi kabul etmek üzerine.
Dijital dünyanın çocukları kuşattığı bu çağda, resimli kitapların ve fiziksel kitapların önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir çocukla birlikte okumak çok sakin ve güzel bir andır; özellikle yatmadan önce, sunmak istediğiniz son şey bir ekran olduğunda. Bence kitapların her zaman bir yeri olacak. Ekranlar tamamen hâkim olamayacak, çünkü birçoğumuz onları daha az kullanmaya bilinçli olarak çabalıyoruz.
Şu ana kadar altı kitap yayımladınız ve kitaplarınız on yedi dile çevrildi. Farklı kültürlerdeki çocukların kitaplarınıza verdiği tepkiler arasında ilginç farklar gördünüz mü, sizi şaşırtan geri dönüşler oldu mu?
Keşke dünya genelindeki okurlarım hakkında daha fazla şey bilseydim! Ne yazık ki kitaplarımla olan etkileşimlerinin içinde gerçekten yer almıyorum, bu yüzden herhangi bir özel tepkiye tanık olma şansım olmadı.

Kitaplarınız Türkçeye de çevrildi ve yakın zamanda İstanbul’daydınız. Türkiye’deki çocuk edebiyatı ve okurları hakkındaki izlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
İzlenimim, Türkiye’de çocuk edebiyatına büyük bir ilgi ve saygı olduğu yönündeydi. Seyahatim sırasında tanıştığım herkes çok nazikti ve kitaplara karşı büyük bir sevgi gösteriyordu.
İstanbul Uluslararası Çocuk Edebiyatı Festivali’nde (İÇEF 2025) atölye de yürüttünüz. Çocuklarla doğrudan çalışmak, onların yaratıcılığını görmek size neler katıyor? Çocuklar için kitap yazmak ve resimlemek nasıl bir yolculuk oldu sizin için, neler biriktirdiniz bu yolculukta?
Çocukların yaratıcılığından çokça ilham alıyorum. Çok küçük yaşta çizdikleri şeylerde, birçok illüstratörün yıllarını tekrar bulmaya çalıştığı türden bir özgür ifade şekli oluyor. Hikâyelerimin çocukların hayatlarına dokunmuş olmasına derin bir minnettarlık duyuyorum. Ebeveynler bana yazıp çocuklarının karakterlerimle özdeşleştiğini ya da hikâyelerimden yola çıkarak projeler yaptığını anlatıyor ve insanların hayatlarına bu şekilde girmek inanılmaz bir duygu.
Çizim yapmak ya da yeteneklerini geliştirmek isteyen çocuklara ve gençlere ne tavsiye edersiniz?
Çocuklar çok erken yaşta kendilerini başkalarıyla karşılaştırmaya başlar ve istedikleri gibi performans gösteremediklerinde bu onları kaygılandırabilir. Çizimin en zor yanı da budur: kusurlarla barışık olmak, yarattığınız şey “mükemmel” olmasa bile hâlâ güzellik ve değer taşıyabileceğini bilmektir. Verebileceğim en iyi tavsiye şudur: devam edin. Kararlılık, yetenekten daha ileriye götürür.
Yeni bir kitap üzerinde çalışıyor musunuz? Gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Evet, yeni bir kitap üzerinde çalışıyorum! Son kitabım oldukça minimalistikti, sakin renklerle doluydu; şimdi ise tam tersini hedefliyorum. Bu hikâye, daha önce yazmadığım bir tema olan sanatla kendi ilişkimi keşfedecek. İlk kitabım da kişisel bir kitaptı, ama o zamandan beri çevremde olan şeylerden ve diğer insanlardan ilham aldım. Şimdi yeniden içe dönüyorum.

