Derya Çakır
Bir kentin ve ülkenin gerçek yüzünü arka sokaklar anlatır. Oradaki kültür ve yaşam, renklerin ve ışıkların süslediği sahteliğin maskesini düşürür. Kesif bir gerçeklik her yeri kaplar. Arka sokaklarda, başka hiçbir noktada bulmanın mümkün olmadığı hikâyeler nefes alıp verir ve oraya girmek de oradan çıkmak da büyük cesaret ister.
Kafu Nagai, Rekabet: Bir Geyşanın Öyküsü’nde işte bu arka sokaklara götürüyor okuru: Tokyo’nun eğlence dünyasının ardında, genç geyşa Komayo’nun başrolde olduğu bir hikâye anlatıyor.
Işıltılı Bir Yaşamdan Karanlık Bir Kuyuya
Nagai, ilk kez 1918’de yayımlanan fakat sansürlenen ve 1956’da tam metni okurla buluşan romanında, Komayo’nun dipten zirveye ve zirveden dibe uzanan öyküsünü anlatırken geyşalığın tarihini, ahlaki, sosyal ve kültürel yapısını sorguluyor.
Romanın ana karakteri Komayo, genç yaşında âşık olduğu müşterilerinden biriyle evleniyor. Geniş bir ailenin geliniyken, kocasının ölümüyle yaşamı altüst oluyor. Eşinin ailesi onu reddedince seneler sonra hem geyşalığa hem de eski efendisi Yoşioka’ya dönmek zorunda kalıyor.
Henüz on yedisindeyken evliliğin iyi bir fikir olduğunu düşünüp varlıklı bir ailenin oğluyla hayatını birleştiren fakat bu beraberliğin evlilikten başka her şeye benzediğini gören Komayo, ölen eşinin ailesi tarafından “yalnızca bir geyşa” diye nitelenince bütün hayalleri suya düşüyor. Kendisini âdeta karanlık bir kuyuda buluyor: “Komayo geyşa olmaktan ne kadar nefret ettiğini ve insanların geyşalara sırf geyşa oldukları için istediklerini nasıl da yapabildiğini düşündü. Bir zamanlar büyük bir ailenin gelini, bütün hizmetçilerin saygı duyduğu biri olduğu aklına gelince neredeyse gözyaşlarına boğulacaktı.”
Düşler ülkesindeyken bir anda gerçeklerle yüzleşen Komayo, âdeta ikinci kez sıfırdan yaşamaya başlıyor. Aynı günlerde yanına tekrar döndüğü Yoşioka, Japonya’da pek fazla kişinin sorgulamadığı geleneklere dair düşünceler gezdiriyor zihninde: “Yoşioka’nın modern uygar toplumun ahlaksızlıklarını deneyimleme dürtüsü, ilkel çağın insanını yabani atlara binmeye, geniş ovalarda vahşi hayvanları avlamaya ve etlerini afiyetle yemeye, hatta Savaşan Beylikler Dönemi’ndeki samurayların heybetli zırhlar giyip birbirinin kanını akıtmaya yönlendirenle aynı dürtüydü. Bunların hepsi insanın varoluşunun zavallı ama bir o kadar da cesur tezahürleri idi. Bu varoluş, uygarlığın gelişmesiyle birlikte değişen toplumsal yapının bir sonucu olarak bugün zenginlik, makam ve zevk arayışı ya da bunları elde etmek için verilen üstün gayret olarak evrimleşti. Şöhret, zenginlik ve kadınlar. Bu üçü, modern erkeğin hayatının merkezini oluşturuyordu. Bunları küçümsemek, bunlardan nefret etmek ya da korkmak, gayret etmeye cesareti olmayan zayıf ya da başarısız kişilerin olayı saptırmasından başka bir şey değildi.”
“Koca Bir Ömrü Gözyaşları İçinde Geçirmek İçin Doğdum”
Komayo, yaşamının ikinci perdesinde, travmalarını anlatmaya çalışırken genç bir aktöre âşık oluyor. Nagai, ikilinin yaşadığı gizli aşkı anlatırken uzun uzun karakter analizlerine girişiyor. Dahası, geyşa evlerinin ve geyşaların temel özelliklerini de ayrıntılarıyla sunuyor okura. Bununla birlikte Komayo ve Segava’nın aşkını neden gizli yaşadığına dair küçük bir not düşüyor: “Herkes onun ve Segava’nın birbirine ne kadar âşık olduğunu biliyordu. Bugüne dek herhangi bir şekilde bir araya gelememelerinin sebebi ailedeki anne faktörü olmalıydı. Komayo bu fikre o kadar körü körüne bağlanmıştı ki Segava’nın annesi ona bir karıncayı bile incitmeyecek kadar naif tavırlarıyla kibar sözler ettiğinde, istediğini söyleme özgürlüğü hissetmiyordu. Tek yapabildiği, öfkeyle dolup taşmak ve hayal kırıklığına uğramaktan ibaretti.”
Komayo ve Segava ilişkisi, etraftan gelen baskıyla gizli kapaklı yaşanmıyor sadece. Segava’nın onunla ilgili şüpheleri ve zihninde karanlık noktalar da bulunuyor. Meselenin gelip dayandığı yer ise klasik: Bir geyşa ve toplumda saygın konumu olan bir adamın imkânsız görülen aşkı. Bu sosyal baskının yarattığı kuşkular her şeyin tuzu biberi. Tam da bunların etkisiyle Komayo, “belki de koca bir ömrü gözyaşları içinde geçirmek için doğdum” diye düşünüyor. İkilinin arasına giren “kara kediler” de cabası…
Nagai, geyşa Komayo’yu merkeze aldığı romanında geyşalık müessesesinin ruhunu gözler önüne sererken meselenin bireysel, toplumsal ve kültürel boyutunu da es geçmeden kırık dökük aşk hikâyeleriyle genişletiyor konuyu. Başka bir deyişle duyguların açık seçik ve arka sokaklarda nasıl yaşandığını, bunun acıklı sonuçlarını koyuyor ortaya.
Rekabet: Bir Geyşanın Öyküsü, Kafu Nagai, Çeviren: Gökçenur Güner, İthaki Yayınları