
Cevat Çapan Anlatıyor: “Ağabeyim, Dostum ve Hocam Bilge Karasu”
“Yazı ve Düşünce: Bilge Karasu” podcast serisinde yazarlar Bilge Karasu’yu anlatıyor. Bu bölümde Cevat Çapan’ın Bilge Karasu ile hatıralarını dinliyoruz. […]
“Yazı ve Düşünce: Bilge Karasu” podcast serisinde yazarlar Bilge Karasu’yu anlatıyor. Bu bölümde Cevat Çapan’ın Bilge Karasu ile hatıralarını dinliyoruz. […]
Esin Hamamcı, Suat Derviş’in Son Posta gazetesinde 28 Nisan-31 Mayıs 1936 tarihleri arasında “Çöken Boğaziçi” üst başlığıyla yayımladığı röportaj serisini mercek altına alıyor. Derviş, Arnavutköy, Bebek, Rumelihisarı, Emirgan, Tarabya, ve Anadolu yakasında Beylerbeyi, Çengelköy, Kuzguncuk, Vaniköy, Kandilli, Kanlıca gibi sahil semtlerini dolaşarak Boğaz sakinlerine “Boğaziçi Niçin Çöküyor?” sorusunu sorar. Çünkü buralar artık eski şaşasını kaybetmiştir. Aldığı cevaplar arasında ise ulaşımın pahalılığı, eski evlerin kullanımının yeni hayat şartlarına uygun olmaması, ısıtması, suyu ve elektriğinin eksik olması sıklıkla yer almıştır. Derviş, şehrin en önemli bölgesinin değişimine tanıklık etmiş, buraların dönüşümüne yaptığı konuşmalarla ışık tutmuştur. […]
Ebru Aykut bu bölümde, Suat Derviş’in 1920’lerin sonlarından itibaren açıkça sahiplendiği feminist perspektife vurgu yapıyor. “Kadın erkekle bir olabilir mi?”, “Kadının yeri ev midir, iş hayatı mıdır?” gibi sorular etrafında gazetelerin mütemadiyen anketler düzenlediği, “Kadınlar erkekleşiyor mu?” endişesinin gündemden düşmediği 1930’lu yıllarda, Suat Derviş’in bu suallere verdiği ters köşe cevapların yanı sıra, hem gadrine uğradığı erkek meslektaşlarını hem de eril tahakküm ve zihniyeti büyük bir özgüvenle nasıl topa tuttuğunu ele alan Aykut, Derviş’i “öfkesini, dilini evcilleştirmemiş” bir feminist, Sara Ahmed’den ilhamla “oyunbozan” bir feminist olarak tanımlıyor. […]
Bu bölümde Sevdagül Kasap, Suat Derviş’in 1935 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen ve ilk kez 1939’da kitaplaşan Hiç romanı üzerinde duruyor. Yazarın kendisinden izler taşıyan, kadın karakter merkezli eserlerinin pek çok katmanlı bir yapıdan oluştuğunu söylüyor. Kadınların sevmediği erkekler Derviş’in romanlarında ikinci plandadır, yer kaplamazlar, birer “sabun köpüğü”dürler. Fakat Hiç romanında sevilmeyenler kadar sevilenler de sabun köpüğüdür. Romanın ana konusu “hiçlik” ise, artık bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Kasap, Suat Derviş’in eserlerinde intihar eden kadınların, güçlü bir ifade etme biçimi olarak işlendiğini aktarır. Hiç romanında olduğu gibi içine sürüklendiği konumu reddeden bir kadın ifadesi vardır. […]
Tevfika İkiz, Suat Derviş’in İki Kadın, İki Aşk romanı üzerinde duruyor, onun “bugün için dahi güncel olan bir kadınlık durumu”nu anlattığını ifade ediyor. Almanya’da Berlin Konservatuarı’ndaki piyano eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönen Macide, ailesinin uygun gördüğü bir damat adayı olan Rauf ile evlenir, kızı Perihan’ı dünyaya getirir. Rauf’un okuldan arkadaşı Cemil ile tanıştıktan sonra ona âşık olan Macide’nin hayatı o günden sonra tamamen değişir. Bir yanda babası, kocası ve kızı, diğer yanda ise âşık olduğu Cemil arasında kalan Macide, oldukça büyük sıkıntılarla dolu zor bir süreç geçirir. Tevfika İkiz, Macide’nin bu süreçte bir kadın olarak arzularıyla sorumlulukları arasında nasıl bocaladığına dikkat çekerken onun aynı zamanda bir anne olarak Perihan’a dair endişelerini de dile getiriyor. İkiz, Suat Derviş’in İki Kadın, İki Aşk isimli romanında yine oldukça çarpıcı bir aşk anlatısına imza attığını belirtirken saplantı, arzu ve ihtirasla dolu ilişkilerin kitaba nasıl bir derinlik kattığını da farklı noktalardan değerlendiriyor. […]
