Daha Az Seri Üretim ve Daha Az Tüketimle Görkemli Olmak: “Her Şey Konuşacak”

Aynur Kulak

Melida Tüzünoğlu’nun yeni romanı Her Şey Konuşacak geçtiğimiz Şubat ayında okurla buluştu. Size Müthiş Bir Yemek Hazırladım (YKY), Ambulansla Dünya Turu, Annem Bir Robot Doğurdu ve Cimri ve Cömert kitapları ile anlattığı hikâyeleri farklı yaklaşım ve üsluplarla yazan Tüzünoğlu’nun, yeni romanı Her Şey Konuşacak ile özgün üslubunu daha da geliştirdiğini söyleyebiliriz. Çünkü ana kahramanı bir elbise olan, ana kahramanı aynı zamanda bir çocuk olan ve ana kahramanı bir çağrışım, arketip veya arka fon olarak kullanılmayarak gerçek anlamıyla dünya olan birçok özgün hikâye ile karşı karşıyayız.

Her Şey Konuşacak elime ulaştığında ilk duygu, dokunma ve bununla da kalmayıp ellerimi kapak üzerinde bir süre gezdirme isteği oldu. Kitabın ismi için kullanılan kabartmalı yazıya dokunmak, gerçekleştirmek istediğim temasın tek taraflı olmadığını hissettirdi ki kapak üzerinde bulunan Angora keçisi sevgiyle dokunulmayı talep ettiğini düşündüğüm şekilde benimle temastaydı sanki. Melida Tüzünoğlu, “her şey konuşacak” derken, yeryüzünde konuşabilen tek varlık olan bizlerin konuşamayan her şey ile artık gerçek ve doğru noktalardan temaslar kurmamızı kast ediyor olabilir mi? Konuşabilenler; yani insanlar. Konuşamayanlar; yani nesneler, hayvanlar, uçsuz bucaksız bitki örtüsü, uçsuz bucaksız ekosistem, uçsuz bucaksız uzay ve kumaşlar. Doğalarından ve doğallıklarından gelen temas dilini bırakarak bizimle gerçekten bizim anlayabileceğimiz şekilde konuşurlarsa neler olabilir, hiç düşündünüz mü?

Her Şey Konuşacak, bir roman fakat anlattığı hikâyeden önce yeryüzü, kurulan sistem, algısı muntazam ayarlanmış duygularımızla inşa edilmiş kapitalizmle ilgili farklı noktaları düşünüyorken buluyorsunuz kendinizi; yapılmak istenen şeyin, hissedilmesi istenen asıl duygunun, fark edilmesi gereken asıl dünyanın odak noktasında olduğumuzu anlıyoruz. Bunu anladığımız an; “her şeyin bizimle konuşmaya başladığı an” oluyor. Bu an itibariyle 1200 devir çalışan bir çamaşır makinasının içinden bize seslenen, kuru ağırlığı yüz yirmi gram, yuttuğu su miktarı dört litre olan pamuklu kumaşın sesini duymaya başlıyoruz. Bu bir kazak, bir pardösü veya tişört olabilir; sonuç olarak bir kumaşın anlattıkları inanılır gibi değil. Dünyayı getirdiğimiz nokta ile ilgili tüm boşlukları doldurulmuş, tüm sorulara cevap verilmiş bir yüzleşme hikâyesi bu.

Melida Tüzünoğlu sadece bir yüzleşme hikâyesi anlatmıyor bize -ya da şöyle söylemek daha doğru olacak- alışıldık üslupta bir roman anlatısı ve kurgusuyla karşı karşıya değiliz. Bizimle konuşmaya başlayan ilk şey çamaşır makinasında yıkanmakta olan bir kumaş, sonra bir keçi, sonra çoktan kurumuş bir göl (Aral Gölü), önemi hiç anlatılmamış tarihi bir anlaşma (Baltalimanı Anlaşması), İkinci Dünya Savaşı başta olmak üzere sonrasında gerçekleşen tüm savaşları ve soykırımları finanse eden ünlü markalar, bu markaları kuran ikonik isimler ve bir çocuk, Fatoş… Her şey, sanki hep birlikte konuşmaya başlıyor. İroninin ve tüm gerçeklerin ve yer yer inanmakta güçlük çekebileceğimiz sarkastik bir üslubun iç içe geçmesiyle rota yeniden ve yeniden ne yazmak istediğini iyi bilen, hangi noktalara ne şekilde temas etmek istediğini bilen Tüzünoğlu tarafından öylesine tutarlı oluşturuluyor ki, onların konuşmasını dinlememek ve bugüne kadar dünyada olup bitmiş ne varsa yüzleşmemek imkansızlaşıyor.

