12 Mart Muhtırası: 12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur’un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra vererek hükûmetin istifaya zorlandığı askeri müdahaledir.12 Mart Muhtırası’nı veren Orgeneral Memduh Tağmaç, Orgeneral rütbesindekiler hariç bu 9 Mart 1971 Millî Demokratik Devrimine adı karışan başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları re’sen emekliye sevketti. 1. Ordu Komutanı Faik Türün de bu darbeye adı karışan tüm Devrim yazarlarını Ziverbey Köşkünde Millî İstihbarat Teşkilatı vasıtasıyla sorguya çekti. Bu sorgularda Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un da 9 Mart darbesine önce destek verdikleri, fakat sonra istihbarat bilgileri Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a ulaşınca desteklerini geri çektikleri ortaya çıktı. Darbe, 1971 yılında 12 Mart günü saat 13:00’da TRT radyolarından okunan aşağıdaki muhtıra ile ilan edilmiştir: “Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.”

“Bir ara, 12 Mart’ın hemen ardından daha kıstırılmış, söndürülmüş bir yaşam biçimi dener olmuşlardı. Konuklar çoğunluk dışardandı. Aynı yapıda oturanlar birbirlerini tanımaya girişmezler, bundan özellikle kaçınırlardı.” (Füruzan, 2019: 432)   

15-16 Haziran Olayları: 1970’te hem AP hem CHP’nin 274 sayılı Sendikalar Kanunu’nda değişiklik tasarısı getirmesi ve bu değişimlerin kabulü sonucunda işçilerin bu değişikliklere isyan ettiği olaylardır. Kanun değişikliğiyle büyük ölçüde sendikal örgütlenmeyi ve işçilerin grev hakkını sınırlandırmaktaydı. Yeni kanuna göre bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması ve daha büyük işçi organizasyonlarının da aynı şartı yerine getirmesi gerekmekteydi. Yani bahsi geçen madde ve diğer maddeler, işçilerin özgürce örgütlenmesinin önüne geçecekti. Tasarının mecliste kabul edilmesinden dört gün sonra işçiler 15 Haziran 1970’te protestoya başladı. İlk gün, 70 bin işçi fabrikalara gitmiş fakat çalışmamıştır. Daha sonra fabrikalardan çıkarak yürüyüşe geçmişler, İstanbul’da ve İzmit’te bazı yolları kapatmışlardı. İşçiler Başbakan Süleyman Demirel’in kardeşi Şevket Demirel’in ortağı olduğu Haymak fabrikasını işgal edince Kartal Maltepe’deki 2. Zırhlı Tugayı’na ait birlikler fabrikayı kuşatmıştı. Ertesi gün, 16 Haziran’da bu eylemler yurt geneline yayıldı ve daha çok işçi bu eylemlere katıldı. 16 Haziran akşamüstünde İstanbul ve Kocaeli’de sıkıyönetim ilan edildi. 21 DİSK yöneticisi gözaltına alınırken, 5 binin üzerinde işçi önderi işten atıldı. Yasa değişikliğine direnen pek çok fabrikanın işçisi üretimi durdurma eylemine devam etti. Bu nedenle bazı sanayi bölgeleri askeri birlikler tarafından denetim altına alındı. Tepkilere karşın Cumhurbaşkanı yasayı 6 Ağustos’ta onayladı. Bunun üzerine TİP ve direniş üzerine tavır değiştiren CHP, Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Mahkeme 8-9 Şubat 1971 tarihinde aldığı kararla yasayı iptal etti. Sendikal yasalardaki değişiklikler ancak 1980 darbesiyle yapılabildi.

““Oldu mu dersin Emine can diyordu, düşündüklerimiz, böylesi kolayca gerçekleşebilir mi? İşçimizi, köylümüzü bu denli kısa zamanda ardımızda bulabilecek miyiz? Unutmayalım, 65’lerde fakültede bir öğrenci kalkıp İsveç sosyalizmi isteriz deyince, bütün anfi çocuğun yürekliliğine şaşıp ürkmüş. Sahiden mi dersin? 16 Haziran’a sahip çıkanları engelleyenler, ateş açanlar, kurşun sıkanlar yeniden hukuki çizgiyi aşmazlar mı dersin?“ (Füruzan, 2020: 185)

27 Mayıs Anayasası: 1960’ta askeri darbeyle yönetimi eline alan, genç subaylardan oluşan, General Cemal Gürsel’in liderliğini ettiği Milli Birlik Komitesi iktidarında hazırlanmış anayasadır. Halk oylamasında %61,7 lehte oy alarak kabul edilmiştir. 1924 Anayasasındaki sorunların düzenlenmesi amaçlanmıştır. Anayasa Mahkemesi ve Milli Güvenlik Kurulu ile beraber TBMM çatısı altında isimleri Büyük Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olan iki ayrı meclis kurulmuştur. İçeriğinde bulunan güçler ayrılığına, yargı bağımsızlığına, basın özgürlüğüne, üniversitelere özerklik getirilmesine dair maddeler dolayısıyla en özgürlükçü anayasa olarak kabul edilir. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.

