.

Okan Çil: “Yıllarca arzuladığınız şeyin dikenli bir yol olduğunu anladığınızda ne yaparsınız?”

okan-cıl-peygamber-ıthakı-yayınları

Abdullah Ezik

abdullahezik@gmail.com

Peygamber gerek ele aldığı hikâye gerekse tartışmaya açtığı meselelerle (özellikle de içerisinde bulunduğumuz coğrafya ve tarihsel süreçte) özel bir metin olarak değerlendirilebilir. Bu noktada sizin için Peygamber’in çıkış noktası nedir? Peygamber, nasıl bir ruhsal iklimin sonucu olarak gün yüzüne çıktı?

Peygamber, genel anlamda bir aile trajedisini anlatıyor. Bu trajediyi yaratan şeylerin başındaysa sevgisizlik, ayrımcılık ve rekabet geliyor. Esav’la Yakub’un giriştiği iktidar mücadelesi, Tevrat’ta üç beş sayfalık yer kaplasa da serüven, galip olandan yana akıyor. Arkada kalan, kandırılan, ömrü boyunca kötülenen ve kutsal metinlerde lanetle anılan Esav’a ne olduğuyla kimse ilgilenmiyor. İlk etapta benim dikkatimi çeken şey bu oldu. Ben de Peygamber’i onun açısından yazdım.

Beri yandan, Esav’la Yakub’un babası olan İshak’ın da kendi kardeşiyle bir yarası var ama bu yara, soyluluk-kölelik ekseninde ilerliyor. İbrahim’in ilk çocuğu İsmail, köle bir kadından doğuyor. Yaklaşık 14 yıl sonraysa soylu-hakiki eşinden İshak doğuyor. Soylu eş Sara, İshak’ın doğumunun ardından köle kadınla İsmail’in kabileden kovulmasını istiyor ve İbrahim onları kovmak zorunda kalıyor.

Peygamber, işte bu iki kaybeden ilkdoğanın, amcayla yeğenin duygudaşlığı üzerinden ilerliyor.

Romanın merkezinde ikiz kardeşler Esav ve Yakub’un hikâyesi yer alıyor. Bu ikizlik, hem işaret ettiği değerler hem de aykırılıklarla üzerinde durmaya değer özel bir mesele. Esav ve Yakub’un birbirlerini tamamlayan ve birbirlerinden ayrışan birçok yönünden söz etmek mümkün. Peki Esav ve Yakub, kendi hikâyelerini vücuda getirirken birbirleri üzerinde nasıl bir etkiye/güce sahiptir? Onları birbirine yakınlaştıran ve aynı oranda birbirlerinden ayrıştıran temel bağlam nedir?

Esav usta bir avcı, güçlü bir yiğit. Babası İshak hem bu yüzden hem de ilkdoğan olmasından dolayı onu varis olarak görüyor. Yakub’sa kendi halinde ve güçsüz biri ama manevi yönden daha baskın. Onu da anası Rebeka varis olarak görüyor.

Geleneksel anlamda peygamberlik, hüküm ve soyun liderliği Esav’a verilecekken Yakub’la Rebeka el ele vererek bir oyun oynuyorlar ve Esav’ın kutsanma hakkını ele geçiriyorlar. Bütün mesele buradan kopuyor ama Esav için asıl önemli olan bundan sonra yaşananlar.

Aslında aralarındaki rekabette Esav her zaman baskın. Bunu, Yakub’un her şeyi alttan almasında ve Esav’ın -yaşlandıklarında bile- ona “çocuk” diye hitap etmesinde görüyoruz. Bir de Yakub içten içe bir suç işlediğini biliyor, başının önde olmasının sebeplerinden biri de bu.

Esav yenilmişliğin verdiği öfkeyle savaşırken, Yakub pişmanlıklarla savaşıyor.

“İkizlik” ve “ikizler”, edebiyat, sinema, felsefe gibi birçok disiplinde sıkça işlenen başat bir konu. Tarihsel, kültürel ve mitik anlamda bu konunun izini farklı alanlarda sürmek mümkün. Esav ve Yakub da bu anlamda ikizler kültüyle beslenen/derinleşen iki karakter olarak ele alınabilir. Bu noktada Esav ve Yakub ortaya nasıl bir ikizler tablosu çıkarır? Bu ikizlik meselesi kendisine Peygamber’de nasıl bir alan/karşılık buldu?

