Ali Bulunmaz
Nobel Edebiyat Ödülü Komitesi, 2021 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Abdulrazak Gurnah’a verirken gerekçesinde şöyle demişti: “Ödülü, kültürler ve kıtalar arasındaki körfezde sömürgeciliğin etkilerine ve mültecilerin kaderine nüfuz etmesinden dolayı alan Gurnah, romanlarında basmakalıp betimlemelerden uzak durarak okura, dünyanın diğer yerlerindeki pek çok kişinin aşina olmadığı, çokkültürlü Doğu Afrika’yı açıyor.”
Komite, bu gerekçede son derece hayatî bir noktaya gönderme yapmıştı çünkü Gurnah romanlarında, sıkışıp kaldığı geçmişiyle ve sömürgecilikle hesaplaşan karakterler aracılığıyla hatırlama ve unutma, sömürge ve sömürgeci, kolonyalizm ve postkolonyalizm gibi ikilemleri Doğu Afrika özelinde karşımıza çıkarıyor. Yaşamından kesitler de taşıyan bu anlatılarında yazar yabancılaşmanın, sürgünün, yersiz-yurtsuzluğun ve yaratılan kültürel boşluğun hikâyesiyle buluşturuyor bizi.
Gurnah’ın romanlarında bahsi geçen kültürel boşluk, bazen bir tema bazen de fon olarak çıkıyor karşımıza; insanların bedenen ve zihnen sömürgeleştirilmesiyle meydana gelen travmanın yanı sıra sömürgecilerin bölgeden ayrılmasıyla ardında bıraktığı enkazdan doğan bu boşluk, aynı zamanda eksik ya da kirletilmiş tarih manasında gerçeklerle son derece uyumlu bir hikâyeye dönüşüyor yazarın elinde.
Bu uzun yürüyüşünün ilk adımı ise Gurnah’ın edebiyat sahnesine çıkışını sağlayan Ayrılışın Hatırası. Hasan’ın başkarakter ve anlatıcı olduğu romanda Gurnah, Zanzibar-Tanzanya’daki sömürgecilik döneminin sonunda yaşanan politik çalkantıları, kişisel bir öyküyle bütünleyerek aşk, var oluş sorunu, değer-değersizlik ikilemi, baskı ve şiddet yüklü bir hikâyeyle selamlıyor bizi.
“Burada lahanadan farkın kalmaz”
Ayrılışın Hatırası, başlıktan da anlaşılacağı üzere bir hatırlama hikâyesi; başkarakter Hasan aracılığıyla ya da onun üzerinden Afrika imgesini ve daha da özel biçimde Gurnah’ın genç yaşta terk ettiği Zanzibar’ı anımsadığı, sömürgecilik sonrası o döneme dair kimlik sorunlarını işlediği bir roman.
İlkgençlik yıllarını yaşayan Hasan, hem ülkedeki politik gerilimin tanığı hem de alkolik ve tacizci babasının evde estirdiği şiddet rüzgârından mustarip. Dolayısıyla ülkeden ve evden ayrılma ya da orada kalma ikilemleriyle baş etmeye çalışıyor. Üniversitede okumak için yurtdışına gitme ya da ülkesinde kalıp öğretmen olma, bu ikilemin bam teli. Evde kalıp yaşadığı şiddete katlanma veya kaçıp suçluluk duygusuyla hayatına devam etme de söz konusu ikilemin diğer boyutu.
Evde babasından kaynaklanan gerilimli ortamı ve onun tacizlerini bir tür “kader dairesi” diye kabullenen annesinin, olup biteni değiştirmeye gücünün yetmediğini fark ediyor Hasan. Hatta bazen babasının suyuna gittiğini de görüyor. Kısacası haşin babanın uyguladığı şiddete ses çıkarmaktan korkan anne nedeniyle mevcut durum, daha da içinden çıkılamaz bir hâl alıyor.
Diğer tarafta ise bağımsızlık sancıları çeken, gelenek-yenilik arasında, özgürlük-sömürge çelişkisinde bocalayan bir Zanzibar bulunuyor. Öğretmeni, Hasan’a “burada lahanadan farkın kalmaz” diyerek gitmesini, kaçıp kurtulmasını öğütlüyor. İlk akla gelen yer ise İngiltere. Yani Zanzibar’ı sömürgesi yapan ülke.
Bağımsızlığını kazanmasıyla beraber özgürlük vaatlerinin yerine getirilmemesi, ülkede hem umutsuzluk doğurur hem de Avrupalıların, Hintlilerin ve Arapların ektiği ayrımcılık tohumlarının hızla filizlenmesine yol açarken Hasan’ın gitme-kalma ikilemi şiddetleniyor. İngiltere’de okumak için nasıl para bulacağını düşünmeye başlıyor kâğıt üzerinde özgür olunan, yozlaşmış başkanın İngiltere kraliçesinin yanında boy gösterip tanklı ve tüfekli korumalarla dolaştığı, askerlerin bir eve girmeden evvel kapı çalma gereği duymadığı bu dönemde.
