Abdullah Ezik
Figen Alkaç’ın üçüncü öykü kitabı Yanlışlıkla Mutlu, içerisine dâhil ettiği anlatılar, kurduğu bağlar ve merkezine aldığı konularla okura kimi iç içe kimi birbirinden alabildiğine farklı dünyalar sunan bir kitap. Okur ile bağ kurmaya henüz başlığından itibaren girişen kitap, zamansız ve zeminsiz anlatıları bir araya getirir.
Yanlışlıkla Mutlu, daha başlığından itibaren okuru etkisi altına alan ve kişiye birçok farklı türden soru yönelten bir kitap. İnsanoğluna ait en temel duygulanımlardan biri olan mutluluğun hemen her zaman eşit koşullarda ulaşılabilen ve tadılan bir unsur olmadığını vurgulayan bütün bir kitap, bu temel sorgulama hâli üzerinden hareket eder. Kitapta yer alan her bir öyküde mutluluğun ne olduğu, kime ve ne şartlarda ait olduğu veya olamadığı, bu duygulanım ömrünün ne kadar olduğu veya olamadığı, Yanlışlıkla Mutlu’nun üzerine kurulu olduğu ana hattı inşa eder. Tam da bu noktadan ibaretle öyküler giderek işin içerisine dâhil olmaya başlar.
Wilhelm Genazino, Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk başlıklı metninde mutluluk ile mutsuzluk arasında çeşitli bağlar kurarken insanoğlunun dünyaya hangi perspektiften, nasıl baktığı meselesini de tartışmaya açar. Öyle ki onun için mutluluk ile mutsuzluk çoğu durumda iç içe geçerken arada keskin bir hat değil, alabildiğine geçişken bir durum vardır. Mutluluk kadar mutsuzluğu da tanımak kişiyi ve onun dünyasını farklı şekillerde etkiler, besler, dönüştürür. Öyle ki Genazino henüz daha kitabının başında şöyle seslenir okuruna: “Bense suskunum, içimde sözcükler arıyorum.” (Genazino, 2020: 7) Anlatıcının tam da bu noktada sözcüklerle kendisi ve kendi suskunluğu arasında kurduğu bağ bana Figen Alkaç’ın Yanlışlıkla Mutlu’sunu düşündürttü. Bütün bir kitabı benzer bir ruh hâli ile inşa eden Alkaç, sözcükler üzerinden giderek katmanlaşan ve anlatıyı farklı yönlere doğru şekillendiren/açan bir yapı kurar. Dil ve daha özel anlamında sözcükler, yazarın/anlatıcının elinde farklı kullanımlarla ön plana çıkar.
Yanlışlıkla Mutlu’nun kendisine ait bir kader anlatısının olduğunu ve merkezine ergenliğin yakıcı/yıkıcı günlerini aldığı ifade edilebilir. Öyle ki bütün bir kitabı şekillendiren üç ana kahraman da benzer bir ruhsal iklim üzerinden hareket eder: Nazife, Nergis ve Gülmira. Kendi geçmişleriyle içerisinde bulundukları ânlar arasında gidip gelen bu üç karakter, hayata, tüm baskı ve engellemelere rağmen yaşama uğraşını nasıl üstlendikleri üzerinde durur. Onların salt aileleri ile değil, yakın çevreleri, arkadaşları ve toplum ile kurdukları bağ da kitap boyunca devam edecek temel başlıkları işaret eder. Dolayısıyla giderek derinleşen bir hatta hayatın anlamı, mutluluk, aile, dostluk, dünya, ergenlik, kadın olmak gibi birçok mesele de bu yolda tartışmaya açılmış olur.
Öncelikle bir toplum eleştirisi olarak Yanlışlıkla Mutlu, hiçbir şeyin eşit ve âdil olmadığı bir iklime seslenir. Öyle ki burada kimse ne hak ettiğini alabilir ne de bu konuda sesini çıkarabilir. Her şey erkek egemen bir dünyada mutsuz evlerle, sessiz odalarla, diyalogun olmadığı konuşmalarla çevrelenmiş gibidir. Kimse ne yaşadığını, ne çektiğini, ne düşündüğünü açıkça dile getiremez; çünkü bu hak onlardan alınmıştır. Böyle bir ortamda Nazife, Nergis ve Gülmira’nın mücadelesi de daha anlamlı bir hâl alır. Sözgelimi Gülmira’nın üstlenmek, üstesinden gelmek zorunda kaldığı ölüm de Nergis’in karşılaştığı onca sıkıntı da, Nazife’nin kendi bedeni üzerinden dünyayı anlaması, anlamaya çalışması da böyle bir duruma işaret eder. Nihayetinde “Bense suskunum, içimde sözcükler arıyorum,” (Alkaç, 2023: 20) denir ve her şey bu suskunluğun bir parçası oluverir.