 “27 Mayıs anayasası bir açılımın ışığıdır.” (Füruzan, 2020: 336)

“Bilmiyorum annenler 27 Mayıs ihtilâlini nasıl karşıladılar? Sevinçle, coşkuyla, ellerini çırparak. Hatta o gece Kubilay’la bize bira bile içirdiler. Haziran’da İstanbul’a uğranacaktı. Liseye başlıyordum. Bizim yörede kimse olanı bilmiyordu. Kasabaya varıp da, o zaman ben de ortaokuldaydım, sırtımdaki mintanla hırka arası şeyi atıp, ceket alacaktım. Çalışarak on beş lira biriktirmiştim. Onun sevinciyle doluydum. Kardeşlerimle ağabeyim, anam aynı ekmek, ot, besin kaygıları içindeydiler. Anam “Ceketin kara olsun,” diyordu. “Az giyilmişini ara.” Akşamüstü Kurban ağabeyim kahveden döndü. “Yeni bir bayram daha oluyor, Haydar,” dedi “ne dersin?” “Neymiş ki ne bayramıymış 166 ağam?” dedim. “Asker paşaları gelmiş yeniden Ankara’ya. Radyo öyle konuştu.” İşte ben 27 Mayısı böyle öğrendim. Unutmamamız gereken şu; insanlar sınırları zorlamayı, değiştirmeyi bilirler. 27 Mayıs Anayasasının önemi eytişimsel açıdan yadsınamaz. Biz 47’lilerin köy kökenlilerine gelince, 61 Anayasasının verdiği olanakları canımız pahası anca şehre okumaya varıp da araştırabilenlerdeniz. Hesaba vurulmayacak denli açılıyız, sert adamlarız, öfkeliyiz, umutluyuz da.” (Füruzan, 2019: 163)

47’li: 1947 de doğanlar.

“Onun için sus Emine. Çok acı duyuyorsun evet. Morartılmayı nasıl anlatacaksın bilmiyorsun değil mi? Öyle bir kıyıcılık ki bu, ah ölebilsem ah ölebilsem, diyorsun. Anca duyan anlar, diyorsun. Bak bu en gerçeği işin, mutluluk benzeri bir şeydir acı da. Ne anlatılsa eksik, az kalır. Sakın Emine. Perviz 22 yaşındaydı 1969’da. O da bir 47’li. Sınıra vardığında tüm insanlara ve güneşe allahaısmarladık demişti. Unutma, güneşi görmedi bir daha. Doğuluların güneşi nasıl sevdiklerini sen de bilirsin. Görmeyene bu sevgi anlatılabilir mi? Yok anlatmaya yaklaşılır anca. Sana akıtılan acı da doğru. Acı acıdır, korku korku. Yenilmeme, yenilmemedir; her durumda da bunlar kurallarını birlikte getirirler. Sen başta buldun onu, ağlamayacaktın. Sakın ha, bak üstüne eğiliyorlar. Sokuldular, yakmındalar. Sizin kalabalıklara yöneltmeye çalıştığınız insan olma bilincinden yani haklılık duygusundan korkuyorlar. Biz yetkin miydik ki? Dur. Namusluyduk ama.” (Füruzan, 2019: 328)

Acem: İranlı, İran ülkesi.

“Anayurda dönmemize yakın iki de mujik gömleği edinmiş. Bunları evde giyip anneme verdiği çarpıntıyla da ürküntüleriyle de eğlenirmiş. Acem komşularımız konuk geldiklerinde başlarında Horasan takkeleriyle bağdaş kurup oturunca annemin, “Korkuyorum efendim, nedir böyle, siz de tensip etmeyiniz?” diye sürdürdüğü koyu İstanbul ağzını gülümseyerek dinlermiş.” (Füruzan, 2019: 63)

Adnan Menderes: 1899 yılında Aydın’da doğdu. 1950-60 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanlığını yapan Adnan Menderes, 1930 yılında kısa süreli de olsa Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın bir kolunu organize etti. Partinin kendini feshetmesinden sonra ise Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçti ve 1931 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden Aydın milletvekili olarak seçildi. 1945 senesine kadar, TBMM’de komisyon raportörlüğü yaptı. O yıl Saracoğlu Hükümeti’nin gündeme getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle tenkit ederek, komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, 12 Haziran 1945’te, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte, CHP Disiplin Kurulu tarafından ihraç edildiler. Bu hareketler, Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu.

“ Oysa paraları yok; üstelik Ege varlık bölgesi ya, varlığın toplandığı eller sayılı. Ne der Haydar, varlıklılarm verdiği parlak vergilerden çok sermayenin kimin elinde toplandığına bakacağız. Gümüşlerim, beni Aydınlı yazacaklar bir gün; Menderes’in çıktığı yerden bizim gibiler de çıkıyor.“ (Füruzan, 2019: 234)

akkor: Işık saçacak beyazlığa varıncaya kadar ısıtılmış olan.

“Akkorların pamuklaşarak eriyen uçları, geçen saatlerin birlikte yapılan işle dolan canlılığı, buharların yumuşattığı, ılıkların kızıl yalımlarının canlandırdığı koca avlu, tavanın ahşap çatmalarında oynaşan gölgeler, inanılmaz uçucu güzellikleriyle dağılmaya başlamıştı.”  (Füruzan, 2020: 80)

aktöre: Ahlak.

“Gerçekçi aktörenin insana gösterilmesini savunduğu saygı rahatlıkla atlanıveriyordu.” (Füruzan, 2020: 217)

Altıncı Filo: 15 Temmuz 1968’de resmi olmayan bir ziyaret için İstanbul’a gelen ve gelişiyle büyük ayaklanmalara neden olan Amerikan filosu. Filonun ziyareti ve bu ziyaret için hükümetin birtakım hazırlıklara girişmesi -örneğin 21 pare top atışı yapılması, genelevlerin duvarlarının boyanması, vs.- tam bağımsızlığı savunan anti emperyalist devrimci gençlerin büyük tepkisini çekmiştir. Dolmabahçe açıklarında demirleyen Altıncı Filo askerlerine bir grup üniversite öğrencisi saldırarak üstlerine kırmızı boya dökmüş, askerlerin kaldığı otelleri taşlamıştır. Yaşananlar üzerine polis bu öğrencilerin bir kısmı tutuklamıştır ve 17 Temmuz’da İTÜ’nün öğrenci yurdu önünde nöbet tutmaya başlamıştır. Bunun üstüne öğrenciler nöbet tutan komiseri rehin almış ve arkadaşlarının bırakılması karşılığında rehin aldıkları komiseri bırakmışlardır. Daha sonra sabaha karşı polis öğrenci yurdunu basmış, öğrencileri darp etmiş ve Vedat Demircioğlu adlı bir öğrenciyi camdan aşağıya atarak öğrencinin bir hafta komada kaldıktan sonra ölmesine sebep olmuştur. Bu yüzden Demircioğlu, devrimci mücadelenin ilk şehidi olarak kabul edilmiştir. Polisin yurttan çekilmesiyle beraber öğrenciler Dolmabahçe’ye yürümüş ve Amerikan askerlerini denize kadar kovalamış, Amerikan askerleri kurtuluş çaresini kendilerini denize atmakta bulmuş, kaçamayanlar da öğrenciler tarafından denize atılmıştır. Bir hafta sonra Vedat Demircioğlu’nun hayatını kaybetmesiyle olaylar iyice büyümüş, İTÜ ve İÜ öğrencileri protesto yürüyüşü düzenlemiş ve bu eylemle onlarca genç gözaltına alınmıştır. Tüm bu yaşananların önüne geçilememesi üzerine Amerikan Altıncı Filo, Türkiye’yi terk etmiştir. 

