.

Aşkın ve Hafızanın Peşinde Bir Yol Hikâyesi

Deniz Çelik

Edebiyat dünyasında bir yandan geniş kitleleri peşinden sürükleyen yazarlar yeni kitaplarıyla okurları heyecanlandırır, dünya edebiyat külliyatında iz bırakan eserlerin Türkçe çevirileri art arda yayımlanmaya devam ederken birçok isim de ilk eseriyle okur karşısına çıkmaya devam ediyor. O isimlerden biri Asım Eraydın. Yirmi dört yaşındaki Eraydın, ilk romanı Kötü Tohumlar’la çağdaş edebiyata güçlü bir giriş yapıyor.

İzmir’de doğan, çocukluk ve ilk gençlik günlerini Ankara ve Trabzon’da geçiren, ardından İstanbul’a yerleşen, bir anlamda hikâyesi yollarda ve farklı şehirlerde geçen yazar, bu ilk romanında yollarda, farklı farklı şehirlerde ve çok katmanlı hikâyelerle geçen bir hikâye anlatıyor.

İlk romanı için yola çıkan bir genç yazarın öyküsü

Romanın ana karakterinin ismi Asım. Trabzon’da geçen çocukluğunun ardından İstanbul’a yerleşmiş, annesi ve babası trajik bir şekilde cezaevine girdiğinde artık tek başına ayakta durmayı öğrenmek zorunda kalmış. Hayatının merkezinde felsefe, edebiyat, müzik ve en çok aşk var. Ama öyle bir kişinin tüm hayatı boyunca kendini adadığı o “tek kişiye adanan bir aşk” değil bu. Sıkı bir Kantçı olan kahramanımız böyle bir aşkı hayatının anlamı yapmıyor da, hayatı aşkın kendisi olarak görüyor. Bu fikrini romanda şöyle anlatıyor: “… bir kişi için yazılmış fazla romantik, fazla iddialı aşk şiirleri bana hep sahtekârca gelmiştir, çünkü insan hiç değilse iki kişiye âşık olur. İnsan bir şeylere hayran olmadan, şeylerle, olaylarla, kişilerle irrasyonel bağlar kurmadan yaşayamaz. Hislerden ve mantık dışı her şeyden arındırılmış süper rasyonel bir yaşam tatsızdır, bir makinenin var oluşundan hiçbir farkı yoktur.”

Asım, eline kalem aldığı günden beri kelimelere, hikâyelere tutkun. Hem çok okuyor hem de durmadan yazıyor. Ve bir gün, artık hazır olduğunu hissettiğinde ilk romanını yazmaya karar veriyor. Bu romanda on dört yaşında karşısına çıkan ilk aşkı Miray üzerinden insanın en saf, en temiz ve en ilkel hallerini anlattığı bir hikâye anlatmayı planlıyor.

Romanını yazmadan önce, geçmişe bir yolculuğa çıkıp hem o günleri iyice hatırlamaya hem de unuttuklarını, hafızasının geriye ittiklerini bulmaya karar veriyor ve böylece Miray’ın peşine düşüyor.

Miray’ın Faruk Sazcı isimli bir doktorla evlendiğini ve İzmir’de yaşadığını öğrendiğinde, yolculuğunun ilk durağı belirlenmiş oluyor. İzmir’e gittiğinde, geçmişle eş zamanlı ilerleyen yeni bir hikâye de başlıyor.

Fantastik ögelerle bezeli bir roman

Asım, ilk aşkıyla yıllar sonra yeniden görüşmeyi başardığında Miray’ın kendisini, kendisine ve yaşadıkları şeylere dair hiçbir şey hatırlamadığını şaşkınlıkla fark ediyor. Sanki hiç tanışmamışlar gibi… Kısa süre sonra Miray’ın eşi Faruk Sazcı’nın uzun yıllardır beyin yıkama ve hipnoz konularının üzerinde çalıştığını; bugünlerdeyse Ege Üniversitesi’nde psikiyatri ve psikoloji bölümlerinin ortaklaşa ve büyük gizlilik içinde yürüttükleri bir projeye yoğunlaştığını öğrendiğinde, romanını yazmak için başladığı bu yolculukta cevabının peşine düştüğü bir soru daha ortaya çıkıyor: Ya Faruk, Miray’ın zihninde Asım’a dair ne varsa hipnoz yöntemiyle sildiyse ve Miray büyük bir tehlikenin içindeyse?

