T

Tahtelkale: Tahtakale. 

“Tahtelkale’de gündüz sarraf ve gece kumarbaz olan her kim varsa …” (124)

Tarraka: Gümbürtü.

“[…] adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.” (13)

Temriye: Deride yer yer küme durumundaki birtakım kabartılarla kendini gösteren hastalık.

“Yüzüne ve bedenine balmumu ve boyalarla, Halep çıbanı, dolama, şirpençe, siğil, temriye, yenirce, itdirseği, isilik, hıyarcık, arpacık, incitmebeni, ceriha, bıcılgan ve akarcalar yapıp dilenmeye çıktığı ilk gün, Bağdat’ta bir günde verilen sadakaların onda dokuzunu topladı.” (96)

Tımar etmek: Yaralara bakmak, iyileştirmek.

“Hınzıryedi adamın yaralarını tımar etti.” (105)

Tizap: Altın ve gümüşün işlenmesinde kullanılan kimyasal madde.

“Zaç yağı, kezzap, tizap ve tuzruhu ise cam şişelerde muhafaza ediliyordu.” (144)

Tolga: Miğfer.

“Tolgalarının burunluklarını indirmiş ve yüzlerini demir peçelerle örtmüşlerdi.” (18)

Topuk göstermek: Osmanlı döneminde bıçkınların, külhanbeylerinin, kabadayıların ayakkabıyı topuğu gösterecek şekilde arka kısmına basarak giymesi.

“[…] en şiddetli soğuklarda bile yalınayak dolaşıp baldırlarını açıkta bırakan diz çakşırıyla Kostantiniye’nin yedi meydanında ve yetmiş iki külhanında topuk gösterirdi.” (16)

Tüfenk: Tüfek.

“Bununla birlikte yeniçerilerin tüfenk menzillerine girmişlerdi..” (82)

U

Usturlab: Gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan araç: 

“Bu düzensiz oda türlü türlü eşyalar, usturlab, rubu tahtaları, kublenuma, aynalı kerteriz cinsinden cinsinden gökbilim ve denizcilik aletleri […]” (20)

“Göz, dürbün ve usturlab olmadan yıldızları gören bu adam…” (189)

Ü

Ütülmek: Oyunda yenilmek, kaybetmek. 

“Seksen deve yükü mal, mülk, para ve ziynet böylece ütüldüğü zaman gün çoktan doğmuş olur…” (156)

V

Venedik sekinesi: Venedik parası.

“[…] Mısır altınlarıyla Venedik sekinelerinin çoğu böyle gittikten sonra […]” (17)

Y

Yakı: Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp deri üzerine uygulanan, beden ısısıyla vücuda yapışan eczalı parça.“[…]bir yakıyı on bir filuriye yutturmuştu.” (29)

Yalım: Alev.

“… Mehdî’nin gelip benim gibilerle savaşacağını ve büyük bir yalımın diğer günarkârlar gibi beni de Mahşer’e, Büyük Toplantı yerine sürükleyeceğini öğrendim.” (180)

Yatağan: Namlusu kavisli, iki yanı da kesici bir tür uzun savaş bıçağı.

“Arap İhsan’ın ayeti kerimeli devasa yatağanıydı bu.” (63)

“Kumarbazların hemen hepsi bıçaklarına, yatağanlarına, pistollerine davranarak, ‘Haklı. Görmek istiyoruz. Konuşsun bakalım!’ diye bağırınca Gazanfer oyunda kullanılan zarları ortaya fırlattı.” (166)

Yedmek: Yanında, beraberinde götürmek.

“Loncada gözleri görmeyen bu adamı yedecek bir dilenci buldu …” (105)

Yenirce: Frengi.

“Yüzüne ve bedenine balmumu ve boyalarla, Halep çıbanı, dolama, şirpençe, siğil, temriye, yenirce, itdirseği, isilik, hıyarcık, arpacık, incitmebeni, ceriha, bıcılgan ve akarcalar yapıp dilenmeye çıktığı ilk gün, Bağdat’ta bir günde verilen sadakaların onda dokuzunu topladı.” (96)

Z

Zaç yağı: Sülfürik asit.

“Uzun parmakları ve nice zamandır kesmediği kirli tırnakları zaç yağıyla meşgul olmaktan sararmıştı.” (102)

Zagon: Kural, yol, yöntem.

“[…] Rendekâr’ın şüpheyi bir “zagon” yani bir yöntem olarak benimsediğini öğrendi.” (45)

Zangoç: Kilise hizmetini gören ve çan çalan kimse.

“Kendisine bir ekmek kapısı arayan bu eski zangoç tünel kazma işinde maharetli olduğunu düşündüğünden dokuz akçe yevmiye ile lağımcı ocağına yazıldı.” (53)

Zılgıt: Korkutma, çıkışma, gözdağı, azarlama.

“Bu kişiler insanın kanını donduracak kadar ağır ve katmerli zılgıt çekip hasımlarını yere yıkan Binbereket’i arkadan ittirerek yolu açmaya çalışıyorlardı.” (212)

Zincifre: Cıvanın indirgeme yoluyla elde ettiği cevherdir.

“… zemindeki gübre havuzunda beklettiği zincifrenin yeterince mayalanıp mayalanmadığını denetliyordu.” (144)

Zolota: Osmanlı Devleti’nde de kullanılan gümüş Leh kuruşu.

“[…] Alibaz’ın entarisinin içinden yerlere Venedik dükaları, İspanyol kuruşları, esedi altınlar, zolota ve mangırlar dökülmeye başladı.” (18)

Zosimos: İsa’dan sonra 3. yüzyılda Mısır’ın Panaopolis kentinde yaşamış olan Zosimos adlı Yunanlının bilinen en eski simyacı olduğunu kabul edilmektedir. Zosimos adi madeni altına çevirmek için kullandığı katalizatöre xerion adını vermişti. Burada muhtemelen buna gönderme yapılmaktadır.

“Orta yerdeki üç zosimos ocağından ikisi yanıyor ve üstlerindeki imbikler fokurduyordu.” (102)