Hafize Çınar Güner
Birleşmiş Milletler, 2024 yılına ilişkin “Dünya Mutluluk Raporunu” geçtiğimiz ay yayımladı. Bu rapora göre Dünya’nın en mutlu ülke sıralamasında ilk sıraları sırasıyla Finlandiya, Danimarka, İzlanda ve İsveç ülkeleri aldı. Güneş görmeyen İskandinav ülkelerinin ilk sıralarda yer alması sizleri şaşırttı mı bilemem ama ben pek şaşırmadım. Çünkü bu ülkeler Dünya Çocuk Edebiyatı listesinde de en başı çekiyor. Sanatın, edebiyatın mutlulukla bir ilişkisi olmalı! Kişi başı milli gelir, sağlıklı yaşam beklentisi/garantisi, sosyal destek, güven ve bireysel özgürlükler alanlarına bakılarak hazırlanan bu raporda Türkiye, 148 ülke içinde 98. sırada bulunuyor. En mutsuz ülkelere baktığımızda ise ilk sırada Afganistan var. Mutluluğun paradan çok özgürlükle de ilişkisi olmalı! Kendi ülkemize dönersek her gün yaşadığımız hak hukuk mücadelelerini, katledilen doğayı, ihanet edilen şehirleri, sayıları her geçen gün artan kadın cinayetlerini, işçi ölümlerini, eğitimdeki erozyonu, enflasyon karşısında eriyen maaşları, artan gelir adaletsizliğini, laikliğe yapılan tecavüzleri, yolsuzlukları, çocuk istimaralarını düşündüğümüzde bireysel olarak mutlu olsak da toplumsal olarak mutlu olmamız zor görünüyor. Ancak bununla beraber mutluluğun anlık yaşadığımız bir duygu durumlarından sadece biri olduğunu da unutmamak gerekiyor. Mutlu olmadan, yaşama dair arzu duymadan tüm zorluklara karşı nasıl umut besleyebilir, hesap sorma ve değiştirme gücünü kendimizde nasıl bulabiliriz? Belki bunun için Ayşe Güren’in yazdığı resimlerinin Merve Atılgan’ın yaptığı Can Çocuk tarafından 2017 yılında yayımlanmış “Kaptan Kâzım’ın Sağ Yanağı” kitabının karakteri Kâzım Kınalı bizlere yardımcı olabilir. Çünkü o mutlu olmanın mutlu etmekten geçtiğini çok iyi biliyor. Aslında bunu ona baharda yanmaya başlayan sağ yanağı söylüyor.
Sevinci Gösteriyor Zaman
Şehir Hatları vapurlarında kaptanlık yapan, her gün bir yakadan diğerine yüzlerce yolcu taşıyan Kaptan Kâzım Kınalı için de hayat zamanla daha da zorlaşmıştır. Eşi Fidan Hanım ile çalışarak, dayanışarak kurdukları hayatlarında çocukları büyüyüp şehir dışında üniversiteyi okumaya gittiğinde üç çocuğun artan masraflarına yetişmek onlar için daha da zorlaşır. Kaptan artık iş buldukça izin günlerinde de çalışmaya, özel teknelere kaptanlık yapmaya başlar. Eşi ise aşçılık yaptığı lokantada verilen tek izin gününü bir kafede çalışarak geçirir. Hayat böylesi zorlaştığında bazen vücudunuz farklı tepkiler verebilir. İşte Kaptanın bedeni ve ruhun da bu tempoyu kaldıramaz ve küçüklükten kalan ama aslında kızıl sakallarının içinde pek görünmeyen yaraları bahar güneşiyle birlikte yanmaya başlar. Tabii yaralar sadece yanmakla da kalmaz. Kaptan atlamak, zıplamak, koşmak, oynamak, dans etmek, şarkı söylemek, yeni insanlarla tanışmak ister. Bu istek karşı konulmaz hale geldiğinde ise Kaptan başına olmadık işler açar. Öyle ki en sonuncusunda kendisini Hâkim Hakan Mara’nın karşısında mahkemede bulur. Ancak Hâkim Mara’nın da durumu Kaptan’tan pek de farksız sayılmaz hatta daha vahim olduğunu da söyleyebiliriz. Yıllarca tatil yapmamış, mahkeme salonlarında gün ışığı görmeden çalışmış Hâkim Mara için bahar tatili hakkını savunan Kaptan Kâzım Kınalı’ya şehir hatları işletmesini zarar uğrattığı için ceza vermek hiç kolay olmayacaktır. Üstelik karşısındaki bu adam yani Kaptan Kâzım Kınalı çocukluğunda seyrettiği Vikinglerin şefi Halvar’a çok benziyordur. Ama işte her şey gün gibi ortadır. Kaptan Kâzım Kınalı bir Mayıs günü yolcularını Eminönü İskelesi’ne bıraktıktan sonra tekrar Üsküdar seferi yapmamış isteyen yolcular ve mürettebat ile birlikte dümeni Bozcaada’ya