
Furkan Öztekin
“Resimlerim, gerçekliğin uzak bir tasvirini anımsatan, duygular gibi değişen şiirler ve rüyalardır…”[1]
(Hermann Hesse’den Helene Welti’ye Bir Mektup, 1919)
Günümüzde 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Hermann Karl Hesse, 1877’de Almanya’nın ormanlarla kaplı Calw kasabasında doğar. Dinine bağlı ailesiyle zor bir çocukluk dönemi geçirdikten sonra kitapçılarda çalışmaya başlar. O dönemde Goethe ve Schiller gibi yazarları okumaya başlayan Hesse, edebiyatla tanışıp ilk şiirlerini ortaya koyar. Yıllar içinde yayımladığı “Peter Camenzind”, “Çarklar Arasında”, “Gertrud”, “Rosshalde”, “Demian”, “Narziss ve Goldmund”, “Siddhartha” ve “Boncuk Oyunu” gibi romanlardan sonra 1946’da Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülür. Doğu edebiyatını ve mistisizmini romanlarına sıklıkla yansıtan Hesse’nin şiir anlayışı ise Romantizm akımının etkisi altındadır.

Üç çocuğu ve karısıyla geçirdiği yorucu yıllardan sonra yorgun düşen yazar, 1919 yılında tek başına İsviçre’nin İtalya sınırında bulunan Ticino’ya taşınır. Kısa bir süre sonra ise Lugano Gölü’ne çok yakın olan, dört odalı bir kaleye benzeyen Casa Camuzzi’den bir ev kiralar. O dönemde 40’lı yaşlarının başında olan Hesse, son derece duygusal bir dürtüyle resimle ilgilenmeye başlar. Ona göre resim yapmak, duygularını dizginlemenin ve kendini dinlemenin bir yoludur. Bunun yanı sıra, 1917’de Felix Braun’a gönderdiği bir mektupta resim yapmanın bir çeşit gerçeklikten kaçış olduğuna değinir: “Bir şeyler çizmek ve boyamak, gittikçe çekilmez hale gelen bu ıssızlık ve yalnızlıktan bir nevi kaçış yolum oldu… Bunun henüz benim için ne anlama geldiğini bilmiyorum. Sadece yeni bir şey… Kendimi teselli etmenin bir yolu… Bir şeyler yazmanın bile bana zar zor kazandıracağı bir şey…”[2]
İtalyanca konuşulan Ticino kantonundaki Montagnola köyüne yerleşen Hesse, yeşil ve mavinin iç içe geçtiği manzaralar karşısında adeta büyülenir. Kendini sakinleştirmek için geldiği bu köyde neredeyse her gün doğa yürüyüşüne çıkar. Yürüyüşler esnasında yanından ayırmadığı eskiz defterine sulu boya resimler yapar. Doğanın renklerini ödünç aldığı paletiyle Fovist, Empresyonist ve Kübist sanat üsluplarını bir arada harmanlar.

