.

Nadan Özcan: “Bizler sokağız, sokakta bizleriz.”

Abdullah Ezik

abdullahezik@gmail.com

Abdullah Ezik, genç sanatçı Nadan Özcan ile sanat pratiği, dünden bugüne sanat anlayışının geçirdiği süreç, eğitimi ve Diyarbakır ile kurduğu bağ üzerine konuştu.

2015 yılında Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, Resim Öğretmenliği bölümünden mezun oldunuz. Öncelikle sanat eğitiminden geçmeniz, ilk pratiklerinizde okul ve hocalar, sizin için başlangıçta özel bir yerde dursa gerek. Bu süreçte aldığınız resim öğretmenliği eğitiminizin sizde nasıl bir etkisi oldu?

Şöyle anlatabilirim. Tam olarak istediğim şeyi aldım diyemem ama tabii ki etkileri oldu. Unutmadığım ve halihazırda görüştüğüm hocalarım var. Üniversite süreci çok farklı teknikleri denememe vesile oldu. Zaman bolluğundan kaynaklı farklı materyaller ile çalışan arkadaşlarım vardı. Onlar, neyi sevip sevmediğim konusunda kendimi tanımama neden oldu.

Sanat pratiğinizin ana hatlarıyla pentür ve duvar resmi üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz. Neden özellikle pentür ve duvar resmi? Bu iki türün sizin için anlamı nedir?

Benim babam boyacı idi ve bazen tuttuğu işlerde beni yanında götürürdü ve orda rulo, kesme fırçalar ile boyama yapardık. Büyük düzlemleri boyamak keyif vermeye başladı ve kendimi daha rahat hissettiğimi fark ettim, daha özgür, daha gerçekçi. Sonrasında resimlerimi de büyük fırçalar ile yapmaya başladım. Şu an dahi sayılı küçük fırçalarım vardır.

“Duvar resimleri ve sanat eserlerini galeri ve müze gibi geleneksel sergileme mekânlarının dışarısına çıkarmayı” hedefliyorsunuz. Bu oldukça iddialı ve aynı oradan önemli bir eğilim/tercih. Peki bu eğilimin/hedefin arka planında ne gibi nedenler yatıyor?

Bu konu hakkında düşüncelerim sokaklarda gördüğüm resim ve grafitilerle oluştu. Hızlı ve bir o kadar mesajları net ve ulaşılabilir olması, herkes tarafında her zaman gidip görülebilmesi, rahat ulaşılabilir halde olması benim için etkendi.

“Devlerin Aşkı”, T.Ü.A.B., 175 cm x 142.5 cm, 2022
“Düğün”, T.Ü.A.B., 200 cm x 175 cm, 2022

Sokaklar, günümüzde değeri daha da artan ve birçok sanatçı tarafından bir sergileme alanı olarak da değerlendirilen özel bir öneme sahip. Bu durum sizin için de geçerli. Peki sizce bu kuşak ile ilgili bir eğilim olabilir mi? 90 doğumlu sanatçılarda bu tür bir eğilimden söz edebilir miyiz?

Çevremde duyduğum ve bazen arkadaşlar arasında sohbet ederken de gözlemlediğimiz, genelde malzemelerin fiyat pahalılığı gibi bir sorun ile karşı karşıya kalıyoruz. Grafiti yapmak isteyen genç kardeşlerimiz malzeme sıkıntısı yaşadıklarından dolayı daha az iş yapmaya başladılar. Yeni yapılan yerleşim alanlarında iş yapılacak sınırlı alan olması bu işi yapan belli başlı insanların bu işten soğumasına neden oldu ve onlar da zamanla uzaklaştılar. Günden güne kendi yaşadığım şehirde de uygun alanlar azalmaya başladı. Şu an arkadaşlarımla gerçekleştirmeyi düşündüğümüz birkaç projemiz var. Onları hayata geçirmeyi düşünüyoruz. Bakalım zaman neler gösterecek.

Sokaklar sizin için nasıl bir anlama sahip? Sanat eserlerini sokaklarda sergilemek, sokaklarla bütünleştirmek nasıl bir değere hitap ediyor?