 “Emine Semra Kozlu. Selahattin kızı. Nüveyre’den doğma. Doğumu 1947. İstanbul. Beşiktaş. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji öğrencisi. Takıntısı yok. Beklememiş. Yıkıcı eylemlere karışmış. Amerikan filosunu protesto için yapılan mitinge katılmış. Boykot komitesinde görevlendirilmiş.“ (Füruzan, 2019: 13)

“Altıncı filonun İzmir’de protesto edildiğini bildiren gazete başlığının altında…” (Füruzan, 2020: 195)

Amedeo Modigliani: 12 Temmuz 1884 İtalya doğumlu İtalyan ressam ve heykeltıraş. Modigliani resimlerini genellikle tek figürlü yapardı. Tablolarında bütün kişileri uzun yüzlü, uzun boyunlu tasvir ederek gerçeğe pek bağlı kalmazdı. Çalışmalarında; Nietzsche, Baudelaire, Carducci gibi düşünürlerin etkisinde kalmıştır. Yaratıcılığa giden yolun meydan okuma ve düzensizlikten geçtiğine inanıyordu. Rakiplerinin aksine resimlerinin satılmasını umursamamış ve zamanının zengin ressamlarının aksine beş parasız yaşamıştır. 24 Ocak 1920’de tüberkülozdan hayatını kaybetmiştir.

“Ah! Amadeo Modigliani. Bir günahkar azizi o, zaten Amadeo adıyla da sanki bu belirleniyor.” (Füruzan, 2020: 172)

Amilcar Cabral (1924-1973): Afrika’daki Gine-Bissau ve Cape Verde (Yeşil Burun) Adaları’nın Salazar liderliğindeki faşist Portekiz sömürgeciliğinden kurtulmasını sağlayacak bağımsızlık hareketinin önderi. Cabral bir şairdi ve kendi varoluşunu şiirle tanımlıyordu; Afrikalıların zihinlerinin “yeniden Afrikalılaşması” için şiirin elzem olduğunu düşünüyordu. Kurtuluş mücadelelerinde kültürel direnişin asli bir rolü olduğunu savunuyordu; ancak, o dönem yaygınlaşan “kökenlere dönüş” ve Pan Afrikanizm gibi akımlar veya 1930’larda Martinik kökenli şair Aime Cesaire’in başını çektiği ve tüm dünyadaki Afrikalıların ortak bir siyah kimliğini sahiplenmesini savunan Negritude felsefesi gibi kimlik ve köken temelli hareketleri eleştiriyordu. Ona göre “kültürel direniş”, etnik veya başka türden bir kimliğin sembollerini sahiplenmek değil, baskı ve sömürüye maruz kalan halkların kendiliğinden sergilediği ve politik-ekonomik-askerî mücadelenin önünü açacak bir direnişti. Dahası sürekli değişimin, sabit bir “köken” arayışını sürekli boşa çıkaracağını savunuyordu. Aynı zamanda tarım uzmanı olan Cabral, dönemin Marksistleri arasında nadir rastlanan derin ve radikal bir ekolojik perspektif geliştirmişti. 

“Onun yanında başka bir kara derilinin resmi görünüyor, altında adamın görkemli adı: Amilcar Cabral.” (Füruzan, 2020: 195)

ansefalit: Beyin yangısı.  

“Annesi bir sözcüğü ağzından hiç düşürmemişti: ‘Ansefalit’ti bu.” (Füruzan, 2020: 429)

arka: kayırıcı. 

“İclal öğretmenin sizden iyi olmasın arkası varmış. Yoksa bakanlığın üst katlarına varan o olaydan sonra eğitim ordusunun içinde kalması asla düşünülemez.” (Füruzan, 2020: 87)

astragan: Karakul kuzusunun kıvırcık ve parlak postu.

“Babasının okul döneminden kalma eskimiş eşofmanları, annesinin tüyü dökülmüş astragan kürk dökarı, lastik şırıngalar…” (Füruzan, 2020: 34)

ati: Gelecek.

“‘Hep geçmişe yakınmak, dövünmek atiye, hazırlıksızlıktan olmalıdır Selah, yavrum.’ derdi, belli ki öyle olmalı.” (Füruzan, 2020: 454)

Ayazpaşa (Ayaspaşa): Taksim Meydanı’ndan, doğuda Dolmabahçe, güneydoğuda Kabataş’a doğru inen dik yamaçlar üzerinde, İnönü (eski Gümüşsuyu) Caddesi ile Kabataş arasındaki yörede kurulu, Beyoğlu ilçesine bağlı semttir. Gümüşsuyu Mahallesi olarak da bilinir. Semt, adını, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından olan Ayas Paşa’dan alır. Ayas Paşa, Arnavutluk’ta Cimara (Himara) kasabasında doğmuştur. Enderundan yetişmiş, Kanuni döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiş, devlete pek çok yararlılıkları bulunmuş ve 1539’da vebadan ölmüştür. Ayas Paşa’nın, adıyla bilinen bu semtte havuzlu bahçe içinde bir konağı olduğu bilinmektedir. 

