.

Serpil Yeter: “Sanatçı nerede olursa olsun her daim yaşamın içindedir.”

serpıl-yeter-baska-gor-sergısı-anna-laudel

Abdullah Ezik

abdullahezik@gmail.com

Üretimlerinde sosyal temalara farklı doku ve desenlerle hayat veren Serpil Yeter’in daha önce sergilenmemiş eserlerinden oluşan “Başka Gör” isimli fotoğraf sergisi Anna Laudel İstanbul’da izleyicilerle buluşuyor. Yeter’in 2000 yılında İstanbul semt pazarlarında yaptığı gözlem ve edindiği deneyimlerden yola çıkarak kurguladığı sergi, merkezine aldığı fotoğraf seçkisi ve ses yerleştirmesi ile izleyicilere galeri mekânında farklı türden bir sanat deneyimi vadediyor.

Abdullah Ezik, Serpil Yeter ile “Başka Gör”ün hikâyesi, sergide yer alan fotoğraf seçkisi ve ses enstalasyonu üzerine konuştu.

Gündelik yaşam, sizin işlerinizde kendisine karşılık bulan başat bir mesele olarak değerlendirilebilir. Yeni kişisel serginiz “Başka Gör” de bu bağlamda gündelik yaşam ile sanatın kesiştiği özel bir ara bölge olarak tahayyül edilebilir. Öncelikle “Başka Gör”e giden yolda gündelik yaşam ile sanat, sizde nasıl bir düşünce ile iç içe geçti?

Sanatçı nerede olursa olsun her daim yaşamın içindedir. Bu yaşadığı dünyanın bir parçası olduğundan planetimizin sorunlarına dahil açıklama yapmak, ülkeler arasında yaşanan krizler, iyisiyle kötüsüyle, güzellemeleriyle, eleştirileriyle yapılan işlere yansıyacaktır. Benim bu 2000 senesinde çekmiş olduğum fotoğraflar sadece bir pazarda (Salıpazarı-Kadıköy) ve bir günde ses kayıtlarıyla oluşturduğum seçkiden ibaret sanatçı olarak yaşadığınız her an nereye baksanız onu sanata dönüştürme isteği sizi dürtüyor. Bende Berlin’den İstanbul’a bir kişisel sergi için geldiğimde gittiğim Salıpazarı satıcıları, alıcıları, tezgâhları ve sunuş şekilleriyle beni çok etkilemişti. Günlük yaşamın bir parçası olan karın doyurma, giyinme zorluğunun insanların uygun fiyatla alışveriş yapabilecekleri Pazar yerlerine gitmelerini fotoğraf karelerine döküp pazarlardaki atmosferi kendi penceremden vermek istedim.

Serginin merkezinde sizin 2000 yılından itibaren İstanbul semt pazarlarında yaptığınız çeşitli gözlem ve deneyimler yer alıyor. Dolayısıyla kişisel tecrübe ve deneyimin sergide bulduğu yankının özel bir değerinin olduğu da ifade edilebilir. Bu deneyim/tecrübe sizi nasıl etkiledi ve yönlendirdi? (Gerek sergi gerekse ana düzlemde sanat anlayışınız çerçevesinde düşünülebilir.)

2000 senesinde çektiğim fotoğraflardan sonra zaman zaman gittiğim pazarlardaki tezgahlar ve insanlar kaçınılmaz değişimin örneklerini sunuyorlardı. Her seferinde pazarcıların tezgahlarında sergilemelerinde, pazara gelen alıcılarla olan diyaloglarındaki samimi duyguların azaldığını görüyorum. Hele şu son seneler çok daha hızlı bir şekilde Pazar ruhunu etkilemişti. Sebzelerin, meyvelerin, giysilerin ve diğer satılan şeylerin o baskın renkleri ve şekilleri olmasa zannedersiniz ki pazarın üzerine suskun bir karanlık çökmüş. Pazarcıların da alıcıların da omuzları düşmüş olduğu halde yaşam mücadelesinin vermiş olduğu sorumlulukla pazarcı malını satmaya çalışıyor, gelenler de en uygun etiketleri bulmaya! Pazar tezgahlarındaki insan eli değmiş malların yerini teknolojik ürünler, yerli malların yerini Çin malları, pahalı organik ürünler donatmaya başlayınca bazı firmaların varoluşlarını sonlandırmalarına neden olmuşlar ve de pazar ruhunun değişmesine.

