Bilge Sönmez
Başak Kıvılcım Ertanoğlu ile, Decollage Art Space’te mekânın üç katına yayılarak sahnelenen Treplev oyunu üzerine konuştuk.
Oyun üzerine sorularıma başlamadan önce, tiyatro ile ilişkinizin nasıl başladığını ve ilerlediğini anlatabilir misiniz?
Bir Ankaralı olarak, küçüklükten beri dolu salonlarda oyun izleme alışkanlığımız var. Birlikte neredeyse her hafta bir oyuna giderdik annemle ama sanırım Dostlar Tiyatro’sunun Ankara turnesinde Jülide Kural’ı “İçimdeki Çığlık” oyununda izleyince başladı ilişkim. İlk zamanlarda tam olarak ne olduğunu anlamasam da sahne ve tiyatro ile ilgili şeylerin içinde olmak hayatımda farklı özgürlük alanlarını ve yeni yolları keşfetmemde bana hep yol gösterici oldu. Sonrasında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım ama konservatuvarı bir türlü kazanamayınca da rotayı reklamcılık bölümüne kırdım. 😊
Devamında özel tiyatrolarda çalıştım, Stüdyo oyuncularına bir süre devam ettim, Güneş Berberoğlu’ndan eğitim aldım ama hayatımın mesleki olarak dönüşüm/değişim noktası Kadir Has’ta oyunculuk yüksek lisansı yapmam diyebilirim. Bakış açım ve mesleğimle kurduğum ilişki üzerine düşünüp yeniden başlama konusunda ışık tuttu. Şimdi de yeni işler, yeni arayışlar içinde merakla yola devam ediyorum.
“Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin” oyununda canlandırdığınız Başak karakteriyle 22. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu Tiyatro Ödülü’nü aldınız. Bu ödül oyunculuk kariyerinizde nasıl bir etki yarattı?
Ödüller, yaptığınız işin daha görünür olması açısından çok değerli. Yıllarını tiyatroya vermiş değe3rli jüriler tarafından görünür olmak özellikle çok kıymetli. Bunun yanında kariyer ise uzun bir yolculuk, uzun bir maraton. Yaptığınız farklı farklı işler, ödüller bu yolculuktaki tatlı anlar oluyor elbette. Kariyer açısından yeni yollar, arayışlar peşinde koşmak adına cesaretlendirici oldu benim için.
Treplev’e gelecek olursak, bildiğimiz tiyatro oyunlarının aksine çok mekânlı ve seyircinin de yer yer oyuna dâhil edildiği, performatif, dinamik bir oyun seyrettik. Tüm bu detayları bir araya getirirken özellikle ulaşmak istediğiniz bir nokta var mıydı?
Treplev’in sözleri bizim için bu işe çıkış yolumuzla benzeşiyordu: yeni biçimleri, yeni arayışları kovalamak. Ulaşmak istediğim nokta da Martı’yı Treplev’in gözünden 2024’te mekâna özgü bir tasarımla nasıl aktarabileceğimizdi. Metni uyarlarken de Ümit ile üzerinde durduğumuz yegâne şey buydu. Günün tiyatro anlayışının dönüşümü, seyir yerinin ve seyircinin, oyuncu-seyirci ilişkisinin gelişimi, değişimi, interaktif alanların daha da genişlemesi, seyircilerin performatif anlamda beklentilerinin değişmesi konuları bizim en merak ettiğimiz, araştırmak istediğimiz konular. Bunları da Martı’nın tartıştığı aile, öteki, aşk, yenilik, değişim, gelenekselcilik kavramları üzerinden aktarmaya çalışmaktı ulaşmak istediğimiz nokta.
Bunun dışında da sıradan bir tiyatro seyircisi olarak benzer işleri izlemektense farklı bir deneyimin içinde olmayı tercih ediyorum. Treplev, üç ayrı katta gezinerek anlatılan, karşılıklı etkileşime, her oyun başkalaşmaya açık bir alan sunuyor seyircilerine. Her kat belki de bir Netflix dizisinin farklı bölümlerini izliyormuş hissi bırakmayı arzuluyor.

