.

Şüphelerin Can Verdiği İlişki Ağı

kıs-ucgenı-julıa-deck-norgunk-yayınları

Ali Bulunmaz

Fransa’da günümüzün en önemli edebiyat eleştirmenlerinden biri olan, Jean Echenoz’nun ve Pascal Guignard’ın açtığı yolda özgün tarzıyla yürüyen ve zamanımız insanının dışarıdan bakıldığında mutlu gibi görünen fakat huzursuzluklarını örtmek için çabaladığı yaşamına dair romanlar kaleme alan Julia Deck; boşluklarını, belirsizliklerini ve iç gerilimlerini olur olmaz yerlerde dışavuran karakterlerin ete kemiğe büründürdüğü öfkelerin yazarı.

Akıcı dili ve kullandığı bilinç akışı tekniğiyle Deck, roman karakterlerinin peşine bazen gölgeler takıyor bazen de onları kendileriyle yüzleştiriyor. Tabii bu arada sorular soruları kovalıyor, yanıtlar ise karakterlerin başına türlü işler açıyor. Yazar böylece okurda, âdeta bir psikanaliz seansındaymış hissi uyandırırken kopukluk ve boşluklardan hikâyeler inşa ediyor.

Türkçeye çevrilen ilk romanı Vivianne Elisabeth Fauville’in (Çeviren: Deniz Yetkin, Norgunk Yayınları, 2016) ardından Kış Üçgeni’yle karşımızda Deck. Çeşitli işlere girip çıkan bir kadın, gemi inşa müfettişi bir erkek ve denizcilikle ilgili röportajlar yapan bir gazeteci kadın arasında kurduğu ilişki ağıyla şekillenen romanda yazar; zaman zaman gerçeği bulandırıyor, belirsizlikler yaratıyor ve çatışmalar kurguluyor. Kısacası okurun doldurması için boşluklar bırakıyor, çözülmeye muhtaç bulmacalar meydana getiriyor yine.

Julia Deck - Photo: Hélène Bamberger
Julia Deck (Foto: The New Press)

Gerilim, Belirsizlik ve Aldatmaca Üçgeni

Adını, kış aylarında görülen ve eşkenar üçgeni andıran yıldız kümesinden alan romanda Deck, üç karakterin yapıp etmelerine ve onların kişilik çözümlemelerine dayanan bir hikâye kurguluyor.

Karakterlerden ilki, kendisine bir filmden esinlenerek Beaurivage diyor; vasıfsız, diplomasız ve geçici işlerde çalışan bir kadın. Mekânları avucunun içi gibi bilen bir kent gezgini, flanöz. Gemi ve deniz tutkunu. Limanlara da aşina. Ancak duruma göre, canı istediğinde yaşamına girip çıkıyor gemiler, limanlar ve gemi adamları.

Saint-Nazaire gezisi sırasında tesadüfen tanıştığı ve Medusa bakışları fırlattığı, gemi inşasında uzman ve işinde hayli başarılı Müfettiş ise romanın bir diğer karakteriyle tanıştırıyor Matmazel Beaurivage’ı ve okuru: Denizcilikle ve gemi üretimiyle ilgili haber ve söyleşiler yapan gazeteci Blandine.

Deck, üçgeni tamamlarken hem gemilerle hem de limanlarla ilgili tasvirlerin satır aralarına, mutedil havadan sonra kopacak fırtınaya ilişkin ipuçları yerleştiriyor: “Bérénice, kadının neye benzediğine dair bir fikir edinebilmek için bakışlarını yukarı doğru kaldırmak zorunda, doğrusu Müfettiş’in yanında yöresinde görmek isteyeceği tipte biri değil. Kısa kesilmiş kızıl saçların altında badem gibi dingin gözlerle süslenmiş, ince uçlu fırçayla çizilmişçesine bir yüz, özenle kaliteli kumaşlara bürünmüş, incecik bir beden. Bérénice Beaurivage diye karşılık veriyor soğukkanlılığını koruyarak. Sonra Müfettiş’e dönerek yarın yapacak o kadar işim var ki artık gidip yatmalıyım. Şimdiden mi, diye heyecanlanıyor adam, öyle ki Blandine’in bakışlarından bir bulut geçiyor. Bunun üzerine Bérénice’i daha dikkatli incelemeye koyuluyor ve orada adamın gördüklerini pek de bulamıyor. Aslına bakılırsa tam tersini fark ediyor: Giysilerle yaratılan yanılsama, özensiz dikişler, ona ait olmayan bir geçmişle bezeli bu eğreti giysilerin içinde rahatsız bir beden ve Bérénice, giysilerinin kesimine dalmış bakışlardan, ötekinin, tam olarak neyi kanıt göstereceğini bilemese de kendisini keşfettiğini seziyor, rakibi ensesinde hissediyor.”

Bu andan itibaren üçgenin köşelerinde yer alan Beaurivage, Müfettiş ve Blandine arasında gerilimli, zaman zaman oyun ve aldatmacalara varan, belirsizliklerin ve karanlıkların bulunduğu, bazen hızlanan bazen ağırlaşan bir ilişki başlıyor.

Müfettiş, hem Bérénice Beaurivage hem de Blandine Lenoir için bir rehber: Gemilerin, limanların ve tersanelerin tarihinden bahsediyor, savaş ve barış dönemlerinde deniz üslerinin nasıl kullanıldığını anlatıyor. Bu sırada Müfettiş ve Beaurivage yakınlaşıyor; ikili birbirini keşfe koyuluyor.