“Kendime kırk bir yıl sığınacak bir liman aradıktan sonra, Montagnola’ya ilk kez geldiğim ve çiçekli bahçeye bakan bir balkonda yaşadığım yıllar, tüm zorluklara rağmen yeniden başlamak ve kaybettiğim şeyleri bulmak için en doğru zamanlardı.” diyen Hesse, sanatı bir terapi yöntemi olarak görmeye başlar. I. Dünya Savaşı’nın üzerinde bıraktığı dört yıllık yıkım ve hüsranı cılız bir sulu boya fırçasıyla üzerinden atmayı başarır. İnsan yaşamını edebi eserlerinin büyük bir çoğunluğunda “daimî bir arayış hali” olarak nitelendiren Hesse, edebiyatın iyileştirici yönünü sanatıyla da vurgulamış olur. Savaşın yıkımından kaçtığı, doğayla bir bütün olan coğrafyalarda insancıllığı ve barışseverliği dingin manzaraların içinde arar.
Resimlerinde tematik olarak Ticino’nun tarihi dokusunu ve İtalyan ev yapılarını işleyen Hesse, dönemin manzara resmi anlayışına yeni bir soluk getirir. Hesse,1920’ler boyunca istikrarlı bir şekilde devam ettiği resimleri hakkında: “Eski evlere, sıra sıra dizilmiş taş çatılara, bahçe duvarlarına, kestane ağaçlarına ve bazen uzak bazen de son derece yakın olan tepelere olan merakımı yüzlerce resim kâğıdı harcayarak gösterdim.”[3] der. Bir dönem otoportreler üzerinde de çalışan sanatçı, on beş yıla yakın bir sürede üç bini aşkın sulu boya manzara resmeder. Ağaçlar, gökyüzü, ormanlar ve araziye yayılan parçalı köy silüetleriyle karşılaştığımız resimlerinde tek başına huzurlu bir yaşam arayışını gözler önüne serer. 1922 yılında Cuno Amiet’e gönderdiği bir mektupta yaptığı resimler hakkında şu ifadelere yer verir: “Yaptığım resimlerde peyzaj gibi çok sıradan bir geleneğe bağlı kalıyorum. İleride bunun ötesine geçebilecek miyim emin değilim. Gökyüzü, hayvanlar, insanlar ve yaşamanın kendisi… kısacası burada gözümün görebildiği her şey o kadar güzel ki… Hiçbirini layığıyla resmedebildiğimi düşünmüyorum…”[4]

Sanatında doğa yürüyüşlerinin şekillendirdiği, patikalardan süzülen bir akışı benimseyen Hesse’ye göre resim yapmak fiziksel bir aktivite olmaktan ziyade zihinseldir. Dolayısıyla resim, sanatçının üretiminde büyük bir rol oynar. Zamanla düşünme biçimini derinden etkileyen bir olguya ve egzersize dönüşür. Örneğin Hesse’nin üç kısa roman ve öyküden oluşan koleksiyonu “Klingsor’un Son Yazı”, Montagnola’ya taşınmasından ve resim yapmaya başlamasından kısa bir süre sonra yayımlanır. Hermann Hesse’nin yaşamı ve sanatı üzerine incelikli araştırmalar yürütenlere göre bu seri, Hesse’yi “bir ressamın fırçasıyla yazan bir şair” olarak öne çıkarır.[5] 1920 yılında ise “Wandering: Notes and Sketches” isimli şiir ve eskizlerinden oluşan bir kitap yayımlanır. Sanatçının doğada tek başına gezinen biri olarak karşımıza çıktığı bu kitap, 2018 yılında Esen Akyel çevirisiyle “Görkemli Dünya” olarak Everest Yayınları’ndan çıkar.



Hermann Hesse, “Wandering: Notes and Sketches” kitabından sayfalar, çev. James Wright
“Hesse bu olağanüstü kitapta bir gezgin, bir şair, bir düşünür olarak çıkar okuyucunun karşısına. Uzakların çağrısına uyarak evinden ayrılır, tek başına doğada dolaşır, defterine notlar alır, desenler çizer, şiirler yazar. Sınırları aşar, ötelerin, uzakların, yabancı dillerin, dağların ve güneyin kokusuna kanar; her patika, her yol bir sapmaya dönüşür. Gezi edebiyatının, doğada yürüyüş geleneğinin nadide bir parçası olan, Hesse’nin belli başlı tüm temalarını içeren Görkemli Dünya, usta edebiyatçının doğayla, dünyayla, kendisiyle, varoluşla hesaplaştığı derin bir tefekkürdür.” [6]
Ömrünü edebiyat ve sanatla yakın temasta geçiren Hermann Hesse, tarihler 9 Ağustos 1962’yi gösterdiğinde Montagnola’daki evinde hayata gözlerini yumar. “Siddhartha”, “Narziss ve Goldmund” ve “Klingsor’un Son Yazı” gibi en önemli eserlerinden bazılarının yazıldığı bu ev, vefatından sonra Hermann Hesse Müzesi’ne dönüştürülür. Lugano Gölü’nün üzerinde bulunan eşsiz bina, Hesse’nin resim ve çizimlerinin ilk defa sergilendiği yer olarak tarihte büyük önem taşır. 1919’dan beri geçirdiği kırk yılı izleyiciye tanıtan bu müze, sanatçının kişisel eşyalarından daha önce yayımlanmamış metinlerine kadar uzanan geniş bir arşive ev sahipliği yapar. Arşiv ve daimî koleksiyon sergisinin yanı sıra müzede düzenli aralıklarla atölye, konferans ve film gösterimleri gerçekleştirilir. Müzeye gelen ziyaretçiler, bir zamanlar Hesse’ye ilham veren patikalardan geçerek yeşil manzaranın içinde yolculuğa çıkar.


