
Abdullah Ezik
Abdullah Ezik, İklim Tamkan ile Goldberg İstanbul’da başlıklı eser başta olmak üzere Fazıl Say, Bach, Goldberg ve sanat pratiği üzerine konuştu.
İstanbul için yeni bir senfoni besteleyen usta piyanist ve besteci Fazıl Say, klavsen için yazdığı ve J.S Bach’ı İstanbul’la buluşturduğu Goldberg İstanbul’da adlı eserini piyanist ve klavsenci İklim Tamkan’a ithaf etti.
Klavsenci İklim Tamkan’ın hassas ve detaylı yorumuyla dinleyiciyle buluşturduğu Goldberg İstanbul’da, ACM etiketiyle Spotify ve iTunes başta olmak üzere tüm dijital platformlarda, Pelin Kacar imzalı klibi ise YouTube üzerinden dinleyicilerle buluşuyor.
Müzik eğitiminize 1995 yılında H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Prof. Güherdal Çakırsoy ve Prof. İlhan Baran ile başlayıp D.E.Ü. İzmir Devlet Konservatuvarı’nda Prof. Aykut Yafe ile sürdürdüğünüz 6 yıllık eğitime paralel bir şekilde birçok farklı şehirlerde konser ve resitaller verdiniz. Öncelikle bu ilk yıllar, eğitim ve birlikte çalıştığınız isimler, kariyerinizin başlangıcında size nasıl bir alan açtı?
Müzik eğitimimdeki ilk yıllar kariyerimin başlangıcında bana hiçbir alan açmadı çünkü o zamanlar henüz çırak bile değildim. “Kariyer” tanımından da çok hoşlanmamakla beraber ilk yıllarımı bu zorlu dünyaya giriş ve tanışma yılları olarak gördüğümü söyleyebilirim.

Türkiye’deki eğitim hayatınız boyunca Ayşegül Sarıca, Ali Darmar, Namık Sultanov ve Giovanni Battel gibi sanatçılarla birlikte çalışma fırsatı buldunuz, ardından Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi’nde Prof. İ. Häusler ile çalışmalarınıza devam ettiniz. Uzun yıllar Türkiye’de süren eğitimin ardından Viyana size nasıl yol gösterdi? Yurtdışı deneyimi bu süreçte size neler kattı?
Viyana, daha doğrusu yurt dışı bana kendi ülkemde icra etmeye çalıştığım müziğin doğduğu, geliştiği toprakları görmemi, o kültürü yakından gözlemleyebilmemi ve o müziği yaratan insanların ekollerin hangi anlayışla ve çalışma disipliniyle varılabildiğini anlamadı sağladı.
Fazıl Say, bir süredir J. S. Bach’ın başyapıtlarından biri olan ve klavsen sanatçısı Gottfried Goldberg’e ithaf ettiği Goldberg Varyasyonları’nı dinleyicilerle buluşturuyordu. Bir klavsen sanatçısı olarak öncelikle Goldberg’i nasıl tanımlar, ona dair neler söylersiniz?
Burada Goldberg’i tanımlamaktan ziyade Bach’ın müziğini daha belirleyici buluyorum.
Bir önceki sorunun devamı olarak, ana bir hat üzerinden Say’ın Goldberg Varyasyonları’nı nasıl yorumlarsınız?
Say’ın Goldberg kaydı dünya müzik tarihinde çok önemli bir imzadır. İçinde bulunduğu rekabetçi, küresel arenada meslektaşlarına ciddi bir meydan okumadır.
Eserin tatmin edici bir icrası olabilmesi için çok ciddi bir virtüözite, rafine ve derin bir müzik anlayışı gerekmektedir.

Say, aynı zamanda Goldberg İstanbul’da isimli eserini size ithaf etti. Bu alanda uzun yıllardır eser üreten özel bir isim olarak bu ithafın ayrı bir yeri olsa gerek. Bu ithaftan yola çıkarak Fazıl Say ile iletişiminize, iki değerli sanatçı olarak birbiriniz ile geliştirdiğiniz diyaloga dair neler söylersiniz?
Küçük yaşlarımda müziğe başladığım Ankara Devlet Konservatuvarı’na girdiğimde, oradan henüz mezun olmuş olan Say’ın efsanesinin rüzgârı hâlâ esiyordu. Mesela İlhan Baran hocamız da ortaktır, dolayısıyla ben Fazıl Say’ın performanslarının hikâyeleriyle büyüdüm. 2000’li yılların başında Viyana’da öğrenciyken kendisiyle şahsen tanışabildim, sonra da senelere yayılan abi-kardeş, usta-çırak ilişkimiz yıllar geçtikçe hep daha da derinleşti, değer kazandı ve bugünlere geldi.
Bu tür sanatsal ilişkiler, gerek sanatçılar arasındaki ilişkiyi/etkileşimi görünür kılması, gerekse kişisel olarak sanatçıların birbirleri için ifade ettikleri anlamı ortaya koyması bakımından oldukça özel bir değer de taşır. Bunun müzik gibi kadim bir sanat dalında olması ise durumu daha da kıymetli yapar kanımca. Bu ithaf, sanatçıların birbirlerine eser adaması ve bunun kişiler için ifade ettiği değeri nasıl yorumlarsınız?
Fazıl’ın bana ithafına, tarihten bir örnek verecek olursak bir nevi “el vermek” diyebiliriz aslında; ustaların çıraklarına el vermesi gibi… Fazıl da klavsen için bestelediği bu eseri bana ithaf ederek bana hem yeteneğimi geliştirebileceğim hem de -ve daha da önemlisi- kendi ustalığımı da sergileyebileceğim bir alan açmış oldu. Gerçek ustalık da böyledir bence. Arkadan gelenlere potansiyellerini hayata geçirmelerinde yardımcı olmaktır, el vermektir.

Birçok uluslararası müzik ve eski müzik festivallerinde klavsen, piyano ve org çalıyor, çeşitli kısa film, belgesel ve dokümanterlerin de müziklerini besteleyip icra ediyorsunuz. Son olarak, yakın gelecekte sizi başka ne tür projelerin içerisinde göreceğiz?
Bir süredir kontrbas sanatçısı sevgili Onur Özkaya ile klavsen & kontrbas duo konserler yapıyoruz. En güncel ve yeni projem bu.
Ama ahlaken ve vicdanen önceliği dayanışma konserlerine vermeyi ve gücüm yettiğince değerli vatandaşlarımız için, depremzede halkımız için bir şeyler yapmayı doğru buluyorum.
Yurt dışında ve yurt içinde çeşitli dayanışma/yardım konserlerinde yer alıyorum ve almaya devam edeceğim.