Müfettiş, ilişkilerinin ilk günlerinde Beaurivage’ı Blandine’le karşılaştırıyor: “Sende onun düşes havaları yok ama saçların, yüzünün biçimi onu andırıyor. Sonra karakter yapısı da hiç uymuyor. Sen çok daha mesafelisin. En hoşuma giden yönlerinden biri bu, pek fazla konuşmaman, diye biraz utangaçça itiraf ediyor, Blandine iyi kız ama gerçekten onun böyle bir kusuru var. Bunun üzerine Bérénice içtenlikle gülümsüyor, Müfettiş’in dudaklarına bir öpücük konduruyor ve çalışmaya gitme bahanesiyle odadan ayrılıyor.”

Üçlünün her denk gelişinde Blandine, taze sevgililere art arda sorular yöneltip yanıtlar almak isterken Beaurivage, kısa keserek mekândan uzaklaşmanın yollarını arıyor.

Deck, iki kadının birbiriyle örtük rekabetini, Müfettiş’i meselenin ortasına yerleştirerek dallandırıp budaklandırırken şüphe uyandıracak flu noktaları sezdiriyor okura: Gazeteci Blandine’in, Müfettiş’e Beaurivage’la ilgili uyarıları bunlardan biri sadece.

Kis_Ucgeni_kapak-1200.jpg

Gemi Misali Sarsılan Karakterler

Deck, romanı bir yolculuk gibi kurgulamış; üçlü arasında saman alevi gibi parlayarak gelişen diyaloglar, küçük sorgulamalar, şüpheler, çeşitli oyunlar, ufak tefek gerginlikler, birbirini tartmalar, tartışmalar, tarifler, tanımlar, bilgi yarıştırmalar ve duygusal gelgitler bu seyahatte sık sık karşımıza çıkıyor.

Müfettiş, Beaurivage ve Blandine ilişkisinin merkezinde kuşku bulunuyor: Müfettiş, yazar namzedi Beaurivage’dan, o da Müfettiş’ten ve Blandine ise her ikisinden şüpheleniyor. Başka bir deyişle üçgenin köşesindekiler birbirinin dününden ve bugününden kuşkulanıyor. Kısacası aralarında adı konmamış bir sinir savaşı yaşanırken Müfettiş aklındakileri bir anda dillendiriyor: “Bir süredir bazı şüphelerim vardı diye devam etti. Daha Saint-Nazaire’deyken Blandine bana senden uzak durmamı tavsiye etmişti. Bir kitapçıya gidip senin ismini verdim ama benim tasvirim, bilgisine başvurduğum satıcıların hiçbirine bir romancının ismini çağrıştırmadı. Sana inanmayı yeğledim, burası taşra diye düşündüm, her şeyden haberleri olamaz, hem bu meselede Blandine’in de pek tarafsız kaldığı söylenemezdi. Sonra buraya geldik ve geçen gün Büyük Liman’da seni de içeri bıraksınlar diye ortalığı birbirine kattığında olduğu gibi son derece çekilmez bir hâle geldin -bir profesyonelin asla böyle davranmayacağını kavradım ve utandım, evet, bunu dürüstçe söyleyebilirim, yanımda olmandan utandım. Bu olaydan sonra senden uzaklaşmak için ilk fırsatı kolladım ve bu aradan, küçük araştırmamı yapmak için yararlandım. Bunu daha önce akıl etmediğim için de kendime kızdım. Bérénice Beaurivage diye birinin olmadığını görmek için ismini arama motoruna yazmak yeterliydi oysa. Tabii şu ’93 yapımı filmi saymazsak. Sen, bundan yirmi yıl önce çekilmiş bir komedi-dramın karakterlerinden birisin, üstelik hiç yaşlanmamışsın, hatta daha genç durduğunu bile söyleyebilirim çünkü doğrusu ona benziyorsun, şu oyuncuya.”

Bir ilişki üçgeni kuran ve bunu da La Havre’a, Saint-Nazaire ve Paris’e yayan Deck’in metne yerleştirdiği şüpheler ve yalanlar, açık denizin dalgaları arasında yol alan ve sağa sola yatan, alçalıp yükselen bir gemi misali sarsıyor karakterleri ve okuru. Özellikle Müfettiş’in ve Beaurivage’ın ayaklarının altından zemin sürekli kayıyor. Okur da onlarla birlikte yalpalıyor. Müfettiş’in öfkesi ise zemini daha da kayganlaştırıyor: “İkimiz de bir rastlantının kurbanlarıydık, kaderin cilveleri olduğunun kanıtıydı bu. Bunu ona söylemeyi isterdim ama az önce o söze girdi, öfkesini kusmak için: Ne halt ediyorsun burada sen, sırtımdan geçinmene razı olduğum yetmezmiş gibi şimdi bir de peşime mi takılacaksın?”

Gerilimin, yalanların ve tartışmanın hiç eksik olmadığı Kış Üçgeni’nde kuşkularla beslenip büyütülen boşluklar ve karanlık noktalarla hem karakterleri hem de okuru diri tutuyor yazar. Kısacası klasik bir Deck romanı okuyoruz ve her satırda öfkeyi, şüpheyi ve eğilip bükülen hakikati fark ediyoruz.

Kış Üçgeni, Julia Deck, Çeviren: Deniz Yetkin, Norgunk Yayıncılık, 144 s.