.

En Çok Sevdiğimize mi Kıyarız?

comer-agac-bulut-yayıncılık-cocuk-edebıyatı

Dilek Büyük

Cömert Ağaç, tam 60 yaşında bir kitap. Hüzün dozu nedeniyle yayınevleri bir süre basmamakta direnmiş ama 1964’teki ilk baskısından sonra yıllarca çok satan kitaplardan biri olmuş.

Yazan ve çizen Shel Silvertein pek çok alanda yaratıcığını kullanabilen, hayli üretken biri. Karikatürist, şarkı sözü ve oyun yazarı, şiirleri ve düz yazıları var.

Shel Silvertein bu kitapta renk kullanmamış. Hatta oldukça basit diyebileceğimiz çizgilerle resimlemiş. Metnin sadeliğine, dilinin ve kurgunun basitliğine eşlik etmeye çok uygun çizimler. Kitabın uzun yıllardır okurları bu denli etkilemesinde,  bu kadar sade cümlelerin ve çizimlerin umulmayacak bir derinliğe sahip olmasının zıtlığının payı büyük elbette.

Metinde birbiriyle ilişkisi olan iki canlının; bir ağaç ile bir insanın bir ömür boyu süren ilişkisini izliyoruz. Bir çocuk ile genç bir ağaç olarak başlıyor ilişki. İkisi de birbirini çok sevmektedir. Küçük çocuk her gün ağacı görmeye gider. Bir çocuğun en temel ihtiyacı oyundur; ağacın yapraklarını toplayarak oyun oynar, tırmanır, saklambaç oynar, acıkınca elmalarını yer, gölgesinde uyur. İkisi de bunları yaşamaktan mutludur.

Çocuk büyür. Çizimler bize ağaca yaslanmış haliyle ergenlikteki yalnızlık duygusunu, hemen ardından da flört etmeye başladığı dönemi anlatır. Artık çocuğun hayatında ağaç dışında başka şeyler de vardır ve ağaç yalnız kalmaya başlar. Çocuk artık genç biri olarak geldiğinde ağaç geçmişteki güzel duyguları yeniden paylaşmak ister, çocuğa yeniden dallarına tırmanmasını, elma yemesini söyler. Oysa artık o bir çocuk değil, gençtir ve ihtiyacı oyun değil, paradır. Ağaç, elmalarını toplayıp pazarda satarsa para kazanabileceğini söyler. Ve çocuk da bunu hemen yapar. Ağaç özlediği çocuğun güncel ihtiyacını karşılamak için kendisinde var olanı sunmaktan çekinmemiştir.

product image

Görüşmelerinin arası yine çok uzar. Çocuk ağacın yanına yeniden geldiğinde genç bir yetişkindir ve artık aile sahibi olmak için bir eve ihtiyacı vardır. Kendisiyle oyun oynamaya gelmediğini anlayan ağaç bu kez dallarını verir genç adama ev yapabilmesi için. Genç adam bir an bile düşünmez, keser dalları ve yüklenip gider.

Çocuğun ağacı ziyareti bu kez çok daha uzun bir aradan sonra olur. Hayatının pek de düşlediği gibi gitmediğini fısıldar görsel bize. Yaşlanmaya başlamış ve yalnızdır. Ağaç her zamanki gibi çok heyecanlanır, yeniden oynasın ister kendisiyle. Fakat artık çocuk olmayan çocuk çok yaşlı ve üzgün olduğunu, uzaklara gitmek istediğini, bunun için bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyler. Ağaç, çocuğa vereceği şeyle onu bir daha göremeyeceğini bilse de mutlu etmek için kendinden vermeye devam eder, tekne yapabilmesi için tüm bedenini verir. Sevgisi uğruna hiç düşünmeden kendisini feda eder. Yaşlı adam tereddüt bile etmeden keser ağacın gövdesini, bir tekne yapar ve uzaklara gider.

Buraya kadar okur, ağacın hep daha fazlasını verse de mutlu olduğunu görmüştür. Oysa artık bu noktadan sonra ağaç da mutlu değildir.

İyice yaşlanmış hali ile çocuğun son gelişi epey uzun zaman sonra olur. Gövdesinden artakalan tabure kadar parçası ile ağaç verecek bir şeyi kalmadığı için üzgün olduğunu söyler. Çocuğun her gelişinde bir şey istemesine o kadar alışmıştır ki, bu defa bir şey istenmeden kendi söylemiştir verecek bir şeyi kalmadığını. Üstelik tükenmiş olmasına rağmen, verecek bir şeyi kalmadığı için üzgündür. Yaşlı adam artık tek ihtiyacının oturup dinlenecek sakin bir yer olduğunu söyler. Böylece ağaç bir kez daha kucak açar, kütük haline gelmiş gövdesinin üstüne oturabileceğini söyler. Dünün çocuğu, bugünün yaşlı adamı oturur ağaçtan geriye kalan kütüğe.