İkizlik meselesi sadece bir çıkış noktası olarak mevcut. Zira Esav’la Yakub ne fiziksel ne karakteristik yönden birbirlerine benziyorlar. Onların ilişkisi başından beri hiyerarşik şekilde seyrediyor. İlkdoğan Esav olduğu için her şeyin varisi o olarak görülüyor. Etraftaki herkes de bu kültürel hakkı ona veriyor. Hatta Yakub bile. Zaten Yakub bir yerde ondan ilkdoğanlık hakkını “satın almaya” çalışıyor. Kendi meşruiyetini kurduğu şeylerden biri de bu: Abim ilkdoğanlığı bir tas çorbaya bana “verdi” diye düşünüyor. Esav’sa onu bir tehlike olarak görmediği için bu oyuna geliyor.

İsmail de zaten bu yüzden ona çocukluğunda, “İlkdoğan olmak hem büyük bir şans hem de büyük bir lanettir, Esav. İnsanı en güvendiği yerden vurur. Sen sen ol, kendinden başkasına güvenme. Gözünü her daim açık tut ve söylediklerimi asla aklından çıkarma: Benim yolum şu saatten sonra değişmez ama senin için her şey yeni başlıyor,” diyor.

Peygamber bir yandan Orta Doğu mitleri, diğer yandan kutsal kitaplar üzerinden gelişen, onlarla farklı noktalarda diyalog kuran bir yapıya sahip. Bu durum da hem metinlerarasılık hem de teolojik referanslar bağlamında önemli bir konu olarak değerlendirilebilir. Roman, Orta Doğu mitleri ve kutsal kitaplarla ne tür bir diyalog geliştirir? Kurgu ile kurgu dışı (kutsal kitaplar her iki tarafa da çekilebilir nihayetinde) kitapta ne tür bir yapıyı beraberinde getirdi?

Tevrat’ta ve İncil’de Esav’dan çok kötü şekilde bahsediliyor. Hatta Malaki 1:2-3’te şöyle geçiyor: Rab, “Esav, Yakub’un abisi değil mi?” diye karşılık veriyor. “Ben Yakub’u sevdim, Esav’dansa nefret ettim. Dağlarını viraneye çevirdim, yurdunu çölün çakallarına verdim.” Hatta Ovadya 1’de Esav’ın soyundan gelen Edomluların da aynı kaderi paylaştıklarından bahsediliyor. Yani Esav gibi, Esav’ın soyundan gelenler de lanetleniyorlar.

Esav çok kötüdür, beterdir. Peki ama neden? Ben bu sorunun peşine takıldım ama doğru düzgün bir neden bulamadım. Esav’ın katil, zani, gaddar vs. olduğuna dair şeyler var sadece ama bunlar da bana şüpheli geliyor. Zira Esav bu kadar kötü biri olsa babası Yakub onu niye kutsal bir makama getirmeye çalışsın ki? Esav da romanda böyle söylüyor zaten: “Beni dünyaya, dünya malına kanmakla suçluyorlar. İlkdoğanlık hakkını, peygamberliği bu sebeple kaybetmişim. Hâlâ böyle düşünenler var. Yahu benim dedem de babam da peygamber! Soyumda daha nice peygamber var! Bunların hepsi Tanrı’yla hemhâl oldular, bin türlü cefa çekip insanları doğru yola sevk ettiler. Bütün bunları bilen, onlarla dip dibe yaşayan ben, kendimi nasıl dünyaya kaptırırım? Böyle bir şey mümkün mü?” diyor.

Beri yandan Rebeka da Yakub’la beraber yaptığı oyunu insanların gözünde meşrulaştırmak için Esav’ın kötü biri olduğunu sağda solda anlatıyor. Onların çekişmesinin rahimde başladığını, Esav’ın yanında iblislerin prensi Samael’in, Yakub’un yanında da büyük melek Mikail’in bulunduğunu söylüyor.

Ben Peygamber’i yazarken Tevrat’taki temel olayları aldım ama bunları kurgularken Esav’ın da Yakub kadar iyi ve normal biri olduğu önkabulüyle yazdım. Böyle olunca da çatışma kendiliğinden yükseldi.

Peygamber

İktidar mücadelesi, bütün bir insanlık tarihine paralel bir şekilde okunabilecek oldukça başat bir tema/yapı. Nitekim romanda da kendisine yoğun bir karşılık bulduğu ifade edilebilir. Peygamber’de ne tür bir iktidar arayışı ve arzusundan söz edilebilir? Esav ve Yakub için iktidarın anlamı nedir?

Esav bütün Kenan’ın kumandanı olacağı, herkese adaletli şekilde hükmedeceği inancıyla yetişiyor. Yakub’un iktidarla kurduğu ilişki Esav’ınki kadar kurumsal değil, daha manevi. Tabii Yakub iktidara kavuşacağına inanmadığı için bunun üzerine çok fazla kafa yormuyor. İktidara kavuşunca da ölüm korkusu sebebiyle ata toprağını terk etmek zorunda kalıyor. Tabiri caizse cenneti cehenneme dönüyor. Zaten Yahudi kaynaklarında Yakub’un yıllar yılı sürgünde çektikleri de onun oynadığı oyuna bir kefaret olarak kabul ediliyor.