Vakti zamanında zengin olmak için annesinin elindeki malları alan ve paraya ihtiyaç duyduğunda kendisine gelmelerini söyleyen Kenya’daki Ahmet Dayı, Hasan’a yurtdışına gidişinde yardım edecek ilk isim gibi görünüyor. “Ahmet Dayı’nın cömertliğine ilişkin düşlerle” günler geçiriyor Hasan. Bu sırada gitme-kalma ikilemi biraz daha derinleşiyor. “İstikbalini aramak üzere” dayısının yanına, Nairobi’ye gittiğinde ise yaşamının akışının değişeceğini bilmiyor. Karşısına çıkan zenginliğin ve zarafetin, Zanzibar’daki koşullara pek benzemediğini ilk anda görüp kısa bir süre bocalıyor. Nairobi’de, karşılaştığı dayısının kızı Selma da şaşırtıyor onu. Uzun lafın kısası, Kenya ve dayısının evi bambaşka bir dünyanın kapısını açıyor ona.
“Suçlu bulunmak suskunluğa gömülmeme neden oldu”
Gurnah, evinden ve ülkesinden ayrılan Hasan’ı hem geçirmeye başladığı değişim hem de onun geçmişi farklı yorumlayışı üzerine şekillendiriyor hikâyenin ikinci bölümünü. Bir kenti, ülkeyi ve evi terk eden insanın, iyi ve kötü hatıraları geride bırakamadığını, onların kişiyi gölge gibi izlediğini anlayan Hasan, anılarını ve memleketinde yakın geçmişte olup bitenleri aklıyla ve duygularıyla yeniden yorumlarken belleğin güvenilmezliğiyle de yüzleşiyor.
Ayırdına vardığı bir başka konu, Selma’yla sohbet ederken lafın dönüp dolaşıp Afrika’nın geçmişine ve ileride ne olabileceğine gelmesiyle hem beyazların hem de siyahların kendine benzemezlere uyguladığı ayrımcılık konusundaki fikir uyuşmazlıkları. Dolayısıyla milliyetçilik soslu şiddetin sıradan sayılıp sayılamayacağına dair farklı düşüncelerin varlığı.
Dayısıyla kurduğu ilişki, Hasan’ı Afrika’daki sömürgecilik döneminden kalma ve postkolonyal dönemde enikonu su yüzüne çıkan çürümüşlüğü daha net görmesini sağlıyor. Bununla beraber, karşılaştığı başka bir durum daha var: “Nereye gitse insanlarla kavga ediyor ve ayrıldığımızda bir daha orayla iş yapmayacağına yemin ediyordu. Benden, onunla çalışmaya gelmiş yeğeni olarak bahsediyordu. Sanki onun malıymışım, sahip olduğu bir şeymişim gibi hissetmeye başlamıştım. İşyerlerindeki müdürlerin üçü de anlamakta zorlandığım bir yaltaklanmayla yaklaşıyordu bana. Bwana Ahmet’in benim duyacağım şekilde onlara işlerini benim devralacağımı söylediğini işitmiştim. Bir tabiyet yapısı kuruyordu Bwana Ahmet ve yanında çalışanları iş vererek koruduğu için ona minnet duymaya mecbur bırakıyordu. Burada kalıp onunla çalışmayacağımı biliyordum ama ara sıra aklına estikçe beklenmedik iyilikler yaparak ve bana ısınmaya başladığını göstererek baştan çıkarıyordu beni.”
Öte yandan, Selma’dan git gide hoşlandığını fark ediyor Hasan; karmaşık oyunlar oynayarak ilgisini hem yalnız kaldıklarında hem de Nairobi’de gezerken göstermeye çalışıyor. Annesi ise kardeşinin kızına duyduğu bu ilgi nedeniyle oğlu Hasan’a ateş püskürüyor ve hangi amaçla Kenya’ya gittiğini sert bir şekilde hatırlatıyor. Hasan’ın Selma’yla yakınlaşması, eski aile hikâyelerinin de ortaya çıkmasına neden oluyor; Ahmet Dayı’nın intihar eden eşi ve ikilinin bozuk ilişkisi gibi defterler yeniden açılıyor.
Açılan başka bir sayfada Hasan, yeni bir hayata adım atmak üzere çalışmaya başladığı gemiden gönderdiği mektupta, yaşamının muhasebesini yaparken bir toprak, bir ev ya da bir ülke gibi aidiyet hissettiği Selma’ya sesleniyor: “Kısacık hayatımı nasıl harcadığıma hayret edip duruyorum; bütün o bitmek bilmez garez, sevgi duymayı becerememek. Kendime kızmakla geçti bunca yıl, bana yapılan yanlışlara karşı için için besledim bu kızgınlıkları. Sırf o yerde yaşamak bile, sanki hata bendeymiş gibi bana kendimi suçlu, istenmeyen biri gibi hissettirdi. Suçlu bulunmak suskunluğa gömülmeme neden oldu.”
Gurnah, Hasan aracılığıyla geçmişi değerlendirme, anımsama ve geleceğe bakma, yeni bir yaşam kurma cesaretine sahip çıkma gibi eylemlerin yanı sıra sömürgecilik zamanında ve sonrasında Afrika’ya sinen yozlaşmışlığı, kültürel gerilimleri ve noksanlıkları ortaya koyuyor Ayrılışın Hatırası’nda. Ayrıca Hasan’ın hayal ettiği geleceği gemide iş bularak ve Selma’yla kurması, yazar tarafından hem memleketinde hem de kıtanın genelindeki bağımsızlık hareketlerine ve özgürlük mücadelelerine bir gönderme olarak okunabilir pekâlâ.
Ayrılışın Hatırası, Abdulrazak Gurnah, Çeviren: Müge Günay, İletişim Yayınları, 196 s.