.

Kevser Güler: “Arşivler, koleksiyonlar, yalnızca belge veya bellek olmaları açısından değil; gerçekliğin tüketilemezliğine ilişkin kayıtlar, kanıtlar olmaları açısından da çok önemliler.”

Abdullah Ezik

abdullah.ezik@sanatkritik.com

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık iş birliğiyle hazırlanan “BURASI” başlıklı grup sergisi, tarihsel ve güncel imgelerin izini sürerek İstanbul’u kent ve ekoloji çerçevesinden yeniden düşünmeye davet ediyor. Kenti, doğal çevre açısından yaşadığı tarihsel, kültürel ve politik dönüşümlere dikkat çekerek ele alan sergi, çağdaş sanat yapıtları ile İBB Kent Müzesi Koleksiyonları ve Atatürk Kitaplığı Arşivleri’nden bir seçkiyi bir araya getiriyor.

“BURASI” sergisinde İBB arşiv ve koleksiyonlarından, İstanbul bağlamında kent, çevre ve doğa ile ilgili resimler, hat çalışmaları, haritalar, fotoğraflar, albümler, gazeteler, dergiler dahil çeşitli yayınlar ile kentin farklı tarihsel dönemlerinden günlük yaşama dair parçalardan oluşan bir seçki sergileniyor. Beraberinde, çağdaş sanatçıların kent bağlamında ekoloji ve çevre adaleti temalarını çeşitli perspektiflerden yorumlayarak ürettikleri yapıtlar sergide yer alıyor.

Adını Füsun Onur’un 1993 tarihli aynı adlı yapıtından alan “BURASI” sergisinde sanatçılar Ahmet Ziya Akbulut, Ali Sami Boyar, Ali Taptık, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burak Delier, Can Altay, Can Aytekin, Canan Tolon, Deniz Aktaş, Elif Naci, Erol Eti, Ezgi Tok, Ferruh Başağa, Feyhaman Duran, Füsun Onur, Gökçen Erkılıç & Ahmet Ünveren, İnci Eviner, Lara Ögel, Marina Papazyan, Mıgırdiç Civanyan, Muhtar Aykın, Mümtaz Yener, Nalan Yırtmaç, Nazmi Dayan, Nermin Er, Nilbar Güreş, Ömer Uluç, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Selma Gürbüz, Şemsi Arel, Sena Başöz, Şevket Dağ, Sinem Dişli, Yasemin Özcan ve Zeyno Pekünlü’nün eserleri yer alıyor. Sergide ayrıca haritalar, kentin üretim kültüründen parçalar, kartpostallar, yayınlar, evraklar ve dergilere katkıda bulunmuş veya bunları üretmiş, her birinin adı tespit edilemeyen pek çok başka üreticinin çalışmaları da sergileniyor.

Küratörlüğünü Yapı Kredi Kültür Sanat Sergiler Direktörü Kevser Güler’in üstlendiği sergi, 27 Şubat 2022 tarihine kadar Yapı Kredi Kültür Sanat’ın Galatasaray’da bulunan binasının 2. ve 3. katlarında ziyaret edilebilir.

Abdullah Ezik, “BURASI” başlıklı grup sergisinin küratörü ve Yapı Kredi Kültür Sanat Sergiler Direktörü Kevser Güler ile sergi, serginin hazırlanış süreci ve sergi kapsamında sanatseverlerle buluşan işler üzerine konuştu.

Geçtiğimiz günlerde Yapı Kredi Kültür Sanat’ta sanatseverlerle buluşan “Burası”, içerisinde şehre ve bu şehrin kültürüne dair birçok önemli eser içeren özel bir sergi olarak karşımıza çıktı. Öncelikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık iş birliğiyle hazırlanan bu sergi fikri nasıl doğru ve gelişti?

