Acun: Dünya.
“Ulu Ağaç, Acun Ağacı, ortadireğidir evrenin.” (21)
Ağmak: Aşağıya inmek.
“Ağmış ruhlar dünyasının ulağı o.” (19)
Akak: Dere.
“… oluk oluk akaklar bularak balık corumlarının çekildiği kuytulara sızacak.” (17)
Alık: Sersem.
“… o durumdaki kişiliklerin işledikleri alıklıklara bakıp yerinir.” (16)
Balkımak: Parlamak.
“Deniz balkımaz, hava bozdur,…” (18)
Corum: Balık akını.
“… oluk oluk akaklar bularak balık corumlarının çekildiği kuytulara sızacak.” (17)
Direnim: Direnme.
“Deniz kişioğlunun kimi şeyi anlamamakta gösterdiği direnimi bilirdi,…” (16)
Gelmiç: İri balıklarda kılçık durumunda olan kemik.
“Dişleri hâlâ umuzunda ama balık hızla bir gelmiçe dönüşüyor”. (27)
Gülüm: Gülüş.
“Çocuğun yüzündeki gülüm bir an bile sönmüyor.” (20)
Ilenç: Beddua.
“… böyle bir şey yapıldığını işitmeyegörsün ilenç üstüne ilenç yağdıran sayısız kişi vardır;….” (16)
Kırgın: Fırtına.
“Kırgın uzakta daha; birkaç saat ötede.” (18)
Kumla: Kumsal.
“Bir çocuk var, kumla boyunca koşan.” (20)
Kürtün: Rüzgârın etkisiyle kuytu yerlere toplanmış kar yığını.
“Güneşli, ılık, ilkyaz koktu kokacak bir kış günüyle, onun dört gün ardından gelecek tipili, kürtünlerin iki üç karışı bulduğu bir kış günü arasındaki ikircik…” (15)
Sağılmak: Kaymak.
“… aynı yılan olacak, sağılmış akıyor deliğine doğru.” (19)
Sevi: Aşk.
“Saatler geçtikçe, aralarındaki, bir sevi olacak,…” (21)
Yalız: Düz ve parlak.
“… düğmeler belirdi yalız derinin irkilişiyle;..” (19)
Yeğnileştirmek: Önemsememek.
“… gönlünde, onu yeğnileştirebiliyordu.” (23)
Yerinmek: Acımak.
“… o durumdaki kişiliklerin işledikleri alıklıklara bakıp yerinir.” (16)
Yıldıramak: Parlamak.
“Yıldan süzülüyor, yıldırayıp gözden yitiyor sonra.” (20)