.

Reyhan Özdilek: “Suzy Storck upuzun bir şiir aslında.”

Abdullah Ezik

abdullah.ezik@sanatkritik.com

Abdullah Ezik, Reyhan Özdilek ile geçtiğimiz günlerde Moda Sahnesi’nde izleyicilerle buluşan Suzy Storck oyunu, oyunun hikâyesi, çeviri süreci ve pandemi sürecinde yürüttüğü çalışmalar üzerine konuştu.

Suzy Storck kocası ve çocuklarıyla yaşadığı küçük evinde sıradan bir hayat yaşamaktadır. Yeni doğan çocuğu ile ilgilenebilmek için artık çalışmaz; çamaşırları asmak ve günün olması gerektiği gibi işlemesi için gerekenleri yapmakla meşgul olur.

Fakat bir yaz akşamı, bir şeyler kontrolden çıkar. Suzy, sıcağın etkisiyle, tekrarlanan hareketlerin etkisiyle, artık batarak yok olur. Onu geçmişine götüren, vazgeçişlerinin farkına vardıran, hakiki arzulara göre yaşamaktaki acziyetini dile getirtecek bir anlık bir dikkatsizliktir. Sonunda durumun gerektirdiği şeye teslim olur.

 Alt üst edilmiş bir kronoloji ile, Suzy Storck, tek çıkış yolunun trajik ve insanlık dışı bir biçimde ortaya çıktığı, birey olarak inkâr edilmiş bir kadının dramını yeniden inşa eder.

Yaklaşık 2 yıldır süren pandemi koşullarının ardından geçtiğimiz günlerde yeniden izleyicilerle buluştunuz. Öncelikle bir tiyatro emekçisi olarak maddi ve manevi anlamda nasıl bir dönemi geride bıraktınız?

Pandemi dönemi bildiğiniz gibi aslında bütün sahne sanatları emekçileri ve kurumları için hem ekonomik hem de duygusal anlamda çok zorlayıcı hatta -yumuşatmaya hiç gerek yok- “yıkıcı” bir dönem oldu. Tiyatroların, sinema salonlarının, konser salonlarının kapanmak zorunda kaldığı bu dönemde, çalışanların, sanatçıların ve sanat kurumlarının tamamen başlarının çaresine bakmak için yalnızlığa terk edildiğini gördük. Hem duygusal hem maddi anlamda hayatta kalma mücadelesi olarak yaşandı bu dönem. Fakat yaratma güdüsü hiç bırakmıyor insanı. Bugünden geriye baktığımız zaman, hep bu güdü ile ve durmayarak, sanırım bir şekilde atlatmaya çalıştık. Hâlâ atlattığımız söylenemez çünkü etkileri hiç azımsanamayacak kadar derin.

Université Sorbonne Nouvelle master Études Théâtrale – Le Texte et La Scène (Sahne ve Metin) yüksek lisans eğitimi mezunusunuz. Gerek Galatasaray gerekse Sorbonne, sahne ve metin konusunda size neler kattı? Bu eğitim sürecinin sizin oyunculuğunuz ve kariyeriniz üzerinde etkisi nedir?

İki farklı alanda eğitim almış oldum. Böyle olunca iki ayrı küme birleşti ve benim hareket alanım genişledi. Doğal olarak sadece bir tiyatrocu gözüyle bakmıyorum olgulara. Bir metni ya da oynayacağım karakteri ele alırken, onlara farklı açılardan bakmakta hepsinin faydasını gördüm.

Bugüne kadar yerli ve çeviri birçok oyunda sahne aldınız, çevirmenlik ve yönetmen yardımcılığı yaptınız. Kariyeriniz ve sizin için yeri ayrı olan özel bir oyun veya oyuncu/yönetmen/yazar oldu mu?

Hepsinin arasında Suzy Storck’un apayrı bir yeri var.  Her şeyden önce oyunun dert edindiği ve anlattığı şey benim için çok kıymetli. Bu hikâyeyi aktarmada bir aracı olmaktan gerçekten çok memnunum.

Tiyatronun yanı sıra çeşitli sinema filmlerinde de yer aldınız. Bu anlamda farklı disiplinlerde sahne alan bir isim olduğunuzdan da bahsedebiliriz. Genel olarak tiyatro ve sinema arasında ne tür farklar görüyorsunuz? Bu iki disiplin arasında hangisi size daha yakın?