 “Burası”, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık iş birliğiyle doğdu. Pandeminin kentle ilişkiyi, bir arada yaşamaya ilişkin alışkanlıkları, beraberinde sanat izleme biçimlerini dönüştürdüğü bir dönemde, çevre adaleti teması bağlamında, kente ve doğaya çeşitli imge ilişkileriyle bakan bir sergi kurgulamak istedim. Çağdaş sanat yapıtlarıyla İBB Kent Müzesi Koleksiyonları ve Atatürk Kitaplığı Arşivleri’nden bir seçkiyi bir araya getiren “Burası” sergisi, küresel iklim krizinin ve çevre adaletsizliklerinin şiddetinin her gün daha hissedilir, daha görünür olduğu bu dönemde, İstanbul bağlamında bu sorulara eğilmek, bu soruları kültür ve sanat üzerinden yeniden düşünmenin nasıl olanaklar barındırdığına bakmak, yanıtları ya da ihtimalleri beraber keşfetmek için öneriler sunuyor. Kent arşivi ve koleksiyonlarından yola çıkan bu sergi, aynı zamanda, kamusal birikime ilişkin sorumluluklarımızı, kamu koleksiyonlarına ve arşivlerine dair sorularımızı, bu bağlamlarda haklarımızı ve taleplerimizi konuşabilmek için de vesile olabilir diye düşünüyorum. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat Bey ile bu olası sergi önerim hakkındaki görüşmelerimiz olumlu geçti ve ardından Atatürk Kitaplığı ve Kent Müzesi ekipleriyle bir araya geldik. İBB Müzeler Koordinatörü Zeynep Çulha Hanım’ın koordinasyonuyla yaklaşık bir sene boyunca birlikte çalıştık ve adını Füsun Onur’un 1993 tarihli aynı adlı yapıtından alan “Burası” sergisi doğdu. Sergide haritalar, kentin üretim kültüründen parçalar, kartpostallar ve çeşitli yayınlarla birlikte sanatçılar Ahmet Ziya Akbulut, Ali Sami Boyar, Ali Taptık, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burak Delier, Can Altay, Can Aytekin, Canan Tolon, Deniz Aktaş, Elif Naci, Erol Eti, Ezgi Tok, Ferruh Başağa, Feyhaman Duran, Füsun Onur, Gökçen Erkılıç & Ahmet Ünveren, İnci Eviner, Lara Ögel, Marina Papazyan, Mıgırdiç Civanyan, Muhtar Aykın, Mümtaz Yener, Nalan Yırtmaç, Nazmi Dayan, Nermin Er, Nilbar Güreş, Ömer Uluç, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Selma Gürbüz, Şemsi Arel, Sena Başöz, Şevket Dağ, Sinem Dişli, Yasemin Özcan ve Zeyno Pekünlü’nün eserleri yer alıyor.

Sergi Genel Görünüm-1

Biz sergi ile şu an buluşsak da aslında serginin hazırlık sürecinin önemli bir bölümü pandemiye denk geldi. Pandemi sürecinde bu sergi üzerine nasıl çalıştınız, hazırlıklar nasıl sürdü?

Ekim 2020’de başlamıştık sergiyle ilgili çalışmalara, yani bu sergi yaklaşık bir yılda doğdu. İBB Kent Müzesi ve Atatürk Kitaplığı uzmanlarının, çok değerli Dilara Tekin Gezginti, İrfan Dağdelen, Kerim Altuğ ve Osman Ocak’ın iş birlikleri ve paylaşımları sayesinde koleksiyonu ve arşivi tanımaya çalışarak başladım. Bu çalışmalar öncesinde, bu sergiyi yapmak konusunda beni motive eden karşılaşmalarım olmuştu bu koleksiyon ve arşivle. Biliyorsunuz, Atatürk Kitaplığı Arşivleri tarihçilerin, kent çalışan uzmanların, akademisyenlerin çok iyi bildiği ve etkin bir biçimde kullandığı bir kaynak. Genişleyen kapsamının çok büyük bir kısmı dijital olarak da erişilebilir durumda. Buradan dilerseniz linki de paylaşalım:

