Abdullah Ezik
abdullah.ezik@sanatkritik.com
Abdullah Ezik, Kemal Aydoğan ile Moda Sahnesi’nin yeni oyunu Suzy Storck, oyunun hikâyesi ve pandemi sürecinde yürüttüğü çalışmalar üzerine konuştu.
Suzy Storck kocası ve çocuklarıyla yaşadığı küçük evinde sıradan bir hayat yaşamaktadır. Yeni doğan çocuğu ile ilgilenebilmek için artık çalışmaz; çamaşırları asmak ve günün olması gerektiği gibi işlemesi için gerekenleri yapmakla meşgul olur.
Fakat bir yaz akşamı, bir şeyler kontrolden çıkar. Suzy, sıcağın etkisiyle, tekrarlanan hareketlerin etkisiyle, artık batarak yok olur. Onu geçmişine götüren, vazgeçişlerinin farkına vardıran, hakiki arzulara göre yaşamaktaki acziyetini dile getirtecek bir anlık bir dikkatsizliktir. Sonunda durumun gerektirdiği şeye teslim olur.
Alt üst edilmiş bir kronoloji ile, Suzy Storck, tek çıkış yolunun trajik ve insanlık dışı bir biçimde ortaya çıktığı, birey olarak inkâr edilmiş bir kadının dramını yeniden inşa eder.
Yaklaşık 2 yıldır süren pandemi koşullarının ardından geçtiğimiz günlerde yeniden izleyicilerle buluştunuz. Öncelikle bir tiyatro emekçisi olarak maddi ve manevi anlamda nasıl bir dönemi geride bıraktınız?
Çok zor olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum. 13 Eylül 2021 itibariyle pandemide geçirilen süre olarak 18. ay doldu. Bu sürenin çok küçük bir bölümünde çalışıldı. Normal akışımız büyük oranda sekteye uğradı. Ekonomik bir çöküntü kaçınılmaz olarak yaşandı, yaşanıyor. Telafisi mümkün mü kesintisiz çalışmaya başlayınca göreceğiz. Bana göre devlet desteği olmadan bu bataktan kurtulmak mümkün değil. Ancak devletin özel tiyatroların yaşantısını nasıl süreceğine dair yeni bir vizyonu yok. Eskisi gibi devam edecekmiş gibi. Tam Türk tipi çözüm geçerli: Saldık çayıra Mevlam kayıra.
Bugüne kadar birçok önemli tiyatro oyununu yönettiniz ve çağdaş Türk tiyatrosunun önemli isimlerindensiniz. Evde geçen bu uzun sürede neler yaptınız? Çalıştığınız/hazırlandığınız yeni oyunlar oldu mu?
Öyle olmasa da iltifatınız için teşekkür ederim. Bir taraftan da verimli bir dönem geçti, geçiyor denebilir. Özel tiyatroların faaliyetlerini sürdürmesi için nasıl bir modele gereksinim var, problemi üzerine çokça düşünüldü. Bu konuda önemli bilgi birikimleri edinildi. Yaptığımız işin üzerine bu kadar yoğun bir biçimde düşünülmemiştir bir başka dönemde sanırım. Ben de aktif olarak bu süreçlerde yer aldım. Hâlâ da devam ediyor fikir alışverişleri, düşünce üretmeler. Kamu kurumlarını ve devleti özel tiyatrolarla belli bir model etrafında ilişki kurmaya sevk etmek için yapılıyor bu çalışmalar. Bir tür özel tiyatroların kamusal statüsünü belirlemek, sabitlemek, bunun bir hukukunu oluşturmak için yapılıyor bu çalışmalar.
Bunun yanı sıra kendi tiyatromuzun yaşantısı üzerine de düşünüyoruz. Repertuarı ne olsun vb. bu bağlamda yazılmış oyunları okuyorum çokça. Bir de şu an 3 arkadaşım ayrı ayrı oyun yazıyorlar. Onlara kıyıdan eşlik edip oyunlarını bitirmelerini bekliyorum. Bir tür kendi oyunlarımızı üretmek için girişilen faaliyet diyebilirim.
Bunların dışında Yeraltından Notlar romanını oynamak üzere hazırladım. Ekim ayında provalarına başlayacağız. Aralık ayında sanıyorum ki prömiyer yaparız. Ayrıca İlhan Sami Çomak üzerine bir oyun yazma ve yönetme isteğim var birkaç yıldır. Bu bahara doğru onun da realize olma ihtimali yüksek, üzerine çalışıyorum.
Kocası ve çocuklarıyla yaşadığı küçük evinde sıradan bir hayat yaşayan Suzy Storck’un hayatını anlatan aynı isimli oyun, geçtiğimiz günlerde Moda Sahnesi’nde izleyicilerle buluştu. Oldukça heyecan verici olan bu oyunun keşfediş ve hazırlanış sürecinde neler yaşandı?
Oyunu Reyhan Özdilek “yeni metin yeni tiyatro” çalışmaları çerçevesinde çevirmişti. Hatta mayıs ayında orada oyun okuma tiyatrosu olarak da sahnelendi. Yazarı Magali Mougel de katılıp bir atölye de yapmış. Ben bu atölyeye katılmadım, Reyhan bana ulaştırdı oyunu okumam için. Çok beğendim. Ancak hemen yapmaya karar veremedik pandemiden dolayı. Temmuz ayından sonra aşılarımızı olduk ve riski bir parça bertaraf edince oyunu bu sezon için sahnelemeye karar verdik. Kadronun kalabalık oluşu tereddüt ettirmişti ilk başta.