“Gümüşsuyu değil de daha daha Ayazpaşa’dan bir Kürt.” (Füruzan, 2020: 174)

ayla: Hale.

“Alabildiğine güzel, ışıltılı bir aylayla çevrilmiş karısının boynundaki, kulağındaki takılarından tenine yansıyan kesme ışıltıların kadının etinde açtığı pembeliği, kimsiz kimsesiz bir yerdeymişçesine, açık saçık kılan bakışlarıyla eziveriyordu.” (Füruzan, 2020: 114)

Babi Yar: Ukrayna’nın Kiev kentinin kuzeyinde kalan dağ geçidi. Alman Nazi ordusunun 1941’de Kiev’i işgalinden bir hafta sonra bölgede bulunan yaklaşık 34 bin Yahudiyi  kurşuna dizerek katletmesi Babi Yar Katliamı olarak anılmaktadır. Babi Yar’da 1943’e kadar Alman Naziler tarafından binlerce Yahudi ve Sovyet infaz edilmiştir. Yazar da bu katliamdan bahsetmektedir. 

“Evet. Yorgunsun Emine. Beyin, fosforunu yitirir gibi oluyor. Sakin düşün, bunlar seni şaşırtmasın, ortanca. Hadi başlayalım, evet. Vietnam, evet. Filistin, evet. İspanya iç savaşı, evet. Mustafa Suphi, evet. Babi Yar, evet. Sacco ile Vanzetti, evet. Lumumba, evet. Ne kadar çok. Daha yakınlardakini düşün.” (Füruzan, 2020: 326)

bağdadi: Ağaç direkler üzerine çakılmış çıtalara sıva vurularak yapılan (duvar veya tavan).

“Kiraladıkları ev, Erzurum’un öteki yerli evleri gibi; altı taş, üstü bağdadi bir yapıydı.”  (Füruzan, 2020: 27)

Bakunin (Mihail Aleksandroviç Bakunin/1814-1876): tanınmış bir Rus anarşisttir. Anarşist düşünürlerin ilk kuşağının temsilcilerindendir ve “anarşizmin babaları” olarak anılan düşünürlerden biridir. Ezilen sınıfların içine hapsolduğu düzeni ve bu düzenin savunucularını acımasızca eleştiren Bakunin, özgürlük tutkusunun etkisi altında söz konusu sistemin tasfiyesinin gerekliliğini ifade eden birtakım yazılar da kaleme almıştır. Bakunin’in hedefinde sadece içinde yaşadığı dönemin toplumsal sistemini yeniden üreten ayrıcalıklı sınıflar yer almamıştır. Yeni bir toplum inşasına yönelik Bakunin’den farklı bir sosyalizm anlayışına öncülük eden Karl Marx ve arkadaşları da yazarın rakip gördüğü kitleyi oluşturmuştur. Karl Marx’ın öngördüğü yeni düzenin, nihai kertede eşitsizliği yeniden üreteceğini ve bu düzenin, özgürlük kisvesi altında çoğunluğu oluşturan işçi sınıfını bir grup despot azınlığın kölesi haline getireceğini iddia eden Bakunin, bu öngörülerini farklı zamanlarda yazdığı makalelerde dile getirmiştir. 

“Bakunin Seyhan,” derlerdi aralarında ona. Dehşetli sinirlenirdi Bakunin denince. Babanızdır sizin Bakunin oğlum. Efendi, ben anarşizmin bir küçük burjuva başkaldırması olduğunu bilirim. Türkiye’nin köylü nüfusunun yüksek olduğunu da bilirim. Bu nüfusun şu dönemlerde kentlerle Almanya arasında hızla bölündüğünü de bilirim. Bu bölünmenin sosyo-ekonomik nedenlerini de bilirim. Siz etiket rahatlığına fena alıştınız. İş ki dört yönü kafanıza denk gelsin. Hemen ben Bakunin olurum. Adam temel düşüncelerini L’État l’Anarchie‘de belirtir ya. Belki de o kitabı ben yazdım demelere getireceksiniz işi.” (Füruzan, 2019: 228)

bala: Halk ağzında yavru, çocuk.

“Hadi balalarım, cerenlerim yatasınız, derdi Leylim nine. Yatasınız da uyuyup büyüyesiniz.” (Füruzan, 2020: 32)

balalayka: Üç köşeli, üç teli olan Rus çalgısı.

“Gündüz saklanıp gece yol alırlarmış. Bazı geceler uzak tepelerden Ruslar’ın söylediği şarkılar gelirmiş. Balalayka sesi bile. Ağdalı, insanı ağlatan ve birden öfkelendiren şarkılarmış bunlar.” (Füruzan, 2019: 7)

balkıma: Parlamak, parıldamak.

“Bunlar kişiyi rahvanlaştırır. Balkıması söner, yakıcı olmaz.” (Füruzan, 2020: 61)

Bayreuth Festivali: Günümüzde de faaliyetini hâlâ sürdüren, ilk kez 1876’da ünlü Alman opera bestecisi Richard Wagner’in öncülüğünde düzenlenen opera festivali. 

“Eniştesi müzik dinlemek için bir ara Bayreuth Festivallerine gitmeye, o ahşap yeri görmeye, kendi deyişiyle ‘Soy müziği içmeye, doymaya’ kalkmıştı.” (Füruzan, 2020: 116)

belik: Saç örgüsü.

“Saç belikleri arasında sirkelerin parlak çıtır çıtır durduğu, belki de dünyanın en güzel gözlü kızları için nasıl ölündüğünü de bilirim.” (Füruzan, 2020: 305)

Beuf Strogonof: İsmini, asılları 12. yüzyıla dayanan Pomorlar adlı halktan alan ünlü bir Rus ailesi Strogonoflar’dan alan ünlü Rus yemeği.

