.

Gülçin Aksoy ve Asım Evren Yantaç ile “Ortak Mekik” Sergisi Üzerine Bir Söyleşi

Zeynep Nur Ayanoğlu

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin yürüttüğü, İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteklediği “Ortak Mekik: Dokuma Teknolojileri, Doğal Boyama ve Tasarım Merkezi Projesi” kapsamında Koç Üniversitesi Karma Lab’ın katkılarıyla düzenlenen Ortak Mekik Dokuma, Doğal Boyama ve Etkileşimli Teknolojiler Sergisi 2-16 Mayıs 2023 tarihleri arasında Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi Tek Kubbe Salonu’nda görüldü. Serginin iki önemli mimarı Gülçin Aksoy ve Asım Evren Yantaç ile söyleştik.

Söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkürler, Gülçin ve Evren Bey. Öncelikle her ikiniz de kendinizi tanıtarak bu sergideki rolünüzden bahseder misiniz?

Gülçin Aksoy: Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü öğretim üyesiyim. 90’lı yıllardan bu yana bu bölüm içerisindeki Halı Atölyesinden sorumluyum. Halı Atölyesi “tapestry” geleneği ile kurulmuş, zamanla güncel sanat üretimlerine açık hâle getirdiğim bir atölye. Aynı zamanda İstanbul Kalkınma Ajansı’nın (İSTKA) desteklediği “Ortak Mekik Dokuma Teknolojileri, Doğal Boyama ve Tasarım Merkezi” adlı projemizin ana mekânıdır.  Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi adına projeyi yürüten bir anlamda her şeye imza atan, her şeyden sorumlu olan kişiyim diyelim.

Ortak Mekik sergisini, projemizin çıktılarından biri olarak taahhüt etmiştik. Sanat alanında çalışan bizler için ise bu sergi projenin en önemli bölümüydü. Gerçekte bir sonuç değil, sürmekte olan eğitim, araştırma ve üretimlerimizde bir durak noktasıydı. Ekibim, öğrencilerimle birlikte öğrendik ve ürettik. Kendi adıma yanıt verirsem bu işin kolaylaştırıcılarından biriyim.

Asım Evren Yantaç: Ben de Koç Üniversitesi, Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü öğretim üyelerindenim. Aynı zamanda KUAR Yaratıcı Endüstriler Araştırma ve Uygulama Merkezinin altında konumlanan KARMA Gerçeklik Laboratuvarının eş direktörlüğünü İvon Bensason ile birlikte üstleniyoruz. 2000’li yılların başından bu yana etkileşim tasarımı ve kullanıcı deneyimi alanında araştırma ve tasarım faaliyetleri yürütüyorum. 2019 yılında İSTKA desteği ile kurduğumuz KARMA Lab, etkileşimli deneyim tasarımcıları, grafik ve anlatı sanatçıları, psikoloji ve nörobilim uzmanları, mühendisler ve bilgisayar bilimcilerinden oluşan çok disiplinli ekipleri bir araya getirir ve etkileşimli deneyim tasarımı alanında deneysel çalışmalar yürütür. Projeye etkileşim tasarımı alanında eğitim, danışmanlık ve geliştirme desteği sağlıyoruz.

Çok partnerli bir iş söz konusu. Bu iş birliği nasıl doğdu?

