.

“Aklın Uçurumunda” Bir Gezinti: Bilimde, Sanatta, Edebiyatta Aykırı Kişilikler ve Hikâyeleri

melıh-yıldız-aklın-ucurumunda-remzı-kıtabevi

Abdullah Ezik

abdullahezik@gmail.com

Melih Yıldız’ın Remzi Kitabevi’nden çıkan Aklın Uçurumunda: Bilimde, Sanatta, Edebiyatta Aykırı Kişilikler ve Hikâyeleri başlıklı kitabı Peyami Safa’dan Nâzım Hikmet’e, Ahmet Hâşim’den Sabahattin Ali’ye, Şükûfe Nihal’den Neyzen Tevfik’e kadar birçok ismin hayat hikâyesindeki önemli kırılma ânlarına odaklanan bir çalışma.

Melih Yıldız’ın kitabı birçok açıdan bir arşiv çalışması olarak değerlendirilebilir. Ele aldığı yazarların, şair, bilim insanı ve sanatçıların hayatlarındaki kırılma noktalarına odaklanan Yıldız, söz konusu bu süreci bir bütün olarak görmeye özen gösterir. Her bir karakteri ailesi, yakın çevresi, dostları, kişisel hayatı ve kamusal yönüyle birlikte ele alan yazar, bu noktada kişi ile onu var eden koşulları birlikte değerlendirmeye özen gösterir. Aynı zamanda bir psikolog olan Yıldız, böylelikle ele aldığı kişiyi birçok farklı açıdan kuşatmış olur. Onun karakterini hazırlayan koşullar, çocukluğu, hayatındaki kırılma noktaları, arzuları, hayal kırıklıkları, ümitleri böylelikle farklı yönleriyle ortaya konur.

Aklın Uçurumunda: Bilimde, Sanatta, Edebiyatta Aykırı Kişilikler ve Hikâyeleri boyunca Türk edebiyatından Türk resim tarihine kadar birçok önemli disiplinin önde gelen isimlerine yer verilir. Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Yahya Kemal, Ahmet Hâşim, Fikret Muallâ, Neyzen Tevfik, Peyami Safa, Şükûfe Nihal, İsmail Safa, Süreyya Bıyıkoğlu gibi birçok isim, gerek sanat yaşamları gerekse kişisel yaşantılarıyla konu edilir. Burada bütün kitabın üzerine kurulu olduğu ana durak, ele alınan tüm bu isimlerinin yolunun bir şekilde akıl hastanesiyle kesişmesidir. Kiminin bizatihi kendi, kiminin ailesi, kiminin ise yakın çevresi dolayısıyla yolu akıl hastanesi düşen bu isimler, zorlu bir fiziksel ve psikolojik hikâyenin parçası olurlar. Bu ağır imtihan kimi zaman onları peşinden alabildiğine karanlık bir ormana sürükler kimi zamansa hayatları bağlamında büyük bir eşiği aşmalarına yardımcı olur. Böylelikle girişilen mücadele giderek katlanır ve bazen yaşamın ne derece zorlu bir sınav ağını beraberinde getirdiğini ortaya koyar.

Kitap Sabahattin Ali’nin başından geçenler ve ailesinin onun üzerindeki kalıcı etkisiyle açılır. Sabahattin Ali’nin aile yaşamı, çocukluğundan itibaren başından geçenler, annesiyle babası arasındaki sorunlar ve nihayetinde annesinin akıl hastanesine yatırılması onun hikâyesini alabildiğine şekillendirir. İntihar eğilimiyle ön plana çıkan bu anne, ilerleyen yıllarda edimleriyle eşinin ve Sabahattin Ali’nin yaşamını oldukça zorlaştıracaktır. Yaşamı boyunca babasının ölümünü, annesinin intihar eğilimleri ve girdiği krizleri, ailesine yaşattığı zorlukları hiçbir zaman unutmayan Sabahattin Ali, bu meselenin izlerini yer yer edebiyatında da işleyecektir.

Yahya Kemal ile Nâzım Hikmet arasındaki ilişki kitabın bir diğer özel başlıklarından birisidir. Biri ustalık döneminde, diğeri ise henüz yolun başında olan iki şairin hikâyesini ele alan “Yahya Kemal’i Korkutan Çocuk” başlıklı bu yazı, gerek dönemin edebî ortamına, İstanbul ve gündelik yaşamına, gerekse bu iki şair arasındaki çatışmaya dair okura birçok not düşer. Celile Hanım etrafına örülen bu hikâye, gerek açmazları gerekse dönemi boyunca oluşturduğu infial ile Nâzım Hikmet’i çok etkileyecek, onun Yahya Kemal ile arasının açılmasına zemin hazırlayacaktır.

Türk edebiyatının ve entelektüel tarihinin kendisine has karakterlerinden birisi olan Neyzen Tevfik, Melih Yıldız’ın çalışmasında yer açtığı bir başka başat figürdür. Neyzen’in küçük bir çocukken hafızasına kazınan ve bir daha aklından hiç silinmeyen, sırığa geçirilmiş insan başları, onun için büyük bir kırılmanın habercisidir. Babasının onca mücadelesine, kendisi için uğraşına rağmen henüz çocukken tanık olduğu bu tablo zihninden hiç silinmeyen Neyzen, zamanla giderek daha da sorunlu bir hâl alır. Kurtuluşu bir süre için ney çalmakta bulsa da hiçbir şey onu yaşamın karanlık yönünden ayıramaz. Neyzen’in hikâyesini dile getirirken onun Mehmet Âkif gibi birçok şairle olan dostluğuna da yer veren Yıldız, onun din, sanat ve edebiyat ile ilişkisini de farklı şekillerde ortaya koyar.