Tiyatro ve sinema, anlatıda farklı araçlardan ve bunların sağladığı imkânlardan faydalanan iki farklı disiplin, evet. Tiyatro canlı ve o an orada gerçekleştirilen ve her temsilde tekrar ve tekrar baştan yaratılan bir eylem. Yaşayan bir şey, canlı kanlı ve gelişir, yolu vardır, sınırları yoktur, çerçeveleyip kaydedip öldürülemez. Oyuncuya hissettirdiği de tabii ki bambaşkadır. Temsilin başından sonuna süren bir duygu yolculuğu vardır, korunması gereken bir enerji ve “gerçekleştirme” arzusu vardır. Ayrıca tiyatro izleyici ile bir araya geldiğinde ortaya çıkan bir “bulut” vardır. Hani gözle görülebilen bir şey olsaydı bu, izleyici ile beraber tüm temsil alanını kaplayan bir enerji bulutu olurdu. Çünkü burada birbirlerine aktarılan düşünceler ve duygular var ve bunların insanda ortaya çıkardığı daha fazla ve artık etrafa yayılan duygu ve düşünceler olur ve paylaşılır, sözle ya da bakışla, oyundan çıktığınızda aklınızda kalan şeylerle. Sinema da kendi araçları ve imkânları ile izleyiciye farklı bir dünya sunar. Orada artık bir mercek vardır, kamera. Neye mercek tutmak istiyorsan onu gösterebilirsin, istediğin kadarını gösterebilirsin. İstediğin gibi kurgular ve kaydedersin. Bunların da izleyici üzerinde bambaşka bir tesiri vardır. Oyuncu açısından tiyatrodan çok farklı bir çalışma biçimi tabii ki, bir şeylerin çok daha teknik ilerlediği bir süreç. Bu sinemanın elinde tuttuğu farklı bir imkân ve güç. Fakat tiyatro ya da sinema izleyici üzerindeki etkisi açısından biri diğerinden üstün diyebileceğim disiplinler değil. Şahsen sahnede olmayı ve izleyici ile o etkileşimde olmayı kesinlikle ayrı tutarım. İzleyici olarak ise tiyatro ve sinemanın ikisinin de büyüsüne tabiyim. İzledikten sonra saatlerce, günlerce düşündüğüm oyunlar da var sinema filmleri de.

2015 yılından beri Marsilya’da bulunan Compagnie Kontamine adlı dans tiyatrosu topluluğu ile çalışıyor ve topluluğun Mascara, La Blonde et L’arabe, Petite Mécanique Humaine adlı oyunlarında rol alıyorsunuz. Türkiye dışında da oldukça aktif bir şekilde çalıştığınızdan söz edebiliriz. Türkiye ve Avrupa’da yürüttüğünüz tüm bu tiyatro çalışmalarının size en büyük katkısı nedir? Yurt içi ve dışında yürüttüğünüz bu projeler arasında herhangi bir fark var mı?

İçinde yer aldığım farklı projelerde farklı becerilerimi kullanmış oluyorum, galiba en büyük katkısı bu.  Compagnie Kontamine bir dans tiyatrosu topluluğu ve burada koreograflar ve dansçılarla çalışıyorum, dolayısıyla bu oyunculuğun yanı sıra kendimi sahnede sözlerden başka, hareketle de ifade edebilecek bir alan sağlıyor. Bu sayede yeni bir şeyler öğreniyorum ve kendimi geliştiriyorum. Hâkim olduğum başka bir dilde de işimi yapabiliyor olmanın da tatminini yaşıyorum tabii.

Geçtiğimiz günlerde Moda Sahnesi’nde izleyicilerle buluşan Suzy Storck, oldukça özel bir yapım ve sizin oyunun yazarı Magali Mougel ile doğrudan bir tanışıklığınız var. Öncelikle oyunu Türkçe’ye çevirmeye nasıl karar verdiniz? Mougel ile bu konuda görüştüğünüzde neler yaşandı?

Ben Magali Mougel’in başka bir oyununu okuyup çok beğenmiştim ve bu oyunu çevirmeye hazırlanırken YeniPerform’dan Ferdi Çetin bu sezonki çeviri metin ve oyun okuması etkinliklerinden birini Magali Mougel’in Suzy Storck adlı oyunu ile gerçekleştirmek istediklerini söyledi ve çevirmem için teklifte bulundu. Çok güzel bir tesadüf oldu yani. Metni okudum, çok beğendim. Büyük bir zevkle Türkçe’ye çevirdim. Bu sırada Magali ile iletişim hâlindeydik tabii, Magali hemen akabinde bir yazarlık atölyesi verdi ve bu atölyenin çevirmenliğini de ben üstlendim. Kemal Aydoğan’ın Suzy Storck’u Moda Sahnesi’nde sahneye koymak istediği haberini kendisine iletince oyunun Türkiye’de sahneleneceği haberine tabii çok sevindi. Oyunu 2011’de yazmış ve 2013’te yayınlanmış, ilk sahnelenişi ise 2017 yılında olmuş çünkü tepkiler almış. Şu an Türkiye’de sahnelenmesi gerçekten çok önemli.

Suzy Storck’ta hem çevirmen hem de oyuncu olarak yer alıyorsunuz. Çevirmeni olduğunuz bir oyunda oyuncu olarak yer almak nasıl bir duygu?

