.

Kuru Otlar Üstüne: Bir Psikanalitik Okuma Denemesi

kuru-otlar-ustune-nurı-bılge-ceylan

Hüner Aydın

                                                                                            “Nereye baksam hasta, ölü nesneler var burada”

“Benimle alakası olmayan bir yere dört yılımı verdim,” diyerek devam eder Samet Nuray’la karşılıklı diyaloğunda. Yemekteki sohbet boyunca Nuray Samet’le hakiki bir temas kurma çabası içindedir. Onun dışsal nitelikleri ile vakit kaybetmek istemediğinden ve onun “kim” olduğunu bilme arzusundan bahseder. Israrla çeşitli sorularla ona kim olduğunu sorar. Samet ise “geçelim bu soruyu” diyerek her defasında onu geçiştirir. Bir an önce nesnesini fethetme arzusu içindedir ve hakiki bir temas kurmak için kaybedecek vakti yoktur.

Tüm film boyunca Samet’in, beklenmedik şekilde, bir nebze de olsa otantik olabildiği anlar belki de “içimde karalılıkla bir gruba dahil olmayı reddeden bir taraf var”, “tüm bu gürültünün içinde yapayalnızım” dediği anlar. Nuray onu epey sıkıştırmıştır.

Nuray ise ideolojik bir gruba dahil olan birinin keskinliği ve ısrarıyla, bunun için bedeninin bir parçasını kaybetmiş olma pahasına, dünyada ne kadar yeri kaldıysa o kadarına sığmaya çalışan bir kadındır. Tüm bu güçlü durma çabasının yanında kırılgan ve umut yorgunudur. Yine de karşısına çıkmış olan bu adamla cinsel bir temas üzerinden “eksilmiş” kadınsı kimliğini onarma çabası içindedir.

Samet, kendi kastrasyon kaygısı ile temas etmekte zorlanan, bu nedenle ruhsal sınırlarını oluşturmakta güçlükleri olan, diğerlerini değersizleştiren, kibirli, aynı zamanda kırılgan, narsisistik bir ruhsal dünyaya sahiptir. Dış dünya ile gerçek bir temas kurabilmekten yoksun biri olarak, insanlarla onları araçsallaştırmak üzerinden ilişki kurmaktadır.

Çocuklukla ergenlik arasındaki geçiş dönemindeki öğrencisi Sevim ile kuşaklararası farkı aşabilen hatta perversiyona meyleden bir hat üzerinden ilişki kurar. Sevim’le etkileşiminde; zaman zaman yetişkin bir kadınla olabilecek bir düzlem, zaman zaman onun üzerinde otorite kuran, ona öfkelendiğinde de cezalandıran hatta intikamcı duygular besleyebilen bir ilişki örüntüsü içindedir. Ona hediye ettiği ayna, bir nesne olarak ergen kızların genç kadınlığa doğru giden bedenlerindeki değişimi kendilerine geri yansıtma üzerinden teminat veren bir nesne değil sadece, aynı zamanda Samet’in kendisinin de bir erkek olarak ondaki kadınsı potansiyeli tanıdığına dair baştan çıkarıcı bir nesnedir. Ev arkadaşı Kenan’ın bu hediye verme davranışını sorgulaması üzerine “Çalışkan öğrenciyi ödüllendirmeyecek miyiz?” diyerek bu davranışında bir beis görmediğini gösterir. Öte yandan Sevim’in aynayı saklamasını ve kimseye söylememesini de isteyerek bu yasak davranışının farkında olduğunu da görürüz. Freud, perversin yasağı bildiğinden ama onu tanımadığından bahseder. Samet aynı hattın devamı olarak sınıfta erkek öğrencilere söz vermez ve onlardan gelen itirazlar karşısında adeta yakalanmışçasına orantısız bir öfke gösterir. Sınıfta mutlak bir hakimiyet kurma çabası içindedir.

Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’den ilk kare

Alt kuşak olarak öğrencileri ve otorite figürü olarak üst yönetim kademelerinden gelen herhangi bir eleştiri, itiraz ya da onaylanmama karşısında gösterdiği aşırı duygusal reaksiyonları kırılgan narsisizminin tezahürleri olarak ortaya çıkar. Sevim’in onu şikâyet etmesine dair yaşadığı hayal kırıklığı ve ihanet karşısında ondan intikam almak ister.  İlişkide olduğu hiç kimsenin, onunla kurduğu ilişkide yaşadıklarına dair bir haklılık payı olabileceğine dair bir zihinsel tahayyülünün olmadığını görürüz. Kimseye karşı bir empati hissi ya da sebep olduğu bir duruma dair suçluluk duygusu hissetmez.

Ev arkadaşı Kenan ile yaşadığı ilişkide de benzer ruhsal örüntünün izlerini görürüz. Ona karşı samimi olmayan, sadece o çok sıkıldığı köyde can sıkıntısını bir nebze de olsa giderebilen ve yine üzerinde belli bir tahakküm kurabilmekte zorlanmadığı bir ilişki biçimi içindedir. Bacağı olmayan bir kadını onunla eşleştirmekle aslında Kenan’ı da eksik görmektedir. “İkiniz de alevisiniz” söylemi, daha gizil bir düzlemde, “ikiniz de eksiksiniz” düşüncesinin içine yerleşir. Bu iki erkek Nuray’ın eksik bedeni üzerine konuşur ve sanki otomatik olarak bu durum her ikisini de bu kadının bedeni ve ruhsallığı üzerinde tahakküm kurabilecek bir pozisyona getirir. Nuray’ın eksik bacağı, bir kadınla yaşanabilecek bir ilişkideki yetersizlik duygusuna karşı baştan bir teminat aracıdır adeta. Nuray, Samet ve Kenan’ın birlikte olduğu üç kişilik sahnede, Nuray’ın Kenan’a gösterdiği hiç beklenmedik ilgi Samet’i şaşırtır. Özellikle Nuray’ın Kenan’ın yüzünü ilginç bulup fotoğrafını çekmeyi isterken Samet’in kolunu kareden çıkarmasını istediği an, Samet için büyük bir narsistik kırılma anıdır. Sahnenin dışına itilmiştir ve bir an önce bunu telafi etmeye çalışacaktır. Akabinde neredeyse pusu kurarcasına Nuray’la yakınlaşma çabası içine girer.

Nuray’la sevişmeden önce, film akışını bozan bir sahne olarak Samet sete girer ve bir anlığına oyundan çıkarak adeta “gerçeklik”le temas edip kendisine yabancılaştırıcı olan bu cinsel eyleme ancak bir ilaç alarak devam edebilir.  Bu bir cinsel deneyim değildir Samet için, sadece bir cinsel eylem niteliğindedir ve özü itibariyle de yabancılaştırıcıdır.

Samet filmde aseksüel bir erkek olarak görünür, okuldaki kadın öğretmenlerden uzak durmaya çalışır, hayatına uzun süredir bir kadının girmediğinden bahseder Nuray’a. Bir manipülasyonla üçlü sahneye geri dönüp, bir ilaç yardımıyla beklenmedik bir cinsel performans girişimi üzerinden, bu defa rakibini dışarı atma motivasyonu, filmdeki bütün içinde bir kopukluk hattı gibi belirir.

Sevişme ertesinde yaşadıkları diyalogda Samet doğrudan Nuray’daki eksik bacak haline dair konuşmaya başlar ve bu realitenin Demokles’in kılıcı gibi tepelerinde beklediğini söyler. Bu kılıç tehdidi ile Samet’in ifşa etmek zorunda hissettiği “eksiklik”, gerçekte neye dairdi?

Nuray o esnada kırılgan ve güvensizdir ve öyle görünüyor ki Samet’in onun eksik bacağından aldığı haz karşısında kafası karışır.