“Çirkin şair” Ahmet Hâşim, özel hayatı ve edebiyatını besleyen damarlarla yazarın üzerinde durduğu bir başka önemli figürdür. Yaşamı boyunca sıkça “çirkinliğinden” ve “Arap olmakla yaftalanmaktan” hiç hoşlanmayan Ahmet Hâşim, Yahya Kemal ile arasındaki gerilim, sevgilileri, şiir dünyasına yönelik eleştiriler ve onlara verdiği yanıtlarla ön plana çıkan, modern Türk şiirinin kurucularından birisi olarak değerlendirilebilir. Hâşim’in hikâyesini gönül ilişkileri üzerinden değerlendiren ve onun yaşamını ne tür değerler üzerine kurduğunu odağına alan yazısında Yıldız, edebiyat ve sanatın üzerinde durduğu temel meseleleri de böylelikle kuşatır.

Fotoğraf: Remzi Kitabevi

İsmail Safa, Ahmet Vefa ve Peyami Safa, hikâyeleriyle kitapta yer alan diğer önemli isimler arasında sayılabilir. Önce iki kardeşin zorlu yaşam hikâyesini, ardından Peyami Safa’nın aile yaşantısını çeşitli tanıklık ve arşiv incelemesiyle ortaya koyan yazar, böylelikle ortaya bir aile panoraması çıkarır. Biri Sivas’ta sürgün hayatı sürerken vefat eden, diğeri bir bimarhanede (akıl hastanesinde) yaşamının en güzel yıllarını kaybeden iki kardeş, Türk edebiyatına etkileriyle ön plana çıkar. İsmail Safa’nın oğlu Peyami Safa ise eşi Nebahat Hanım ve oğlu Merve Safa’nın başına gelenler ise usta yazarı oldukça güç bir durumda bırakır. Yaşamı boyunca yakın çevresindeki birçok insanı kaybeden Peyami Safa, sıklıkla ölüm ile sınanır. “Peyami Safa’nın Omzundaki En Ağır Yük”te bu duruma dikkat çeken Melih Yıldız, böylelikle her şeyin göründüğü gibi olmadığı, kimi yaşamların oldukça güç koşullar altında sürdürüldüğünü ortaya koyar. Peyami Safa ve Safa ailesi gibi yaşamlarda “ölüm” sürekli tekrar eden koyu bir imge olarak belirir. Hastalık, psikolojik rahatsızlıklar, bilinç kaybı giderek anlamını derinleştiren konular olarak ön plana çıkar.

Şükûfe Nihal, Mazhar Osman, Besim Ömer, Süreyya Bıyıkoğlu, Osman Fahri, Cenap Şahabettin, Melih Yıldız’ın kitap boyunca zorlu yaşamlarına, hayat hikâyelerine, yollarının akıl hastanesi ile kesişimine yer verdiği diğer başat figürler olarak sayılabilir.

Kitabın son bölümünde yer alan “Akıl Hastanesine Düşen Akıllılar” başlıklı yazıda gazeteci Nellie Bly’nin hikâyesine yer veren Melih Yıldız, akıl hastanelerinin zaman içerisinde nasıl bir yapıya dönüştükleri, eski ve yeni uygulamalar arasındaki farklılıklar ve modern psikolojinin çıkış noktalarını bir gazetecinin serüveni ile irdeler. Joseph Pulitzer’in New York World gazetesindeki editörlerinden biri olarak Nellie Bly, hasta kılığına girerek Bellevue Hastanesi’ne yatar. Bu hastanede akıl hastalarına nasıl muamele edildiğini, yanlış tedavi yöntemlerini, doktorların umarsızlığını, kötü yaşam koşullarını tek tek not eden ve ardından kamuoyu ile paylaşan Bly, zamanla büyük bir dönüşümün önünü açar. Bly’nin raporu doğrultusunda harekete geçen hükûmet, akıl hastaneleri konusunda büyük bir reform gerçekleştirir ve bu gibi yapılardaki koşullar hızla iyileştirilir. Nihayetinde bazen akıllıların da yollarının akıl hastanesinden geçtiğini belirten Yıldız, dünden bugüne nelerin değişmiş olduğunu ve tüm büyük dönüşümlerin arka planında karanlık bir hikâye yattığını ortaya koymuş olur.

Melih Yıldız, geçtiğimiz haftalarda Remzi Kitabevi tarafından yayımlanan Aklın Uçurumunda: Bilimde, Sanatta, Edebiyatta Aykırı Kişilikler ve Hikâyeleri başlıklı kitabında yolu akıl hastanesinden geçen yazar, şair ve entelektüellerin mücadelelerine odaklanır. Kimi bizatihi kendi kimi ise yakın çevresi dolayısıyla akıl hastaneleriyle tanışan tüm bu isimler, zorlu yaşamlarıyla kendilerinden sonraki birçok insana örnek olur. Mücadelenin yaşam için kaçınılmaz bir unsur olduğunu ortaya koyar.