(İlgilisine tarifi: Eti ince şeritler halinde kesin. Soğanı yemeklik doğrayın. Sarımsağı ince kıyın. Mantarları temizleyip ince kesin. Geniş bir tavada 2 yemek kaşığı zeytinyağını kızdırın. Etleri ilave edip, kahverengi olana kadar çevirin. Sonra yemeklik doğradığınız soğanı, sarımsağı, muskat rendesini, tuz ve karabiberi ilave edin. Ateşin altını biraz kısın ve soğanlar yumuşayıncaya kadar pişirin. Daha sonra 2 bardak su ve 1 yemek kaşığı hardalı ekleyin ve hardal iyice özdeşleşene kadar karıştırın. Sonra kapağını kapatın ve tekrar pişmeye bırakın. Etler yumuşayıp, suyunu biraz çekince mantarları ekleyin. Gerekiyorsa biraz daha su ilave edin. Kalın bir sos kıvamına gelene kadar kaynatın. 1 yemek kaşığı tereyağı ile sosu bağlayın. Bu arada bir karıştırma kabında kremayı veya yoğurdu, 1 yemek kaşığı unu ve etin suyundan birkaç kaşık karıştırın. Unu iyice yedirin ve etlere ekleyin. Bütün malzeme birbiriyle özdeşleşene kadar, 10 dakika daha kısık ateşte pişirin. İnce kıyılmış maydanozla servis edebilirsiniz.)

“Görüyorsun ben olmasam, eniştende gastrit başlangıcı var da, konsome falan yaptırmalı. Beuf strogonof da iyi olur.” (Füruzan, 2020: 220) 

Beyazıt Alanı/Hürriyet Alanı: İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu meydan. 27 Mayıs Darbesi’nin önünü açtığı için darbeci hükümet, meydanın ismini Hürriyet Meydanı olarak değiştirdiyse de isim halk arasında pek tutmamış, Beyazıt Meydanı olmaya devam etmiştir. 28 Nisan 1960’ta Turan Emeksiz bu meydanda öldürülmüştür. 

“Dışarıyı seçmeye çalıştıkça suların saydam kalınlığıyla belirip dağılan görüntüler onu gerilere, Beyazıt Alanı’na çekiyor. Oranın adını Hürriyet Alanı olarak değiştirmişlerdi ya onlar için yine de Beyazıt’tı.” (Füruzan, 2020: 258)

bilisiz: Öğrenim görmemiş, cahil.

“Türkümüzü duyup da çekinmeyen o bilisize Tanrı acıya.” (Füruzan, 2020: 32)

bizcileyin: Bizim gibi.

“Herkes bizcileyin işinin sevdalısı olmaz.” (Füruzan, 2020: 175)

Bolşevik: Bolşeviklik yanlısı kimse.

“Annemin “İran halılarım gidecek,” diye ağlamasını anlatırken Sühendan ablam alay eder. Bolşevik’lerden ilk söz edilmeye başlandığında onların bizler gibi insanlar olduğuna inanmaz, “Kara kazak kepeneği giymiş, iki metre boyunda adamlardır,” dermiş. Bolşevikler geliyor dendiğinde birden ihtiyarlayıvermiş annem. Köşesinden kalkmaz olmuş.” (Füruzan, 2019: 62-63)

boykot: Bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma.

“Emine Semra Kozlu. Selahattin kızı. Nüveyre’den doğma. Doğumu 1947. İstanbul. Beşiktaş. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji öğrencisi. Takıntısı yok. Beklememiş. Yıkıcı eylemlere karışmış. Amerikan filosunu protesto için yapılan mitinge katılmış. Boykot komitesinde görevlendirilmiş.“ (Füruzan, 2019: 13)

“Bak Emine, boykot için bizlere pişirdiğin bu çorba var ya, küçüklüğümün çorbalarının tadını verdi bana. Yo, sakın yersiz övgü sayma bunu. Haydar gülüyor. Boykot gecelerinin birinde komitenin nöbete ayırdıklarına yemek yetiştirmeyi üstlenenlerden biri de Emine. Anneanneden öğrenilme bu düğün çorbasında et var, parçaları oldukça iri ya, yine de tadı fena sayılmaz.” (Füruzan, 2019: 160)

bozlak: Orta ve Güney Anadolu’nun birçok bölgesinde icra edilen göç, ayrılık, yoksulluk, çaresizlik, isyan gibi konuların işlendiği bir türkü ezgisi.

“Ona dönen başların beğenerek bakan gözlerini düşündü. İnce tay bacaklarıyla çocuksu yürüyüşünü, kolunun altındaki kitaplarını arkadaşlarına dağıtışını, Cemşit’i şaşırtmak için öğrendiği bozlaklardan birini söylerken sesindeki beğenilme isteğiyle titreşen iniş çıkışları, türkünün sonuna doğru yatışan ivecenliğiyle dengelemeyi başardığı güzel sesini düşündü. Giyimlerindeki alçakgönüllü olma çabasını, kendinden boyca bir baş kısa Cemşit’e tutkunluğunu, sevgisini açıklayışını düşündü. Dalgın, yumuşak bir anlam geliverirdi Melek’in kavgacı yüzüne o zaman.” (Füruzan, 2019: 360)

Çekiç Ali’den bir bozlak örneği: “Bozlak

Muharrem Ertaş’tan bir bozlak örneği: “Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri”:

Hacı Taşan’dan bir bozlak örneği: “Bozlak

Neşet Ertaş’ta bir bozlak örneği: “Şad Olup Gülmedim

Brigitte Bardot: 1950’lerin ve 1960’ların kadın figürü olarak bilinen Fransız sinema oyuncusudur. Kadın bağımsızlığının ve cinsel özgürlüğünün sembolü olan Brigitte Bardot kariyeri boyunca birçok çocuk-kadın ve femme fatale rolde oynadı.

