Nihan Abir
I.
Siniden Masaya: Türk Romanında Sofra başlıklı inceleme kitabımda sofraların roman türü içinde ne tür anlamlara gelebileceğini araştırmıştım. Aslında bu bir doktora teziydi; sofraların anlamı, romanın yapısına katkısı olup olmadığı ve yemeğin işlevlerinin sanat yapıtına yansıması doktorada üzerine çalışacak kadar ilgimi çekmiş, zihnimi meşgul etmişti. Defne Suman’ın Kahvaltı Sofrası adlı kitabıysa doktorayı bitirdiğim yıl yayımlanmıştı. Yani zihnimiz benzer zamanlarda aynı mesele ile meşguldü: Sofra dediğimiz şey nasıl bir “geçit” haline geliyor ve aile bağlarını nasıl bu denli güzel gözler önüne serebiliyor?
Kahvaltı Sofrası, “Aile Bağlarının Sorgulandığı Sofralar” başlığına mükemmel bir örnek.[1] Yazar, Açık Radyo’da Seval Şahin’le yaptığı söyleşisinde bu romanın tamamını kahvaltı sofrasında kurgulamak istediğini ancak karakterlerin bir süre sonra hareket etmek istediğini belirtir.[2] Bu sebeple roman, kahvaltı sofrasında yaşanan bir olayı merkeze alır ve dalga dalga genişler. Mekân Büyükada’dır. Romanın ana karakterlerinden ressam Şirin Hanım 100. yaşına girecektir. Bunun şerefine aile dostlarından gazeteci Burak, Şirin Hanım’la bir röportaj yapmak üzere Büyükada’ya gelir. Burak, Şirin Hanım’ın yeğeni Nur’un yakın arkadaşıdır. Nur’a öğrencilik yıllarından beri âşıktır, aralarında zaman zaman romantik ilişkiler de yaşanır. Ancak Nur evlidir ve roman ilerleyince öğreniriz ki eşi Ufuk’la arasında bir problem vardır.
Şirin Hanım, Nur ve Burak’ın yanı sıra romanın diğer ana karakterleri Sadık, Fikret ve Selin’dir. Sadık, Şirin Hanım’ın kahyasıdır. Ancak o sıradan bir kâhya değil; Şirin Hanım’ın çocukluğundan itibaren yanında olan, ailenin kara kutusudur. Fikret, Şirin Hanım’ın erkek torunu, Nur’un ağabeyidir. Selin ise Fikret’in kızıdır. Defne Suman, anlatıyı başlangıçta sadece Burak’ın ağzından aktaracakken karakterlerin kendi sesini duyurduğunu bu sebeple romanın her bölümünü farklı bir karakterin ağzından kaleme aldığını belirtir.[3] Bu bakımdan Kahvaltı Sofrası bir olayın etrafında farklı karakterlerin bakış açılarını ve geçmişlerini de okuyabildiğimiz çok katmanlı bir yapıya ve iç içe geçen sırlara sahiptir.
Bunlardan ilki romanın çekirdeğini oluşturan kadim aile sırrıdır. Yıllar evvel kahvaltı sofrasında yaşanan bir olay, ailenin sonraki nesillerinin haberleri dahi olmadan onları etkilemeye devam etmiştir. Aile, varlıklı ve iyi eğitimli bireylerden oluşmasına rağmen Fikret’in deyimiyle herkes mutsuzdur. O, bu ailenin üstünde bir lanet olduğuna inanır. Nitekim bunu araştırmak için ortadan kaybolması romanın ikinci sırrını oluşturur. Nil’in mutsuzluğu ve eşi Ufuk’la arasının çok bozuk olması romanın merak yaratan üçüncü noktasıdır. Bir başka soru işaretini ise Burak ile arasındaki ilişki oluşturur. Sadık’ın geçmişi, aileye nasıl geldiği, Şirin Hanım’ın yanında nasıl çalışmaya başladığı da okuyucunun zihnini kurcalayan karanlık noktalardan biridir.
Yazar bir ailenin hem geçmişinde hem bugünündeki sırları eş zamanlı anlatır. Bu sebeple roman, temposu düşmeden okuyucunun merakını daima canlı tutar. Sırlarını tek tek açıklayarak da son bulur.
II.
