Burcu Dimili
Pakize Horozoğlu tarafından 2021 yılında kurulan ve disiplinlerarası sanat üretimlerine alan açan HorozArt, bu yıl 15-26 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen Artweeks İstanbul’a katılıyor. Artweeks Istanbul XII. edisyonuyla, Akaretler Sıraevler ve The Ritz-Carlton Residences İstanbul B Blok’ta eş zamanlı düzenlenerek şehrin iki ikonik noktasına taşıyor.
HorozArt’ın Artweeks seçkisinde yer alan sanatçılardan Orhan Cem Çetin, Merve Dündar ve İlsu Aslan ile sohbet ettik.
Seçkiye dahil olduğunuz çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Orhan Cem Çetin: Seçkide iki farklı seriden işler var. Daha yakın tarihli olan, 2019 yılında yaptığım Memoria Piscium (Balık Hafızası) serisi, balıkların çok kısa süreli, uçucu bir belleğe sahip oldukları önyargısına dair, 80’lerin sonlarından bu yana zaman zaman geri döndüğüm, kendi geliştirdiğim kâğıt negatif boyama tekniği ile ürettiğim fotoğraflar.
Balıklar, biz memelilerden yaklaşık 250 milyon yıl daha erken evrimleşmiş, bu nedenle varoluş stratejilerinin daha gelişkin olduğunu varsayabileceğimiz hayvanlar. “Balık hafızası” yaygın ve gülünç biçimdeki yanlış inanışın aksine, akıl almaz bir hacim ve derinlikte varoluş deneyimi içeriyor, bunu genlerine işlenmiş beden politikaları ve davranış örüntüleri biçiminde, doğayla ve türdeşleriyle çatışmadan ortaya koyuyor. Onları izleyerek hemen her konuda çok şey öğrenebileceğimizi düşünüyorum. Balıkların cinsiyet ve cinsellik deneyimleri de memelilerden, hatta tüm kara hayvanlarından çok farklı. Örneğin hermafroditizmin çok yaygın. Bu seri, yıllardır gözlem yapmak ve yukarıda söz ettiğim gibi belki yaşama ve kendime dair bazı kayıp arketipal bilgileri keşfetmek üzere yetiştirdiğim akvaryum balıkları arasından hayatlarını kaybedenlere, bu sessiz ve küçük ve bilge hocalarıma saygı sunma niyetiyle üretildi.
Çok daha eski tarihli diğer çalışmamın künyesi: Yumuşak Şeyler #6 (İsimsiz).
1980’lerin sonlarında işlerim ilk kez sergileniyordu. İlk solo sergim Tanıdık Şeyler’i oluşturan az önce söz ettiğim boya ile renklendirilmiş kâğıt negatif baskılarım fotoğrafa benzemedikleri gerekçesiyle ağır biçimde eleştirilmişlerdi. Belki bu yüzden, hemen daha fotografik, ama yine de özgün, resimsel estetiğe sahip bir seri üretmek istedim. Hayal ettiğim etkiyi elde etmek üzere kendi yaptığım ilkel bir objektifle ürettiğim sisli, düşsel, kimileri melankolik olan fotoğrafları bugün de severim. İnce detayların silinmesi indirgeme işlevi sağlıyor ve fotoğraflarda görülen formlar yalın ve tanımlı hatlara kavuşuyordu. Yüksek duyarlığa sahip, dolayısıyla belirgin gren dokusu olan diapozitif filmler kullanarak pus etkisini daha da artırıyordum. Güzel fotoğraflar olduklarını söyleyebilirim. Bu kare aralarından sıyrılarak klasikleşmiştir. İstanbul kırsalında, Pendik, Kurtköy civarında, muhtemelen şu anda Sabiha Gökçen Havalimanı’nın bulunduğu yerde çektiğimi hatırlıyorum.
Merve Dündar: Artweeks’e Miras serimden son işlerim olan “Kadın” (2023) ve “Erkek” (2023) ile katılıyorum. Bu çalışmalar, 1945’ten bugüne Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı 12 sözlük baskısındaki tanımların zaman içindeki değişimini temel alıyor. Bana göre, sözlük tarafsız bir kaynak gibi görünse de yerleşmiş önyargıları taşıyor. Her bir basımda seçilen örnekler ve kelimelere eklenen anlamlar, dilin yalnızca bir tanımlama aracı olmadığını; iktidarın toplumsal normlar üzerindeki etkisini de gösteriyor. Ben de bu tanımları dikerek ve sökerek kâğıda işledim. Dikiş eylemi, dilin düşünce ve davranışlarımızı fark etmeden nasıl şekillendirdiğini ama aynı zamanda bu yapının sökülüp yeniden kurulabileceğini de görünür kılıyor.
