
Abdullah Ezik
abdullah.ezik@sanatkritik.com
“Onlar” başlıklı kişisel serginizle bu yıl 6. edisyonu düzenlenen Artweeks@Akaretler’de sanatseverlerle buluşuyorsunuz. Sergi ise kendi içerisinde Milliyet Sanat’ın 50. yıl etkinlikleri kapsamında hayata geçiyor. Öncelikle Milliyet Sanat’ın geride kalan 50 yıllık serüveni ve sizin yolunuzun Milliyet Sanat ile kesişme noktası üzerine ne söylersiniz?
Milliyet Sanat ile aslında yollarımız yaklaşık iki yıl önce ilk kapak çizimim ile kesişti. Sevgili Filiz Aygündüz ile bu kapak çizimi üzerine tanıştık ve sonrasında yaklaşık bir yıl önce de bana dergide her ay çizmemi önerdiler. Beni her seferinde çok mutlu eden bir süreçti çünkü yaptığım işe saygı duyan muhteşem bir ekipler. Çocukluğumda her ay Milliyet Çocuk dergisi alırdım ve sıkı bir takipçisiydim. Lise dönemimde de bu süreç Milliyet Sanat dergisi almaya evrilmişti. Benim için her zaman ayrı bir yeri vardır derginin, lise yıllarımda Güzel Sanatlar Lisesi’nde okulda sıralarda görürdüm dergiyi, o zamandan bu zamana hep çok kaliteli bir içeriği var derginin, çok severek okumaktayım.
Serginin başlığı da en az içeriği kadar çarpıcı: “Onlar”. Salt bu başlık üzerinden dahi birçok şey söylemek, birçok meseleyi tartışmaya açmak mümkün. Bu noktada sizin hayvan dostlarımızı “onlar” olarak tanımlamanız ve ifade etmeniz de önemli. Neden bu başlık ve siz “Onlar”ı nasıl tanımlarsınız?
“Onlar”ı aslında sadece hayvan dostlarımız için değil, illüstrasyonlardaki karakterler ile olan bağları nedeni ile de seçmiştik. Çok değerli arkadaşım Mustafa Bahadır Şahin’e bu illüstrasyonları çizme fikrinden bahsettiğimde bana bu isim fikrini vermişti. Bizler aslında onlara uzaktan bakan ve onları izleyen konumundayız bu sergide. Ama baktığımız açıdan ne kadar güzel olduklarını, aralarındaki sevgi bağını ve bu bağ ile hayata, umuda tutunduklarını görebiliyoruz.


“Onlar”da odak noktanız sanatçılar ve onların hayvan dostlarıyla olan iletişimleri, ilişkileri. Peki söz konusu bu süreçte sizi özellikle hayvan dostlarımız üzerine çalışmaya ve bu konu etrafında gelişen bir sergi düzenlemeye yönlendiren ne oldu?
İllüstrasyonları çizme fikri Virginia Woolf’un köpeği Pinka’dan ilham alarak yazdığı Flush: Bir Köpeğin Romanı’nı görmem ile başlıyor aslında. Woolf’un köpeği ile kurduğu derin bir bağ var, yazdığı kitaptan da bunu anlayabiliyorsunuz. Flush, bir köpeğin gözünden Viktoryen dönemi anlatan bir kitap. Önceleri bakıcıları ile tüyleri taranan, şaşalı evinde özel mamalar ile beslenen Flush’un daha sonrasında sokak yaşamına dahil olması, kendisi gibi köpeklerle bir araya gelerek bu yaşama alışması, kısaca özgürlüğünün gerçekliğini yaşamaya başlamasını anlatıyor. Woolf köpeği ile öyle bir bağ kurmuş ki, gözlemlerini muhteşem aktarmış kitapta.
İllüstrasyonlarınızda eserleriyle tarihe iz bırakan birçok önemli sanatçının yol arkadaşı ve ilham kaynağı olan hayvan dostlarıyla kurdukları ortaklıkları, ilişki ve sevgiyi görünür kılmaya özen gösteriyorsunuz. Söz konusu bu sanatçılar ve onların hayvan dostlarıyla geliştirdikleri ilişkiler üzerine ne söylersiniz?
