Dilek Büyük
Toplumsal cinsiyet rolleri ve duygular resimli çocuk kitapları için zor konular. Fakat çocuk kitaplarının yetişkinlere de iyi gelmesinin nedenlerinden biri de bu aslında. Konuyu yalınlığı ile çarpıcı hale getirebilen kitaplar çoğu kez biz yetişkinlere de iyi geliyor, unuttuklarımızı hatırlatmakta ya da yüzleştirmekte çok başarılı oluyorlar.
Bir başkasını anlamanın yolu önce kendimizi anlamak. Kendimizi anlamanın yolu ise duygularımızı görmek, kabul etmek ve yaşamaktan geçiyor. Alışkanlıklarımızın bir kısmını toplumsal yapı belirliyor. “Erkekler ağlamaz” söylemi gibi. Oysa duyguların cinsiyeti yoktur, insan olma halleridir duygularımızın tümü.
Jonty Howley, İngiliz yazar ve illüstratör. Erkek Adam Ağlar ilk kitabı. Anlıyoruz ki, erkek adam ağlamaz yaklaşımı sadece bizim toplumumuza özgü değil. Toplumsal cinsiyet rollerinin daha eşitlikçi zeminlere sahip olduğunu düşündüğümüz kültürlerde de, duygusal baskıların var olabileceğini gösteriyor.
Howley, oldukça kısa bir metin kullanmış. Derdini daha çok çizimle anlatmayı tercih etmiş. Hikâye, deniz kıyısındaki bir yerleşim yerinde geçiyor. Kahramanımız küçük bir erkek çocuğu olan Levi’dir. Levi, o gün yeni bir okula başlayacağı için endişelidir. Sakin ve düzenli diyebileceğimiz bir ev görselinde, Levi ile, eli Levi’nin omzunda olan babayı, sırtları okura dönük olarak görürüz. Babanın eli, oğlunu desteklemek ister gibidir ama bir yandan da o elin kendinden emin olmayan bir halde omuza dokunmakta olduğunu fark ederiz. Babanın profil olarak görünen yüzündeki endişe hali de, elin çekimser duruşunu desteklemektedir. Karşılarında duran boy aynasında ise ikisini bir arada değil, Levi’yi tek başına ve gözünden akan yaşla görürüz. Aynadaki yansımayı kullanarak, Levi’nin kendisini yalnız ve bundan ötürü ağlayacak kadar endişeli hissetmesini bir paragraflık bir metinde anlatabileceğinden çok daha etkili aktarmış okura Howley.
Levi masaya oturduğunda, baba da beslenme çantası için sandviç hazırlar. Yüzündeki endişe yerli yerinde durmaktadır ve oğlunun endişesini nasıl gidereceğini bilmemektedir. Kahvaltısını bitiren Levi giyinip, çantasını sırtına takmış, artık evden çıkmak üzeredir. Babası diz çöker, oğluyla aynı hizaya gelir, onu sakinleştirecek bir şeyler söyleme gereği duymaktadır ve “Erkek adam ağlamaz,” deyiverir. Bir duygu bastırılmaya çalışıldığında, o duygunun reddine sarılırız refleks olarak. Levi’nin babasının da yaşadığı budur. Levi, söz dinleyen bir çocuktur. Ağlamadan evden çıkar. Görselde çocuğun gideceği uzunca bir yol ve neredeyse boş bir kumsal görürüz. Yolun ve kumsalın yalnızlığı, okura bir kez daha Levi’nin kendini yalnız hissettiğini hatırlatmakta.
