Sizin Goriliniz Kim?

frıda nılsson

Dilek Büyük

Hayat, siz planlarken olanlardır. Hepimiz bu sözü yaşadıklarımız nedeniyle az ya da çok kullanmışızdır. Çeşitli edebiyat ödüllerinin sahibi, pek çok ödülün de aday listesinde yer almış İsveçli yazar Frida Nilsson da Benim Annem Bir Goril kitabının kurgusunu bu sözün ekseninde oluşturmuş.

Hikâye, Mimozalar adındaki kimsesiz çocuklar yurdunda başlar. Sert karakterli yurt yöneticisi ve elli bir çocuk vardır yurtta. Çocukların tümü bir gün onları alacak şık ve güzel anneler, ihtimam gösterecek babalar hayal etmektedir. Bu beklenti içindeyken yurda gelen bir araba önce heyecan, sonra düş kırıklığı yaratır. Gelen döküntü arabadan çirkin bir goril iner ve dokuz yaşındaki kahramanımız Jonna’yı evlat edinir. Tüm çocuklar gibi Jonna da korkar bu çirkin gorilden. Beklediği anneyle en ufak alakası olmayan gorilin evine gitmek zorunda olmaktan mutsuzdur, hatta kendisini yiyebileceğini düşünmektedir. Goril döküntü arabasını berbat kullanır, ev dediği yer terk edilmiş yapıların olduğu bir sanayi bölgesinde derme çatma ve pasak içinde bir yerdir. Yatak niyetine küçük kıza eski püskü bir hamak hazırlamıştır. Her gün yumurta, ekmek ve bayat limonatan oluşan bir menü vardır. Jonna, hurdacılık yaparken müşterileri kandırıp daha fazla para kazanmaya çalışan üçkağıtçı gorilin kendisini yiyeceğinden korkarak kaçma teşebbüsünde bulunur ama başarısız olur ve sonunda korkusunu ağzından kaçırıverir. Sözler dudaklarından dökülürken korkusunun tuhaflığını fark eder. Aynı anda fark ettiği diğer şeyse gorilin bunu duyunca ne kadar üzüldüğüdür.

Çirkin ve şehrin yaşam merkezinden uzakta, neredeyse izole bir bölgede yaşayan goril ile kimsesiz Jonna arasında yavaş yavaş bir ilişki oluşur. Goril, olabildiğince küçük kızı anlamaya, onu mutlu etmeye çalışır. Küçük kız ise sevgi dolu bir sarılmanın, önemsenmenin kalbi yumuşatan bir şey olduğunu öğrenir. Kendisini kucaklayan gorilde bulduğu şefkatle bu ilişkiye bir şans verir. Hurda satışında müşterilerden daha fazla para koparacak fikirler üretirler. Şehre inip insan içine çıktıklarında gorilin çirkinliği, yarı çıplak denilebilecek giyim şeklinin aşağılanmalarına neden olduğu olaylar yaşarlar. İkisi de umursamaz görünür ama içten içe üzülürler. Nihayet rant peşindeki belediye başkanı yaşadığı alanı satın almaya gorili ikna edemeyince kötülük pelerinine sarılıp küçük kızın gorilin yanından yurda alınmasını sağlar. Ama goril ve Jonna arasında güçlü bir bağ vardır ve bu bağ birbirlerine kavuşmalarını sağlar. Birlikte başka bir yerde hayal ettikleri gibi yeni bir yaşam kurarlar. Hikâyenin finaline doğru ilerlerken gorilin de yıllar önce aynı yurtta yaşamış bir kimsesiz olduğunu öğreniyoruz. Yurt müdiresi çok çirkin olduğu ve kimsenin onu almayacağını düşündüğü için gorili küçük bir çocukken sanayi bölgesinde bir yerde tek başına bırakmıştır. Goril yaşama azmi nedeniyle hayatta kalmayı, öyle ya da böyle kendine bir hayat kurmayı başarmıştır.