Her Şey Konuşacak, evet, her şey konuşmalı ve her şey hakkında konuşulabilmeli kesinlikle. Melida Tüzünoğlu bir kumaşla çıktığı bu konuşma yolculuğuna ilkokul öğrencisi Fatoş’la ve onun hikâyesiyle devam ederek kurgu içerisindeki tematik unsurları farklı yönleriyle ele alıyor. Fatoş’un, kapitalist dünyada sadece bir çocuk değil, yetişkinlerin dünyasında yetişkinlerin yapamadığını cesaretle yapabilen bir karakter olarak ayrıca konuşulması gerektiğini düşünüyorum, bu yüzden her şey hakkında konuşulabilmeli. İlkokuldan takdirle mezun olan Fatoş’un, öğretmenine attığı tokat için, “Her özel günde çeyrek ve gram altınlar başta olmak üzere önemli hediyeler verilen öğretmene atılan tokadın neoliberal sistemle birlikte kapitalizme atılmış bir tokat” olduğu tespitinde bulunulabilir elbette, fakat böyle bir tespitte bulunmayacağım, zira bu, o sahneye dair en basit çıkarımlardan biri olabilir.  

Melida Tüzünoğlu

Tokat sonrası öğretmen Fatoş’a ne yapacak şimdi diye düşünürken, zaten bir anda allak bullak olmuş öğretmenin algısını daha da karıştırmak için Fatoş’un arkadaşlarından birinin babaannesi devreye giriyor ve çeşitli şaklabanlıklar sonrası atılan tokadın etkisini dağıtıp, aslında çok ağır olan bu dramı albenili bir gösteriye dönüştürüyor. Burası sadece tüketen bir dünya değil, tükettiğimiz şeyin görünürlüğü esas olduğundan bir gösteri dünyası aynı zamanda. Oldu da bitti maşallah dünyası. Dünyanın tüm kaynaklarını sömüren, öğretmene hediye üstüne hediye, altın, gümüş, kaşmir kazak alıp satan, hediye eden dünyanın, pardon babaannenin, tüm emeklerinin karşılığını alma arzusu. Bizi hep borçlu hissettiren dünyanın, bitimsiz suçluluk duygusuna karşılık tokat sonrası oluşan sahne mizanseni için, gösteri dünyasının bu sefer tersten etkisinin içimize serptiği su adına aferin Fatoş.   

Aral Gölü’nün tamamen kuruması, Angora keçisinin soyunun tükenmesi, Gazze bezinin geldiği coğrafya, Avrupa’dan Türkiye’ye taşınan çöpler, artık uzaydan bile görülebilen dünyanın çeşitli yerlerindeki çöp dağları, yerel üretimin yok olmaya başlama sürecinin bilinenin aksine 2000’li yılların başı değil Baltalimanı Anlaşması ile başlaması, dünyaca ünlü lüks moda evlerinin giysileri ve kullandığımız lüks otomobil marklarından tutalım da evlerimizde kullandığımız beyaz eşyalar, naylon çoraplar, gazlı içecekler, plastik pipetlere kadar her ayrıntı sanayileşmiş, modernleşmiş, kapitalistleşmiş, soykırıma dayalı neoliberal dünyanın ürünü ve tezahürü olarak varlar. Her Şey Konuşacak, dünyaya dair tüm bu olup bitenleri adım adım anlatıyor bize ve bir kez daha her gelişmenin ardında siyasi yapılanma, para ve güç dengesinin olduğunu söylüyor. Önemli bir ayrıntıya dikkatimizi  çekerek yapıyor bunu: nesnelerin de hafızası olduğu. Hatta insanlardan daha keskin ve net hafızlara sahip oldukları gerçeğini anlıyoruz bir kez daha.

“Bir başım olsaydı, hiçbir şey düşünmezdim.”

Her Şey Konuşacak içerisinden hiçbir alıntı yapmadım fakat bölüm aralarında bir epigraf gibi karşımıza çıkan bu cümle; romanın odak noktası, tematik yapısı ve yazılma sebepleri adına çok önemli. Bu cümleyi bir kumaş, bir kumaştan olma kazak, pardösü veya pantolon söylüyor olabilir. Fakat herkese ve her şarta uyarlanabilmesi adına ironisi güçlü olan bu cümleyi alıntılamazsam olmazdı. Bir başımız olsa gerçekten neler düşünüp, gerçekten konuşmaya başlarsak neler konuşup, neler duyacağız bir bilseniz!

Melida Tüzünoğlu’na çağdaş edebiyatımız adına farklı temalar, kurgular ve üsluplarda romanlar yazarak denemekten vazgeçmediği için ve yeni romanı Her Şey Konuşacak içerisindeki tüm keskin ironilere rağmen umudumuz ve şansımız her zaman var duygusunu hissettirdiği için teşekkür ederim. April Yayınları’na ve Yayın Yönetmeni Egemen İpek’e, editör Saygın Ersin’e ve edebiyat dostu Ömer Çeşit’e  böylesine farklı ve güzel bir çağdaş metinle bizleri buluşturdukları için teşekkür ederim.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*