Sıradan hayatlarımızı, belki de daha özelinde Suzy Storck gibi dışarıdan bakıldığında sıradan gibi gözüken kadınların ev hayatlarını anlatan bu oyun, oldukça hicivsel olduğu gibi bize yaşantımızı sorgulamak için de yeni bir kanal açıyor. Sizin için bu oyunu ve Suzy karakterini bunca gerçekçi ve içten yapan nedir?
Annem de benzer bir hayat sürmüştü. Onu çok yakından gözlemlemiştim. Hatta annem hem Suzy hem de Suzy’nin annesi oldu zaman içinde. Bana bu kadar yakındı oyun. Sonra kendimdeki Hanslıklar’ı da zaman içinde fark etmeye başladım. Bir zaman sonra da oyundaki koro gibi yaşadıklarımın üzerine mesafe alıp düşünmeye onu tarihselleştirmeye başladım. Bu nedenle oyunun biçimini de anlattığı olayı da yakından görmüşlüğüm var.
Oyunun en dikkat çeken yanlarından birisi de “alt üst edilmiş bir kronoloji” ile akması. Bu gidiş gelişlere kitaplardan ve sinemadan epey alışığız ancak tiyatro sahnesinde bunca aktif ve geçişken bir şekilde görmek sanırım oldukça çarpıcı olsa gerek. Bu “alt üst edilmiş kronoloji”yi tiyatro sahnesine aktarırken nasıl bir yol izlediniz?
Bu aksayan kronoloji zaten yazarın tercihi. Düzçizgisel bir zamanın içine hapsedip bizim uyuşturmayan, hem narkotik hem de konformist tarafımızı beslemek istemeyen bir tavır. Olayı, problemi görmemizi isteyen bir zaman akışı organize etmiş. Bunun seyirciyi aptal yerine koymayan bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Biz yazarın yazdığı “şeyi” anlamaya vakfettik kendimizi, onun sırrına ermeyi hedefledik.
Oyunun yönetimi konusunda gerek kronoloji gerekse genel mânâda ne tür bir yol izlediniz, nelere dikkat ettiniz?
Bir kere kurtuluşu için mücadeleyi seçmeyen, bayrağı alıp sallamayan, güçlü olmayı dışlak olarak yapmayan ama durumları anlamak konusunda sezgisi çok güçlü bir kadın vardı sahnede. Bu ezberlerimizi bozdu tabi. Önce güçlü mücadele eden bir kadına doğru yöneldik. Fakat bu gücün Suzy’e uygun olmadığını fark ettik. Suzy sistemi durduran bir eylemsizliğe doğru gidiyordu. Suzy kıpırdamak istemiyordu. Suzy sistemin çarkını çalıştırmayarak “kriz” çıkmasını problemin görünmesini, değişimin başlamasını istiyordu. O bildiğimiz biçimde mücadele eden kadın değildi. Bunu kavrayınca Suzy’inin bizi sevk ettiği yöne, sese, eyleme doğru hareket ettik.
Suzy Storck’un oyuncu kadrosunda Aybanu Aykut, Reyhan Özdilek, Çağlar Yalçınkaya ve Mert Şişmanlar yer alıyor. Oyuncuların karakterlere hayat verişi de bana kalırsa oldukça uyumlu ve başarılıydı. Oyuncu seçimlerini yaparken nelere dikkat ettiniz?
Bence ekip çok uyumlu. Sadece oyuncular değil sahne tasarımını yapan Cansu Aslan, ışık tasarımını yapan İrfan Varlı, müziklerimizi yapan Dengin Ceyhan, asistanlarımız Sinem Kurt, Cem Burçin Bengisu, teknik ekibimiz Burak Kirpik, Halil Sarıbaş, Engin Adeka’nın da bu uyuma dâhil olduğunu düşünüyorum. Emeğin bu birliği olmaksızın kalbi, ciğeri olan işleri yapmak pek mümkün değil.
Oyunculardan Aybanu Aykut, Çağlar Yalçınkaya ve Mert Şişmanlar ile daha önce birlikte çalışmıştık. Birbirimizi iyi tanıyan insanlarız. Reyhan Özdilek ile tanışıyorduk ama ilk kez çalıştık. Reyhan oyunculuğuna dair örnekleri seyrettirdi, ikna oldum.
Son bir soru olarak, gerek bireysel gerekse Moda Sahnesi olarak yeni sezonda bizi neler bekliyor?
Sürprizlerle dolu bir sezon bizi bekliyor. Bu hem olumlu hem olumsuz şeyler içeriyor. Bir kez daha kapanırsa tiyatrolar ve uzun sürerse buradan çıkabilir miyiz bilmiyor. Kapanmazsa Yeraltından Notlar aralık ayında prömiyer yapacak. İlhan Sami Çomak ile ilgili oyun bahar aylarında sahneye çıkmış olabilir. Bunun dışında başka oyunlar da sürpriz yapıp sahnede yer alabilir.
*** Suzy Storck oyununun fotoğrafları Orçun Kaya tarafından çekilmiştir.