Hikâyeyi uzun uzun anlattım çünkü üstüne düşünülecek çok malzemesi olan kitaplardan Benim Annem Bir Goril. Yurtta büyümek, kimsesiz olmak, evlat edinilmek…Bunlar tema olarak seçildiğinde karşımıza oldukça trajik bir metin çıkma olasılığı hayli yüksektir. Ancak Frida Nilsson kalemini öyle ustalıkla oynatmış ki sizi kederin derin çukurunda boğulmak yerine bu zor konular hakkında gülümseme ile hüznün zarif köprüsünden yürütüyor. Metnin içinde finale kadar okurunu heyecan düzeyi düşmeden ama duygusal derinlikten de yoksun bırakmadan koşturmayı hayran kalınacak şekilde beceriyor.

Frida Nilsson

Goril kahramanımız Jonna’nın asla hayal etmeyeceği bir anneyken zamanla aralarında duygusal bir bağ kurulmasına izin veriyor. Bunun sonucunda da daha önce tatmadığı şefkat, güven ve buna benzer duygularla tanışıyor. İşte o zaman şekle dair önyargıları yıkılıyor. Bu kitabın yetişkin okura da hatırlatıcı olduğu en önemli noktalardan biri tam da burası. Biz yetişkinler acaba kaç kez hayatımızda şekle dair önyargılara teslim olmuşuzdur. Şekli geçip anlam üzerinden yol almaya teslim olduğumuzda kim bilir kaç kez yanıldığımızı anlamışızdır. Peşin hükümlü olmaktan ne kadar uzak kalmak istesek de, zaman zaman bu tuzağa düşeriz. Yazar, kitaptaki tüm karakterlere birer isim vermişken gorile bir isim vermemiş. Adeta hepimizin hayatında en az bir kez önyargı ile uzak durduğumuz birinin, bir yerin, bir durumun sembolü yapmış onu.

Genç okur için kaleme alınan kitaplarda ana temanın yamacına iliştirilmiş sosyal konular metni bütünlerken okurun dünyada neler olup bittiğini de fark etmesine olanak sağlıyor. Buradaki hassas nokta, yazarın öğretme kaygısı ile yazıp didaktik bir bilgi verme tuzağına düşmemesi. Nilsson’ın kalemi kıvraklığını bu noktada göstermiş. Belediye başkanı eski sanayi bölgesindeki yerleri sahiplerini zor durumda bırakarak tek tek satın almaya çalışır, çünkü rant peşindeki bir politikacıdır. Nilsson hikâyesini anlatırken kötü karakter olarak belediye başkanını kullanmış. Aslında gerçek dünyanın ortasından bir örnek vermiş genç okuruna.

Benzer amaçlar içindeki insanların kıt kaynaklar için rekabetini de, buna bağlı akran zorbalığını da yurtta yaşayan çocukların birbirlerine olan tutumlarından görüyoruz. Bu da üstüne çokça konuşabileceğimiz yan temalardan biri.

Kitap masallardaki gibi mutlu sonla bitiyor. Fakat yazar bu mutlu sona doğru değişim, zorluklarla mücadele, umudu koruma basamaklarını çıkarak yürütüyor kahramanlarını. Okurun bir kitabı bitmesini istemeyerek okuma sebebi bu basamakları atlamadan çıkacak kurguyu görmesidir. Aksi halde tıpkı beton bir merdivenin basamaklarının eşit olmaması halinde bizi zorlaması gibi tökezleyerek ilerlenecektir hikâyenin içinde.

Aslında Frida Nilsson’ın metnindeki her şey oldukça gerçekçi, bir gorilin evlat edinmesi dışında. Peki, yazar bu karakteri bir goril olarak değil de, iri yarı, çirkin, ağzı bozuk bir kadın ya da erkek olarak kurgulasaydı ne olurdu? Hiç kuşkusuz etkisi asla böyle olmazdı. Çünkü bir ismi bile olmayan goril, çocuk ya da yetişkin her okur için metaforik bir karakterdir. Bu metaforik karakter, okura hayatında kimler için önyargılı olduğu sorusunu farkında olmadan sorar. İyi bir yazarın yarattığı sihir işte tam da budur.

İsveçli Frida Nilsson bana Sivaslı Âşık Veysel’in dörtlüğünü hatırlattı:

Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın, ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün, ben sac mıyım?

Karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız gorillere daha kalpten bakabilmek umuduyla…

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*