.

Gökte Bir Tekne, Yerde Tuhaf Bir Aile

Hafize Çınar Güner

Çocuk edebiyatında sıkça konuştuğumuz konulardan biri “çocuğa göre”lik kavramıdır. Bu kavramı ele almadan önce kuşkusuz çocuk ve çocukluk algısı üzerinde durulması gerekmekte. Her şeyin hızla değiştiği günümüz dünyasında çocukluk algısı da elbette değişmekte ve kültürden kültüre de farklılık göstermekte. Geçmişten günümüze baktığımızda ise Orta Çağ’da çocukların yetişkinlerin dünyasının bir parçası olduğu düşüncesinin Rönesans ve aydınlanma ile birlikte değişime uğradığını görüyoruz. Öyle ki Philip Aries, çocukluğun Rönesans’ın keşfettiği en önemli buluş olduğunu iddia eder.[1] Çocukluğun ve ergenliğin, hatta yetişkinliğin neredeyse ayırt edilemez biçimde iç içe olduğu ortaçağ döneminden sonra çocuğun farklı gereksinimleri olan bir birey olarak görülmeye başlanmasıyla ve pedagoji kavramının ortaya çıkmasıyla çocukluk algısı değişime uğrar. Batı toplumlarındaki çocuk fikrindeki bu değişim günümüzde ayrı bir ivme kazanmıştır. Çocukların kendine ait bir dünyası olduğu gerçeğinin yanı sıra yetişkin dünyasından, yaşamın gerçeklerinden de yalıtılmamaları gerekiyor. Ancak yaşama dair her şeye tanık olan çocukların gördüklerini, duyduklarını kendi anlam evrenlerinde bir yere oturtması gerekiyor. İşte burada da “çocuğa görelik” kavramı devreye giriyor. Yaşanan pandemiyle birlikte çocuklar belki de hiç olmadıkları kadar yetişkin dünyasına dâhil oldular. Sokağa çıkma yasaklarıyla ve yaşa bağlı kısıtlamalarla evde kalmak zorunda kalan çocuklar sokaklarda, parklarda özgürce oynayıp sosyalleşme imkânı bulamadılar. Ailelerinden çıkıp bağımsızlaşarak yaşıtlarıyla buluştukları okullar ise Mart ayından beri kapalı. Uzaktan eğitimle biraz olsun kendini ifade edebilme ve eğitim hakkına ulaşabilmekteyse maalesef eşitsizlik söz konusu. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından hazırlanan 2020 Eğitim İzleme Raporu’nun[2]  ilk dosyasından hanelerin  %11,7’sinde internet erişimi, %82,4’ünde masaüstü bilgisayar, %51,3’ünde ise taşınabilir bilgisayar olmadığını öğreniyoruz.  Pandemiyle birlikte yoksulluk ve sınıflar arası eşitsizlik daha da su yüzüne çıkıyor. Bir de içinde yaşadığımız ülkenin sosyoekonomik gerçekleri işin içine girince durum daha da zorlaşıyor. Her şey her zamankinden biraz daha fazla çocukların gözünün önünde yaşanıyor. Peki, tüm bu olup biteni çocuklara nasıl anlatacağız ve dahası tüm bu yaşananlardan daha fazla yara almadan nasıl çıkacağız? İşte burada sanata, edebiyata sığınmak hem biz yetişkinlere hem de çocuklara iyi gelecektir. Dünyanın zulmünü çocuktan saklamayan ama umudu da elden bırakmayan Gökte Bir Tekne ve farklılıklara dair sıra dışı bir kitap olan Çayırın En Tuhaf Yuvası ile  karşınızdayım.

Dünya Daha Makul Bir Yer Olmalı!

Roald Dahl’ın kitaplarına yaptığı illüstrasyonlarıyla tanıdığımız, çocuk edebiyatının en önemli isimlerinden Quentin Blake’in yazıp resimlediği Emre İnce’nin çevirisiyle Can Çocuk tarafından okurla buluşturulan Gökte Bir Tekne adlı resimli kitap, dünyanın dört bir yanından bin sekiz yüz çocukla fikir alışverişi yapılarak ortaya çıkarılmış. Kitabı elimize aldığımızda ilk olarak sert karton kapağı, boyutu ve baskı kalitesiyle bizi mutlu ediyor. Ama asıl mutluluk kapaktaki çocuklarda ve özgürce uçan kuşlarda gizli. Kapakta bulutların üzerinde ahşap, dört tekerlekli ve kırmızı kocaman yelkenli bir tekne görüyoruz. Teknenin içinde, başka bir çocuğu tekneye almaya, onu tekneye çekmeye çalışan ikisi beyaz, biri yeşil üç çocuk var. Burada yeşil rengin bir anlamı olsa gerek. İlk akla ırksal ayrımcılık gelse de kitaplarda yeşil rengin kullanımının daha çok yaratık, canavar olarak karşımıza çıktığını düşünürsek o yeşil çocuğun tüm ötekileştirdiklerimizin bir simgesi olduğunu düşünüyorum. Teknenin baş tarafında da mutlu bir leylek var. Başka başka leylekler de sayfanın önünden arka kapağa kadar uçuyorlar. Sahi nereye gidiyorlar? Okuru öyküye hazırlayan, düşünmeye ve yaratmaya teşvik eden bu harika bir kapaktan sonra öykünün içine dalıyoruz.