Oyunu, Ümit Erlim ile birlikte Çehov’un “Martı” komedisinden uyarladınız. Bir göl evi kenarında geçen olayları Decollage Art Space mekânına uyarlama fikri nasıl gelişti? Daha doğrusu oyunu yeniden kurgularken mekândan mı yola çıkıldı yoksa önce kurguyu geliştirip daha sonra mı uygun mekân bulma yoluna gittiniz?
Biz drama eğitimi vermek amacıyla Decollage Art Space’e Melisa Şahin ile görüşmeye geldikten sonra katları gezerken o fikir gelişti aslında. “Burada çok güzel bir oyun olmaz mı kat kat gezdiğimiz?” dediğimizde Melisa da bize “E haydi yapalım o zaman, neden olmasın,” diye karşılık verdi. Sonrasında bir iki metin arasında gidip gelip Martı’da ve Treplev’de karar kıldık Ümit ile. Mekâna özgü işler özellikle bana heyecan veren, ufuk açan işler. Mekânı olabildiğince az değiştirerek bu oyunu nasıl yaparız diye düşündüm ben hep. Decollage birçok sanatsal formun bir araya geldiği, çok olasılıklı, şekilden şekle girebilen bir forma sahip, heyecan verici bir mekân. Treplev’in dünyasıyla da bu anlamda çok uyuşuyor. Dolayısıyla ikinci katı dönüştürmek haricinde büyük bir biçimsel farklılık peşinde koşmadım. Var olan biçim kafamızdaki formla çok uyumluydu. Ayrıca Melisa, fikri çok açık, vizyonlu ve ileri görüşlü bir insan. Dekor uygulamamızı da kendisi yaptı. Süreç bu anlamda huzurlu ve üretken bir şekilde ilerledi ve Decollage’ın ruhu ile Treplev’in ruhları bu anlamda birleşti sanırım. Önce mekânın verdiği ilham bizi harekete geçirdi.
Çok karakterli bir oyunu iki kişi oynamak oldukça zahmetli gibi duruyor. Kendi adıma konuşmam gerekirse, oyunu okurken dahi, o an konuşan karakterin kim olduğunu sürekli metnin başına gidip kontrol etmem gerekti. Siz, oyunun yönetmeni olarak hem iç ses hem yönlendirici olup hem de farklı karakterlere bürünüyorsunuz ve dolayısıyla oyun içerisinde karakterler arasında geçiş yapmanız gerekiyor. Buna nasıl hazırlandınız ve hazırlık sürecinde hangi zorluklarla karşılaştınız?
Hiç kimse yönettiği oyunda oynamasın diyorum. 😊 Zorlu bir süreçle baş etmek gerekiyor evet bu anlamda. Aslında Martı’da bir Arkadina bir Nina, bir tanrısal ses, bir kafadaki vızıltı, bir sunucu, bir moderatör vs. olmak çok eğlenceli ama ben prova sürecinde oyunun biçimi ve Treplev’in dünyası üzerine düşünmekten bunların ne kadar oyuncaklı olduklarına genel provalar sayesinde vakıf oldum. 😊 Biçimimiz Brechtyen bir biçim. Duygulara gömülmeler, esrimeler ve role bürünmeler bizim hep kaçtığımız şeyler. Hikâyeyi doğru aktarmak, doğru anlatmak en önemli şey. Bu anlamda metin ve aktarmak istediği şey odaklı çalışmalarım oldu. Karakterlerin istekleri üzerinden bir çalışmam oldu. Spor, hayatımda zaten hep kafa temizleyicim, plasebom. Prova süreci başlamadan önce, daha önce Haliç’te kürek çekmeye başladım ve bu da zihinsel ve fiziksel olarak beni hazırladı diyebilirim.

Diyaloglarda, “gaslighting, love bombing, nepo baby” gibi günümüzde pek sık karşılaştığımız kavramlara yer veriliyor. Klasik bir 19. yüzyıl oyunu olan Martı’yı günümüze uyarlama süreci nasıl gelişti?
