.

Canan Maktal: “Annemin yaşamı, hayatı, dünyaya bakış açısı beni çok etkiledi.”

Elif Hopyar

Multidisipliner sanatçı Canan Maktal ile Eylül ayında Labirent Sanat’ ta gerçekleşen ilk solo sergisi “Özgür Bir Ruha Pranga Vurulamaz” üzerine konuştuk. Küratörlüğünü akademisyen-sanat tarihçisi Dilek Maktal Canko’nun üstlendiği sergide sanatçı dual bir anlatı ile ilham aldığı kadın hikayelerine odaklanıyor. Kolaj tekniği uygulayan sanatçı, eril egemen dünyada yaşam mücadeleleri ve yapıtları ile bizi etkileyen kadınlara saygı duruşunda bulunuyor. Marilyn Monroe, Frida Kahlo, Yayoi Kusama, Virginia Woolf Duygu Asena, Sevgi Soysal, Didem Madak gibi 25 kadın sanatçının portresine yer veren Canan Maktal ile sanat pratiği, serginin hikâyesi üstüne konuştuk.

“Özgür Bir Ruha Pranga Vurulamaz” adlı sergide tarih boyunca bize ilham olmuş, sanat tarihinde iz bırakmış 25 kadın, dual bir anlatıyla ele alınıyor. Aynı zamanda Labirent Sanat’ın sezon açılış sergisi olan bu sergiye geçmeden evvel, klasik bir soruyla başlamak isterim. Yazı ve resim ile ne zaman tanıştın? Biraz başa dönelim...

Yazı ve resme olan ilgim çocukluğumdan itibaren vardı. Daha doğrusu sanata olan ilgim kendimi bildiğimden beri var. Resimle ilgili ilk çalışmam ortaokul yıllarında oldu. Resim dersinde kolaj çalışması yapmıştık. Ben bu çalışmadan çok etkilenip eve koşarak gidip Henri de Toulouse Lautrec’in ‘Palyaço Cha u Kao’ tablosunu hem kolaj hem de sulu boya tekniğiyle denemiştim. Çerçeveletip duvarıma astığım bu iki tablo hala bendedir. Bu resimleri yaptığımda on üç ya da on dört yaşındaydım. Yazıya da bu yıllarda başladım. İlk öykü ve şiir denemelerimi bu yıllarda yaptım.

Serginin küratörü ablan, akademisyen-sanat tarihçi Dilek Maktal Canko… Beraber çalışmanın zorlukları, kolaylaştıran tarafları nelerdi?

Ablamın da sanata olan ilgisi hep vardı. Beraber sergilere gider, kitap okur, film izler üzerine konuşurduk. Ablam yağlı boya resim çalışmaları yapardı. Hatırlıyorum onu resim çalışırken izlemek beni çok mutlu ederdi. Her zaman çocukluk hayalimiz sanat üzerine ortak çalışmalar yapmaktı. Benim ilk sergimin küratörlüğünü yapması hayallerimizi bir adım öteye taşımamıza neden oldu. Bu bir başlangıç oldu ve beraber daha birçok işe imza atacağız.

”Özgür Bir Ruha Pranga Vurulamaz” sergisinin fikir ve hazırlık sürecinden bahseder misin?