http://ataturkkitapligi.ibb.gov.tr/yordambt/yordam.php?sayfaOturumAc  

Bu link, arşiv çalışmaya ilgi duyan kültür ve sanat üreticilerinin de, basit bir kayıt işlemi ardından çalışmaya başlayabilecekleri kapsamlı bir birikimi erişilebilir kılıyor. “Burası” sergisinde görülen tüm haritaların, kartpostalların, fotoğrafların, yayınların yüksek çözünürlüklü versiyonlarına bu veri tabanı üstünden erişebiliyorsunuz. İBB ekipleriyle yakın çalışmamızla eş zamanlı olarak, evvelden bu arşiv üzerinde tarih, mimarlık, kentsel planlama, kent ekolojisi çerçevesinde çalışma yapmış, kendilerinin makaleleri ve sunumlarından tanıdığım pek çok uzman ve akademisyenle de görüştüm. Tüm bu paylaşımlar arşivin sergideki seçkisini besledi. Kent Müzesi koleksiyonunun kapsamına dair ilk bilgilerim ise yine sanat tarihi çalışmalarından, tezlerden, makalelerden, sunumlardan ve İBB’nin çeşitli sergilerinden veya tanıtımlarından geliyordu. Civanyan üstüne bir araştırma yaparken örneğin İBB koleksiyonundaki Civanyan resimlerinden haberdar olmuştum, aynı şekilde Selma Gürbüz, Mümtaz Yener, Ferruh Başağa, Erol Eti eserlerinden de. Osmanlı ve Türkiye sanayi ve emek tarihi çalışmaları bağlamında, Paşabahçe, Beykoz, Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası’ndan parçalar içerdiğini öğrenmiştim. Benim gibi akademik tez ve yayın okumayı sevenlerin pek çoğu karşılaşmıştır bunlarla eminim. Veya İBB’nin duyurularından öğrendiklerim vardı, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman resimlerinin koleksiyona katılmasında olduğu gibi. Sergiyle ilgili çalışmaya başladığımızda İBB Kent Müzesi uzmanlarının paylaşımlarıyla koleksiyonun genel kapsamına dair daha bütünlüklü bilgi edinme fırsatı bulmuş oldum. Beraberinde, mimar Duygu Doğan ve tasarımcı Sera Dink’le çalışmalarımızla serginin mekânsal yerleşimi gelişti. Pandemi pek çok iş sahasında olduğu gibi, bizlerin de çalışma biçimlerini etkiledi tabii. Uzaktan çalışmanın yeni yollarını keşfettik. Bir masa etrafında beraber çalışmalar yürüttüğümüzde de kapalı mekânlarda çalışmayla ilgili belirlenmiş uyarıları dikkate aldık. Süreçte covid-19 olanlarımız oldu, çalışmalarımız yeniden yeniden takvimlendi, planlandı. Sanıyorum pandemi döneminde çoğumuzun hissettiği belirsizlik, takvimlere güvensizlik ve aynı anda birlikte çalışmanın birbirimize karşı doğurduğu sorumluluk hissi bu çalışma sürecinin de temel deneyimlerini belirledi.

Sergi Genel Görünüm-2

“Burası” kapsamında İBB Kent Müzesi Koleksiyonları ile Atatürk Kitaplığı Arşivleri’nden yapılan önemli bir seçki ziyaretçilerle buluşuyor. Söz konusu bu koleksiyonlar üzerine çalışırken ne tür eserlerle karşılaştınız? Sergi için eser, harita ve görsel seçerken önceliğiniz neler oldu?