Kronolojik bir çizgide kitabın ilk öyküsü olan “kalabalığın m’si kendileri için korkmayan kelimeler hatırlamaya ayarlanmış ses tonu”nda isimsiz (diğer metinlerde kim olduğu ortaya çıkacaktır, Nergis) bir genç kızın yaşamına odaklanılır. Kimsesizlik duygusunun hemen her anlamda açıkça hissedileceği bu öyküde genç kız, hayata tutunacak bir yol arayışı içerisindedir. Büyük ablasıyla ninesinin arasında büyük bir iktidar savaşının ortasında kalan ve kıskançlık, sevgi, nefret, bağnazlık gibi birçok duygulanım ile yüzleşmek zorunda kalan bu genç kız için her şey yetişkinlerin dünyasını anlamaya çalışmakla şekillenir. Başkalarını anlamak, kendini anlamaktan önce gelen bir durumdur ve böylesi yoksun bir dünyaya ancak öyle alışılabilir.
“kelime soyan sessiz harfin kaçamağı devamı sevilen cümleler” başlıklı öyküde (üçüncü öykü) Nergis’in hikâyesi yeniden kurgulanırken bu kez onun kendi bedenini, yaşamını ve çevresini keşfetme serüveni ön plana çıkar. İlk öyküde başlayan yolculuk bu kez doğrudan onun kimliği, kişiliği ve hayata bakışı etrafında yeniden üretilir, biçimlendirir.
Kitabın ikinci öyküsü olan “susmanın ter kokusu sohbetle genişleyen harfler sandalyenin suç saklayan yeri” Nazife’nin başından geçenleri merkezine alır. Belirli bir zaman aralığını içerisine almakla birlikte şüphe, korku, gençlik heyecanı, cahil cesareti gibi birçok ruhsal değişimin ortaya çıktığı bu öyküde Nazife, teyzesinin evinde bir gizem perdesini aralamaya çalışır. Teyzesinin evine sürekli gelip giden genç kızlar, Nazife’ye kadınlar dünyasını anlamaya çalışmak için bir heyecan verir. Öte taraftan arka odanın gizemi onu hep bir ikilemde bırakır. Teyzesinin evine onca genç kız gelip gider ve her biri arka odada onun ne olduğunu bilmediği ve bilemeyeceği bir dünyaya geçiş yapar. Bütün prangalarından kurtulmak için bu odayı keşfetmeyi kendisine bir görev edinen Nazife için bu durum, aşılması gereken bir eşiğe işaret eder. Nitekim bu gizin çözümü, onun öyküsünün de bitimi anlamına gelir.
Bir yutkunma-yutkunamama hâli içerisindeki “yutkun-ma yeniden geceye yalnızlığın rengi” başlıklı öyküde ise anlatıcı Gülmira’nın yaşamı üzerinden yeni bir dünyaya geçiş yapar. Gülmira’nın kendi kişiliği ile ailesi arasında gidip geldiği, ikilemlerin ön plana çıktığı öyküde baba, anne ve abla üzerinden bir “aile anlatısı” inşa edilir. Zamanla çekirdek ailenin sınırlarını giderek genişleten/aşan bu öykü, çocukça hislerin kendi içerisinde ne büyük ihtiraslar barındırabileceğini de okura hatırlatır. Bir zaman için çocukluk, ardından ilk gençlik ve ergenlik, Gülmira’nın içerisinde bir kütle olarak bulunan evi giderek yaşanılması güç bir yer hâline getirir. Öyle ki metnin sonuna doğru hareketlenildiğinde ev giderek donuk, ruhsuz ve karanlık bir hâl alır; tıpkı Nazife ve Nergis’in öykülerinde de olduğu gibi. Tüm bu meseleler ağı da evin, aile ve birlikte yaşama dürtüsünün her zaman için benzer bir ruh iklimi inşa etmediğini görünür kılar.
Figen Alkaç’ın üçüncü öykü kitabı Yanlışlıkla Mutlu, içerisinde üç genç kız üzerinden erkek egemen dünyaya, mutsuz ev ve ailelere dair anlatılar barındıran bir kitap.