Resim sanatına karşı her zaman büyük bir ilgim vardı. Sadece resim çalışmalarıma başlamak için zamanını bekliyordum. 2018 yılında annemi kaybettim. İlk çalışmam Frida kahlo tablosu bu yılda oldu. Portrelerini yaptığım bu kadınların hayat hikayesini zaten Ot Dergi de yazıyordum. Hayat hikayelerini yazdığım bu kadınların portre çalışmaları nasıl olur fikriyle doğdu. Kadınları yazarken her birinin hayatından çok etkilenmiştim ve istedim ki bu kadınlar bana ilham olduğu gibi tüm insanlara, özellikle kadınlara ilham olsun.Kolaj tekniğini tekniğiyle kadınların portrelerini yapmaya başladığım 2018 yılında ilk iki tablomu Frida Kahlo ve Mileva Maric’i çerçeveletip duvarıma asmıştım. Tekniğim konusunda sorular vardı beynimde. Yağlı boyaya mı geçmeliyim yoksa kolaj tekniğiyle devam etmeliyim diye. Seminer için İstanbul a gelen ablama evimin duvarında asılı olan iki tabloyu gösterip tamam mı, devam mı diye sormuştum. Ablam devam etmemi söyleyince resimlerim çoğalmaya başladı. Resimlerimi sosyal medyada paylaşınca zamanla çok olumlu tepkiler aldım. Yakın çevrem sergi açmam konusunda beni yüreklendirdi. Bu konu hiç aklımda yokken Labirent Sanat’tan böyle bir teklif gelince çok mutlu oldum.

Bundan yaklaşık 55 yıl evvel Linda Nochlin, “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Olmadı?” adlı makalesiyle sanat tarihi anlatısında çığır açmıştı. Günümüzde dahi tartılan bu makaleden hareketle, seni kadınların hikâyelerini anlatmaya yönelten unsurlardan bahseder misin? 

Öncelikle hepimiz bir kadınla büyüyoruz, yetişiyoruz. Annemin yaşamı, hayatı, dünyaya bakış açısı beni çok etkiledi. Ot Dergi’deki yazılarıma da ‘Tarih çoğunlukla erkeklerin hayatını, yaptıklarını, devrimlerini, zaferlerini anlatmış, ben de tarihe kadınların zaferlerini, devrimlerini, başarılarını bırakayım fikriyle doğdu. Hayat hikâyelerini yazdığım bu kadınlar yaşamlarıyla zamanında kendi çevrelerine zamanının çok ötesinde de tüm dünyaya ilham olmuş olan kadınlar. Onları yazarak ve çizerek bir nevi ölümsüzleştirmekte istedim.

Resimlerinde dikkat çeken unsur tekniğin… Ne zamandır kolaj tekniği ile çalışıyorsun? Kolaj sanatının öncülerinden seni kimler etkiledi? 

Dünyada bu tekniği kullanan sanatçılar var. Fakat araştırmam sonucu kolaj tekniğini benim kullandığım biçimde kullanan yok. Ben kolaj tekniğiyle on üç on dört yaşlarında tanıştım. Bu tekniği kullanan sanatçılardan habersiz. Bu sanatın öncülerinden beni kimse etkilemedi. Resim çalışmalarıma başladığım zaman da kolaj tekniğiyle çalışan sanatçıları araştırmadan, içimden geldiği gibi resim çalışmalarımı yaptım.

Sergide yer alan kadın sanatçıların hikâyelerini bir süredir Ot Dergisi’nde kaleme alıyorsun. Frida Kahlo, Marilyn Monroe, Virginia Woolf, Yoko Ono, Yayoi Kusama, Duygu Asena, Adile Naşit, Didem Madak, Sevgi Soysal gibi yapıtlarıyla, yaşamlarıyla, kuşakları etkileyen, ilham veren bu büyüleyici kadınlar, senin sanatını, yaşama bakışını nasıl etkiledi?

Eril dünya düzeninde kendi düzenlerini kurmaya çabalayan ve kendini bir şekilde var eden kadınların hayat hikayelerini yazıyor ve onları çiziyorum. Her birinin hayatı öyle büyüleyici ki; bazen yazarken ağlıyorum. Hayatları boyunca yaşadıkları onca sorunlara rağmen hayata bakış açıları, cesaretleri ve geriye bıraktıkları eserlerle dünyaya iyilik ve güzellik katmış olan kadınlar bunlar. Onların cesaretleri ve öz güvenleri bana cesaret ve ilham verdi. İstiyorum ki beni etkileyen bu kadınlar, herkesi etkilesin ve özellikle kadınlara bana olduğu gibi ilham olsun.