Kahramanımız sorularına yanıt bulmak için şehirler, eski aşklar, ortaya çıkarılmayı bekleyen sırlar ve yüzleşilecek korkularla dolu bir yolculuğa başlıyor. Eraydın, romanın ana kahramanının ilk aşkını anlatmak üzere çıktığı yolculukta, birçok eski aşka da yer veriyor. Aslı, Eftelya, Yaprak ve diğer birçok karakterle aşkın türlü biçimini hikâyeleştiriyor. Kemal ve Maho’yla ise dostluğun ve zaman içindeki değişimin portrelerini de titizlikle çiziyor.

Dolambaçlı bir hikâye ve gücünü sadelikten alan bir dil

Asım Eraydın, gündelik dilin tüm imkânlarından faydalandığı romanında, oldukça açık ve sade bir dil kullanımını tercih ediyor. Çok katmanlı, farklı zamanlarda geçen birçok hikâyenin bir araya gelmesinden oluşan bu romanda anlatı, açık ve sade dil kullanımı sayesinde kolay okunabilen ve karmaşadan uzak bir üslubu yakalıyor.

Teknikte deneyselliğin lezzeti

Kötü Tohumlar’da tek türün sınırlarına bağlı kalmayı cesurca reddeden yazar metinlerarasılığı, fantastiği, felsefeyi ve yer yer liriği incelikli geçişlerle tek metinde kullanıyor. Böylece okura hikâyeyle olduğu kadar tekniğiyle de oldukça hareketli bir metin okuma deneyimi vadediyor.

Öte yandan romanda bir yandan polisiye unsurları bir yandan felsefe bir yandan da bir yazarın iç dünyasının yer yer bilinçakışıyla iç içe geçtiği, rotası geniş ve karakteri bol bir hikâye anlatılıyor.

Bu roman bir “anılar toplamı”

Yazarın “bir anılar toplamı” olarak adlandırdığı Kötü Tohumlar’ın özellikle son bölümünde anlatının ritmi yükseliyor. Tüm düğümlerin çözüldüğü bu son bölümde merak seviyesi de en üst noktaya çıkıyor. Türkiye’nin yakın geçmişi üzerinden sosyal, kültürel ve politik bir bakış ve yorum da sunan romanın okuru oldukça şaşırtacak bir finali olduğunu da belirtelim.

Sıkı bir okuma ve dinleme listesi romanda yerini alıyor

Yazar, güçlü bir hikâye anlatımının yanında okurlarına bir okuma listesi de sunuyor. Kendisini etkileyen Kerouac, Melville, Oğuz Atay, Barış Bıçakçı, Ahmet Hamdi Tanpınar başta olmak üzere birçok yazar; Moby Dick, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tehlikeli Oyunlar ve daha birçok roman, Kötü Tohumlar’ın bölüm girişlerinde ya da romanın satırlarında okura göz kırpıyor. (Orhan Pamuk’un Kara Kitap adlı romanında tanıştığımız ve daha sonra da yazarın eserlerinde karşılaştığımız karakteri Celal Salik’in de Kötü Tohumlar’da romana yön veren karakterler arasında sürpriz biçimde yer aldığını belirtelim.)

Eraydın’ın okurlarıyla paylaştığı tek şey nitelikli bir okuma listesi değil. Aynı zamanda sıkı bir müzik dinleyicisi olan yazar, birçok müzisyene de romanda yer veriyor.

Romanın ana kahramanı Asım’ın; “Hayatı ve neden burada olduğunu çözememiş, yine de ondan vazgeçemeyen, zor olsa da onu kabullenmiş herkes” uğruna kolları sıvadığı Kötü Tohumlar, İthaki Yayınları etiketiyle raflarda.