Samet, Nuray’a söz vermesine rağmen, Kenan’a karşı kazandığı zaferi duyurmakta vakit kaybetmez. Üçlü sahneden çıkarılmış kişi Kenan’dır artık. Arkadaşına yaşattığı hayal kırıklığı karşısında bir suçluluk duymadığını da görürüz. Samet’in bir diğer kazancı da Sevim karşısında yaşadığı kırılmayı Nuray üzerinden telafi etmiş olmasıdır. Çifte zafer!

Hiçbiri Fazla Sempatik Olmayan Kuru Otlar Üstüne Karakterlerinin Analizi

Samet birkaç yıldır yaşadığı yere dair “Geldiğim ilk günden beri aklımda gitmek var,” der. Oradan ayrıldığı anda herkesi unutacağını belirtir. Dış dünyaya karşı tam bir kayıtsızlık içindedir. Bunu da o yöreyi değersizleştirme üzerinden yapar. Oradaki insanların dünyasına dair hiçbir merak ve ilgisi yoktur. Oraya medeniyet götüren, bağnaz alışkanlıklarını esnetmeye çalışan batılı bir erkek olarak köye dair kibir ve küçümseme içindedir. Politik çatışmaların olduğu bu bölgede hiç kimseden taraf olmayıp başını belaya sokmama konformizmi ile bir an önce orayı terk etmeyi beklemektedir. Bu bekleme süresi içinde de sınırlı sayıda erkekle can sıkıntısını gidermeye çalışır. Soğuk bir odada tek başına vakit geçirmeyi, öğretmenler odasında diğerleriyle oturmaya tercih eder.

Samet yalnız biridir, umutsuzdur, derin bir içsel anlam boşluğu içindedir. Kuru otlar, onun ruhsal dünyasının sembolik karşılığı olarak kameralarda belirir. “Hiçbir şeye aşırı düşkünlüğüm yoktur,” diyerek yaşama karşı gerçek temas ve bağ eksikliğini işaret eder, bu nedenle de herhangi bir sevgi bağı kurabildiğini görmeyiz. Tüm bunların içinde sadece çektiği fotoğraflar belki de bir ruhsal canlılık belirtisi olarak ortaya çıkar. Yöre halkının günlük yaşamına dair, karşılaştığı belli kişileri durdurarak çektiği bu fotoğraflarla, onları donuk nesneler olarak kurgulama pahasına da olsa, bu yabancı nesneler dünyasında belki de tek umut olarak okunabilir.

Narsisizm ve haset bir paranın iki yüzüdür, der İngiliz psikanalist H. Segal. Samet, öğrencisi Sevim’de mevcut olan ruhsal canlılığa haset eder, onun duygu yüklü mektubuna el koymakta sakınca görmez, aynı şekilde bacağı kopmuş ve ağır bir travma yaşayan bir kadının resim yaparak hayata tutunma çabasına da.  İkisindeki bu canlılığı kullanmaktan çekinmez fakat aynı zamanda bunu yok etmeye de çalışır. Narsisizminin yıkıcı karakteri kendini aşırı değerli görme ve idealize etme hali olarak merkezi önemdedir, o nedenle dış nesneler hep değersizdir ve onlara karşı hep kayıtsızdır.

Samet Nuray’ın “Kimsin sen?” sorusunu geçiştirir, bu anlamda kendisine “Kimim ben?” diye sorabilen bir özne değildir. İngiliz psikanalist D. Winnicott, bir deneyimi kişisel tarihin parçası yapmaktan bahseder, böylece o deneyim gerçek bir deneyim niteliğini kazanır. Samet ise bunu yapamaz, bir tarihi yoktur, ondan önce ve sonra kimse yoktur; ne bir kökeni ve geçmişi ne de bir geleceği vardır.

“Yeryüzünün unutulmuş bu topraklarında metruk bir değirmen gibiyim,” der filmin sonunda. Kendi iç sesi ile yaptığı konuşmada üzerinde yürüdüğü otları oradaki hayatına benzeterek ilk kez onları değerli gördüğünden bahseder. Tamda bu nokta da Samet için yine de umutlanabiliriz!