Gülçin Aksoy: Proje ortağımız İKSV Çap Programı. Birçok iş birliğimiz var. Bunlardan en önemlisi ve neredeyse projenin başından beri birlikte olduğumuz Koç Üniversitesi KARMA Lab. Başlangıçta aklımda Halı Atölyesinin olanaklarını genişletmek, teknolojik alt yapı oluşturmak, zaten açık olan atölyeyi, kullanım ve materyal açısından da zenginleştirmek fikri vardı. Daha sonra bu fikre Geleneksel Bölümünden Reyhan Polat’ın doğal Boyama Atölyesi düşüncesi  eklendi. Derken nazımın geçtiği sevgili öğrencilerim, tanıdık eş dost bir araya gelerek projeyi yazdık, İSTKA’ya Yaratıcı Endüstriler alanında başvurduk ve kabul aldık.  Bütün bunlar pandeminin başlangıcında zor zamanlarda gerçekleşti. Proje; dokuma, doğal boyama ve teknoloji üçgeninde, bunlar arasındaki etkileşimler ve dönüşümler araştırmalar üzerine kurulu olduğundan Sevgili Meriç Öner’in tavsiyesi ile Koç Üniversitesi KARMA Lab ile kontak kurduk. KARMA Lab’ın eş kurucu ve yöneticisi Asım Evren Yantaç ve ekibi ile tanıştık. Böylece şimdiye kadar süren bu şahane iş birliğinin temelleri atılmış oldu. Sevgili Evren ve ekibi bizlere etkileşimli teknolojiler ve deneyimler konusunda eğitim verdiler, öğrencilerimiz karşılıklı olarak atölyelerimizde birlikte çalıştılar, projelerimizi birlikte geliştirdik, Ortak Mekik sergisini ortaya çıkardık. Arka planda ise Karma Lab ile hâlen üzerine çalıştığımız çevrimiçi arşiv çalışmamız devam ediyor.

Serginin adını, Ortak Mekik’i görür görmez çok sevdim. Sergiye dair ne söylüyor bu isim?

Gülçin Aksoy: Projeyi yazarken, malum, kapsayıcı bir başlık bulmak gerekir. Bunu dışında kısa toparlayıcı bir isme de ihtiyaç var bence. Hepimizin çok sevdiği Ortak Mekik adı, tartışmalarımız sırasında birden ağzımdan çıkıverdi. Bu refleks çok doğaldı bir yandan. Çünkü Halı Atölyesinde yıllar içerisinde yaşanan iş birlikleri, beraber ve tek başına bir araya gelişlerle birlikte öğrenmek deneyimi Ortak Mekik’in zeminini hazırlamıştı. Bu, Halı Atölyesindeki bir araya gelişlerin, bu tür üretimlerin ilki olmasa da en kapsamlısı. Süreç boyunca bu yöntem ve üretme pratiği bir tür atölye adabı gibi içeride olan herkese bulaştı. Ortak Mekik ise bu bulaşıcılığa oturan müthiş bir başlık oldu. Projeyi yazan, uygulayan, bizimle birlikte çalışan üreten tüm ekibimizle mekik tadında bir ortaklık inşa etmiş olduk. O kadar içeriden beslenen bir isim ki sergimize de bu ismi koymak konusunda hemfikirdik. Doğrusu ortak mekik ruhunun serginin her anında hissedildiğini düşünüyorum.

“Dokuma, doğal boyama ve etkileşimli teknolojiler sergisi” diye bir alt başlığı var serginin. Etkileşimli teknolojilerden kasıt nedir ve dokuma ve doğal boyama teknikleri ile pratikte nasıl bir araya geliyor?

Asım Evren Yantaç: 80’lerden başlayarak günümüze doğru gündelik hayatın her alanına yayılarak büyüyen insan-bilgisayar etkileşimi alanı bugün artık gündelik hayatımızın olmazsa olmazlarından biri. En hızlı dönüşümü yaşadığımız bu dijitalleşme on yılında, 2020’lerde bilgisayarlar görünmez, giyilebilir, birbiriyle sürekli iletişim halinde olan, fiziksel ortam ve bu ortam içindeki insanların hareketlerini algılayan, anlamlandıran ve ona göre tepkiler veren deneyimlere imkân sağlar hale geldi. Genişletilmiş gerçeklik de bu gelişmelerin önemli bir dalı. Genişletilmiş gerçekliğin bileşenleri olan sanal, artırılmış, karma gerçeklik, “projection mapping” gibi dijital bilgiyi uzamsal olarak yaşadığımız fiziksel dünya giydirilmiş şekilde ya da kurgu üç boyutlu dünyalar içinde görmemizi, algılamamızı sağlıyorlar.

Bu gelişmeler nasıl iş yapma, öğrenme, eğlenme gibi birçok gündelik eylemi değiştiriyorsa, aynı şekilde medya, sanat veya hikaye anlatıcılığı gibi alanlarda da yeni ifade biçimlerine, yeni deneyimlere imkân sağlıyor. Bu projede de Ortak Mekik ekibi ile sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, “projection mapping”, hareket algılama teknolojileri, sensörlerin ne tip deneysel uygulama alanları olabileceğini uzun zamandır tartışıyoruz. Proje ekibinin merakı, ilgisi ve heyecanı KARMA Lab ekibini de çok motive etti ve ortaya sergideki heyecan verici işler çıktı.  