Sokaklar hayatın ta kendisi, gerçekler, korkular, mutluluklar, ölümler, geçmişin ve geleceğin temsilcisi. Sokaklar benim gibi sokakta resim yapan insanların şehirde varlığını hissettirmesi için en güzel kamusal alan. Seyirci ile direkt temas bana mutluluk verir. Bizler sokağız, sokakta bizleriz. Bizler sokakta hayatı yaşıyoruz ve işlerimizin de binlerce insana ulaşması kesinlikle her sanatçı için çok güzel bir duygu olsa gerek.

“İkon”, T.Ü.A.B., 174,5 cm x 124 cm, 2022
“Mavi ve Pembe”, Yağlı Kağıt Ü.A.B., 133 cm x 112 cm, 2021

“Popüler kültür”, “tüketim kültürü”, “kimlik”, “gelenek” ve “hafıza” sizin üzerinde durduğunuz ve üretimlerinizde vurguladığınız ana meseleler/kavramlar/konular. Siz bu kavramlara nasıl bir perspektiften yaklaşıyorsunuz? Bu kavram ve başlıklar sizin üretimlerinizde kendisine nasıl bir karşılık buluyor?

Ben 9 yaşından beri rap müzik dinleyicisiyim. Ama  rap müziğin Türkiye’de popüler olması, özellikle de son 2 yılda, beni hem şaşırttı hem mutlu etti, hem de üzdü; çünkü aşırı kalitesiz şarkılar ortaya çıkmaya başladı. Bununla birlikte rapçilerin giydiği kıyafetler, orijinal markalar, bu tür durumlar gençlerde, izleyicilerde, dinleyicilerde farklı bir aura oluşturdu. Her şeyimiz marka olmalı, orijinaller ürünler için para yeterli olmayınca bu sefer markaların taklitleri çoğalmaya başladı. Bu durum insanlarda bilinçsiz, kendi benliklerin uzak kimlikler oluşturmaya başladı ve zamanla kendi gelenekleri olan imaj ve metaforları unutmaya başladılar; çünkü her şey çok cezbedici ve ulaşılır bir durumdaymış etkisi oluştu. Ben resimlerimde bu yansımaları kendi bakış açımdan resim hâline getirmeye çalışıyorum ama bunu eskiyi de unutmadan, eleştirmeden, yeni, çağdaş bir dil ile birleştirmeye çalışıyorum

Kapitalizm ve kapitalizmin 2000’li yıllar ile başlayan hegemonyası etkisini birçok alanda gösterdi/gösteriyor. Sizin üretim pratikleriniz ve düşüncelerinizde de kapitalizm ile ciddi bir diyalogun söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bir çağ sorunu olarak kapitalizm ile siz nasıl bir hesaplaşma içerisindesiniz? Sanatsal düşüncelerinizde kapitalizmin karşılığı nedir?

Buna kısa bir cevap vermek istiyorum: Sanat eserlerimi yapabilmek için, insanlara ulaştırabilmek için bazen kapitalist tavırların içerisine girmek istiyorum ve bazen kapitalist oyunları bilerek, onları izleyerek bunu uyguluyorum. Sanatçılar güçlü olmalı, dertleri olmalı, para bir sanatçı için ikinci planda olmalı ama sanatçı gerektiğinde o kapitalist oyunları da oynamalı.

Geçicilik, moda, tüketim, hız gibi konular çağın belli başlı eğilimleri arasında sayılabilir. Siz bu durumun ortaya “çağdaş bir ikonografi” çıkardığını belirtiyorsunuz. Bu ikonografiyi nasıl tanımlıyorsunuz?

İkonografileri aslında bazı şeylere dair bir hatırlatma olarak kullanıyorum. Benim unutamadığım veya tekrar hatırlatmak istediğim sembolleri günümüzdeki benzerleri ile bir araya getirmeye çalışıyorum.

“Amed Guernica’sı”, D.Ü.A.B., 670 cm x 200 cm, 2018

Söz konusu bu paradoks ve meseleler, sizde nasıl bir absürdizm/ironi ile birleşiyor?

Kontrast renkleri bir arada sevdiğim gibi farklı konuları bir araya getirmeyi de seviyorum. Anlam karmaşası yaratmayı seviyorum resimlerimde. Böyle bakınca ne alaka demeyi seviyorum, bunun izleyicide de böyle olmasını istiyorum. İzleyici ve resim arasında dahi alakalı bir durum olmasın istiyorum. Renkleri seviyorum, canlılığı seviyorum, eğlenceyi, eğlenmeyi, bunları yansıtmayı seviyorum.