Yolda Levi’nin karşısına pek çok insan çıkar. Bunlardan özellikle erkekler dikkatini çeker. Önce uzaklara gidecek yaşlı bir balıkçı görür. İki kız çocuğundan biri sarılmış, diğeri elini tutmuştur balıkçının ve bir süreliğine ayrılacakları için hüzünlüdür, ağlamaktadır balıkçı. Levi’nin bu sahneye tepkisi “Erkek adam ağlamaz,” diye suratını asarak söylenmek olur. Howley, küçük çocuğa bunu söyletirken, bu kez de beyaz bir sayfada, tek başına bir kutuyu tekmelerken çizmiş kahramanını. Böylece bir kez daha, Levi’nin yalnızlık duygusunu geçiriyor okura.
Ardından yoluna önce yaşlı bir arp sanatçısı çıkar, arpını çalarken anımsadığı anıları ağlatmaktadır onu. Hemen sonra biri kadın, diğeri erkek iki şairi, okudukları şiirlerin etkisiyle ağlarken görürüz. Hatta onları dinleyen sahildeki kafe çalışanı da şiirlerden etkilenmiş, ağlamaktadır. Farklı örneklerle sanatın, duygu halini yükseltip, ağlatabileceğini anlatır bu iki sahnede okura Howley. Levi, bu örnekler karşısında ezberletilmiş söylemini tekrarlar, “Erkek adam ağlamaz,” der ve sahilden, yerleşimin yoğun olduğu bölgeye yaklaşırken yine yapayalnız görürüz küçük çocuğu.
Yolu bir parka düşer, burada farklı sosyal statülere, yaşlara ve özelliklere sahip erkekler görür. İşi ters gittiği için, sevdiği için, bir sevdiğini kaybettiği için ve daha birçok farklı nedenle ağlayan erkekleri peş peşe görür. Bu kadar farklı nedenle ağlayan bunca örnek görmek şaşırtmıştır onu. Howley, kitabın ortasındaki bu sahnede, iki sayfayı birlikte kullanmış ve Wimmel tarzı bir çizim yapmış. Okur, iki sayfalık bu görsele baktığında, ağlamak için o ana dek Howley’nin sıraladıklarına benzeyen ve benzemeyen nedenlerle ağlayan daha pek çok erkek hikayesi görüyor.
Levi okula yaklaştığında, kendisini yabancı hisseden tek çocuk olarak, gözünde bir damla yaş görürüz. Yol boyunca içinde tutmak için çaba harcadığı gözyaşı, gözünden akıverir. Diğer çocukların yüzündeyse mutlu ya da kendinden emin ifadeler vardır. Metin olmayan bu sayfada Howley, çizimi kullanarak okura bir kez daha Levi’nin yalnızlık hissini aktarır.
Neyse ki, okulun ilk günü, endişelendiğinin aksine oldukça iyi geçer. Dostça karşılanır, okuldan ayrılırken mutludur yüz ifadesi. Dönüş yolunda o gün gördüklerini düşünür. Çizimlerse okura bu kez sabah gördüğü insanların güne mutlu devam eden hallerini gösterir. Ağlamanın ardından gülümsemenin de gelebileceğini, duyguların hepsinin farklı olduğunu ve her birini yaşamanın doğal olduğunu anlatan bir sahnedir bu. Levi, sayfanın sağ alt köşesinde bu duygunun kabulüyle gülümser.
Bir sonraki sahneyi Howley, iki sayfalık bir görsel olarak tasarlamış. Uzun ve boş gözüken sahil yolunun bir ucunda dans eden mutlu bir çifti, diğer ucunda bu kez kocaman gülümseyerek yürümeye devam eden kahramanı gösterir okura. Levi’nin yüzündeki mutluluğu öyle büyük aktarır ve yolun iki ucuna da mutluluk halini öylesine dengeli yerleştirir ki, görseldeki boş alanın büyüklüğüne rağmen Levi’nin yalnızlık ve endişe duygusunun artık kalmadığını anlarız.
