Aytuğ Kargı
Nebula Kitap, Başak Güntekin çevirisiyle oldukça ilginç ve biraz edebiyatın kuytularında kalmış bir metni yayımladı: Mario Levrero’dan Boş Sözler. Levrero, kitabında el yazısı çalışmalarını anlık olarak yaşanagelen olayları içerisinde barındıracak şekilde kaleme alıyor. Yazar, yazı-bilimsel terapi sürecinde el yazısının karakter gelişimine/değişimine işaret ettiğini kabul ederek yazdığı çeşitli denemeleri (rüyaları, hayalleri, kurguları, oto-biyografisi vb.) bir kitap haline getiriyor. Böylelikle hayata karşı kendi bakış açısını, felsefesini ve yaşadığı olayların anlık etkisini çarpıcı bir şekilde yazıyor. Bir yandan yazdığı denemelerin aforizmalarla dolu yapısı hayat sorgulamalarına işaret ederek metinlerin içini dolduruyor. Dağınık bir zihnin ürünü olan metin ve metnin parçalı yapısı, okurun arada sırada açıp hayatından bir parça bulabileceği bir kitap haline getiriyor Boş Sözler’i. Boş Sözler, Levrero’nun düşünceleriyle dolu, kurgu ve gerçeğin sürekli bir çatışmada olduğu, gerçekliğin de kurgudan ibaret olabileceğini işaret eden bir metin.
Levrero, kitaba muhteşem bir önsözle giriş yapıyor: “Aramak boşunadır; ne kadar aranırsa o kadar uzaktaymış gibi görünür, o kadar iyi saklanır. Hepten unutmak gerek onu, intihar noktasına varana dek…” Yazar, kendi içselliğini işaret ettiği bu kısımda varoluşsal bir sorgulama içerisine giriyor. İlerleyen bölümde varoluşunu dahil olduğu sinematik bir sahne olarak görüyor: “Yine uyuyorum. Biri bir öykü anlatıyor (ben öyküyü izliyorum) ya da film izliyorum ama ben de bir şekilde filmdeki aksiyonun parçasıyım.” Böylelikle okurunu metnin kurgusallığı ve gerçekliği arasında bir ikileme sürüklüyor.