Sosyal temalar sizin sanat pratiğinizin önemli başlıklarından birisini oluşturuyor. Toplum, toplumu meydana getiren dinamikler ve bunların temsili “Başka Gör”de de izi sürülebilecek temel bir hat. Sizi sosyal temalarla bu denli ilişkilendiren/ilgilendiren temel motivasyon nedir? Sergide ne tür sosyal tem ve meselelerin peşinden gittiniz?

Sanatçının kendini toplumdan soyutlaması benim için imkânsız! Yaşadığınız toplum içinde sizi etkileyen olayları, konuları kendi dilinizde kimi zaman yücelterek kimi zaman eleştirerek ve izleyicilere de hep bir açık kapı bırakarak onların da kendi düşüncelerini, fantezilerini de katıp bakmalarındaki değişikliği sağlayabilmek önem verdiğim bir olgu. Dünyadaki değişimin her yere yansıdığını görüyoruz, pazarlara da yansıyan bu sosyo-ekonomik değişim 2000 yılında çektiğim fotoğrafların ondan önceki senelerden ve ondan sonraki senelerde ne denli başkalaşım içinde olduklarını görmemeye sergide o zaman diliminin ruhunu yansıtmama ön ayak oldu. Pazarcıların yarınlar kaygısı ailelerinin karınlarını duyurmak için mallarını mümkün olduğu kadar çok satmalarının zorunluluğu, onları bir sanatçı titizliğiyle tezgahlarını düzenlemeye götürür. Yaşam mücadelesinin izlerini onların yüzlerinde görürken aynı zamanda her türlü zorluklara rağmen coşku ve neşelerini alıcılarla olan diyaloglarında görürüz, yapılan espriler kimi zaman gülüşmelere kimi zaman da söz düellolarına dönüşür. Pazara gelenlerin yorgun ayaklarının içinde en uygun etiketli tezgâhları arar gibi bir o yana bir bu yana dönerler. Bazı tezgâhları sadece seyreder ve dokunsalar sanki elleri yanacak.

Pazar, her bir safhasında farklı bir ürünün, değerin, unsurun ön plana çıktığı heterojen bir yapı içerir. Dolayısıyla bütün bir alana doğru şekilde yayılma meselesi pazarın ana meselelerinden birisidir. “Başka Gör” bağlamında siz sergi alanını kuşatırken neler düşündünüz? Pazarlarda sıkça gördüğümüz bu heterojen ama kendi içinde anlamlı/bütünlüklü doku, sizin alana yerleşiminizi nasıl etkiledi?

Pazarların o çok sesliliği hem görsel hem işitsel hem uyum hem de zıtlıklar içeren bir şova dönüşüp bakmayacağın varsa bile baktırtan ilgi odaklarını oluşturan bir kudrete sahip. Ürün çeşitliliği, ürünlerin tekrarı, tekrarın güzellemeye dönüşü, renklerin birbirlerine rakip olması, renklerin birbirleriyle dayanışması benim de sergi düzenlerken bu kargaşa ve uyuma özen göstermeme pazarların ruhunu yansıtmam için kimi yerde uyumu kimi yerde kargaşayı öne çıkararak kaosun düzenini sağlamaktı.

Sergideki fotoğraf seçkisi ve ses yerleştirmesi ilk defa izleyicilerle buluşuyor. Bu fotoğraf seçkisi ve ses yerleştirmesinde sizin için ön plana çıkan temel yaklaşım ne oldu? Sergideki işler nasıl bir ruh ve karşıtlık üzerine kuruldu ve izleyicilere nasıl bir ruhsal iklim vadediyor?

Pazarcıların ve alıcıların sosyo-ekonomik durumlarıyla pazarın cümbüşü her ne kadar zıtlıklar barındırıyorsa bir o kadar da uyum içerisinde. 23 sene öncesine dayanan bu fotoğraflarla ses kayıtlarının onları desteklemelerini, izleyicilerin o günlere gitmelerini, pazarın coşkusunu, artık olmayanları tekrar bakan gözlere seyrettirmeyi arzularken kimi bakanı çocukluk günlerine götürmeye kimi bakanı da güzel günlerini tekrar yad etmesini dileyerek sergiyi geçmiş güzel günlerini tekrar yad etmesini dileyerek sergiyi geçmiş güzel günlerin anısına kaosun düzenini sundum.