Öncelikle şunu paylaşmak isterim: “Burası” sergisinde, İBB Kent Müzesi Koleksiyonları ile Atatürk Kitaplığı Arşivleri’nden yaptığım seçki bu iki değerli birikimin kendi kapsamları içinde hakikaten çok sınırlı. İnanın, birebir bu serginin ilgileri, sormaya imkân tanıdığı sorular ve teması çerçevesinde dahi bu iki kaynaktan yola çıkan onlarca sergi yapılabilir. İBB Müze Koleksiyonu çeşitli dönemlerden yağlıboya resimler, kentin üretim kültüründen parçalar, fotoğraflar, müzik, zanaat veya inanç kültürüyle ilgili çalışmalar dahil oldukça geniş bir kapsama sahip. Atatürk Kitaplığı’nın da genişleyen kitap, yazma eser, atlas, harita, salname, gazete, kartpostal ve fotoğraf koleksiyonları hakkında kitaplığın internet sayfası üstünden detaylı bilgi almak mümkün. Ben, kentte paylaşılan mekânı, fiziksel olan ile toplumsal olanın kesişim alanında irdelemeye; kent bağlamında doğa ve çevre tahayyüllerinin dönüşümüne ve bu dönüşümü çevre adaleti perspektifiyle sorgulamaya odaklanan bir sergi fikriyle seçki için çalışırken süreci sanatçılarla, serginin kataloğunun yazarlarıyla, İBB ekipleriyle diyalogların beslemesinin, etkilemesinin olanaklarına yöneldim. Seçki de böylece kendini buldu. Sergiye davet ettiğim sanatçılardan Yasemin Özcan’la sohbetlerimiz, hem araştırma için filizlenme, kentte bitki ve kent tarımı gibi bir gündem oluşturdu, hem de Özcan’ın Bektaşi geleneğinde yaşamın kavranışına dair ilgisiyle İBB Kent Müzesi Koleksiyonu’ndan Ahmet Ziya Akbulut’un Kaygusuz Abdal resmini sergiye getirdi. Arşivden kent tarımına odaklanan bir seçki yapmak Ali Taptık’ın Bostancının Yemek Defteri çalışmasını davet etmek konusunda ilham verdi. Atatürk Kitaplığı arşivlerinde parklarla, kent bahçeleriyle ilgili geniş kapsamı görünce bu konulardaki çalışmalarını bildiğim Can Aytekin’le ve Can Altay’la konuşmaya başladık. Kartpostalların yine arşivlerdeki yoğunluğu ve belirli bir imgenin kalıcılığına dair talepleri Sena Başöz’le buluşmamıza vesile oldu. Jeoloji ve arkeoloji arasında yüzeyle, yaşamla ilgilenen, Göbeklitepe çalışmalarını bildiğim Sinem Dişli’yi bu sergiye davet ettiğimde, kendisi Yarımburgaz Mağarası üzerine çalışmak istedi. Onun araştırmasıyla İstanbul’un toprağına, zeminine bakan bir seçki yapma gündemi doğdu sergi için, İBB Müze Koleksiyonu’ndan Eser-i İstanbul seçkisi, Erol Eti’nin cam altı resmi, İnci Eviner’in 1993’ten Cevdet Paşa Tarihi ve Tevarih’i Â’li Osman çalışmaları bu bağlamla bir ilişki kurdu. Müze Koleksiyonu’ndaki Mıgırdiç Civanyan resimleri su temasını getirdi ve arşivden haritaları, kartpostalları, fotoğrafları bu odak etrafında incelemeye dair bir ilgi uyandırdı. Sergide, 20. yüzyılın başından İstanbul Şehir Kadastrosu: 4. Belediye Çevresi haritası ve 19. yüzyılın sonundan Boğaziçi Avrupa Yakası Genel Kanalizasyon Planı haritaları, su kemerlerini, sarnıçları, çeşmeleri, İstanbul’un su kenarı yaşamına dair çeşitli imgeler içeren kartpostalları seçmeme, Gökçen Erkılıç ve Ahmet Ünveren’in Bu Bir Çizgi Değildir çalışmasını davet etmeme ilham verdi. İBB Müze Koleksiyonu’ndan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Kariye resmi, Lara Ögel’in Liber I çalışmasını davet etmeye dair bir öneri sundu. Kutsallık kavrayışları bağlamında canlıların temsil edilmesi gibi bir tema belirince İBB Müze Koleksiyonu’ndan yazı-resimlerden bir seçki yapmayı ilginç buldum. Veya arşivlerde kişisel, toplumsal ve politik olan arasında mutlak bir geçişlilik içinde var olan kent ve özne imgeleri Zeyno Pekünlü’nün Bildiğim Her Şey adlı yapıtını davet etmek düşüncesini uyandırdı. İnci Eviner’le bir araya geldik ve kendisi sergi için Galatasaray Meydanı’na baktığı Meydan Korkusu adlı yapıtı üretti. Seçkinin oluşması hakkında nasıl bir yolculuk deneyimlediğimi bu örnekler biraz hissettirecektir tahmin ederim.  

Sergi Genel Görünüm-3

İBB Kent Müzesi Koleksiyonları ile Atatürk Kitaplığı Arşivleri bugün için bize neler söylüyor?

