Aslı Biçen
Bundan otuz yıl kadar önce mesleğe yeni başladığımda bilgisayar henüz yaygınlaşmamış, epey pahalı bir aletti. Şimdi artık müzelik olan eski tip daktilolarla çeviriyi yapar, dosya halinde yayınevine teslim ederdik. Kitap yayınevinde dizilirdi. Genelde tek nüsha halinde yapılan çevirilerin kaybolduğuna bile şahit olurduk. Kaç aylık emek heba olurdu. Tabii daktiloyla yazılan metinlerde şimdiki dijital metinlerdeki gibi düzeltmeleri kolayca yapamazdık. Cümleyi sonradan tipeksle üzerini beyaza boyayarak binbir zahmetle düzeltmeye çalışmaktan kurtulmak için kafamda olabildiğince mükemmel oluşturma alışkanlığını o zamanlar edinmiştim.
Bilgisayarın olmadığı yerde internetin olmadığını da tahmin etmişsinizdir. Şimdiki gibi bir kelimeyi, bir cümleyi öyle bir saniyede aratıp bulmak mümkün değildi. Sabah gazetesinin verdiği dört ciltlik Oxford Sözlüğü o zamanlar daima elimizin altında bulunur ve pek çok derdimize çare olurdu. Onun yeştimediği yerde Meydan Larousse ve Büyük Brittanica gibi ansiklopedilere başvururduk. O da yetişmediyse kütüphanelere gidip araştırma yapardık. Ben edebiyat çevirmeni olduğum için genelde bu gibi araştırmalara fazla ihtiyaç duymadım. 1998’de Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan, Carlos Fuentes’in Doğmamış Kristof romanı buna bir istisnadır.
Roman, Meksika tarihine ve siyasetine yapılmış göndermelerle o kadar doluydu ki çeviriye hakkını verebilmek için Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesinden Meksika tarihiyle ilgili bir kitap almıştım. Böylece yakın tarihimizin ne kadar büyük paralellikler taşıdığını görmüş oldum. Tabii edebi bir metnin çevirisinde tarihi arka planı bilmek yeterli değil. Hele Fuentes gibi dille oynamadan duramayan bir yazarı çeviriyorsanız. Türkçeye en zor geçen şeylerden biri argo kullanımlar diğeri de kelime oyunu. Hem sesi, hem anlamı, hem oyunu yakalayan bir karşılık bulmak hayli zor. Gençliğin gözü karalığı olmasa insanın pek cesaret edebileceği şeyler değil. O dönemin koşullarında elimizden gelenin en iyisini yapıp metni yayınladık.
Birinci baskıdan 22 yıl sonra Doğmamış Kristof, Can Yayınları tarafından yeniden basılmak istendi. Bazı çevirmenler metinlerine defalarca geri döner, tekrar tekrar üstünden geçer. Ben metni bir kerede çeviririm ve mecbur kalmadıkça bir daha geri dönmek istemem. Bu yüzden de eski bir çevirim yeniden yayınlanmak istendiğinde kabuslar görmeye başlıyorum. Üstelik bu metni zamanında İngilizceden çevirmiştim ve İngilizce çeviride toplamda yaklaşık otuz sayfalık bölüm eksikti. Bu eksik bölümlerin de İspanyolcadan yapılması gerekiyordu. İspanyolcayı sadece kitap okuyarak kendi kendime öğrendiğim için kendime fazla güvenemiyordum ama yine de şansımı denemek istedim.
Bütün metin önce İspanyolca editörü Emrah İmre tarafından redakte edildi. O dönemde bizim kaçırdığımız anlayamadığımız pek çok şeyi, kültüre çok daha aşina olan Emrah İmre titiz bir çalışmayla yakalayıp düzeltti. Kendisi yurtdışında yaşadığı için eksik bölümlerin fotoğraflarını çekip bana gönderdi. Metin üzerinde çalışırken kendisiyle sıkı bir mail trafiği yürüttük ve bana çok yardımcı oldu. Onun önerilerini de göz önüne alarak metni baştan sona gözden geçirdim, pek çok yerde ifadeleri biraz daha iyileştirdim ve onun da yardımıyla epey oyuncaklı İspanyolca bölümleri biraz zorlanarak da olsa çevirdim. Muhtemelen 22 yıl önce çeviriye harcadığım kadar zaman harcadım. Epey sıkıntılı bir dönemdi benim için ama bu kadar önemli bir eserin nihayet tam manasıyla hakkını verdiğimi hissetmek bana iyi geldi.
Bundan iki sene önce benzer bir süreci Djuna Barnes’ın, dünyanın çevirmesi en zor kitapları listelerinde daima kendine üst sıralarda yer bulan Geceyi Anlat Bana romanıyla da yaşadım. Üniversite yıllarında modernistlerle tanışıp çok sevdiğim için Ayrıntı Yayınları’na bu kitabı çevirmeyi de hemen kabul etmiştim. İlk baskısı 1994. Mesleğin daha başlarında böyle zor ve muğlak bir metne atlamak biraz cahil cesareti. Üç yıl kadar önce Sel Yayıncılık’ta editör olan arkadaşım Bülent Doğan kitabı yeniden yayınlamak istediğinde tabii yine üzerinden geçmek istedim. İyi ki de istemişim. Yaklaşık bir yıl süren sancılı bir süreçle bütün metni cümle cümle değiştirdim, baştan sona yeniden çevirdim.
Barnes müthiş üslupçu bir yazar ve insanı büyüleyen bir dili var. Geceyi Anlat Bana öyle bir roman ki orjinal başlığı olan Nightwood’u çevirmek mümkün olmadı ama onun yerine bulduğumuz başlıkta en azından metnin şiirselliği temsil edilmiş oldu. Bir metni internette göndermeleri bularak çevirmekle, göndermeleri kestirerek çevirmek arasında dağlar kadar fark var. Bundan 26 sene önce kaçırdığım, tam anlayamadığım, yanlış yorumladığım ya da doğru ifade edemediğim pek çok şeyi düzeltme imkânı buldum. İkinci çeviri kitaba hakkını verdi ve katlandığım bütün zorluklara değdi. İnsanın her zaman eline geçmeyecek bir fırsattı. Metin ilk baskıdaki gibi kalmadığı, yeniden hayat bulduğu, orjinal hissine ve anlamına daha çok yaklaştığı için çok mutluyum.
Bu iki çeviri de çevirmenlerin ne kadar zor işleri ne kadar kolaymış gibi yaptığını ve karşılığında ne kadar az şey aldığını bana bir kere daha hatırlattı.