Hesse’nin ressam kimliği müze ve bazı görsel içeren kitapları sayesinde görünür olmasına rağmen hiçbir zaman yazarlığı kadar dikkat çekmez. İstikrarlı bir şekilde ortaya koyduğu resim ve çizimler, uzun yıllar boyunca şiir ve öykülerinin yanında sadece bir eşlikçi olarak anılır. Fakat 2010’lu yıllara doğru geldiğimizde bu durum değişir. Düsseldorf merkezli çağdaş sanat galerisi Ludorff ve İsviçre’nin önemli müzelerinden Kunstmuseum Bern, Hermann Hesse’nin sanatı için geniş kapsamlı sergiler düzenlemeye başlar. Bunlardan ilki, 2012 yılında Kunstmuseum Bern tarafından “Der Maler Hermann Hesse” (Bir Ressam: Hermann Hesse) ismiyle açılan retrospektif sergisidir. 150’den fazla eserin ilk kez izleyici karşısına çıktığı bu sergi, Hesse’nin sadece dünyaca ünlü bir yazar olarak değil, ressam ve sanatçı olarak da anılması gerektiğini vurgular.[7] 2012, 2016 ve 2018 yıllarında Ludorff galerisinde açılan, resim, eskiz ve illüstrasyon gibi çeşitli seçkiye sahip sergiler ise büyük bir titizlikle Hermann Hesse’yi bir görsel sanatçı olarak ele alır.
1924’te Georg Reinhart’a gönderdiği mektupta; “Bir yazar olarak hayatımda resim olmadan buralara gelemezdim” diyen Hesse, geç de olsa hayatına dahil ettiği sanat pratiği sayesinde yazarlık serüvenine yeni bir boyut kazandırır. Yazarak üstesinden gelemediği dertleri boya fırçalarıyla savuşturur. Hermann Hesse’nin içinde yaşadığı coğrafyayı nasıl algıladığına dair bir rehber görevi gören bu resimler, kelimelerle düşünen bir yazarın görsel dünyasını açar bize. Yeşil ve mavi renklerinin birbirini kovaladığı, sabah güneşiyle beraber yeni gelecek ihtimallerine uyandığımız bu şiirsel dünya, 1904 yılından beri ortaya koyduğu külliyatı bugün daha iyi anlamamızı sağlar. Patikalar ne kadar dar olursa olsun umut etmenin, hayata tutunmanın gerekliliğini hatırlatır sakin ve ısrarcı bir ses tonuyla.
[1] Anthologia, In Libro Veritas, Hermann Hesse: On Painting, 2022
[2] Anthologia, In Libro Veritas, Hermann Hesse : On Painting, 2022
[3] Anthologia, In Libro Veritas, Hermann Hesse : On Painting, 2022
[4] Anthologia, In Libro Veritas, Hermann Hesse : On Painting, 2022
[5] Oglethorpe University Museum of Art, Hermann Hesse: Novelist, Poet, Painter, 1999
[6] Hermann Hesse, Görkemli Dünya, Everest Yayınları, 2018
[7] Kunstmuseum Bern, Herman Hesse’s Dual Talents in Painting and Poetry, 26.03.2012