Hilâl Beşikçi
hilalbesikci@gmail.com
Psikanalizde ruhsal zamansallık kavramını öne çıkartan ve bu kavramla eyleme geçen sınır işleyiş (borderline) hastalarının ruhsal zaman deneyimlerini araştırmayı hedeflemiş olan bu tez çalışması dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde felsefede, edebiyatta ve psikanalitik kuramda zaman ve zamansallık düşünceleri karşılaştırmalı olarak incelenmiş; ikinci bölümde sınır işleyiş durumları ruhsal zaman deneyimi kapsamında kavramsallaştırılmış ve bunun araştırmasını ise üçüncü bölüm oluşturmuştur. Sonrasında alınan bulgularla birlikte ruhsal zamansallık kavramı ve psikopatolojide ruhsal zamanın deneyimi boyutu yeniden tartışılmıştır.
Psikanalitik kuram için insan ruhuna ait bir zamandan başka bir zamansallık düşünmek zordur, bu sebeple ruhsal zamansallık vardır. Ruhsal zamansallık (temporalité psychique) çok katmanlı bir araştırma ve çalışma sahasını sunar. Bu kavram birden çok zamansal boyutu içerebilecek ruhsal olgular kapsamında incelenebilir: gelişimsel tarih (ontogenetik), nesiller arası aktarılanlar (filogenetik iletimler); başlı başına zaman kavramı ve ruhsal zaman deneyimi; yineleme zorlantısı (la compulsion de répétition), hatırlama, unutma; şimdiki zamanın deneyimi, geçmiş deneyimlerin şimdiye gelerek patolojikleşmesi (sonradanlık etkisi / après-coup), semptom, değişim, geleceğin belirsizliği ve ölümle ilgili meseleler.
İnsan ruhsallığında zaman kavramı temelde iki zıt düşünceden biriyle savunulur; ya verilidir ya edinilir. Kant için zaman zihnin a priori formudur. Yani zaman, deneyimle ya da gözlemle sonradan kazanılan ya da şeylerin doğasında olan bir şey değildir; verilidir. Sigmund Freud için ise zaman kavramı sonradan edinilir. Onun düşüncelerine göre ruhsal aygıt sınırsız kaydedici özelliğine sahip bir bellek aygıtıdır. Algılar durmaksızın, sürekli olarak gelir de gelir. Ancak bu özel bir kaydetme biçimini gerektirir; yoksa ruhsal aygıt bu sınırsızlıkta düzgün çalışamaz (vazgeçmek ya da tercih etmek; yönelmek, düşünmek, unutmak ve istemenin imkânsız hâle gelmesi gibi ya da Borges’in Bellek Funes karakterindeki gibi). Metapsikolojik olarak ruhsal zaman kavramının oluşumu tam da bu özel kaydetme biçiminin sonucudur: algılar bilinç yüzeyinden doğru gelir, alınır, bilinçdışında belleksel (mnemic) izler olarak kaydedilir ve bilinç, yeni uyaranları almak üzere sıfırlanır, durur. Bu süreç her sonlanıp tekrarlandığında sistemde kesintili bir işlem gerçekleşir. Freud’un torununun fort-da (gitti-burada) oyununu oynarken gözlemlediği gibi: bobin bir kaybolur bir görünür bir kaybolur bir görünür. İşte bu kesintili işleyiş ruhsallıkta zaman düşüncesinin edinildiği yerdir. Zaman kavramı ruhsal aygıtın Algı-B. (Algı-Bilinç) sistemlerinin bir ürünüdür, Freud’a göre.
Şekil: Sigmund Freud (1900)
Edebiyatta ise zaman, özellikle Türk Edebiyatında Ahmet Hamdi Tanpınar aracılığıyla incelenir. Tanpınar’ı Bergson’a, Bergson’u Tanpınar’a yaklaştıran sürekli akış hâlinde olan ve “yekpâre geniş bir ân” olup parçalanamaz olan zaman düşünceleridir (süre kavramı-Bergson). Bu düşünceye göre, gerçek zaman olan süre gözlerin kapatılıp ruhun bir melodinin akışına bırakıldığı süreçte yaşananlara benzer: bilinç durumları iç içe geçer, geçmiş ve şimdinin (anılarının, düşlemlerinin) kaynaştığı ve zaman zaman birbiriyle zaman zaman kendi saf hâllerinde bir dönüşümü içeren akıbetler birbirini takip eder. O hâlde “zaman oku” gibi geçmiş-şimdi-gelecek üçlüsünden oluşan doğrusal bir zamandan değil heterojen bir zamansallıktan söz ederiz. Bellek olan biteni taşımaktadır ama canlıdır. Çağdaş psikanaliz kuram ve pratiği de benzer heterojen zaman tarifini getirir. Çünkü psikanaliz için de geçmiş, bitmiş bir şeyden ziyade şimdide varlığını sürdüren bir bilinçdışı kayıttır. Geçmişte durduğu gibi durduğu görünen bir anı şimdiki zamandaki bir deneyimle sorun yaratabilecek yeni ruhsal olayları yaratabilir (après-coup/sonradanlık etkisi); uyuyanlar uyanabilir ya da yeni hayaletler ortaya çıkabilir. Geçmiş deneyimler bizzat hatırlanmasa, bilince getirilemese de ruhsal-bedensel belirtilerde etkilerini hissettirmeye devam ederler. Derinlemesine çalışma ve anlamlar yaratımı, serbest çağrışım ve konuşmanın getirdiği çözüm ise bu etkileri yeniden dönüştürür ve farklı kılar. Hem bastırılan geçmiş anılar ve duygular ortaya çıkar hem de varlığını sürdürenler güncellenir. Bu durum geçmiş zaman yaşantısının ne kadar şimdiki zamana, şimdiki zamanın da ne kadar geçmiş zamana katışmış olduğunu, yaşantıların heterojen bir ruhsal zamansallık içerisinde deneyimlendiklerini gösterir. Tanpınar’ı, Bergson’u ve çağdaş psikanalizi ortak noktada tutan düşünce buradadır: geçmiş tarihin kalıcı izlerini göz ardı etmeden şimdiye bakmak ve yine geçmişin ipuçlarından doğru gelecek olana yer açmak gerekir. İşe yaramayana karşın yeniliği, acıya karşın iyileşmeyi olanaklı kılan budur.
