.

Ötekiler, Kaybolanlar ve Tekil Şahısların Hikâyeleri: “Yalnızlığın Anatomisi”

thomas-wolfe-yalnızlıgın-anatomısı-holden-kıtap-kuytu-serısı

Aytuğ Kargı

Yakın zamanda Holden Kitap, “Kuytu” ismini verdiği bir seriye başladı. Serinin ikinci kitabı Thomas Wolfe’tan Yalnızlığın Anatomisi, son çıkanlar raflarında yerini aldı. Amerikalı yazar Wolfe, bu kitabında yalnız, ötekileştirilmiş ve kaybolmuş bireyin izini sürerken bir yandan yalnızlığın kapsamına değiniyor. Wolfe, “insan hayatının değişmeyen, sonsuz yönünün sevgi değil yalnızlık olduğunu buldum,” derken varoluş düşüncesi dahilinde yalnız bireyi sürekli şüphe duyan, kendi dünyasının içinde kaybolmuş, karanlık bir karışıklık içerisinde tanımlıyor. Amerika’nın Büyük Buhran yıllarında (ABD borsasının çöküşü ve ekonomik kriz dönemi 1900’lü yılların başlarına rastlar) yaşamış yazar, döneminin kırsal manzaralarıyla lirik sahneler yaratarak yalnız karakterlerini derin bir kuyunun içinde kurtarılmayı beklemeyen bir halde kurguluyor. Böylelikle Büyük Buhran’ın kaçınılmaz etkisi olan konformizm düşüncesinin bireyde vücut bulmuş halini -umursamaz, gelişigüzel yaşayan ve en önemlisi de yalnız karakterleri- görmek oldukça mümkün.

Dokuz bölümden oluşan kitap, ilham perisine ondan başkalarına da göründüğü için isyan eden bir şair, Fransa’dan Orleans’a sebepsizce yolculuğa çıkan ve Fransız köylülerine kendisini Amerikalı olarak tanıtan bir adam, İspanya’da hiç bulunmamış olmasına rağmen hayali arkadaşına kendi İspanya’sını anlatan bir mektup yazan biri ve ölen kardeşinin hatıralarını oturdukları eski evlerden birinde arayan bir adam gibi birçok yalnız karakterin içsel dünyasına uzanan kurgulara sahip. Karakterlerin yalnızlığı, kurguların tamamında yer alan her şeyin aynı oluşuyla daha derin bir hal alıyor. Her şeyin durduğu, adeta bir fotoğrafa yahut sıkıştırılmış bir anı parçasına benzeyen hayat hikâyeleri, kurgulardaki yalnızlık atmosferini arttıran bir unsur olarak Wolfe’un üslubunu işaret ediyor.

Thomas Wolfe.jpg
Thomas Wolfe

Karakterlerin tamamı, kuşkuculuklarından doğan bir huzursuzluk içerisinde yuvarlanarak başladıkları yere geliyor -hatta bazıları başlayamıyor bile. Dünyayı kendi gözlerinden görerek nesnelere, durumlara, olaylara, insanlara şahsi anlamlar yüklüyorlar. Böylelikle kendi dünyalarını yaratıp yarattıkları dünyanın içinden çıktıkları zaman -gerçeklikle karşılaştıklarında- hayal kırıklığına uğruyorlar. Kendilerini başka kişiliklere büründürerek (persona) yarattıkları kişilikleri sayesinde farklılaşmaya çabalıyorlar. Çünkü onların gördüğü dünya, kendilerinden yola çıktıkları için, sıradan bir hal alıyor. Anılarında kayboluyor, sonra sıkılıp onları terk ediyorlar ya da kaybediyorlar. Geri dönüp baktıklarında ise bıraktıkları her şeyin aynı olduğunu görüyorlar. Döngünün içerisinde birey olarak varlıklarını her daim farkında olarak (intellect) yaşıyorlar. Bu bireysel farkındalık onları melankolik bir hale büründürüyor. Böylelikle hayatın içerisinde kayboluşun en derinine iniyorlar.

Yalnızlığın Anatomisi

Aslında tüm bu yazdıklarım, ilk bölüm olan ve kitabın da adını aldığı Yalnızlığın Anatomisi’nde anlatılıyor. Wolfe, birinci tekil şahsın yalnızlığının hayattaki kaçınılmaz ve kabul edilmesi gereken yegâne durum olduğunu dile getiriyor. Bu yegâne durumu -yalnızlığı- en kadim dost olarak belirliyor: “Ebedi yalnızlık ve öte yandan dünya! Kasvetli kardeşim ve yavuz arkadaşım, gecenin ve karanlığın ölümsüz yüzü, hayatımın yarısını birlikte geçirdiğim ve ölümüme kadar (sonsuza dek) birlikte kalacağım! Sen benimle olduğun sürece orada beni ne korkutabilir? Kahraman arkadaşım, kan kardeşim, karanlık yüz… Birlikte onca yoldan geçmedik mi?”

Wolfe’un bu üslubu, edebiyatta kötülük araştırmaları bakımından özellikle bireyin iç dünyasındaki karanlık tarafın ve kötünün tanımını da sorgulatıyor. Bu haliyle kitap, kendinden sonraki Beat Kuşağı’nın temel felsefelerinden birini oluşturmuş oluyor: Hayatın geçiciliğini, kötülüğün ve daimî yalnızlığın daim oluşunu kabul etmek. Yalnız bireyin hayata tutunma çabasını yalnızlığın kendisini dost bilmek olduğunu belirten Wolfe, sadece bireyin değil, Amerika’nın kırsal ıssızlığını da en güzel anlatan yazarlardan biri. Sıradan(!) insanların da bir hikâyesi olduğunu anlatan Yalnızlığın Anatomisi, adını ve Wolfe’un kurguya geçmeden önceki ilk bölümde öne sürdüğü iddiasını kanıtlayan bir kitap: “Şimdi yalnızlık hakkında, kardeşim hakkında yazar gibi yazıyorum, gerçekten öyle. Onu gerçek şekline sadık kalarak öyle bir resmedeceğim ki okuyan biri bundan sonra yalnızlık ona geldiğinde, gözünden tanıyacak.”