İlsu Aslan: Seçkiye “Bazı Kimlikler” adlı serimden 2 adet eserle dahil oldum. Bu seriye Pandemi sürecinde başlamıştım. Oldukça kaygılı olduğumuz o süreçte medyada ve gazetelerdeki haberlerin bize sunduğu göstergeler ve imajları bir anlatım biçimi olarak ele alıp, bir seriye dönüştürdüm. Genel olarak, gerçeklikten uzaklaştığımız bir o kadar da çoğu şeyin farkında olduğumuz bireysel ve toplumsal bir algı içerisindeyiz. Bu çalışmalarımda bize sunulan bu gösteri dünyasının imajlarını ele alarak tekrar yorumladım. Övgü dolu monolog halinde olan, gündemi meşgul eden, toplumu da gerçekliklerden uzaklaştıran bu haber akışlarının görsellerinden referans alarak; belirsiz, bir o kadar da belirgin olan bazı kimlikleri kendi perspektifimden ayna tutarak ele aldım.

Güncel üretim pratiğinizi nasıl tanımlarsınız?
Orhan Cem Çetin: Çok uzun süredir, 55 yıldır, kesintisiz olarak fotoğraf yapıyorum. Bu süre içinde fotoğraf teknolojisinde, mecrasında ve fotoğrafın izleyiciyle kurduğu ilişkide büyük değişimler meydana geldi. Bu değişimi her zaman çok yakından izledim. Sektörle profesyonel ilişkilerim olduğundan yeni teknolojilere erişimim de hızlı oldu ve oluyor. Geldiğim noktada analog ve dijital süreçlere dair hatırı sayılır bir birikimim oldu. Bugün hibrid çalışmaktan keyif aldığımı söyleyebilirim. “Balık Hafızası” serisi böyle işler. Ayrıca yıllardır fotoğrafın gücüne ve güçsüzlüğüne dair düşünme fırsatı da bulduğumdan zaman zaman sınırların dışına çıkma ihtiyacı hissediyorum ve fotoğrafın dışında üretimler yaptığım oluyor. Başta video, müzik, performans gibi. Fotoğrafla sözü, metinleri iç içe geçirdiğim çalışmalarım da bilinir. Zira fotoğraf gerçekliği, metin ise bağlam ve anlamı sağlıyor, ortaya simbiyotik bir varoluş biçimi çıkıyor.
Merve Dündar: Güncel üretim pratiğim, dilin, toplumsal normların ve duyusal deneyimlerin benlik ve gerçeklik kavrayışımızı nasıl şekillendirdiği sorusundan yola çıkıyor. Gerçekliğin görünmez kodlar ve miras alınan sistemler aracılığıyla nasıl kurulduğunu sorguluyorum. Bu sorgulama çoğu zaman içsel bir kazıya dönüşüyor; işlerimle de bu kazının izlerini görünür kılmaya, bildiğimizi sandığımız şeylere yeniden bakmaya alan açmaya çalışıyorum. Malzemeyle oldukça deneysel bir ilişkim var. Kâğıt hamuru, dikiş ve tebeşir tozu gibi kırılgan ve mütevazı malzemelerle çalışıyorum ama yeni malzemeler denemeye de her zaman açığım. Çizim, yerleştirme, heykel ve izleyici katkısına açık işler bu düşünsel zemini genişletiyor. Tekrar, ritim, katmanlaştırma, bozma ve yeniden kurma gibi süreçler pratiğimin merkezinde yer alıyor.
İlsu Aslan: Üretim pratiğim, düşünsel temeller üzerine kurulu bir süreç olarak şekilleniyor. Gündelik hayatın içindeki bazen de geçmiş zamanla ilgili gözlemler, imajlar benim için kavramsal sorgulamalarla birleşerek görsel bir dile dönüşüyor. Zaman, bireysel veya ortak bellek, gündem gibi temalar çalışmalarımın merkezinde yer alıyor. İmgeler veya detaylar üzerinden ironik bir dil yaratmayı seviyorum. Teknik olarak çalışmalarımda yağlıboya, suluboya, mürekkep kullanıyorum.

İlham noktalarınız neler?