Hem müze koleksiyonu hem de kitaplık arşivi, İstanbul’un hafızası bağlamında muazzam olanaklar sunuyor. Şimdiye kadar bu arşiv ve koleksiyonlardan faydalanılarak kentle ilgili günlük yaşam, çevre, insan dahil kentliler, dönüşüm, planlama, enerji, su, çocuk, kültürel kapsamın genişlemesi, Türkiye sanat tarihi, müzelerin kurulması dahil çok çeşitli konu etrafında sayısız çalışma yapılmış. Bu sergi dahil, tüm bu çalışmalar İBB Kent Müzesi Koleksiyonları ile Atatürk Kitaplığı Arşivleri’nin söylediklerini duymak için de vesileler; ve bu çalışmaların çokluğu, çeşitliliği, koleksiyon ve arşivlerin “söylediklerini” tanımlamaya direniyor aslına bakarsanız. İyi ki direniyor! Çünkü arşivlerin ve koleksiyonların politik gücü tam da buradan geliyor diye düşünüyorum; yorumların, okumaların, soruların dönüşmesi konusunda sağladıkları olanaklardan, açıklıktan. Arşivler, koleksiyonlar, yalnızca belge veya bellek olmaları açısından değil, gerçekliğin tüketilemezliğine ilişkin kayıtlar, kanıtlar olmaları açısından çok önemliler. Arşivlerin, onları oluşturanın, kaydedenin, herhangi bir ideolojinin belirleme, görünmez kılma, yok etme kapasitesini aşan tarafları olur. Oluşturulma, bir araya getirilme stratejileri çerçevesinde söylediklerinin yanında bunlara rağmen söyledikleri, kendilerine rağmen söyledikleri olur, gelecekte söyleyecekleri olur. Koleksiyonları ve arşivleri tam da bu bakımdan gözümüz gibi korumayı kollamayı önemsiyorum. Gelişim süreçlerini ve erişim stratejilerini konuşmak için, sorumluluk almak için gerekli tartışmaları açmayı değerli buluyorum. İnandığım koleksiyon ve arşiv fikri, kültürel sermayeyi ve nesneyi yücelten bir biriktirmeyi değil, gerçekliğin inşa edilmesinde kullanılan referansları sarsma gücü taşıyan, bunu kendine rağmen de yapabilen izleri, sözleri, imgeleri korumak, kollamakla ilgili. Her tarihsel anlatıyı kendi referanslarıyla sınama ve sarsma kapasitesine sahip, aynı anda eksiklerini konuşabildiğimiz, ne var, nasıl var, ne yok, neden yok sorularını sorabildiğimiz bir kent arşivi ve koleksiyonu fikrinin politik ve dönüştürücü gücüne inanıyorum. İBB’de çalışan uzman ekipler hem bu birikimin oluşması hem halka açıklığı, hem de tartışılmasıyla ilgili özenli çalışmalar yürütmüş ve yürütmeye devam ediyorlar. Son dönemde yalnızca Atatürk Kitaplığı’nın etkinlik programını takip etmek dahi bu bağlamda ufuk açıcı oldu benim için.


Yelkenciler Caddesi ve Civarı Haritası
Tarihi bilinmiyor
İstanbul Şehir Kadastrosu: 4. Belediye Çevresi
İstanbul Şehremaneti Hey’et-i Fenniyesi
Harita Ölçek 1:200
72×101 cm
Hrt_009295
İBB Atatürk Kitaplığı Arşivleri

Sergi bünyesinde doğal bir şekilde gelişen kronolojik bir yapıdan da söz edebiliriz. Arşivden çıkan işler Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, çağdaş eserler de oradan bugünlere ulaşan geniş bir hat çiziyor. Tüm bu verilerden yola çıkarak, dünden bugüne “burası” olarak İstanbul, nasıl değişti ve arşivde/sanata kendisine nasıl bir yer buldu?