Isabelle ve Nicolas, kumsalda yürüyüş yaparken paramparça bir tekne iskeletine rastlarlar. İşbirliği ve emekle bu enkazı yeniden bir tekneye dönüştürürler. Ve büyük macera da böyle başlar. Eminim pek çoğumuz için de çocukken parkta oynarken bir tahterevalli, kömürlükteki eski bir masa, bahçedeki bir ağaç, ormandaki çalı bazen bir gemiye, bir rokete dönüşmüştür. Bu nedenle çocukların kendilerine çok yakın hissedeceği bu hayali oyun arkadaşı tekne, gerçek bir tekne olsa da yaralı bir leyleğin de yardımıyla denize değil de bu kez gökyüzüne yelken açar. Adı Sidonie olan bu leyleğin yarasının sebebi ise bir tüfek mermisidir.  Ancak tek yaralı kuş Sidonie değildir! Gökyüzüne havalandıklarında karşılarına çıkan geniş kanatlı, Gus adındaki leylek, “Bir tek Sidonie’yi kurtarmakla olmaz öyle!”  diye seslenir çocuklara. “Göğün en tepesinin de ötesinde, Sidonie gibi daha bir sürü yaralı kuş gördüm!” der. Onun bu sözüyle insanlığın başka kötülüklerine de tanık olacağını sezer okur. Sayfalar ilerledikçe de aslında göğün en tepesinin de ötesine gitmeye pek de gerek yok diyecektir insan kendi kendine. Biraz  baksa kendinden içeriye bencilliğiyle yüz yüze gelecektir.

Kabaran yelkenle iyice hız kazanan tekne başka bir kumsalda zorbalığa uğrayan bir kız çocuğunu kurtarır. “Zorbalık” sözcüğünü aslına bakarsanız kitabın arka kapak yazısından seçtim ama bu durumun anlatıldığı sayfadaki insanların erkek olması ve küçük bir kıza taşları fırlatması sanırım hepimizin aklına başka bir kelimeyi getirecektir. Kızın yeşil tenli olması ise başka bir farklılığa vurgu yapıyor. Eloise adındaki bu kızı kurtaran ekibimiz daha sonra bir çocuk işçiyi zalimlerin elinden kurtarıyor. Güçsüz, küçük, çelimsiz elleriyle tutunuyor kurtuluşa çocuk. Yelkeni rüzgârlardan bile hafif olan tekne bir kez daha havalanıyor. Bu kez başını koca, siyah bir bulut kaplamış olan şehirde nefes almakta zorluk çeken bir çocuk katılıyor ekibe. Huzurla yol alırken savaşın ortasında  kucağında bebeğiyle kala kalmış bir kadına da kucak açıyorlar. Ancak dört bir yana yağan mermilerden kaçarken güvertenin tahtaları parçalanıyor, yelken deliniyor. Artık güvenli bir yer bulmaları gerekiyor. Dünyada güvenli bir yer var mı? Evet, tüm olumsuzluklara rağmen İsveç çocuk edebiyatının önemli isimlerinden Sven Nordqvist de dediği gibi “Dünya makul bir yer olmalıdır.” Bu kitapta da çocuklar güvenli bir yer bulurlar. Başta Nicolas’ın “cadı!” diyerek çığlık attığı ama sonradan Eloise’nin anneannesi olduğunu öğrendiğimiz bir yaşlı kadının köyüne inerler. Kitabın bu sayfasında da okur önyargılar üzerine düşünür. Tekneden inince herkes işe koyulur, tüm tayfanın keyfine diyecek yoktur. Balıkçı anneannenin pişirdiği balıklarla bir sofra kurulur. Ancak burası sadece bir duraktır çünkü yapılacak bir sürü önemli yolculuk vardır. Tekneleri parçalanan çocuklar bir yolunu bulup bir tekne yaparlar ama tekneye bir de yelken gereklidir. O da halledilir. Yeniden yolculuk için hazırdır çocuklar. Ama en önemlisi yaralı leylek Sidonie iyileşmiştir. Onun yeniden uçabiliyor olması ise umudun simgesidir. Tekne artık kurtarılan kişilerindir. Isabelle ve Nicolas, iki leyleğin, Sidonie ve Gus’un sırtında havalanır. Onlar gökyüzünde süzülürken okur da yardımlaşmanın, dayanışmanın, hoşgörünü ve sevginin gücünü hisseder. Kitabın son tümcesinde dendiği gibi, “gökyüzü ve yeryüzü öyle büyük ki…” Kitabın kapağını hüzünle karışık sevinçle kapatıyorum. Dayanışmanın, hoşgörünün ve farklılıklara saygı gösterip kimseyi ayrıştırmadan bir arada yaşamanın güzelliğini anlatan başka bir kitaba geçiyorum.