“Brigitte Bardot günlerinden kalma, odasını oyuncaklarla dolduran çocuk kadın simgesi çok yaygınlaştı.” (Füruzan, 2019: 53)

brokar: Sırma veya gümüş işlemeli bir ipekli kumaş türü.

“Kat kat tüllerin, ipek brokar perdelerin kıyısından dışarıya baktım, ıssızlık bozulmamıştı daha.” (Füruzan, 2020: 268)

buymak: Halk ağzında çok üşümek, donarak ölmek.

“Donma, buyma öylesi bir bilisizliktir. Kişi elinin kolunun dinlendiğini, bağrının soğuyup derdinin azaldığını anlar, dediydi.” (Füruzan, 2020: 79)

Büyük Ankara Oteli: Büyük Ankara Oteli Türkiye mimarlık tarihinin 1960’lı yıllardaki en önemli örneklerinden olup, Marc Saugey ve Yüksel Okan tarafından 1960 yılında tasarlanmış ve 1960 ile 1966 arasında inşa edilmiştir. Modern mimarlığın 1960’lı yıllardaki önemli örneklerinden sayılan bu yapı aynı zamanda organik mimari üslubununun da Türkiye’deki önemli uygulamalarından birisidir.

“Emine gülmeye kaptırıyor kendini. Aşk ha Emine Hanım, gülersin değil mi? Yok baba, dekorsuz aşklar bizimkiler. Konuşmaları bittiğinde kendilerini Büyük Ankara Otelinin önünde bulmuşlardı.” (Füruzan, 2019: 53)

cebellezi etmek: Çalmak.

“Hepsini cebellezi etmiş bizim Kiraz Hanım. Ve gitmiş.” (Füruzan, 2020: 438)

ceren: Ceylan.

“Hadi balalarım, cerenlerim yatasınız, derdi Leylim nine. Yatasınız da uyuyup büyüyesiniz.” (Füruzan, 2020: 32)

ceyran: Azeri Türkçesinde ceylan. Sevgi sözcüğü olarak kullanılmaktadır. 

“Nasıl diyim Emine Hanım. Nasıl diyim ceyranım.” (Füruzan, 2020: 32)

Che Guevara: İrlanda ve Bask asıllı, 14 Haziran 1928 doğumlu Arjantinli doktor ve devrimci, muhtemelen dünyanın en meşhur devrimcisi. Asıl adı Ernesto Guevara de la Serna’dır. Fidel Castro ile günümüz Küba’sını kurmuş, ömrü boyunca sömürü düzenine ve emperyalizme karşı mücadele etmiştir. Buenos Aires Üniversitesi’nde tıp okumuş, edebiyat ve fotoğrafçılıkla ilgilenmiş, lisede İngilizce öğrenmiş ve rugby oynamış, ayrıca annesinden Fransızca da öğrenmiştir. Üniversitede okurken eğitimine bir sene ara vermiş ve bir arkadaşıyla beraber Güney Amerika turuna çıkmaya karar vermiş, Peru’da bulunan bir cüzzam kolonisinde gönüllü çalışmıştır. Bu tur, onun politik görüşünün şekillenmesinde çok etkili olmuştur zira ezilen ve sömürülen yoksul Güney Amerika halkını ve yaşadıklarını gözlemleme fırsatı bulmuştur. Büyük ölçüde Marksizm’den etkilenmiştir. Latin Amerika’nın bu sorunlarının tek çözümünü devrimde bulmuştur. Güney Amerika turunu keserek bir an önce okulu bitirmeye karar vermiş, mezun olur olmaz tekrar yola koyulmuştur. Küba diktatörünü devirmek için kurulan 26 Temmuz Hareketi’ne katılmış, Raul ve Fidel Castro kardeşlerle tanışmıştır. Zafer kazanan Kübalı devrimciler tarafından Küba vatandaşı ilan edildi ve yönetim kademesinde çeşitli görevler üstlendi. Küba Füze Krizi’nde etkili bir rol oynamış, Sovyetlerin füzelerini Küba’dan çekmesini Küba’ya ihanet olarak görmüş, bu yüzden de bir süreliğine siyaset sahnesinden emperyalistlere karşı mücadele eden diğer devrimcilerin yanında savaşmak üzere çekilmiştir. Kongo’da Lumumba taraftarlarının yanında gerilla savaşına Küba sosyalizmini Afrika halklarına anlatabilmek için girmişse de birtakım sebeplerden ötürü amacına ulaşamamıştır. Bolivyalı devrimcilerin başında Bolivya ordusuyla çarpışmış, gerilla kampının yerinin ifşa edilmesi üzerine Bolivyalı askerlerce yakalanmış ve 9 Ekim 1967’de öldürülmüştür. Eşitsizliğe ve sömürü düzenine karşı mücadelesi tarihe geçmiş ve devrimci hafızalardan silinemez olmuştur. 

“Sonra Che Guevara görülüyor bir afişte. Başında küçük yıldızlı beresi, gömlek yakası açıklığını dolduran sakalı, bağışlayan dost gülüşüyle…” (Füruzan, 2020: 194)

cihannüma: Her yanı görmeye elverişli, camlı çatı katı veya taraça, kule. 

“Bu evlere, bu cihannümalara, bu sevdalara göreydi.” (Füruzan, 2020: 507)

Cumhuriyet Gazetesi: 1924 yılında Türkiye’de kurulan ve yayım yapan gazete.

“Kiraz, Emine’nin odaya girişine bakmamıştı. Babasının gazetelerinin başına eğilmiş, resimleri izliyordu. O sıra eve Cumhuriyet ve Hürriyet gazeteleri alınıyordu. Kiraz’ınsa evi ne zaman boş bulsa yazılı, resimli olan her şeyi karıştırdığı kesindi.” (Füruzan, 2019: 58)

cürüm: Suç, kusur.

“Bizim hayrımız cürmümüzü kaldırmadı.” (Füruzan, 2020: 352)

çaput: Eskimiş bez parçası, paçavra.