Sergi açılışında bir de performans gerçekleştirildi. Bundan bahseder misin, Gülçin?

Gülçin Aksoy: KARMA Lab’dan Asım Evren Yantaç, Egemen Ertuğrul, Betül Dinçer ve Müzisyen Deniz Taşar ile birlikte geliştirdiğimiz “Dokunursam Konuşur” adlı performans, klasik sayılabilecek bir dokuma tezgâhını, “kinect” hareket algılama sensörünü ve “unity engine” ile üretilmiş etkileşimli bir ses deneyimini içeriyor. Performans sırasında sergi salonunun altında yukarıdan görülebilen bir tezgâhta fiziksel olarak yapmakta olduğum dokuma, beden hareketlerimi algılayan sensörler sayesinde sese dönüşerek sergi salonuna aktarıldı. Dokumanın bedensel fiziksel hali hatta ötesindeki zihin onu algılayan dönüştüren teknoloji ile birlikte sese dönüşerek bir çeşit müzik oluşturdu. 

Yıllar önce ilkel bir hâlini Ha Za Vu Zu ile birlikte yine atölyede tezgâhlara direkt sensör bağlayarak gerçekleştirmiş ve müzik yapmıştık. Bu kez KARMA Lab ile birlikte farklı teknolojilerle daha çok bedenin dokuma eylemini sese dönüştürmeyi hedefledik. İlk gösterimi olan bu performans üzerine hâlâ çalışmaktayız ve tekrarlamak niyetindeyiz. 

Gülçin, sergide “İçinden Kol Geçen Puf” isimli bir işin var. Hem bu ismin esprisinden hem de aslında bir performans ve tasarım etkinliği olarak işin ortaya çıkış sürecinden bahset isterim.

Gülçin Aksoy: Birkaç yıl önce tasarlayıp prototiplerini yaptığım bu işi gerçekleştirmek için en doğru zaman buydu sanırım. İşi üretmek için elbette daha kolay ve hızlı yöntemler seçilebilirdi ama aynı zamanda projenin de adı olan Ortak Mekik sürecinde tüm grupla birlikte deneyimlenenler, bu işi yapmanın hem de bu şekilde yapmanın zamanının geldiğini düşündürdü bana. Mantığı çok basit olan minik bir cinlik içeren bu iş, iplerin sarılıp belli bir yöntemle iç içe geçirilmesiyle kullanışlı bir sanat nesnesine dönüşmesinden oluşuyor. Sonuçta ortaya çıkan pek de minik olmayan ip yığını, kol dışında bir alet ya da materyal kullanmadan biçimlendirilen, üzerine oturabileceğiniz bir pufa dönüşüyor. Üstelik yapıldığı temel malzemeyi saklamadan ortalığa sererek.

Bu işin üretilme aşaması işin bir parçası olduğundan bir performans olarak tasarladığım hazırlanma süreci için neredeyse tüm ekip bir araya geldi. MSGSÜ rıhtımında düzeneğimizi hazırladık. Bu süreçte kimseye fazla müdahale etmem gerekmedi. Kısa bir açıklamadan sonra ekip kendiliğinden inanılmaz bir ritimle organize oldu. Neredeyse tüm gün ip sardık. Aşırı derecede yorulduğumuz bu meşakkatli süreci kaydetmek gerekiyordu.  Sonuçta iplerin dönüşme sürecinde beden hareketimin vurgusu kollarımdaydı. Dolayısı ile işin yapılışına ve içeriğine tam da oturan “İçinden Kol Geçen Puf” ismi hiç zorlanmadan ve kuşkuya düşmeden yerini buldu benim için. Beden ve zihin ayrımını es geçen kendini puflaştıran bir eylemin adının bu olması hem çok eğlenceli hem de basit ve net geliyor bana.