Bu final sahnesidir. Ağaç yine mutlu olmuştur, sevdiğini mutlu edecek bir şey sunabilmiştir. Bu sahnede yaşlı adamı kıpırdamaya mecali olmayan haliyle kütüğün üzerinde oturmuş kalmış görür okur.

Metaforik olarak baktığımızda minnet ifadesinin olmadığı, taraflardan birinin sürekli talep eden, diğerininse nesi var nesi yoksa karşısındakini mutlu etmek uğruna sunduğu bir ilişki görüyoruz.  Her ilişkinin ortak dili ve paylaşım dengesinin kendine özgü olduğunu düşünsek de bu tek taraflılıkta paydaşlardan biri, zaafın görülmesi halinde bunu gözünü kırpmadan sömürecek bir profil olarak da pekala değerlendirilebilir.  

Metinde hüzün duygusunun giderek artmasında iki neden var: Biri birlikte ama ayrı geçen iki ömrü izlememiz. Bütün bir yaşamı izlediğimizde finaldeki doğal son, ölüm ya da ölüme yaklaşma görüntüsü bu hüznü yaşatıyor. Buna bir de “karşılıksızlık” eklenince hüzün duygusu daha derinleşiyor. Tabii buradaki “karşılıksızlık” hali de tartışmaya açık. Karşılıklı olan eşit olan mıdır? Eşitsiz bir karşılıklılık hali de olamaz mı? Bu noktadan bakarsak ağaç için çocukla geçirdiği her vaktin anlamlı olduğunu, onun “mutlu olduğunu görmekten”  mutlu olduğunu, eşit olmasa da böylece onun da “bir şey aldığını” düşünmek mümkün.

Shel Silverstein
Shel Silverstein, Foto: poets.org

Çocuk açısından bakarsak, oldukça bencil bir form çıkıyor karşımıza. Oynarken ya da her gidişinde bir şey talep ederken sadece içinden geleni yapıyor, istediğini alınca yeni bir ihtiyacı oluncaya dek gelmiyor. Teşekkür etmiyor, minnetini gösterecek davranış sergilemiyor. Okur belki bu nedenle kızıyor ama hüzün duygusu o kadar ağır basıyor ki, kızgınlık duygusu daha altta kalıyor.

İlişkiler üzerinden değerlendirirken, aslında ilişkilerin zaman içinde değişikliğe uğradığını da anlatıyor Silverstein bir yandan. Ağaç daha sakin bir hayat yaşarken çocukla başta yaşadığı ilişkinin hep aynı şekilde devam edeceğini düşünüyor. Oysa hayat hep bir şeyleri değiştirir. Bizi, yaşadıklarımızı, ihtiyaçlarımızı… İlişkinin paydaşları benzer değişimlerden geçip, benzer bir yolda yürüyorlarsa aralarındaki ritim baştaki haline yakın şekilde devam edebilir. Fakat farklı değişimler yaşanmaya başlarsa, işte o zaman tam da buradaki gibi beklentiler değişecektir.

Kitabı aynı zamanda doğa ve insan ilişkisi üzerinden de okuyabiliriz. İnsanoğlunun bitmez tükenmez istekleri için diğer tarafı hiç düşünmeden doğayı tüketişini de pek güzel anlatmış Silverstein. Dünyanın sınırlı kaynaklarını sömürüp, yerine bir şey koymadan aldığımız, yerküredeki her şeyin sahibi insanmış gibi düşünüp tüm ihtirasıyla en ufak minnet ve endişe duymadan doğayı yok etmek de anlatılıyor çünkü.

Kısa ve çok sade bir metin Cömert Ağaç. Fakat her yaştan okurun kendi birikimleriyle bambaşka kitaplar okuyabileceği hacimde. Bu kitabı ilk okuyuşumdan beri çocuğu çok seven o gönülden vermeye alışmış ağaç zihnimde bana hep gülümsüyor ve eski bir şarkının mısralarını fısıldıyor:

Sevgi anlaşmak değildir,

Nedensiz de sevilir…

Yazan ve Resimleyen: Shel Silverstein

Çeviren: Sevim Öztürk

Bulut Yayıncılık