2024’te neden Martı uyarlaması yapıyoruz sorusu hep aklımızdaydı Ümit ile. Treplev’in karşılıksız aşkı, annesiyle kurduğu ilişki, ailesinin umursamazlığı, annesinin ünlü bir yazar olan Trigorin ile aşkı, ünlü bir oyuncunun çocuğu olması, mutsuzluğu, kendine acıması; bunların hepsi günümüzde de karşılığı olan şeyler. Martı’yı melodramatik yapısını bozarak incelediğinizde aslında oyunun ne kadar trajikomik olduğunun da farkına varıyorsunuz. Günümüzün bütün Z kuşağı kavramları Çehov’un Martı’sında var. Nina 2024’te Treplev’i görmezden gelmiyor, ghostluyor. Treplev Nina’ya aşırı ilgi göstermiyor, love bombing yapıyor. Ünlü çocuğu Treplev, belki de metinde de bahsettiğimiz gibi şimdi yaşasaydı Survivor’a katılırdı kim bilir. 😊
Son olarak, müzik ve danslarla bedeninizin tam anlamıyla ön planda olduğu bir oyun izledik. Sahne dekoru, ışık ve seslerle beraber bütünüyle kusursuz bir oyun meydana getirdiğinizi düşünüyorum. Sahne önü ve arkasıyla nasıl bir ekip çalışması yaptığınızı ve hangi aşamalardan geçtiğinizi anlatabilir misiniz?
Çok teşekkür ederiz. Masa başı çalışma aşaması ile başladı süreç. Bunu uzun ve içinize sinen bir şekilde yaptığınızda, sanırım ayaklandığınız provalarda her şey daha rahat bir şekilde ilerliyor. Oyunun fiziksel aksiyon temelli ve oyuncuların fiziksel kapasitelerini sınadıkları bir biçimi olmasını hayal etmiştim hep. Bu biçim çok netti masa başı dramaturji çalışmamız sonrası. Müzikler, renkler ve hareket tasarımı pop üzerinden oluşsun istiyordum. Bir sonraki aşamada müzik, AI tasarımcımız ve sahnede de bizimle birlikte her şeyi performe eden yetenekli İdil Acim sazı eline aldı. Kendisi yetenekli ve üretken bir insan. Parçalarımızı pop kafasına uygun bir şekilde, müthiş besteledi. Düello katımız olan ikinci kattaki müzik tasarımımızı da eksiksizce yaptı. Sevgili Altan Gördüm’ün de raunt sunumlarını inanılmaz bir şekilde birkaç saatte kaydettiğini de söylemeden geçemeyeceğim. Treplev’in hayatının döngüsel, sarmal bir biçimi var Ümit ile oluşturduğumuz metnimizde. Hareket tasarımcımız Aslı Melisa ile bu döngüsel süreç üzerinden bir tasarım konusunda hemfikir olduk. Özellikle raunt başlarındaki tema dansı için çok çalışıldı. Çok başını ağrıttık Melisa’nın. 😊 Dansın ve parçanın da Treplev’in 2024 model triplex pop dünyasına uygun bir şekilde olması gerekiyordu. Melisa çok yetenekli bir oyuncu/dansçı. Kafamdakinin daha da ötesinde bir hareket tasarımı oldu her katta. Melisa Şahin ise müthiş bir sahne tasarım vizyonuna sahip. O da ring katını harika bir şekle büründürdü. Işık uygulamamızı yapan ve aynı zamanda sahne amirimiz olan Eray Uygun da yine sanki yıllardır birlikte çalışıyormuşuz gibi her düşündüğümü benden önce gerçekleştirdi. Logo tasarımımızı yapan Elizabeth de aynı şekilde. Tüm bunlar; Ümit’in de, sadece hikâyeyi aktarmayı ön plana alan, güçlü, bu zor/meşakkatli bedensel performansı çok kolaymışçasına bize aktardığı incelikli yorumu ile birleşince, hepimizin içine sinen, sözünün arkasında durduğumuz bir oyun hâline getirdi Treplev’i. Genel geçer fikirlerin karşısında duran ve yapıbozumu üzerinden ilerleyen, her şeye de körü körüne karşı olmadan bir şeylerin değişmesi gerektiğini söyleyen bir sözü var Treplev’in ve bizim.


İlk yorum yapan olun