Kronolojik demek sorunlu olabilir, tam buna yönelmiyor sergi, fakat tabii tarihin başka dönemlerinden kente ve çevreye bakan çalışmaların olduğunu söylemek mümkün. “İstanbul nasıl değişti?”, çok kapsamlı bir soru. Neresi, hangi dönemlerde, nasıl değişti, uzun uzun sohbetler gerektirir tahmin ederim. Sergide bazı cevaplar bulabilirsiniz belki bu soruya. Özlem Günyol ve Mustafa Kunt’un sergi için ürettikleri birken iki adlı yapıtlarında örneğin, İstanbul’a has endemik bitkilerin yaşam alanlarının mega altyapı projeleriyle tahrip edilmesi dolayısıyla bu bitkilerin kentteki izlerinin silinmek üzere olduğunu öğreniyoruz. Sami Boyar’ın Yenikapı tablosu, bu semtin dönüşümüne dair düşünmeye teşvik ediyor, diyebiliriz. Nermin Er’in Karşılaşmalar adlı iki yapıtı ve arşivden kartpostallar İstanbul’da köpeklerin dönüşen yaşam koşullarına dikkat çekiyor. Yine fotoğraf ve kartpostallarda karşılaştığımız çeşitli dönemlerden İstanbul manzaralarıyla Burak Delier’in yapıtı Kurye’de izlediğimiz bugünün İstanbul’u kentin yoğunluğunun, hızının, telaşının nasıl değiştiğine dair imgeler sunuyor. Parkların ve meydanların nasıl dönüştüğünü görmek yine çarpıcı. Haritalara odaklandığınızda kentin genişlemesinin şiddetiyle de karşılaşıyorsunuz. Gökçen Erkılıç ve Ahmet Ünveren’in video çalışmasında, İstanbul’un kıyı çizginin dönüşümüne şahit oluyorsunuz. Marina Papazyan’ın 1942 tarihli Baklahorani (Tatavla Karnavalı) haberinden bir alıntıda rastladığı Eleniça’nın Tatavla haritasını oluşturduğu, mahallenin eski ve yeni yollarını, yapılarını, azizleri ve karnavallarını cinsiyet ifadelerine ilişkin bir merakla okuduğu Dimitri’s Binder adlı yapıtında da İstanbul’un toplumsal değişimi ve kayıpları gündeme geliyor.

(Solda) Bedri Rahmi Eyüboğlu-Kariye, 1955, Kontralit üzerine akrilik, 120X120 cm, İBB Kent Müzesi Koleksiyonu
(Sağda) Lara Ögel-Liber I, 2021, Keten cilt bezi üzerine yaldız baskı, huş çerçeve 49X35 cm, 3 adet

Söz konusu bu serginin bir diğer ilgi çekici yanı şüphesiz arka planında yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının desteği/katkısı. “Burası” sergisinin hazırlanış sürecinden de yola çıkarak, son dönemde giderek gelişmekte olan kamu kurumlarının sanata olan bu ilgisini nasıl yorumlayabiliriz?

Kültür ve sanat üretimi için altyapılar ve destek sistemleri oluşturmada kamu kurumlarının görev ve sorumluluklarını üstlenmelerini olumlu buluyorum. Bu altyapıların ve sistemlerin kültür ve sanata katkısı, çoğulculuğu ve katılıma açıklığı her gün yeniden test edilecek, edilmeli. Kamu ya da değil, tüm kurumsal yapılar, sanatçılardan, kültür ve sanat üreticilerinden öğreniyor. Sanatçıların, küratörlerin ve tüm üreticilerin bu sorumluluğu üstlenmelerini önemsiyorum. Eleştirilebilen ve bu eleştirilere cevap verebilen kurumsal yapılar ancak böyle ortaya çıkabilir. Bu kurumsallıktan, katılaşan bürokratik süreçleri, tabi olmaya mecbur eden sistem ve süreçleri değil, sürdürülebilir, kamusallaşabilir, demokratik eylem modellerini anlıyorum. Sanatçıların, kültür üreticilerinin çalıştıkları herhangi bir kurumla üretimin tüm koşullarını detaylarıyla planlayabilmeleri, gelecekteki üretim ve iş birlikleri için modeller ortaya koyabilmeleri, tartışılabilecek bir standart oluşturabilmeleri çok değerli.

