.

Değişirken Yanında Olabilmek

Dilek Büyük

Katherine Rundell, Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız adlı kitabında, yetişkin hayatının unutuşlarla dolu olduğunu, çocuk edebiyatının kaybettiğimizin farkında bile olmadığımız bazı şeyleri bulmamıza yardım ettiğini söyler. İşte ödüllü yazar Alex Latimer ile ödüllü çizer David Litchfield’ın çalışması Çekirdek ile Yumurta da böyle kitaplardan biri…

Güneşli bir günde Çekirdek ile Yumurta tanışır. Birbirlerine pek benzemektedirler; şekilleri, boyları bile benzerdir. Öyle iyi anlaşırlar ki, kısa zamanda birbirlerine en iyi arkadaş olma sözü verirler. İlkbahar geldiğinde Çekirdek değişmeye başlar. Önce kök salar, sonra filiz verir. Artık olduğu yere sabitlenmiştir, arkadaşıyla eskisi gibi koşup yuvarlanamaz. Hareket kabiliyetini yitirdiği için arkadaşıyla paylaştıkları da azalmıştır. Fakat o hareket edemese de, arkadaşı Yumurta onu her gün ziyarete gelir, yine birlikte oyunlar oynar, neşeli zamanlar geçirirler. Bir süre sonra Çekirdek’in gövdesinde yapraklar belirmeye başlar. Çekirdek’in yapraklanmaya başladığı o günlerden birinde Yumurta her zamankinden geç gelir. Çekirdek büyük kayanın ardından duyduğu sesin Yumurta’ya ait olup olmadığından emin olamaz ve kuşkuyla, “Yumurta! Sen misin?” diye sorar. Henüz yeni çıkan gagası, dağınık ve düzensiz tüylerinden utanarak kayanın ardından çıkar Yumurta ve “Kimsenin beni böyle görmesini istemiyorum,” der. Çekirdek onu anlar ve “Burada benimle kal,” der. Böylece iki arkadaş değişim süreçlerini de birlikte yaşarlar. Ta ki, bir gün Yumurta uçabildiğini fark edinceye dek.  Artık tüyleri uzamış ve güzelleşmiş, kanatları ve gagası güçlenmiştir. Ve uçabildiğini fark etmesi, dünyayı keşfetme arzusunu da beraberinde getirir. Çekirdek ona engel olmaz, “Gitme,” demez. Aslında Yumurta Çekirdek’in de kendisiyle gelebilmesini çok istemektedir. Ama bunun olanaksız olduğunun ikisi de farkındadır. Yumurta, Çekirdek’e, “Git , dolaş ama yine gel,” der sadece. Böylece arkadaşına alan açar. Yine de Yumurta’nın uçup uzaklaşmasını izlerken içi burkulur Çekirdek’in. Yumurta büyük keyif ve heyecanla dağları, ormanları, gölleri ve şehri gezer. Ve bir gün karnında bir yumru hisseder şaşkınlıkla. Diğer kuşlar gülümseyerek karnında taşıdığı şeyin yumurta olduğunu söylerler. Anne olacaktır. Yumurta bu heyecan verici haberi en çok arkadaşı Çekirdek ile paylaşmak ister ve hemen onun yanına uçar, olanları bir çırpıda anlatıverir. Yumurta onun tüm anlattıklarını dinler ve ciddi bir sesle yuvasını nereye yapacağını sorar. Gördüğü pek çok ilginç yere rağmen en iyi yerin Çekirdek’in dalları olacağını söyler, zira Yumurta dönünceye dek uzayan dalları ile Çekirdek kocaman bir ağaca dönüşmüştür artık. Yumurtanın kararına çok sevinir, kökleri yerden çıkabilecek olsa sevinçten zıplardı belki de. Böylece yeniden bir arada yaşamaya başlarlar.

Latimer dostluk, sevgi ve arkadaşlığı anlatırken öyküsünün temeline çok önemli bir unsuru yerleştirmiş. Koşullarla birlikte birey olarak da sürekli değişiriz. Bu değişimler sadece bizi değil, bizimle birlikte ilişkilerimizi de değiştirir. İlişkinin türü ne olursa olsun, ilişkiye dahil olan insanların bu farkındalıkla kendisindeki ve karşısındaki bireyin değişim ve dönüşümünü kabullenerek, bununla barışık kalarak yola devam etmesi ilişkilerin de devamlılığını sağlar. Latimer, çok iyi bir metafor kullanarak anlatmış hikâyesini. Metaforunu oluşturmak için kullandığı karakterler de hayranlık uyandırıcı: şekil ve hareket kabiliyeti bakımından başlangıçta benzer formda olan bir çekirdekle yumurta. Bu iki karakterin yaşayacağı değişimler, şekilleri ile birlikte yaşamsal koşul değişikliklerini de beraberinde getiriyor. Ve “buna rağmen” devam edilebileceğini anlatıyor bize yazar.

Metnin dramatik unsurları tam dozunda; ne ayrılıklarda ne bir araya gelinen anlarda ajite etmeden akmış. Ki, bu tür metinlerde bu dengeyi korumak hiç de kolay değildir. İki can arkadaşın çok iyi giden ilişkisi sırasında birinin değişmeye başlaması, ilişkinin kopması için sebep olabilir, çok kere de olur. Çocuklarda bu daha kolay olur diye düşünürüz ama yetişkin hayatımızda da bu tür örnekler hiç de az değildir. Katherine Rundell’ın dediği gibi, büyüklere unuttuklarını hatırlatacak noktalarından biri bu metnin. Bir diğeri, Yumurta’nın uçtuğunu fark ederek, arkadaşının gelemeyeceğini bilmesine rağmen dünyayı keşfetme arzusuyla uzaklara gitme kararı. Batı toplumlarında gerçek hayatta bu daha kolay uygulanır ama bizim kültürümüzde beklenen çoğu kez ilişki için arzusundan vazgeçmesi olur kişinin. Oysa sevdiğimiz kişiye alan açmanın önemini de vurguluyor Latimer. Ve arzularımızı gerçekleştirebildikçe kendimizi ve çevremizi mutlu edebileceğimizi gösteriyor.

Bunları yumuşacık bir akışla sunmuş okuruna yazar. Üstelik okurun değişimin takipçisi olabilmesi için tüm öykü boyunca Çekirdek ile Yumurta’nın isimlerini aynı bırakmış. Değişimleri süresince yeni hallerine uygun isim değişiklikleri yapabilecekken, örneğin Çekirdek kök saldıktan sonra ondan fidan, dalları ve gövdesi iyice büyüdükten sonra ağaç olarak söz edebilecekken bunu yapmamış. Fakat bu noktada okurun kafasının karışmaması için sorumluluğu çizer üstlenmiş. Çekirdek’in de, Yumurta’nın da tanımlanan yeni hallerini David Litchfield ustaca anlatmış çizgileriyle. Resimli kitaplarda resim metin dengesi olarak bahsettiğimiz iyi örneklerden birini görüyoruz burada.

Çekirdek ile Yumurta, masalsı bir sonla biten, küçük okuru değişimin doğallığı ve bunun kabulü fikriyle tanıştıran, yetişkin okura ise bunu yeniden hatırlatan keyifli bir öykü.

Yazan: Alex Latimer

Resimleyen: David Litchfield

Çeviren : Emre Ülgen Dal

Domingo Yayınevi