
Murat Can Okan
1900’lerin başında bazı bilim insanları, kişilerin “üstünlüğü”nü kanıtlamaya girişmişti; başka bir deyişle kimilerinin diğerlerinden ırksal açıdan daha yukarıda konumlandığını düşünüyor, “bazıları eşittir, bazıları daha eşittir” sözünün bilimsel altyapısını kurmaya uğraşıyordu. Bu çabanın acı sonuçları oldu; “üstün insan” ve “âri ırk” gibi söylemler eyleme dönüştürülmekle kalmadı, uzun zaman geçerli sayılan bir paradigma meydana getirildi.
Sonraki yıllarda genetik biliminin gelişmesi ve DNA çalışmalarına hız verilmesi, bu paradigmanın aslında son derece tehlikeli ve sığ olduğunu gösterdi. DNA’ların kişiliği belirlediğini, sağlığı ve başarıyı etkilediğini, her insanın kendisine ait bir potansiyeli olduğunu ve bunu ileriye taşıyabileceği ortaya çıktı.
Psikolog Kathryn Paige Harden, Genetik Piyango’da genetik biliminin nereden nereye geldiğini anlatırken sosyal eşitlikte DNA’nın önemini ortaya koyup âdil bir toplum yaratılmasında disiplinin rolünü inceliyor ve ırksal üstünlük yaklaşımının bilim dışılığını hatırlatıyor.
Sistemik Bir Kuvvet
Harden’ın baştan kabul ettiği bir gerçek var: Hepimiz doğuştan farklılıklarla dünyaya geliyoruz fakat bu, bizim belli bir noktada takılıp kalacağımız anlamı taşımamalı. Yazara göre DNA’nın ve insanın potansiyelinin gücünü inkâr etmek, gelişimi ve ilerlemeyi reddetme manasına geliyor. Tam bu noktada, genetiğin ve DNA’nın eşitliğe açılan bir kapı görevi üstlendiğini hatırlatan Harden, “fırsat eşitliği” veya fırsat eşitsizliğine karşı DNA’ların potansiyelinden bahsediyor: “Zengin ya da yoksul bir ailede doğmak gibi belli bir genetik varyant kümesiyle dünyaya gelmek de doğum piyangosunun bir sonucu. Ailenizi seçme şansınız yok ve bu durum, size miras bırakılan çevrede olduğu gibi genlerde de geçerli ve genetik piyangonun sonucu da toplumda önem verdiğimiz hemen hemen her şeyden kimin az kimin çok alacağı açısından, toplumsal sınıfa benzer biçimde, sistemik bir kuvvet.”
Harden’ın anımsattığı bir başka şey, genetiğin eğitimdeki ve sosyal eşitsizliklerin aşılmasındaki rolünü anlatırken öjenik çukurlara düşme tehlikesi. Bu nedenle kavramları yerli yerine oturtmak ve ifadelere dikkat etmek gerekiyor. Irkçı ve sınıfsalcı ideolojik yanılgılara kapılmamak için özenli olma zorunluluğundan bahsediyor yazar: “Öjenik ideoloji, üstün ve aşağı insanlar arasında bir hiyerarşi olduğunu savlar ve kişinin DNA’sının, onun hiyerarşideki özsel değerini ve sıralamasını belirlediğini savunur. Üstün olanın çok, aşağıda olanın az nasiplendiği bu hiyerarşiden türeyen toplumsal, siyasal, ekonomik eşitsizlikler öjenik düşünceye göre kaçınılmaz, doğal, âdil ve gereklidir. Öjenik ideolojiye verilen standart karşılık, öteden beri, insanların genetik aynılığını vurgulamak olageldi. Sonuçta, arada fark yoksa DNA’larındaki farklılıklar, insanların değerlerini ve derecelerini belirlemek için kullanılamazdı.”

İndirgemeciliğe ve Belirlenimciliğe Karşı Çıkma
Harden’a göre insanların genetik açıdan farklılıklar gösterdiğini söylemek, öjenik bir yaklaşım değil. Yeter ki bu söylem, doğuştan geldiği iddia edilen üstünlük ve aşağılık “fikrine” vardırılmasın. Genetik şansın, bedeni ve zihni şekillendirme ihtimalini ortaya koymak ve bunun herkes için geçerli olduğunu ısrarla vurgulamak, öjenik karşıtı bir bakış açısına denk geliyor. Diğer bir ifadeyle yazar, doğal dünyayı genetikle kavramanın, toplumu tekrar tasarlayıp kurarken açılacak yolları dikkate alma gerekliliğinden söz ederken bir not düşüyor: “Sosyal bilimciler olarak hep birlikte halkın yaşamını iyileştirme sorununun üstesinden geleceksek insan doğası hakkında temel bir gerçeği göz ardı etme lüksüne sahip değiliz; o da insanların aynı doğmaması. İnsanlar arasındaki genetik farklılıkların göz ardı edilişi, siyasal aşırılıkçıların hepsinin doldurmayı pek sevdiği yoruma açık bir boşluk da bırakıyor.”
Harden’ın genetik-eşitlik bağlantısına yaptığı vurgu, bir indirgemeciliğe ve belirlenimciliğe karşı çıkma anlamı taşıyor. İnsanın potansiyelinin, sosyal politikalarla desteklenme şartını ve DNA’ların ancak bu şekilde kişinin ilerlemesini sağlayabileceğini; genetik bilginin dışlama değil, hakkaniyet amacıyla kullanılması gerektiğini anlatıyor yazar.
Uzun lafın kısası: Harden öjenik karşıtı yaklaşımın, genetiği yaşamdaki olay ve sonuçları etkileyen bir şans olarak gördüğünü; bu söylemin, kişilerin başarı ve başarısızlıkları hak ettiği şeklindeki meritokratik mantığın çürütülmesinde önemli bir aşama hâline geldiğini belirtiyor. Dolayısıyla Genetik Piyango’yu da bu yaklaşım üzerine inşa ediyor.
Genetik Piyango, Kathryn Paige Harden, Çeviren: Barış Gönülşen, Minotor Kitap, 376 s.