Sizin sanatsal üretimlerinizde tercih ettiğiniz renk paletinin de oldukça zengin olduğunu söyleyebiliriz. Eserlerinizde kışkırtıcı, renkli, canlı renk ve motifleri tercih ediyorsunuz. Bu tercihin arkasında nasıl bir düşünce yatıyor? Bu durumun sokak ile kurduğunuz etkileşim ile bir ortaklığı var mı?

Evet, renkleri seviyorum, onların insanlar üzerindeki etkileri hoşuma gidiyor. İnsanlara nefes aldırmak istiyorum resimlerimde. Karamsar bir hava olsun istemiyorum. Renk bakımından belki işlediğim kompozisyonda karamsarlık var ama ben renkleri işlerken hayatın iyi, güzel olan kısmından bakıyorum dünyaya. Sokaklardaki beton görüntüsü soğuk ve çıplak bir hava sunuyor izleyicilere, bense renklerim ile canlılık vermeyi hedefliyorum. Bakınca keyif alınacak cazibeli, kışkırtıcı renkler kullanmayı seviyorum, hatta yer yer boya tüpündeki rengi direkt kullanmak da çok hoşuma gidiyor.

“Ölüm”, Stor Perde Bezi ,Ü.Y.Pastel, 29,5 cm x 21 cm, 2021
“Kaktüs” Stor Perde Bezi ,Ü.Y.Pastel, 29,5 cm x 21 cm, 2021

Diyarbakır merkezli çalışan bir sanatçı olarak, yaşadığınız coğrafya üretimlerinize nasıl yansıyor?

Bazen olumsuz ama çoğu zaman olumlu. Buradan çok etkileniyorum. Her sokağında binlerce hikâye var ve siyasi kimliği güçlü bir şehir. Gelenek ve göreneklerine bağlı, tarihinde gizemli binlerce hikâye  olan  bir şehir; yöresel kumaşları, kendine has ağız lehçesi, kendine ait yemekleri, Mezopotamya’ya ait rivayetler, semboller, metaforlar beni onlarla günümüzü harmanlamaya iten muazzam bir şehir.

2020’de Diyarbakır’da bir grup sanatçı ile kurup geliştirdiğiniz HANGART’ın faaliyetleri ve kuruluş amacı nedir?

Hangart, evet, 4 arkadaş ile başlayıp zaman zaman sayısı artan azalan bir atölye aslında. Hangart’ta arkadaşlar ile hobi amaçlı dersler ve kendi çalışmalarımızı yaptığımız bir alan geliştirdik. Şimdi çok fazla bir şey söyleyemeyeceğim, çünkü oradan ayrıldım. Arkadaşlarım devam ediyor, bense kendi atölyemi oluşturma aşamasındayım. İşlerime kişisel atölyemde devam ediyorum. Şu an A4 Atölye Açık Sanat alanının proje koordinatörlüğü yapıyorum.

“Kraliçe”, Stor Perde Bezi ,Ü.Y.Pastel, 29,5 cm x 21 cm, 2021
“Portre 1”, Stor Perde Bezi ,Ü.Y.Pastel, 29,5 cm x  21 cm, 2021

İşleriniz 2014 yılından itibaren çeşitli sergiler aracılığıyla Diyarbakır, İzmir ve İstanbul’da izleyicilerle buluştu. Sokakları bir sergileme alanına dönüştürme arzusundaki bir sanatçı için bu tür sergiler nasıl bir anlam ifade ediyor? Bir parçası olduğunuz oluşum ve sergiler, size bu anlamda nasıl bir alan açtı? Ne tür imkânlar sundu?

Bunlar bence bir sanatçı için en güzel duygular. Yaptığım işleri artık izleyicilerin karşısına çıkarmak yaptığım işteki en güzel sahne benim için. Çünkü ilham aldığım yere geri dönüş yapıyorum. Karşılıklı olarak kucaklaşıyoruz, hasret gideriyoruz, her sergi, her şehir, yeni bir duygu, yeni deneyim ve tecrübeler, yeni hikâyeler ve yeni ilham kaynakları. Sergiler en güzel network alanları. İşlerle ilgili olumlu ve olumsuz okumaları yaptığımız sahneler aslında kendimi arayıp bulduğum, ne istediğimi çözdüğüm nadir sahnelerden biridir, özellikle de sergi açılışları bu anlamda çok önemli.