Yasemin Çongar, Türkçenin önde gelen yazarlarından birisi olan Suat Derviş’in yaşamı boyunca birçok kimse tarafından örselenip kırıldığını, hakkının teslim edilmediğini belirtiyor. 1940’larda üçüncü eşi Reşat Fuat Baraner ile evlendikten sonra gazetelerde hakkında birçok olumsuz haber çıkan Derviş, gerek tutukluluk günlerinde gerekse kocasını ziyaret ettiği hapishane görüşlerinde birçok farklı sıkıntıyla yüzleşmek durumunda kalmıştır. Bir yandan kendi geçimini sağlamak, diğer yandan hapishanedeki eşine bakmak için durup dinmeden çalışmak, üretmek, yazmak zorunda kalan Suat Derviş, bu süreçte birçok haksız suçlama ile de mücadele etmiştir. Konuşmasında Suat Derviş’in sıkıntılarla dolu yaşam hikâyesine odaklanan Yasemin Çongar, onun bitip tükenmek bilmeyen mücadele azmine ve geçim mücadelesine değiniyor. […]
Emine Hızır, Suat Derviş’in Beni mi? başlıklı hikâye kitabınındaki “mutsuz evlilikleri” değerlendiriyor, bütün bir kitabın bu örgü üzerine inşa edildiğini belirtiyor. Odağına öncelikle kitap ile aynı isimli hikâyeyi alan Emine Hızır, Derviş’in kadın karakterlerinin ne tür evliliklerle yüzleşmek zorunda kaldıklarını ve tüm yaşamlarını bu yüzleşme üzerinden sorguladıklarını belirtiyor. Sözgelimi Beni mi?’de “sevdiği adam Adnan Bey ile değil, Bedri ile evlenen Nermin,” tıpkı kitaptaki diğer birlikteliklerde olduğu gibi sonu baştan belli, mutsuz bir evlilik sürecine adım atar. Emine Hızır, Suat Derviş’in bu kitabında belirli bir sürerlilik içerisinde “mutsuz evlilik” yinelediğini, konuya kadınların perspektifinden yaklaşmaya özellikle dikkat ettiğini ifade ediyor. […]
“Cazdan Sazdan Sözden” adlı podcast serimizde Esin Hamamcı, caz, klasik, rock ve pek çok müzik türünden müzisyenlerle, müzik yazarlarıyla, müzik sektörünün önde gelen isimleriyle sohbet ediyor. Serimizin yeni konuğu Açık Radyo’nun hem ekibinden hem de programcısı, müzisyen Ömer Şahin. […]
Liz Behmoaras, Suat Derviş’in romanlarında sıklıkla, maskeleyerek de olsa, kendisini ve çevresini anlattığını, eserlerinde işlediği birçok çatışmanın da aslında kendi iç dünyasından kaynaklandığını belirtiyor. Behmoaras, Derviş’in romanlarına bu perspektiften bakıldığında söz konusu tüm bu eserlerin “basitleştirilmiş birer psiko-analiz metni” olarak görülebileceğini de ifade ediyor. “Her ne kadar eserleri belirli dönemlerde bir ideoloji taşıyıcısı olarak görülseler de bu söz konusu hesaplaşmalar ancak yazdığı son eser ile nihayete erer.” İlk romanı Kara Kitap’tan itibaren kişisel yaşantısına ait çeşitli olay ve kişileri eserlerinde işleyen Derviş, kimi zaman çocukluğuna ait mutlu anları, kimi zaman ise yaşantısının trajik yönlerini kitaplarında kendisine konu edinir. […]
Menekşe Toprak, Suat Derviş’in 9 Ocak 1929 yılında “Berlin’de Ben” başlığı altında Vakit gazetesinde yayımlanan bir yazısından yola çıkarak usta yazarın Almanya günlerine uzanıyor. Suat Derviş’in yıllar sonra Berlin Yazıları başlığı altında kaleme alacağı tefrika dizisinden 9 yıl önce yayımladığı bu ilk yazı, usta yazarın Almanya tecrübesinin zamanla nasıl gelişip derinleştiğine de ışık tutuyor. 1930’lu yılların önemli şehirlerinden biri olan, hızlı ve modern kent yaşantısıyla dikkat çeken Berlin, aynı zamanda gece hayatı, ışıltılı caddeleri ve kalabalığıyla da devrin kültürel merkezlerinden biri olma işlevini üstleniyor. Zenginliğiyle olduğu kadar yoksul mahalleleriyle de dikkat çeken kent, dünyanın diğer şehirleriyle karşılaştırıldığında da kendisine has bir profil çiziyor. Suat Derviş’in “Berlin’in altın çağı olarak ifade edilen 1924 ile Hitler’in iktidara geldiği 1933 yıllarının ilk çeyreğine kadar Berlin’de geçirdiği refah dolu yıllara” doğrudan tanıklık ettiğini belirten Menekşe Toprak, yazarın söz konusu tüm bu birikim ve tecrübeyi beraberinde İstanbul’a da taşıdığını, Türkiye’de kaleme aldığı birçok gazete yazısı ve romanında bu yıllara gönderme yaptığını ifade ediyor. […]
Copyright © 2023 | MH Magazine WordPress Theme by MH Themes