kırmıştır. Çünkü Mayıs gelince Mayıs güneşi de gelir ve onu selamlamak gerekir. Elbette şehir hatlarındaki görevli kişiler kısa zamanda kaptanın bu macerasını fark etmişler ve ona derhal geri dönmesini emretmişlerdir. Lakin Kaptan geri dönmek yerine vapuru geri göndermiş kendisine katılan gönüllü yolcularla birlikte Marmara Ereğlisi’nde bir tekneye binerek Bozcaada’ya gitmiştir. Bozcaada’da yaşana Kaptan’ın çocukluk arkadaşı Matematik Öğretmeni Ziya Bey sayesinde ekip çok iyi vakit geçirmiş mayıs güneşini selamlamıştır. Kimsenin Kaptan’dan bir şikâyeti olmadığı gibi herkes onun ceza almaması için çırpınıp durur. Duruşma salonunda Memnunlar Güvertesi, Sağ Yanak Bahar Tatili Hakkı Savunucuları, Vapurlar Bizim Platformu, Mayıs Güneşi Sanatçıları Grubu ve daha kimler kimler vardır. Kaptan’ın fark etmeden başlattığı bahar tatili hakkı tüm dünyada büyük yankı bulmuştur. İşte bunda bu yolculuğa katılan gençlerin payı büyüktür. Ancak Hâkim Hakan Mavra kanunları uygulamak ile yükümlüdür. Karşısında bir de çetin ceviz Avukat Sebati Zorca vardır. Üstelik bu durum kaptanın ilk çılgınlığı da değildir. Daha önce de sıkıntılı günler yaşamıştır. Bir keresinde bir iş gününde, öğle saatinde vapuru iskeleye yanaştırınca bir yolcu gibi vapurdan inmiş ve kendini sokaklara vurmuştur. Tüm Boğaz Hattı boyunca yürüyerek soluğu İstinye’deki arkadaşının köfteci dükkanında almış ve tüm gün köfte piyaz satmıştır. Ancak Kaptan’ın yaşadığı tüm mayıs öyküleri bu köfte piyaz öyküsü kadar basit değildir. Yıllar geçtikçe bu öyküler daha da karmaşık hale gelmiştir. Bir keresinde de yolcularla birlikte Büyükada’ya gidip baharın karşılamıştır. İşte Hâkim’in karşısında böylesine yaşam arzusu olan, mutlu olmak kadar mutlu etmek de isteyen biri vardır. Kitabın ilk bölümde Kaptan’ın belirttiği gibi Üsküdar-Eminönü vapurunu yolcular ile birlikte Bozcaada’ya götürmek istemesinin tek nedeni mayıs güneşini selamlamaktır. “Baharı karşıladık biz. Suçumuz bu işte,” diyerek kendini savunmuştur. Dava ilerledikçe Hakim’in Kaptan’a olan hayranlığı artmış hatta onunla arkadaş olmayı ve birlikte Atlas Okyanusu’na açılmayı hayal etmeye başlamıştır. Ama vicdanı kadar kanunlara da uyacak karar vermelidir. Tam burada Tenten’in Anneannesi Hâkim’in imdadına yetişir. Hâkim Hakan Mara’nın küçükken okuduğu çizgi roman kahramanın anneannesine benzettiği usta sinirbilimci ve onun ekibinin tetkikleri acaba Kaptan için kurtarıcı bir çözüm bulabilecekler midir?
“Kaptan Kâzım’ın Sağ Yanağı” kitabıyla bir kez daha anlıyorum ki iyi bir çocuk kitabı hitap ettiği yaş grubuna komik, düşündürücü bir macera sunarken biz yetişkinler içinde kendini zevkle okutabiliyor ve içinde yaşadığımız sistemi sorgulatabiliyor. Umudu çoğaltıyor. Kitabı okurken aklıma Gezi Dayanışması da gelmedi değil! Son olarak kitabın çizimlerinin de kurgusu kadar keyifli olduğunu söylemeliyim. Merve Atılgan’ın Kaptan Kâzım’ın rotasını resimlediği haritaların yer aldığı sayfalar oldukça ilgi çekici. Zaten kitabın kapağı da sizi hemen cezbediyor.
Kitaptaki öyküde tüm dünyayı saran bahar tatili hakkına gelince ben de bu yazı sonrası birkaç gün de olsa bu hakkımı kullanmak istiyorum. Haftalardır okullarda süren kitap etkinliklerim sonrası beni bekleyen öykü dosyalarımı biraz daha demlenemeye bırakacağım. “İyileşmek İçin Kitap” temasıyla yola çıkan 3. Uluslararası Kapadokya Çocuk Kitapları Festivalli için valiz hazırlamadan önce kendimi iyileştirmek için güneşe çıkacağım. Çünkü Mayıs gelince mayıs güneşi de gelir ve güneşi selamlamak gerekir. Yoksa bedeniniz olmadık tepkiler verebilir.
Kaptan Kâzım’ın Sağ Yanağı, Ayşe Güren, Resimleyen: Merve Atılgan, Can Çocuk, 2017