Üç Benzemez Bir Yuvada

Çağdaş edebiyatın ödüllü ismi Ahmet Büke, önce gençlik edebiyatına oradan da çocuk edebiyatına el attı. Çok da iyi yaptı. Ardı ardına yayımlanan çocuk kitaplarının çoğunu okuduğum için kendi adıma bu sözü rahatlıkla söyleyebiliyorum. Kırlangıç Zamanı aslında tam da bu yazımın konusuna uygun bir kitap. Lakin o bir gençlik kitabı. Resimli kitap olarak Can Çocuk tarafından geçtiğimiz yılın sonbaharında yayımlanan Vaghar Aghaei’nin resimlediği Çayırın En Tuhaf Yuvası ise hem biz yetişkinler, hem gençler, hem de çocuklar için oldukça kıymetli. Toplumun en küçük yapı taşı olduğu söylenen aileye farklı bir bakış açısı getiren kitap, hikâyesini kuşlar üzerinden duru ve akıcı bir dille anlatıyor. Toplumun bir gerçeği olan bekâr ebeveynler, eşcinseller üzerine düşündürüyor. Herkesin bireysel varoluşunun bir hak olduğunu bir kez daha duyumsuyoruz. Söylediklerimi iddialı mı bulunuz? O halde anlatayım.

Minik Serçe yuvasını tamamlamak üzereyken bir kırlangıç ile tanışır. Kırlangıç hayli üzgündür çünkü çayırdaki tüm kırlangıçlar yuva yapmıştır ama onun henüz bir yuvası yoktur. Daha da kötüsü nasıl yuva yapacağını unutmuştur. Serçe şaşırır bu işe. Çünkü içgüdüleriyle tüm kuşlar yuva yapmayı bilir. Ancak bu bilgi kırlangıç için geçerli değildir. Daha kötüsü kırlangıç uçmayı da beceremez onu da unutmuştur. Serçe yuvasına buyur eder kırlangıcı derken bir dostluk başlar aralarında. Kırlangıç bir müddet sonra istemese de ayrılmayı teklif eder serçeye. Çünkü çayırdaki tüm serçeler bir eş bulmuştur kendilerine. Ancak bu teklife karşı çıkar serçe. Üstelik kırlangıcın ayrılma teklifine üzülüp kızar da. Derken ertesi gün inanılmaz bir şey olur ve yuvada bir guguk kuşu yumurtası bulunur. Serçe ve kırlangıç dayanışarak gözleri gibi bakarlar yumurtaya. Sonunda emeklerinin karşılığını alırlar, yavru çıkar yumurtadan. İşte iki yoldaş için hem zor hem de keyifli günler başlar. Bir yuvada üç benzemez yaşar mı hiç! Sevgi ve özen olduktan sonra neden olmasın? Çayırda onları tuhaf bulanlar da yok değildir. Ama başkalarının ne düşündüğü ne serçenin ne kırlangıcın ne de guguk kuşunun umurundadır. Guguk kuşu büyür, yuvadan uçar elbet ama “benzersiz” ailesini unutmaz. Evet, aile olmak, yuva kurmak ve zorluklarla baş etmek ve tüm bunları kalıp yargılara rağmen yapmak kolay değildir. Guguk kuşu ailesinden çok önemli bir şey öğrenmiştir; mutluluğun sırrını! İnsanın toplum içinde kendi olabilmesi, ümmet değil birey olarak varlığını sürdürmesi demokratik bir toplum için önemli. Ezberleri bozan cesur çocuk kitapları ise iyi ki var! Çünkü hem bize hem de çocuklara tartışmak için alan açıyorlar. Biri çeviri diğeri telifli bu iki kitapla, çocuklarla birlikte konuşabileceğimiz ve sorgulayabileceğimiz o kadar çok şey var ki. Çocuk kitaplarıyla birlikte düşüneceğimiz başka bir yazıda görüşmek üzere…

Gökte Bir Tekne, Quentin Blake, Çeviren: Emrah İmre, Can Çocuk, 2021.

Çayırın En Tuhaf Yuvası, Ahmet Büke, Resimleyen: Vaghar Aghaei, Can Çocuk, 2020.


[1] Onur, Bekir (2005), Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara.

[2] https://www.egitimreformugirisimi.org/egitim-izleme-raporu-2020-egitim-yonetisimi-ve-finansmani/