Romanın heyecanını çok fazla açık etmek istemiyorum ama genel anlamda söyleyebileceğim şey şu: Mesele iktidardan ziyade insanın kendisiyle kurduğu ilişkide gelip düğümleniyor ve okura şu soruyor soruyor: Yıllarca arzuladığınız şeyin dikenli bir yol olduğunu anladığınızda ne yaparsınız?

İktidar meselesinin bir diğer ayağı olarak dinden söz etmek mümkün. Hemen bütün dinler iktidarı tek bir kişide, tanrı/tanrıça tarafından seçilmiş kutsal kişide toplar, oradan kendisine pay biçer. Esav ile Yakub’un mücadelesinde de böyle bir durumdan söz etmek mümkün. Bu noktada Peygamber bağlamında iktidar ile din arasındaki ilişki nasıl şekillendi?

İnanç sistemleri mutlak bir gücün etrafında halkalanır. Bu sadece tek tanrılı inançlar için geçerli değildir, çoktanrılı inançlarda da tanrıların arasında bir lider/kral vardır. Yeryüzündeki hükümdarlar da kendilerini ya tanrının elçisi ya da bizzat tanrı olarak görürler.

Peygamber’in yazıldığı dönemde bir merkezi otoriteden bahsetmek zor. İnsanlar kabileler, boylar halinde konargöçer şekilde yaşıyorlar. Parası olanın, eli kılıç tutanın sözünün geçtiği bir töre hukuku söz konusu. Böyle bir devirde peygamberlik, yoksul ve güçsüzlerin kollandığı, adaletin tesis edilmeye çalışıldığı alternatif bir sistem sunuyor. Yani bildiğimiz anlamda kurumsallaşmış bir dinden söz etmek pek mümkün değil. Böyle olunca da kabilenin lideri, soyun sahibi, peygamberlik vs. genelde aynı kişide birleşiyor. O da insanları çekip çeviriyor. Tabii Yakub kutsanma hakkını aldıktan sonra sürgüne gitmek sorunda kaldığı için bunu pek gerçekleştiremiyor.

Yakub’un durumunu Pirus Zaferi’ne benzetebiliriz sanırım. Yakub yıllarca arzuladığı şeye kavuşuyor ama bu öyle bir yıkıntıya sebep oluyor ki bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Esav ve Yakup sürekli birbirleri ile mücadele hâlindedir. Öyle ki bir süre sonra aile bağları farklı bir noktaya doğru evrilir ve her şey aileden, aşktan, dostluktan, kardeşlikten geçerek başka türlü bir hâl alır. Esav ile Yakup arasındaki bu mücadele zaman içerisinde her şeyi tarumar ederken geriye ne bırakır? Esav ve Yakup arasındaki mücadelenin kırılma noktası nedir?

Romanın önemli karakterlerinden biri olan Yeret bir yerde şöyle diyor: “Kimi bizim gibi yiyeceğe açtır, kimi sevgiye, merhamete açtır, kimi de işte makama, mevkiye açtır… Dünya açların ihtiraslarına göre şekillenir Esav. Aç insan her şeyi yapar. Çalar çırpar, ne adalet gözetir ne liyakat.”

Esav’ın kırılma noktası, hakkına el konulmasından ziyade bunu kimlerin yaptığı ve nasıl yaptığında gelip toplanıyor. Bir yerde babası İshak’a, “Ailesinin ihanetine uğramış biri ne işe yarar?” diye soruyor. Evet, Esav kendini işe yaramaz ve yapayalnız biri gibi görmeye başlıyor. Ailesiyle arasındaki bağın da sahte olduğu düşünüyor. Onu mutlak bir kedere boğan şey işte bu.

Esav bu kederi n’aparsa yapsın üzerinden atamıyor. Yakub’u öldürmek bile bir çözüm değil onun için çünkü bir kere sınır geçilmiş, “günah” işlenmiş. Bunun telafisi de geri dönüşü de yok. Bir de bu yetmezmiş gibi, Esav’ı simgesel anlamda öldürmek için sürekli kötüleyip duran bir ana var ortada. Yeret’in onu, “Her şekilde kaybediyorsan, öyle bir kaybet ki yeryüzünde hiç kimse senin mertebene erişemesin. Serüvenin asırlar sonra bile dilden dile dolaşsın. Her şekilde kaybediyorsan, bırak seni kötüleyen ağıtlar kaplasın ortalığı. Gölgeni dahi görmeyenler sana lanet etsinler,” diye teselli etmeye çalışması da bu yüzden.