.

Kuş Olmadan Uçabilmek; Aşktandır!

Dilek Büyük

Kuşa Dönüştüğüm Gün, yazar Ingrid Chabbert ile çizer Raul Nieto Guridi’nin birlikte çalıştığı, “hem küçükler hem büyükler için” listesine üst sıralardan girebilecek bir kitap. Yazar ve çizerin aynı duyguyu ve düşünceyi paylaşabildiği zamanlardaki harikulâde sonucunu görüyoruz;  Chabbert ve Guridi’nin işleriyle dansı, sayfaları çevirdikçe okura eşsiz bir melodiyi fısıldar gibi…

Kahramanımız iki ilki birden yaşar; okula başladığı ilk gün âşık olur. Anlatıcı kahramanımızdır, onun adını bilmeyiz. Ama âşık olduğu kızın adı Candela’dır; mum ya da ışık anlamına gelmektedir. Aşk öznesi için sembol olarak anlamlı bir isim seçmiş yazar.

Kahramanımız için zorluklarla başlar ilk aşk deneyimi. Candela önünde oturduğundan kendisi onu sürekli görür ama Candela onu görmez. Ders dışında da görmez üstelik, çünkü onun ilgi alanı kuşlardır, eşyaları kuş desenlidir, kuşlara yardım eder, besler, iyileştirir. Bu noktada kahramanımızın iki seçeneği vardır. Biri; “Amaaan, bu kız da kuştan başka bir şeyle ilgilenmiyor,” diyerek sıkılıp yoluna gitmesidir. Fakat o bu yolu değil, aşk uğruna daha meşakkatli olanı seçer. Zaten Candela’nın konuşması da kuşlar gibi tatlı tatlıdır ona göre. Candela’ya baktığında, sesini duyduğunda her şey aklından uçup gitmektedir. Aşk böyledir çünkü.

Bu aşk denilen duygu bir gün o kadar sıkıştırır ki kahramanımızı, Candela’nın dikkatini çekecek bir yol düşünür, oldukça cesur bir karar vererek bir kuş kostümü giyer. Sevdiğinin dikkatini çekmek, ortak bir payda oluşturmak için gösterdiği bu çaba manen ve fiziken oldukça zorlayıcıdır aslında. Sınıftakiler ona güler, ter içinde kalır, hareket kabiliyeti zayıflar ama bunların hiçbirine aldırmaz o. Bu kısım, yetişkin okur için de anlamlı bir hatırlatma niteliğinde. İster aşk, sevgi olsun çabaladığımız şey, isterse başka bir yaşam hedefi; bu yolda yürümek, farklı şekillerde zorlasa da yola devam etmek, kararlılık ve sabır göstermek önemlidir.

Nihayet kuş görünümündeki kahramanımız ile Candela göz göze geliverir. Burada Candela’yı bir sayfada, kahramanımızı diğer sayfada görüyoruz. Oldukça sade olan çizimlere ek olarak bu ilk karşılamada bir de karakterlerin arasında iki sayfadaki mesafeyi görüyoruz. Çizim sayfalara öyle iyi yerleştirilmiş ki o ilk karşılamanın uzaklık duygusu okura adeta akıyor ve devamının nasıl olacağına dair kocaman bir merak oluşturuyor.

Yaklaşıyor Candela ve kostümü çıkarıp sarılıyor artık kuş olmayan kahramanımıza. İkisi de tek kelime konuşmuyor, sadece sarılıyorlar. Metnin finali, artık akışın değiştiğini hikâye eden, hayli şiirsel iki cümle:

“Artık kuş değilim. Ama uçabiliyorum.”

Guridi’nin yalın ama metne uygun çizimleri de çok hoş. Candela’nın sevdiği kuşları gördüğümüz sayfada yer alan kuşlar diğer görsellerden farklı olarak daha ansiklopedik detaylara sahip. Ama onun dışındaki çizimlerin tümü bej renkli sayfaya sadece siyah çizimler şeklinde tasarlanmış. Detay diyebileceğimiz birkaç küçük beyaz renk ile tek bir yerde, kostümün tanımlandığı bölümde mavi renk görmek dışında renklendirmeyi belli ki okurun düş dünyasına bırakmış Guridi.

Bir başka incelik de, kitabın iç kapağında. Ön kapağın içinde eski tip duvar kâğıtlarını anımsatan desenin üstünde hiçbir detayı çizilmemiş bir beyaz kuş görüyoruz. Arka kapak içinde ise aynı desen üzerinde yüzleri birbirine dönük iki beyaz kuş görüyoruz.

Pek çok dile çevrilen, 2016’da Brain Pickings Yılın En İyi Çocuk Kitabı Ödülü’nü kazanan Kuşa Dönüştüğüm Gün, kalben inandığımız şey için sabırla, kararlılıkla çaba harcamak gerektiğini çok nahif bir anlatımla okura sunan bir öykü. Kahramanımızın duyguları Cahit Sıtkı Tarancı’nın mısralarını anımsatıyor:

İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.

Kalbimizdeki inanç ve gücün daim olması dileğiyle…