Aslında yazarın sadece bir amacı var: “kelimelerin ortasında “kalem kaldırmadan” devamlılığı olan bir yazı tipine ulaşmak. Bu yolculuğunun sebebi dağınık düşünce dünyasını düzene sokmak. Fakat yazarın buradaki amacı okunabilir bir yazı elde etmekten çok bir arayışı içerisinde barındırıyor: Sürrealist (gerçeküstücü) yazarların otomatik yazı tekniğine (düşünmeksizin ve ara vermeksizin yazı yazma tekniği) farklı bir açıdan yaklaşarak belirsiz kesintiler olarak hatırladığı anılarına dönerek kendi içsel yolculuğunu tamamlamak. Levrero, yazılarının her birinde içindeki (geçmişindeki ve andaki) bir olayı/durumu/olguyu keşfediyor. Fakat bu keşiflerin yazarın hayal dünyasında olabileceği fikri, gerçeklik algısını kıran bir unsur olarak açığa çıkıyor.
Levrero, günlük yazımına yakın bir formatla kaleme aldığı metinlerde kelimelerin biçimsel özelliklerini, cümlelerin sentaksını (sözdizim) ve dillerin anlam dünyasını sorguluyor. Yazar bunu gerçekleştirirken düşünce dünyasının izlerini anlık olarak -otomatik yazı tekniğinde olduğu gibi- ve doğrudan metnine aktarıyor. Böylelikle ortaya oto-biyografik ve aforizmalarla dolu bir metin açığa çıkarmış oluyor. Metnin yazarın hayatından -ya da hayal dünyasından- parçalara sahip oluşu eseri oldukça samimi bir hale getirirken bir yandan da okuru bir empatiye sürüklüyor:
“Görüşlerinin, nedenlerinin, amaçlarının ve inançlarının büyük kısmını paylaşmadığı bir toplumdan bu denli etkilenmek ve ona bu kadar bağımlı olmak beni huzursuz ediyor. Fakat birey olarak kendini ne denli güçlendirmiş ve bireyselliği de ne denli vurgulanmış olursa olsun, insanın yalıtılmış varlığıyla neredeyse hiçbir anlamı yok. Gerçek şu ki şu dünyadaki bireyler olarak hepimiz bizim çok ötemizde, bilinmeyen bir yerden bir başka yere uzanan hatlar üzerindeki geçiş noktalarından ibaretiz. Kullandığım şu dil bile bana ait değil; onu ben icat etmedim ve icat etseydim de iletişim kurmaya yaramazdı zaten.”
Metinlerin dağınık yapısı, Levrero’nun işaret ettiği gibi iki bölümden oluşan farklı yazılar olarak ele alınmasıyla çözülüyor. “Boş Diskur” ve “Alıştırmalar” yan başlıklarından oluşan metinler, edebi ve felsefi sorgulamalar yaptığı bölüm ve yazarın kişisel hayatını anlattığı bölüm olarak sınıflandırılıyor. Levrero böylelikle kurguyu kesintilere uğrayarak karmaşık bir anlatı oluşturmuş oluyor. Kendi hayatının karmaşıklığını metinlere bu şekilde yansıtan yazar, kesintisiz bir hatırlama içerisinde girmenin yollarını edebiyatta arıyor. Deneyselliğe başvurarak keşfetmenin sınırsızlığını oldukça içten bir şekilde yazıyor:
“Eğer yazıyorsam bu hatırlamak, uyuyan ruhumu uyandırmak, zihnimi coşturup gizli patikalarını keşfetmek içindir. Öykülerimin çoğu ruhumun hafızasının parçalarıdır, icat edilmiş şeyler değil.”
“Ruhun kendi algısı vardır. İçinde uyanık hayatımıza dair parçalar taşır fakat aynı zamanda özel, kendine has parçalardır bunlar çünkü ruh, bilincimizin doğrudan erişiminin olmadığı, üstün bir düzenin evrensel bilgisinin parçasıdır. Dolayısıyla ruhun içimizde ve etrafımızda olup bitenlere dair algısı, dar ve sınırlı benliğimin algıladıklarına göre çok daha bütünlüklüdür.”

Levrero, keşfetme düşüncesini sadece edebiyata değil müziğe, rüyalarına ve hayatına da uyguluyor. Böylelikle Zen Budizm felsefesinin de değindiği intellect (idrak içerisinde olma durumu) haline ulaşmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu bir arayış kitabı diyebiliriz. Yazar, hayatında farklı noktalara ulaşarak kendi bilincini keşfetme doğrultusunda ilerliyor. Önce kendisi dışındaki her şeyi (dış dünyayı) keşfetmeye çalışarak bu keşiften hareketle içseline (iç dünyasına) yönelip yeni bir benliği filizlendiriyor:
“Benim eylemlere yaklaşımımda bir nevi Zen var; işler gerçekleştirilmeye hazır olduklarında yapılmalılar ve içimden çıkan bir şey bana hazır olduklarını söylemeli. Sanırım her şeyin gizemli dışsal nedenlerden ve/veya uzun, aynı derecede içsel olan bir hazırlık sürecini izleyen içsel bir olaydan kaynaklanan uygun bir zamanı var: Bir an geliyor insan kaçınılmaz bir şekilde, işlerin nasıl yapılması gerektiğini görüyor, hissediyor, algılıyor, biliyor ve tam o anda onları yapma gücü de ortaya çıkıyor.”
Boş Sözler, Levrero’nun içsel yolculuğunu anlatan metinlerden oluşan bir kitap. Yazar, iç dünyasının derinliğini aktarma biçimi olarak yazı yazmanın terapötik (tedaviye yardımcı olan) etkisini deneyimlerken okuru da içsel bir yolculuğa teşvik ediyor. Levrero’nun Boş Sözler’i yazının gücünü ve insanın iç dünyasını keşfetme imkanını bir arada sunan, yoğun felsefi içeriğiyle varoluşun sorgulamasını yapan, içten bir üslupla yazılmış bir metin.


İlk yorum yapan olun