“Kiraz, küçük ellerinde yer silme çaputuyla ikide bir tahtaları ovuyordu.” (Füruzan, 2020: 27)

çeçil: Kars, Ardahan, Erzurum ve Iğdır gibi bölgelerde yaygın olarak üretilen peynir türü. 

“İneklerimiz bir zaman sekiz kilo yağsız çeçil verirken adım atmaktan kesildiler.” (Füruzan, 2020: 481)

çemirlemek: Kolunu veya paçalarını sıvamak, eteğini toplamak.

“Nazik kadın kat kat eteklerini çemirleyip alttaki kapalı avluda işe girişti.” (Füruzan, 2020: 72)

çimmek: Suya bütün vücuduyla girip çıkmak, yıkanmak.

“Memur evlerinde elektriklerin borusu bile duvarların içindeymiş. Hamamlığıysa bizim çimdiğimize hiç benzemez. Böyle dert danıştım, dert bölüştüm ninemle Emine can.” (Füruzan, 2019: 59)

çitmek: Kumaştaki deliği örerek kapamak.

“Çitiverdim çoraplarını kızların hanım.” (Füruzan, 2020: 16)

çivit: Eskiden çivit otundan, bugün yapay yollarla elde edilen, mavi renkli, sarılığını gidermek için çamaşırın son suyuna karıştırılan toz boya.

“Çevre sodalı sabunlu, çivitli buharlarla doluydu.” (Füruzan, 2020: 75)

çuha: Tüysüz, ince, sık dokunmuş yün kumaş.

“Annesi bu gülme selinin sarıp sarmaladığı aykırı durumundan kurtulma isteğiyle dönüp kapıda duran Kiraz’a yaklaşmıştı. Odaların kapılarına kış gelince içerden çuhalar asarlardı. İlkten çuhayı kaldırıp sonra kapıyı açardı kişi. Öylesine bir kıştı ki ora kışları, sokak kapılarını, sofa kapılarını, ardından da oda kapılarını örtmek soğuktan korunmaya yetmezdi. Havanın sızan, kıyıcı, ince süzülüşü engellenemiyordu.” (Füruzan, 2019: 18)

dalya: Yıldız çiçeği.

“Mayıs güllerinin, hanımellerinin, dalyaların karışık bayıltıcı kokuları annesini ürpertmiş; sık sık içini çekmesine neden olmuştu.”  (Füruzan, 2020: 245)

debbağ: Deriyi postu  kullanabilecek duruma getirmek için uygulanan işlemlerin tümünü yapan kişi, sepici.

“Erzurum’un aşağılarda Anadolu kentlerinin demirciler, gümüşçüler, debbağlar, bakırcılar, baharatçılar çarşılarının dağınıklığından, bakımsızlığından öte loş bir yerleri anıvermişti annesi. Erkeklerin dolandığı, durucu olmayan uzun yol sürücülerinin dumanlı kebapçılarda bol soğanlı yemeklerini yiyip kalkınca, tedirgin bir iki bakınmadan sonra biraz kamburlaşarak yürüyüp gittikleri evlerin sokaklarından örtünüp geçen o telaşlı kadınları düşünmüştü annesi.” (Füruzan, 2019: 20)

Değirmenimden Mektuplar: Ünlü Fransız yazar Alphonse Daudet’nin Provence’taki eski bir değirmende yazdığı ve her birinde bir öykünün anlatıldığı mektuplardan oluşan Değirmenimden Mektuplar, hâlâ dünya edebiyatının en çok bilinen öyküleri arasında yer alır.

“Hani hatırlar mısın senle bir ara Değirmenimden Mektuplar’ı okumuştuk?” “’Değirmenimden Mektuplar’dan bir bölüm yaşıyordum sanki yatak odamdan. Karanlığın içindeyim.” (Füruzan, 2020: 266)

delegasyon: Herhangi bir topluluğu temsil etmekle görevli yetkili kurul.

“Melek Haydar’m yanma geçerken Cemşit’e yatışmış, açılmış bir yüzle, kabahatli bir çocuğun gülüşüyle bakıyor: Anadolu delegasyonundan bir arkadaşımız ne der bakalım bu konuşmalara?” (Füruzan, 2019: 177)

Demokrat Parti: Tek Partili Dönemde CHP’nin kendi içindeki dört milletvekili olan (fotoğrafta soldan sağa) Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün Dörtlü Takrir olarak adlandırılan, parti içi demokrasiyi savunan önergeyi parti içinde görüşmek istemeleri ile başlayan sürecin sonunda bahsi geçen bu dört milletvekilinin kurduğu siyasi parti. “Yeter, söz milletin!” sloganıyla yola çıkan DP 14 Mayıs 1950’deki seçimlerde %53 oy oranıyla iktidara gelmiş, 27 Mayıs 1960 darbesine kadar da iktidarda kalmayı sürdürmüştür. İktidara geldiklerindeki ilk icraatı Türkçe ezan yerine Arapça ezana geçilmesidir. DP iktidarında köy enstitülerini ve halkevleri kapatılmış, sanayi yatırımlar yerine ziraî yatırımlarda bulunulmuştur. CHP’ye göre daha liberal bir politika izleyen DP, ABD ile yakın ilişkilerde bulunmuş ve Batı çizgisinde bir siyaset izlemiştir. Son dönemlerinde dış borçlar ve ekonomik sıkıntılar artmış, dolayısıyla oy oranları ciddi olarak düşüş yaşamıştır. Muhalefetin denetlenmesi üzerine Tahkikat Komisyonu’nun kurulması, DP’nin sonunu getirmiştir. Parti darbeyle kapatılmış, parti genel başkanı ve dönemin başbakanı Adnan Menderes, dışişleri eski bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve maliye eski bakanı Hasan Polatkan askeri mahkemede yargılanmış ve idam edilmiştir.

“Demokrat Partililerin sonunun geldiğini herkes biliyor.” (Füruzan, 2020: 39)

denk: Yük hayvanlarının sağ ve soluna konulan iki yük parçasından her biri.