Sergi metninde geleneksel olan ve olmayan formlar arasındaki birlikteliğe değiniliyor. Bu geçirgenlik ve alışveriş Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Dokuma Atölyesi’nin eğitim programı açısından nasıl okunabilir, Gülçin?

Gülçin Aksoy: Halı Atölyesi geleneksel “tapestry” bir anlamda klasik kilim tekniği üzerine temellenir. Bu geleneği her zaman içeride tutarak, hatta genel olarak dokumanın artı ve eksi olanın ritmi ile biçimlenen en temel olanına bağlanarak günümüz sanatı alanında üretimlere yüzünü dönen bir eğitim anlayışım var. Oysa akademide güncel sanat veya günümüz sanatı içerisinde üretim yapmak düz bir bakışla geleneğin reddiymiş gibi algılanıyor.  Benim bakış açımda veya güncel sanat alanı içerisinde ise geleneğe veya gündeliğe veya çağa dair herhangi bir bakış açısı masaya yatırılır, irdelenir, bulunduğunuz enlem-boylamda ve zamanda farklı bir içerik kazanır. Hem kişiselleşir, hem de sosyalleşir. Bence geleneksel olan hani hep kullanıldığı şekliyle, fonda bir dekorasyon nesnesi değil, bir yaşama biçiminin göstergesidir. Örneğin günde beş film izleyebileceğiniz şimdiki zamanda ihtiyaçlar, gereksinimler farklıdır. Bu farklılıklar arasındaki bağlantılar ve kopukluklardan bilgiyi üretmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitim de kuşak ihtiyaçları ile biçimlenir, biçimlenmelidir sanki. Fazla büyük sözlere gerek duymadan, geçmiş ve geleceğe dair bilgiyi önemseyen fakat yüceltmeyen bir tavırla şimdiyi yaşamak güzel bir eğitim olsa gerek.

Yine sergi metninde Ortak Mekik’in “sonuç değil, gelişmekte olan bir eylem” olduğu vurgulanıyor. Bu eylemin devamında neler var?

Gülçin Aksoy: İşte yine Halı Atölyesindeki birlikte öğrenme ve üretme meselesine varıyoruz. Sanatçılığımı ve sanat hocalığımı birbirinden ayırmayan, tüm bu süreci sanatsal varlık alanı olarak gören biri olarak, Ortak Mekik projesi ve sergisi de bu sürecin bir parçasıydı. Halı Atölyesinde yıllardır sürdürmekte olduğum sanat üretimi ve eğitiminin, orada birlikte-tek başına ürettiğimiz her şeyin tecrübesi ile ortaya çıktı. Her bir etkinlik aynı zamanda bir eylemdi. Bir ihtiyaçtan doğmuştu. Ortak Mekik de öyle. Orada birlikte olduğumuz sürece her yeni dönemin yeni katılımcılarla birlikte kendi eylemini doğuracağını düşünüyorum.

Süreç çok yorucu, hele de bu meşakkatli zamanlarda iki kat zor olmasına rağmen tüm proje katılımcıları hareketimizin devam edeceğine inanıyor ve çalışmaya canı gönülden razılar. KARMA Lab ile birlikte sergimizi, etkileşimimizi çoğaltma planımız var. Hatta bu konuda birtakım güzel önerilerle karşılaştık. Üretimlerimiz daha da gelişerek devam edecek gibi görünüyor.

Sergiye işleriyle katılan sanatçıların dijital sanat ve yeni medya alanı ile dokuma arasındaki tarihi ve kültürel bağlantıları araştırma sürecinde ne gibi mesele ve sorunsallar ortaya çıktı?