Çeviri işi, yani bir metni, yaratılan bir dünyayı başka bir dilde anlaşılır ve hissedilir kılmak, zahmetli fakat bir o kadar da keyif verici bir uğraş. Sadece kelimelerin ya da cümlelerin bir başka dildeki karşılıklarını bulmak değil, bir metnin uyandırdığı duyguyu başka bir dile olduğu biçimde aktarabilmek. Bu yüzden, bunu yaparken hem oyunun genel duygusuna hakimiyeti beraberinden getiriyor –çünkü defalarca okuyup üzerinden geçip ister istemez içselleştirmiş oluyor insan- hem de karakterlerin ayrı ayrı derinliklerine inebiliyorsun, yine, dediğim gibi en doğru biçimde aktarabilmek için. Dolayısıyla kendi çevirdiğim bir oyunda oyuncu olarak yer almak tanıdığım bir şehirde dolaşmak gibi oldu. Provalarda da bu şehri yönetmenimizin rehberliğiyle ekiple beraber yeniden keşfettik.

Suzy Storck’ta kullanılan dil oldukça çarpıcı ve birçok tekerleme, tekrar, ikileme de içeren bir dil. Oyunu takip ederken bu çeviri karşısında izleyicilerin gerçek anlamda büyük bir heyecan duyduğunu söyleyebiliriz. Bu çeviriyi yaparken nelere dikkat ettiniz? Oyunun orijinal dilinden de yola çıkarak Suzy Storck’un “dil”i üzerine ne söylersiniz?

Suzy Storck upuzun bir şiir aslında. Hem karakterler kendilerini ifade ederken hem de oyun içinde farklı bölümlerde önceki bölümlerden geriye dönülüp tekrar edilen kısımlar var. Tekrarın kuvveti çok ilginç. Hem metni daha da şiirselleştiriyor hem de sanki “Bakın, bunların altını çiziyorum,” der gibi bir yandan. Tekrarlanan cümleler, Suzy’nin tekrarlanan hareketleri, onun bundan bahsedişleri, aynı zamanda yabancılaşma etkisi de yaratıyor. Bu çeviriyi yaparken hem anlamda asla sapma olmadan birebir aynı bilgi ve duyguyu vermeye hem de metnin şiirselliğini korumaya dikkat ettim. O kadar ince düşünülmüş sözler var ki, “Orijinal metindekiyle aynı anlamı koruyarak nasıl ifade ederim,”i düşünerek ilerledi hep. Umarım bunu becerebilmişimdir.

Sıradan hayatlarımızı, belki de daha özelinde Suzy Storck gibi dışarıdan bakıldığında sıradan gibi gözüken kadınların ev hayatlarını anlatan bu oyun, oldukça hicivsel olduğu gibi bize yaşantımızı sorgulamak için de yeni bir kanal açıyor. Sizin için bu oyunu ve Suzy karakterini bunca gerçekçi ve içten yapan nedir?

Suzy Storck ve oyundaki tüm karakterleri içten yapan şey zaten hâl-i hazırda var olmaları ve hepsinde, ya kendimizden ya da tanıdığımız bildiğimiz kişilerden bir şeyler bulmamız ve oyunda duyduğumuz her sözün izlediğimiz her sahnenin bizde mutlaka bir karşılığı olmasıdır. Bizzat yaşadığımız ya da belki de her gün şahit olduğumuz bu sıradan (!) şeyler ile bir tiyatro oyununda karşılarınca bir şeylerle yüzleşiliyor sanırım. Bu yüzleşme bir sorgulamaya dönüştüğünde, sanatın tam da hedeflediği şey gerçekleşmiş oluyor.

Oyunun en dikkat çeken yanlarından birisi de “alt üst edilmiş bir kronoloji” ile akması. Bu gidiş gelişlere kitaplardan ve sinemadan epey alışığız ancak tiyatro sahnesinde bunca aktif ve geçişken bir şekilde görmek sanırım oldukça çarpıcı olsa gerek. Bu “alt üst edilmiş kronoloji”yi tiyatro sahnesinde aktarırken nasıl bir yol izlediniz?

Oyunun çizgisel olmayan bir zaman akışı var, Suzy’nin hayatından kesitlerle karşılaşıyoruz. En can alıcı anlarını, hatta dönüm noktalarına şahit oluyoruz bu kesitlerde. Magali Mougel oyunun metnini zaten bu şekilde tasarlanmış ve yazmış ve bunu gerçekten ustalıkla yapmış olduğunu görüyoruz. Sahneye aktarımı ile ilgili kısma yönetmenimiz Kemal Aydoğan’ın yanıt vermesi daha yerli olacaktır tabii, fakat metin zaten böyle tasarlanmış olduğu için bize düşen metni takip etmek oldu.

Son olarak izleyicilere ne söylersiniz?

Bir buçuk yılın ardından tekrar izleyiciyle bir araya gelmek çok güzel bir his. Pandemi sürecinde ellerinden geldiği şekilde sahne sanatları çalışanlarına destek olmuş ve sezon açıldığından beri de salonlarda ve etkinlik alanlarında artık kavuştuğumuz sevgili izleyicilerimize çok teşekkür ediyorum.

*** Abdullah Ezik’in Suzy Storck ile ilgili olarak oyunun yönetmeni Kemal Aydoğan ile yaptığı söyleşiye ise buradan ulaşabilirsiniz.

*** Oyun ile ilgili daha fazla bilgiye ve oyun takvimine buradan ulaşabilirsiniz.

*** Suzy Storck oyun fotoğrafları Orçun Kaya tarafından çekilmiştir.