“Nazik kadının gelip önceden yeni katlarını temizlemesine, taşınırken denkleri çekmesine, öteki ağır parçaların yerleştirilmesi için de kocası Kadir’in uğramasına karar verilmişti.”  (Füruzan, 2020: 104)

devingenlik: Hareketlilik.

“Değişen bir dünya içinde yerlerini arayanların, ezilenlerin adına konuşmayı isteyenlerin devingenliği ürkütücüydü demek.” (Füruzan, 2020: 181)

dinelmek: Ayağa kalkmak, dik durmak.

“Sabah siz dinelmeden ediveririm sobayı.” (Füruzan, 2020: 25)

dirim: Hayat, yaşam.

“Dirimi hemen yükleniyordu çünkü Seyhan. Ölümü belgeleyen o gazetedeki fotoğrafsa gerçekliğe ne etse kafasında dönüşemiyordu.”  (Füruzan, 2020: 229)

dolak: Halk ağzında tozluk yerine bacaklara ayak bileğinden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kumaş parçası.

“İyice bakılınca fotoğrafın ucundaki kara lekenin ayakları dolaklı bir nefer olduğu anlaşılabilirdi.”  (Füruzan, 2020: 196)

dönenmek: Olduğu yerde veya bir şeyin çevresinde dönmek.

“Layığıyla dönenip size, kıymetinize denk ev sahibi olabildik mi?”  (Füruzan, 2020: 103)

duyarga: Önceden belirlenmiş ışığı veya nesneyi algılayıp gerekli hareketi başlatan aygıt, sensör.

“‘Leylim nine, Leylim nine!’ diye seslenebildiğinde kulaklarının kopup çoğalarak kocaman duyargaçlar olduğunu karşısındaki, aynı zamanda yanındaki ve ardındaki olabilen, yumuşakken katılaşan çevreye takılıp kaldıklarını gördü.”   (Füruzan, 2020: 166)

dürülü: Kıvrılmış.

“Mutfağın köşesindeki sekinin üstünde dürülü. Duran yatağını geceleri serip gün doğarken topluyordu.”  (Füruzan, 2020: 27)

ehram: Özellikle Bayburt, Erzurum, Erzincan, Gümüşhâne gibi yörelerde kullanılan bir dokuma çeşidi, bundan yapılan örtü. 

“Öylesi kadınlardı ki onlar, tek gözlerini açıkta bırakan ehramlarından bile erkeklere dokunulmanın kolaylıklarını belli edebiliyorlardı.” (Füruzan, 2020: 21)

ehverişer: Kötü olanların içinde iyisi.

“Hep ehvenişer peşindeler bu kâğıt parçaları.”  (Füruzan, 2020: 381)

ekstrafor: Giysilerin etek, kol, yaka parçalarına, perdelerin ucuna geçirilen seyrek dokunmuş keten şerit.

“Sandıktan çıkarılan dikilmemiş tül perdenin uçlarını ekstraforla büzüp hazırlamıştı.”  (Füruzan, 2020: 71)

Enverî bıyık: Enver Paşa bıyığıdır.

“Dayılarda Enverî bıyıklar, taze yüzlerinde takma gibi duruyor. Fotoğraflardaki ağır kapaklı gözler, sararmış resmin kahverengisini çakmtılarıyla aşıveriyor.” (Füruzan, 2019: 7)

eprimek: Erimek.

“Tabandaki marleyler, eprimiş, orta dikişi genişlemiş bir kilimle örtülmüştü.”  (Füruzan, 2020: 9) 

erek: Gerçekleştirmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, maksat, hedef.

“Zekâ, araçların ereklere uyarlanmasını sağlayınca değer kazanır, der ikide bir.”  (Füruzan, 2020: 232) 

erinlik: Erin olma durumu, büluğ.

“Şaşırtıcı erinlik evresi utancının genç kızlığındaki gibi nasıl teptiğini düşünememişti bile.”  (Füruzan, 2020: 481) 

estamp: Oyma baskı.

“Tel tel dağılan seyrek ak sakalların düğmeleri vurulmuş yalın giyiminin üstündeki çizgi çizgi inişleri, ipek ve baharat yollarının en çok işlediği zamanlardaki zengin kervanların İngiliz saraylarına sunmak için seçtiği eşsiz bir estamp görünümünde.”  (Füruzan, 2020: 195)

eytişimsel: Diyalektik. Karşılıklı savların ileri sürüldüğü bilimsel konuşmaları yönetme ve yürütme sanatı. Fichte, Hegel ve Marx gibi filozofların, kavramların karşıtlarıyla birlikte düşünülerek gerçeğin bulunabileceği yolundaki görüşlerine verilen ad.

“Bu vuruş bir de Haydar’la sinemaya gittikleri gün karanlıkta eğilip de ‘Yaman adam şu Visconti, Rocco’da insanı kaybetmeyen eytişimsel çizgiyi ne güzel çekmiş, hı?’ dediğinde olmuştu ilk.” (Füruzan, 2020: 76)

fırdolayı: Çepeçevre.

“Sandıktan bir de akçevre çıkmış, dört yanı kızıl mavi cam boncuklarla fırdolayı bezeliydi.”  (Füruzan, 2020: 249)

fil hastalığı: Çoğunlukla bacakların şişip fil ayağı biçimini almasıyla beliren bir hastalık

“O anneleri ki ‘perdeleri örtmeyin şöyle açık tutun, içim daralıyor.’ diyen, yalnızlığa dirençsiz, yaşlı bir kadındır artık. Üstelik fil hastalığı da gittikçe azıtmaktadır.”  (Füruzan, 2020: 321)

floş: Selülozdan yapılan, parlak, bükümsüz iplik.

“Sümerbank’tan alınan, terziye diktirilen sarı ketenlerin tabana değecek bölümleri floş püsküllerle çevrelenmişti.”  (Füruzan, 2020: 71)