Eve yaklaştığında onu bekleyen babasının gözyaşlarını görür ve neden ağladığını sorar. Baba, sabahkinden farklı olarak endişesini kabullenmiştir, ağlayabilmesinin nedeni de budur zaten. Ve okuldaki ilk günü için endişelendiğini itiraf eder oğluna. Oysa oğlu, gün boyunca yaşadığı deneyimlerle, sabah evden ayrılan Levi’den farklıdır artık. Babasına sarılır, “Erkek adam ağlar, hem de hüngür hüngür ağlar,” der. Babası da artık duygularını kabul etmiştir, “Ve bu gayet doğaldır,” diyerek tamamlar oğlunu. Final sahnesinde baba oğul, terasta gün batımını izlemektedir. Ve babanın eli yine oğlunun omzundadır, yine okura sırtları dönük olarak, bu kez şezlongta oturmaktadırlar. Sabahkinden farklı olarak baba kendinden emin, güven veren bir şekilde elini oğlunun omzuna atmıştır ve okur, ikisinin de profilden gördüğü yüzlerinden, endişenin silindiğini anlar. İkisi de ağlayıp rahatlamış ve mutludurlar.
Yazar, bize babanın duygusunu bastırmaya çalışırken ne diyeceğini bilemeden söyleyiverdiği “erkek adam ağlamaz,” lafını belli ki hikâyenin sonuna dek, yani gün boyunca düşündürtmüş babaya. Oğlu farklı örnekler görerek ağlanabileceğini, bunun ne kadar doğal olduğunu öğrenirken, baba da belli ki bir iç hesaplaşmayla bunu yaşamış.
Howley, toplumsal cinsiyet rollerini sadece duygular üzerinden anlatmamış. Birçok çocuk kitabında anneyi görürüz, baba karakterini görmeyiz. Çocuğa bakma işi genellikle babanın varlığında da, yokluğunda da anneye verilir. Bu kez hikâyede sadece baba var, anne yok. Anneye ne olduğunu hiç öğrenemiyoruz. Duvarda asılı fotoğrafta bile baba oğul görünüyor, fotoğraf olarak bile anneye rastlamıyoruz. Babaların da çocuğa bakma işini pekâlâ başarabileceğini anlatması nedeniyle de ayrı önemi var kitabın. Evin detaylarında denizcilikle ilgili olabilecek resimler, duvar süsleri görüyoruz. Bunu destekleyebilecek şekilde evin içinde bolca mavi ve lacivert kullanıldığını görüyoruz. Tam, acaba baba eski bir denizci mi diye düşünürken, evin yanı başında, bahçede bir kayık gösteriyor bize çizer, aslında eskiden kayık, şimdiyse saksı olan bir nesne demek daha doğru. Anlıyoruz ki, geçmişte denizci olan baba, artık bir şekilde karaya bağlanmış.
Jonty Howley, ağlamanın insana has bir hal olduğunu, üstelik bunun için erkeklerin de bin çeşit sebebi olabileceğini sözcükler yerine, daha çok çizimle anlatmayı tercih etmiş. Böylece okura fikrini dikte ettirmiyor, görsellere bakarak düşünmesini sağlıyor. Hatta okura, kendisinin anlattığından farklı nedenler içeren hikâyeler oluşturacak alan da bırakıyor. Kahramanın bir gün boyunca, evden okula gidiş ve dönüş yolu, aslında yetişkin okur için yaşam metaforu. Levi’nin yol boyunca tanıklık ettiği sahneler, yetişkin okur için de yaşam boyu yaşadığı deneyimler.
Jonty Howley, küçük ve büyük tüm erkekleri duygularını özgürce, utanmadan yaşamaya, davet ediyor. Ve bize Nazım’ın dizelerini hatırlatıyor:
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Ayıpsız,
Aşikâre,
Yağmur misali?
Kadın erkek demeden, “nasıl etmeli de, ağlayabilmeli” diye düşünmemize gerek kalmayacak şekilde duygularımızla barışık yaşayabilmek ve onları paylaşabilmek dileğiyle…
Yazan ve Resimleyen: Jonty Howley
Çeviren: Lora Sarı
HİPPO KİTAP