Serginin manifestosunu Dilek Atlı yazdı ve bence o aklımdan, içimden geçenleri çok güzel aktarmış. Sorunuzun cevabı olacağını düşünerek bir kısmını paylaşmak isterim:
“…Güçlerini birlikte yaşadıkları hayvanlardan alarak hayatla barışını sabit tutmak, karşılıksız sevgisiyle umuda asılmak ve ilham veren doğallıkları, dostluklarıyla eserlerine katkı sağlamak birlikte yaşadıkları hayvanlarıyla mümkün oldu.
İz bırakmış ve ilham olmuş yaşam biçimleriyle sanatçılar, karşılıksız sevgi ile kutsanmış hayatlar ile kült yazarlar, hemen hepsinin hayvan dostları var. Onlara hayat arkadaşlığı yapmış, tuhaflıklarıyla karanlıkta bile gülümsetmeyi başarmış biricik yaratıklar…”

Sergi çerçevesinde izleyicilerle buluşan işlerinizde yer verdiğiniz yazar, şair ve sanatçılar ayrıca üzerine düşünülmesi gereken isimler: Audrey Hepburn, Clarissa Pinkola, Edgar Allan Poe, Salvador Dali, Virginia Woolf, Pablo Picasso, Frida Kahlo… Söz konusu tüm bu isimler ve onların hayvan dostlarıyla kurdukları ilişki size nasıl ilham oldu? Bu ilişkilerin sizi besleyen, çarpıcı yönleri nelerdi?
Bahsettiğimiz karakterler sadece tüylü dostları ile birlikte yaşayanlar değil, ayrıca onlardan ilham alanlar da bir yandan. Örneğin Clarissa Pinkola’nın çok sevdiğim kitabı Kurtlarla Koşan Kadınlar bunun çok güzel bir örneği. Kitap içindeki mitlerle kadınların içgüdülerine kulak vermeleri öğütlüyor. Ve bunları da anlattığı hikayeler ile yapıyor. Aslında yaptığı metafor buradan kurtlara da atıfta bulunuyor. Bir kurt doğada, vahşi ormanda hayatta kalmak için nasıl ki içgüdülerini kullanıyorsa, bir kadın da her zaman hayatta içgüdülerine kulak vermeli, iç sesini dinlemelidir der. Ve biz kadınlara güçlü olmamızın yolunu gösterir bir yandan.
Son yıllarda hayvan hakları gibi konular Türkiye’de önemini giderek arttırdı. Bu süreçte birçok olumsuz hadiseye de tanıklık ettik. Bu anlamda “Onlar” aslında bu konuya da dikkat çeken, hayvan hakları gibi konular özelinde farkındalık da uyandıran bir sergi olarak değerlendirilebilir. Son olarak “Onlar”, bugün için nasıl bir anlam ifade ediyor? Serginin günümüz Türkiye’si ve hayvan dostlarımızla ilişkisi üzerine ne söylersiniz?
Serginin özü temsili olarak bize tanıdık gelen yüzler olsa da insanlar ile hayvanlar arasındaki o çok özel bağı göstermekte. Biz insanlar bir şeyleri sınıflandırmaya, güç gösterileri yapmaya ve zaman zaman ne yazık ki doymak bilmeyen isteklerle doğayı tahrip etmeye devam ediyoruz. Oysa ki hayvanlar bunu bilmezler, ihtiyaçları kadarı ile yaşar, doğaya uyum gösterirler. Sevgileri koşulsuzdur ve gerçektir. Bu nedenle son zamanlarda ülkemizde olanları izlemek bizi çok yaralıyor. Çok sevdiğim arkadaşım Burçak Beşlioğlu ve İnci Kutay’ın kurduğu Başka Bir Hayat Diliyorum derneğine sergi gelirinin bir kısmı ile destek olma kararı aldık. Çünkü ülkemizdeki barınakların şartları yeterli değil, mama ve ilaç ihtiyacı çok fazla. Bu şekilde biraz bile farkındalık yaratabilirsem ne mutlu bana…