Bu sergiyi İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık iş birliğiyle gerçekleştirdik. Kent Arşivleri ve Koleksiyonlarından bir seçkiyle çağdaş yapıtları bir araya getiren bir kurgu yaptık. Sergi 21 Eylül’de açıldı ve 27 Şubat’a kadar Yapı Kredi Kültür Sanat’ta ilgilileri bekliyor. Sergi, serginin kataloğu ve tüm etkinlikleri ücretsiz olarak izleyici ile buluşuyor. Kataloğun basılı kopyasını sergi mekânından edinmek mümkün. Aynı zamanda YKKSY internet sayfasından da dijital kopyasına ulaşılabilir:

https://images.ykykultur.com.tr/upload/document/593ccc2a-b595-4887-8709-7396e3d29606.pdf

Özlem Günyol & Mustafa Kunt- birken iki , 2021, İnteraktif yerleştirme, 28 değişken ölçülerde ceviz ağacından baskı kalıbı ile çalışma tezgâhı, 90X110X200 cm

“Burası”, aslında İBB ve kütüphane arşivinden çıkan eserlerin yanı sıra bünyesinde birçok çağdaş sanat eserini de barındırıyor. Arşiv ile çağdaş sanatın İstanbul gibi ortak bir paydada buluşması oldukça dikkat çekici. Arşiv ile çağdaş sanatı böyle bir başlık etrafında birleştirme düşüncesi nasıl gelişti?

Modern bilgi rejimlerinin eleştirisi müzecilik ve sergileme pratikleri bakımından böyle bir pratikle yorumlandı diyebiliriz kısaca. Sanat yapıtlarıyla arşivlerin, bilimsel araştırmaların, günlük kullanım nesnelerinin, popüler kültür ürünlerinin birlikte sergilendiği, bağlam, kategori ve tarihselleştirme sorusunu karmaşıklaştıran, imgenin bilme, bilgi, temsil ve iktidarla ilişkilerini kendi oluş tarzında bir soru olarak ortaya koyan bu tip sergiler son 20 yıldır daha çok karşımıza çıkıyor. “Burası” da sergi yapma yöntemi bakımından bu eleştirel modeli kat etme arzusuyla biçimlendi. Kent gibi bin türlü karmaşıklığı içeren bir çoğullukla çevre ve doğa bağlamında ilgilen bu sergiyi bu biçimde kurmak, tartışmaların kapsamını ve soruların ufkunu genişletmek iyi işleyecek diye düşünüyordum. Serginin yoğunluğuyla ilgili kararım da yine bu sorular etrafında netleşti.  Koleksiyon seçkisi, arşiv seçkisi, mevcut çağdaş sanat yapıtlarının daveti, sanatçıların sergi ile ilişki kurarak yeni ürettiği yapıtlar, serginin kendi oluş tarzına yönelik soru ve sorunları üstlenmeye cesaret eden bir sergi olduğunu da hissettiriyor bana, bundan memnunum.

Füsun Onur
Burası, 1993
Kalın metal sac
34×74 cm

Sergi çerçevesinde söz konusu bu arşiv çalışmasına paralel olarak birçok çağdaş sanat eseri de söz konusu. İnci Eviner, Canan Tolon, Ali Sami Boyar, Ali Taptık, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ömer Uluç, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Selma Gürbüz gibi birçok sanatçının işleri bu sergide yer alıyor. Sergi çerçevesinde birlikte çalışacağınız sanatçılara nasıl karar verdiniz? Tüm bu isimleri sizin için bu serginin parçası kılan ortak bir nokta söz konusu mu? Kimi sanatçılar “Burası” sergisine özel olarak birtakım üretimler de gerçekleştirdi ve serginin kimliğinin oluşmasında bu işlerin de oldukça önemli bir rolü var. Bu eserler ve sergi bağlamında taşıdıkları anlamlar üzerine ne söylersiniz?

