Bihter Sabanoğlu
Belçikalı sanatçı Agnès Guillaume’un Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Kaçalım/Let’s Escape” Benim Gecelerim, Benim Korkularım, Benim Düşüncelerim ve Benim Köklerim isimlerini taşıyan, her biri beş dakikalık dört video yerleştirmesinden oluşuyor. Paris’teki Petit Palais, Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi, San Fransisco’daki 836M Gallery gibi mekânlar ve ArtBrussels, Videoformes, Nuits Blanches gibi organizasyonlarda işleri sergilenen sanatçının sergisi Sanatorium’da 4 Nisan’a kadar görülebilir.
Agnès Guillaume’un “Kaçalım” isimli sergisi, bilinçaltının devinimini ve bilinçli içebakışın matematiğini hayvanlar ve doğal öğeler aracılığıyla izleyiciye aktararak içsel bir kaçış yolu öneriyor. Müzik geçmişine sahip sanatçının işlediği görüntülere dingin bir ritim ve hareket eşlik ederken, videolarında kuş ve taş motifleri özellikle öne çıkıyor.
1. KUŞLAR
Sanatorium’un girişine konuşlandırılmış, serginin en büyük ölçekli videosu Benim Gecelerim kuş ile uykunun simbiyotik doğasından faydalanıyor. Kuşun bir metafor olarak yüzyıllardır sanatçılar tarafından neredeyse saplantılı biçimde kullanıldığını gözlemleyebiliriz; İngiliz Romantik şiirinin Keats ve Coleridge gibi temsilcilerinin veya farklı asırlarda yaşamış Fransız şairler Verlaine ve Lamartine’in yazdığı şiirler, Poe’nun “Kuzgun”u, tasavvufi öykü Mantiku-t Tayr, yani Kuşların Dili, akla ilk gelen örneklerden. Kuşun mütehayyel doğasının sanatçınınkine benzetilmesinden, uçma eyleminden gelen özgürlüğünün, sanatçının serbest çağrışımlarla ürün ortaya koyan zihninin işleyiş biçimiyle özdeşleştirilmesinden kaynaklanan bu durum, Guillaume’un eserinde, kuşun, rüya görme eylemiyle birleştirilmesi şeklinde tezahür ediyor.
Bilinçaltı akışının en aşikâr biçimde ortaya çıktığı uyku hali, önce gözleri açık olan ve devamında uykuya dalmış halde gösterilen kadın yüzünün üzerine kuşların yavaş yavaş, adeta bir toprağı fethedercesine yayılımıyla aktarılıyor. Kullanılan yüzün sanatçının kendisine ait olması, tanık olduğumuz devinimin uyku halindeki sanatçının zihninde vücut bulduğunu gösteriyor. Rüya esnasında açığa çıkan korkular, duygular ve arzuların uçuculuğu da uykunun bir başka veçhesi; vurgu uçuculuk üzerine olduğundan videoda kuşlar kendi yaratıcı güçlerinin sembolü olan ötüşleriyle değil kanat çırpışlarıyla öne çıkıyor. İzleyici de kuşların sesi yerine yalnız uykuya dalmakta olan kadının nefes alıp verişini duyuyor.
Dünyanın tüm kuşlarının, kralları Simurg’a ulaşmak üzere Kaf Dağı’na yola çıkmalarını konu alan ve yolculuğu tamamlamayı başaran otuz kuşun bir ayna ile karşı karşıya gelerek esas eriştiklerinin kendi tekamülleri olduğunu kavramalarıyla biten Kuşların Dili eserinde gözlenebileceği üzere burada da kuş imgesi aynı zamanda bir ayna işlevi görüyor; uyku halindeki yaratıcı zihnin sınırsız özgürlüğüne ayna tutan kuş figürü, sanatçı tarafından zihnin bir yansıması olarak kullanılıyor. Videonun tam arka tarafına yerleştirilmiş Benim Düşüncelerim’de sanatçının bilinçaltının izleyiciye aktarımı zirveye ulaşıyor. Uykuya dalma anını takiben rüyanın göbeğine dalan ve sürrealist estetiğin yoğun olarak kullanıldığı videoda, gözleri bağlı bir kadın, bir deniz anasının gövdesinden neredeyse Boticelli’nin Venüs’ü gibi doğduktan sonra, gerçeküstü bir deniz altı aleminde aheste dans figürleri sergiliyor. Max Ernst’in rüyayı betimleyen kolajlarının neredeyse tamamında ortaya çıkan su ve dalga öğelerinin Guillaume tarafından denizanası imgesiyle beraber kullanılması bir yandan bilinçaltının akışkan niteliğine gönderme yaparken, bir yandan da videonun gerçeküstü doğasını perçinleştiriyor.
2. TAŞLAR:
Serinin “Mineralités” adını taşıyan videosunda Guillaume, “Çin Rüya Taşları”ndan aldığı ilhamı Fransa’nın kuzeybatısında yer alan Brittany’ye taşıyor. Yaklaşık 7. yüzyıldan itibaren Çin spiritüalizminde kendine yer bulan ve Çin’in Yunnan bölgesinin mermer yatakları açısından zengin Dali kentinde toplanan rüya taşları, doğal elementlerin taşa kazıdıklarının muhayyel bir yorumu olarak tanımlanabilir. Dünyevi nesnelerde doğanın yansımasını gören Çin kültürü, erozyona uğramış, üzerinde birtakım şekiller, hatta mantarlar oluşmuş taşlara pastoral anlamlar yüklüyor; taş, birdenbire üzerinde dağ çiçekleri biten, ortasından nehirler akan bir mikro-kozmosa dönüşüyor. Çin kültürünün taşa atfettiği önem ülke edebiyatının en önemli eseri olarak kabul gören Kırmızı Köşkün Rüyası’nın akli melekelere sahip bir taşın dünyayı tecrübe etmek için yanıp tutuşarak bir insan bedeninde enkarne olmasını konu almasından da anlaşılabilir. Guillaume, geleneksellikten uzaklaşmış Çin toplumunda artık uygulanmayan bu taş okuma pratiğini, Fransa’nın en vahşi ve kontrol edilemez doğasına sahip bölgesi Brittany’de yeniden hayata geçirmeyi seçiyor. Bölgedeki materyallerden seçtiği kum, taş gibi somut öğelerle yine bölgede deneyimlediği ışık, rüzgâr gibi soyut elementleri dokuz ayrı ekranda, Çin rüya taşlarını andıran bir kompozisyonla sunan sanatçı, bu işinde, diğer videoların bilinçsiz serbest çağrışımının aksine, izleyiciyi bilinçli bir meditasyona, doğayı gözlemleme ve özgürce deneyimlemeyle başlayan bir içebakışa davet ediyor.
Agnès Guillaume’un videolarını Kaçalım başlığı altında birleştirmesinin sebebi tam da bu gibi görünüyor; söz konusu ister kuşlar, deniz anaları ve dalgalardan oluşan bir hayal âlemi, ister doğal elementlerin açtığı bir kapı aracılığıyla geçilen bir zihinsel evren olsun, sanatçı tüm gücüyle izleyicisini somut olandan kaçışa yüreklendiriyor.