Orhan Cem Çetin: En başlarda, daha yüksek bir estetik düzeye ulaşabilmek için çabalıyordum. Ernst Haas, David Hamilton gibi sanatçılara özeniyordum. Ancak giderek salt estetiğin sığ olduğunu, anlama hizmet etmesi gerektiğini düşünmeye başladım. Üniversitede psikoloji eğitimi aldım. Varoluşsal krizler ilgi alanımı oluşturuyor. Evrimsel biyoloji, insan doğası, mülkiyet, ölüm, çürüme gibi en temel meseleler temalarımı ve okuma alanlarımı oluşturuyor.
Merve Dündar: Çoğu zaman çevremde olup bitenler ve yaşadıklarım yeni işlerimin çıkış noktasını oluşturuyor. Bazen bir toplumsal olay, bazen kişisel bir deneyim zihnimde anlamlandırılmayı bekleyen bir yere yerleşiyor; üretim de bu noktada başlıyor. Bazen de bir şeyi neden yaptığımı o anda bilmiyorum — sadece etkileniyor ve yapmaya başlıyorum. Anlam çoğu zaman sonradan geliyor. Duyarlı olduğum konular, okuduklarım, yaşadıklarım ve kendi düşünme biçimlerimi sorguladığım anlar beni besliyor. Merak ise her zaman merkezde. Her şey oradan başlıyor.
İlsu Aslan: İlham kaynaklarım genellikle gündelik veya dönemsel hafızaya dayanıyor. Filmler, kitaplar, belge niteliği taşıyan eski fotoğraflar ve gündelik yaşamın içinde biriken imgeler, düşünsel süreçlerimin çıkış noktasını oluşturuyor. Bu görsel ve kavramsal birikimler zamanla bireysel ve ortak hafıza üzerinden ilişkilendirmeler yaptığım bir anlatıma dönüşüyor. Durağan ve içerisinde detay barındıran film kareleri veya fotoğraflar bile bende bir ilham yaratabiliyor. Sade, yalın, durağan görüntüler içerisindeki derin anlatımları seviyorum. Bu sebeple, imgeler üzerinden derin anlam okumaları yapmak benim için fikirsel anlamda ilham kaynağı oluyor diyebilirim.
HorozArt ile iş birliği süreciniz nasıl gelişti?
Orhan Cem Çetin: Geçmişte birçok sergi ve etkinlikte birlikte çalıştığımız ve HorozArt’a danışmanlık veren değerli küratör Melike Bayık’ın davetiyle iş birliğimiz başladı. Bir süredir çevrimiçi mecrada olduktan sonra ilk kez fiziksel mekânda buluştuk. Umarım iş birliğimiz daha da gelişecek.
Merve Dündar: HorozArt ile Melike Bayık aracılığıyla tanıştım. İlk olarak online platformlarında yer aldım; şimdi de Artweeks’te, fuarda yer alıyorum.
İlsu Aslan: HorozArt’ın oluşum sürecinde çok sevdiğim Melike Bayık’ın tavsiyesiyle dahil oldum. Üretim pratiğim ile Horozart’ın sürdürdüğü çizginin yakınlığı benim için bu iş birliğini değerli kılıyor.

Gelecek projeleriniz arasında neler yer alıyor?
Orhan Cem Çetin: Az önce belirttiğim temalar hakkında düşünmeye devam ediyorum. Gelecekte organik malzeme üzerinde daha fazla çalışmak ve yeni fotogrametrik video çalışmaları yapmak istiyorum. Üretmeye dair motivasyonumu kaybetmiyorum. Sezgilerimle ve dürtüsel hareket edebildiğimden, başka beklenmedik işler, örneğin yeni performanslar ya da metinler de olabilir. Malum, sanat uzun, hayat kısadır.
Merve Dündar: Konseptini PASAJ’ın kurucu üyelerinden Seçil Yaylalı’nın geliştirdiği “Small Pains, Great Songs” projesi için bir mini sanatçı kitabı üretiyorum. Seçil, 50’ye yakın sanatçının yer aldığı bu projeyi dünyanın çeşitli yerlerinde sergilemeyi hedefliyor. 2026 yılında ise Quick Artspace’te, Nergis Abıyeva küratörlüğünde bir kişisel sergim olacak.
İlsu Aslan: Gelecek projelerimde, üretim sürecime yeni malzemeler ve teknikleri eklemeyi planlıyorum. Görsel anlatım çeşitliliği açısından bir yandan da deneyim ve keşfetme süreci açısından bana çok yönlü bir ifade kazandıracağına inanıyorum.