“Sofra, en küçük toplumsal birim olan aileler için çoğu zaman bir ritüel niteliğindedir. Aynı sini ya da masa etrafında toplanan aile bireyleri, aralarındaki samimiyeti, aile bağlarını, aile geçmişini çoğu zaman sofra başında sorgularlar. Burada herkesin bir araya toplanarak konuşmak için elverişli bir ortam oluşturulmasının payı büyüktür.”[4] Bununla birlikte sofra, bir toplanma yeri olduğu için konuşulmayan konuların, üstü örtülen meselelerin çarpıcılığı artar. Kahvaltı Sofrası’nda yıllar önce kahvaltı esnasında yaşanan bir olayın sırrı, aileye dair daha büyük bir sır ile çevrelenir. Bunların çözülmeye başladığı ilk yer de yine kahvaltı bir sofrası olur. Romanda kahvaltıda yenip içilen şeyler değil, konuşulmayanlar ve bu sebeple kişilere yük olan meseleler ön plandadır.
Defne Suman’ın Kahvaltı Sofrası anlatım tekniği, sofranın aile sırlarıyla ilişkilerini ortaya çıkarma biçimi ve yarattığı atmosfer bakımından Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’ini anıştırır.[5] Sessiz Ev’in büyükannelerini ziyaret etmeye giden üç torunu, onların arasındaki iletişimsizlik Kahvaltı Sofrası’nda Nur ile Fikret arasındaki tatlı çekişmeye dönüşür. Selin’in halasına imrenmeyle karışık bir kıskançlık duyması da aile bireyleri arasındaki gerilimi yükselten unsurlardandır. Benzer şekilde Sessiz Ev’de varlıklı büyükhanım ve yanındaki cüce kahyasına karşılık Kahvaltı Sofrası’nda ressam Şirin Hanım ile onun sadık kahyası ve yoldaşı Sadık vardır. İki ailenin de erkekleri aile geleneğini etkileyecek sırların yaratılmasına yol açmış, bu yükü yaşı büyük olan kadın roman karakterlerinin omzuna bırakmıştır. Sonraki nesil ise sebebini bilmediği problemlerin hayatlarında yarattığı kaygı ve olumsuzluklarla boğuşmak zorunda kalır. Bunları çözümlemek ve açığa çıkarmak ise torunların hayat yolculuğunun amaçlarındandır. İki roman da bu öğeleri kendi sesi ve meseleleriyle başarıyla işler. Bu başarının en önemli destekleyicilerinden biri ise elbette sofradır.
III.
Kahvaltı Sofrası anlatım tekniği, karakter gelişimi ve olay örgüsü bakımından başarılı bir roman. Özellikle gerilimin çözüme kavuşturulduğu sahneler oldukça vurucu kurgulanmış. Bunda kahvaltı sofrasında yaşanan olayın çarpıcılığı kadar tarihi ve toplumsal bir meselenin arka plan olarak kullanılması da etkili. Okuyucu olarak benim dikkatimi çeken ve hayranlığımı kazanan başka bir nokta ise çözümün resim sanatı ile gerçekleşmesi. Yazar, bu sahneyi o kadar başarılı kurgulamış ki resmin çizilişi, kelimelerin ve renklerin kullanılışı gözümüzün önünde canlanıyor, bizi resmin içine davet ediyor. Böylece çözüme ortak olmakla kalmıyor, hikâyenin karakterlerinden biri haline dönüşüyoruz.
Benzer bir hissi romanında resmi değil müziği kullanan Zülfü Livaneli’nin Serenad’ını okurken hissetmiştim. Burada beni hem etkileyen hem düşündüren şu oldu: Edebiyat; toplumsal bir meseleyi, acı bir tarihî olayı ya da yüzleşilmesi gereken bir gerçekliği aktarırken güzel sanatların başka bir kolunu kendine kattığında anlatım olanağını kuvvetlendirip olayı daha mı çarpıcı kılıyor?
Eseri çok daha etkileyici kıldığı kesin. Zihin ve duygular kelimelere, kelimeler notalara ve renklere döndüğünde doygunluğumuz çok daha tatmin edici oluyor.
Afiyet Olsun…
[1] Defne Suman, Kahvaltı Sofrası, Doğan Kitap, İstanbul 2018.
[2] “Defne Suman ile Söyleşi: Kahvaltı Sofrası”, Günün ve Güncelin Edebiyatı, Açık Radyo 95.0, 5 Mart 2020.
[3] agy.
[4] Nihan ABİR, Siniden Masaya: Türk Romanında Sofra, Kitabevi Yay., İstanbul 2021, s. 127.
[5] Orhan PAMUK, Sessiz Ev, İletişim Yay., 30.bsk., İstanbul 2009.