Tezin diğer bölümünü oluşturan psikopatoloji kısmını, tekrar tekrar kendilerine yönelik ya da dışa yönelik tehlike içeren riskli davranışlarıyla eyleme geçen sınır işleyiş hastaları oluşturmuştur. Bu eyleme geçişler yineleme zorlantısı şeklinde tesir eder: tekrar tekrar benzer eylemlere başvurulur. Bu yinelemeler, anlamdan yoksundur ve öncesinde yaşananlarla da kesin bir bağlantısı yoktur, neden-sonuç şeklinde bir olay örgüsü kurulamaz. Ölüm dürtüsü yeni bağların yapımına saldırmaktadır. Onlar, kendine özgü tipte bir ruhsal uğraş olan anti-time (Green, 2002) denilen zamanın tersine bir ruhsal işleyişi gösterirler. Her şey ilerlemeden durdurulur; her şey hemen orada aktüalize edilir, boşaltılır. Geçmiş deneyimler kullanılamaz, derinlemesine çalışma mümkün olmaz. Ruhsal aygıtın kalbinde bir boşluk açılır ve bu boşluk ruhsallıkta geçişkenliği bozar, zamanı dondurur, zamansallığı davadan düşürür, zaman cinayeti (Green, 2002) işlenir. “Hemen şimdi”, “acil”, “ertelenmeksizin”, “çabuk” onlar için ruhsal zamanın işaretlendiği nitelemelerdir. Bu kişiler için sorun, zamanın oluşumunu sağlayan belleksel izlerin kaydedilmesi sürecindeki bozulmadan ileri gelir. Çünkü travmaları söz-öncesi çok erken bir döneme aittir. Bu dönemde travmatik olaylar meydana gelmiştir, kaydedilmiştir ancak ruhsallık bunları işlemleyecek kapasitede olmadığından anlam tasarımlarıyla kaydedilememişlerdir. Geçmişin izleri bilinçdışında taşınırlar ancak görünmez bir taşımadır bu. Yineleme zorlantıları amnezik bir anının (Green, 2002) ya da namevcut bir varlığın (Potamianou, 2016) ruhsal dünyada gezinmekte olduğunun işaretlerini verir. Bu durum akışkan bir yaşamı değil, her seferinde umudu da taşısa yinelemelerle dolu bir yaşamı resimler. Özetle, hem bu geçmiş olayların anlamsal olarak kaydedilemeyişlerinden dolayı ruhsallıklarında zaman kavramı bozulur hem de daha sonrasında bizzat zaman da durdurulmuş olur ve zaman deneyimleri hasarlanır.
Şeyleri düzenlemenin bir sonucu olarak zaman, ruhsallığın koruyucusudur. Yaşamın geri kalanını yaşamayı, yani gerçek yaşamı mümkün kılar. Erken dönemlerin neden olduğu zaman deneyimindeki bir bozulma ise yıkıcılığı, durgunluğu, durağanlığı getirir. Psikanalist Andrea Sabbadini sınırdaki bir hastasının bu durağanlığını, ruhsal zamanının bozulmasıyla mekânın yani yaşamın nasıl bozguna uğradığını şu kelimelerle tarif ediyor:
“Kate, geçmiş istasyonları unuttuğu ve gelecektekileri görmezden geldiği yanlış bir trenle seyahat ettiğini hissediyor. Daha doğrusu, eyaletteki bir istasyonun bilinmez bir platformunda, asla gelmeyecek bir treni bekliyor. Beklerken bir gazete okuyor, bir sandviç alıyor, bir fincan kahve içiyor. Ne bir niyeti var ne de bir umudu. Belki de çoktan geç kaldığını düşünüyor. Kate evrenin tüm takvimlerinin durmasını ve tüm yıllar boyunca kaçırdığı fırsatları telâfi edebilmeyi isterdi. Onun iç dünyası dışardakiyle uyumsuz. Sınırlar bulanık.”
Tez Adı: Ruhsal Zamansallık Kavramı Kapsamında Projektif Bir Çalışma
Yazar: Hilâl Beşikçi
Danışman: Prof. Dr. Tevfika Tunaboylu İkiz
Yer: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü / Psikoloji Anabilim Dalı / Uygulamalı (Klinik) Psikoloji Bilim Dalı
Türü ve Yılı: Yüksek Lisans Tezi, 2019.
Erişim: YÖK Ulusal Tez Merkezi, Tez No. 566927