Sergideki sanatçıların yaklaşık yarısının eserleri İBB Koleksiyonu seçkisinden geldi. Yukarıda andığınız isimlerden Ali Sami Boyar, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Ömer Uluç ve Selma Gürbüz bu isimlerden. Benim davet ettiğim isimler ise üretimlerini hevesle, hayranlıkla yakından takip ettiğim, bu sergiyle ilgilenebileceklerini düşünerek konuşmaya başladığım sanatçılar. Bu sergide bir araya gelmiş olmaları serginin teması ve sorularıyla ilgilenen çalışmaları dolayısıyla oldu. Çağdaş isimlerin bir kısmı yeni yapıtlar ürettiler. Yalnızca bu sergi özelinde de değil, sergiler bağlamında sanatçıların yeni bir yapıt üretme süreçlerine eşlik etmek, parçası oldukları serginin kendisi için de çok besleyici olur. Yeni yapıt üretmekle ilgilenen sanatçılarla önce İBB arşiv ve koleksiyonlarının kapsamı hakkında konuştuk, çalıştık. Bazıları doğrudan koleksiyonla ilişki kurmayı tercih ettiler, bazıları ise daha dolaylı yaklaştılar ya da yalnızca temayla ilişki kurmayı seçtiler. İstanbul’un kültür ve sanat üretiminin başka dönemlerinden çalışmaları kapsayan bu sergide, hem çağdaş sanatın da tarihselliğine ilişkin bir sözü olacak hem de bugününe dair konuşabileceğimiz yapıtların olmasını önemsedim ilk andan beri. Serginin adı Füsun Onur’un 1993 tarihli Burası adlı yapıtından geliyor. Sergi üzerine çalışmaya başladığım ilk haftalarda konuştuğum Füsun Onur’la sohbetimiz sırasında sergi nefes almaya başladı. Kente bakmayla ilgilenen bu serginin ismini, kent ve toplum üzerindeki baskının en kuvvetli olduğu dönemlerden birinden, Türkiye’nin 1993’ünden, paslı, metal bir plaka üzerine, dönemin duvar yazılamalarını andıran kırmızı bir boyayla yazılmış BURASI’ndan alması ilham verici oldu. Nalan Yırtmaç’ın 2019’dan resimleri ve Nilbar Güreş’in 2010’dan Çır Çır serisinden iki fotoğraf, kentin politik gerilimlerine, adalet sorusuna ve muhalefet biçimlerine vurgularıyla yaşamı olumlayan ve savunan eylem fikrine ilişkin okunabilecek kuvvetli imgeleriyle sergiye güç kattı diye düşünüyorum. Canan Tolon sergi için ürettiği Filiz yerleştirmesiyle, Deniz Aktaş 2021’den İsimsiz, Belirsiz ve Birikinti adlı üç yapıtıyla, İBB Kent Müzesi koleksiyonundan Mümtaz Yener, Mıgırdiç Civanyan, Elif Naci, Şemsi Arel resimleriyle bir arada çağdaş manzaranın, bugün manzaraya bakmanın soru ve sorunlarını da gündeme getirdiler. Ezgi Tok’un 2018’den Bir Ağaç Yaprağının Kararsız Hareketi adlı video yerleştirmesi, hem bir bitkinin kentte yaşamının gerçekliğinin bir kesitine sabırla bakışıyla, hem de belki sergide izdüşümlerle oluşturulmuş tüm haritaların temsil etme, indirgeme ve kontrol etme yöntemlerine de şerh düşmesiyle sergiye katılmasından çok mutlu olduğum bir yapıt.

Ezgi Tok
Bir Ağaç Yaprağının Kararsız Hareketi, 2018
Video Yerleştirme
Video 08’ 41’’
Kâğıt üzerine dijital baskı değişen boyutlarda

Sergi, ziyaretçileri kent ve ekoloji çerçevesinden İstanbul’a bakmaya davet ediyor. Son bir soru olarak, söz konusu bu başlıklar üzerinden İstanbul’a bakmak bize neler söylüyor?

Bu sorunun cevabını sergiyi ziyaret edenlerin vermesini tercih ederdim.

Küratörlüğünü Yapı Kredi Kültür Sanat Sergiler Direktörü Kevser Güler’in üstlendiği sergi, 27 Şubat 2022 tarihine kadar Yapı Kredi Kültür Sanat’ın Galatasaray’da bulunan binasının 2. ve 3. katlarında ziyaret edilebilir.

“BURASI” için özel olarak hazırlanan sergi kataloguna buradan ulaşabilirsiniz.