Gülçin Aksoy: Birçok başka etkinliklerin sanatçı söyleşileri, eğitimler, workshoplar ve araştırma gezilerinin yanı sıra Ortak Mekik sergisi projenin bir çıktısıydı. Proje  katılımcıları her alanda etkileşime ve eğitime tabi oldular. Hep beraber hem çalıştık hem de öğrendik. İlk sorun aslında alanlar arasındaki sınırları aşmaktı. Bu proje başından beri alanlar arasında işleyen bir proje olduğu için ilk iş eğitim sisteminde duvarlarını yükseltmeyi kendine marifet sayan alan bölümsel kapalılığı, aşmaktı. Mesela Resim Bölümü ve Geleneksel Bölümü öğrencileri birlikte çalıştılar. Öğrencilerin kendi konfor alanlarından çıkmalarını sağlamak, fikrilerinin ve araştırmalarının peşinden koşmalarını sağlamak, yöntemlerini üretmelerini sağlamak gerekiyordu. Fakat Halı Atölyesinde zaten en başından beri böyle bir eğitim fikri oturmuş olduğundan, öğrencilerin ve katılımcıların bir süre bocaladıktan sonra meseleyi anlamalarını sağlamak çok zamanımı almıyor doğrusu. Genel olarak dersler araştırmalar çizgisel bir tarih çizgisini takip ederek değil zamanlar arası ilişkiler bağlantılar ile ilerlediğinden ve KARMA Lab’ın da teknoloji konusundaki eğitimleri ve yardımları sayesinde birçok sorun aşabileceğimiz hâle geldi. Zaten öğrencinin önünü açmanız yetiyor. Alanı açtıktan sonra hiçbir şey onları tutamıyor. Aslında en büyük zorluk, projenin bürokratik sürecindeki değişkenliklerdi. Bütçenin ayarlanması ve çok düşük bütçelerle hareket etmek zorunda kalmak zorlayıcıydı. Ve elbette akademideki fiziksel olmayan camdan bölüm duvarları en büyük engeldi.

Koç Üniversitesi KARMA Lab bu projede “etkileşim tasarımı destekçisi” olarak yer alıyor. Bu kapsamda nasıl bir destek sundunuz, Evren Bey?

Asım Evren Yantaç: Gülçin ve Ortak Mekik ekibi proje akışını çok güzel kurgulamışlar. Sürece en baştan sahip olduğumuz bilgi ve deneyimi paylaşarak başladık. Sonra bizi dinleyen Ortak Mekik ekibi 5-6 aylık süreç boyunca fikir üretmeye ve bizimle paylaşmaya başladı. KARMA Lab ekibi olarak kimi zaman Halı Atölyesinde, kimi zaman KARMA Lab’da bir araya geldik, fikirleri değerlendirdik, dönüştürdük, prototipledik ve adım adım son haline getirdik. Bu tip etkileşimli mekansal deneyimlerin çok olduğu sergilerde laboratuvarda çalıştığınız yeterli olmayabiliyor. Mümkün olduğu kadar erken gerçek sergi alanına gidip, yerleştirme yaparak denemek gerekiyor. Bu sergiye beş gün kala alana girdik; ekipler yine bir arada çalışarak sergiyi son hâline getirdi. KARMA Lab ekibi kimi zaman fikir, kimi zaman deneyim tasarımı, kimi zaman teknoloji perspektifinden katkı verdi projeye. Aynı Ortak Mekik gibi biz de en çok bu deneyselliği, denenmemiş şeyleri denemeyi, birlikte süreçten öğrenmeyi önemsiyor ve seviyoruz. Biz de çok şey öğrendik projeden.

Son olarak, Ortak Mekik gibi teknoloji destekli işleri üretebilmede fon bulmak anahtar öneme sahip görünüyor. Özellikle kariyerinin başındaki sanatçıların maddi destek almadan üretmesi geleneksel sanatlara kıyasla nispeten daha çetrefil olabiliyor. Bu alandaki imkân ve zorluklara dair neler gözlemliyorsunuz?

Gülçin Aksoy: Fon bulmak zor olduğu kadar, proje yürütmek de zor. Maddi destek çok önemli fakat niyet üretmek ve dönüştürmekse bir yolu bulunuyor. Proje öncesinde Halı Atölyesi tamamen kendi olanaklarım ile yürüttüğüm bir yerdi. Yıllarca kendi bilgisayarım, kendi projeksiyonumla çalıştım. O koşullarda da birçok etkinlik gerçekleştirdim, gerçekleştirdik. Fakat Halı Atölyesinin hayalimdeki hâline kavuşması ancak birtakım fonlarla mümkün olabildi. Hepsi birbirine bağlı, diye düşünüyorum. Önceki deneyim ve tecrübelerle bu dönüşümü yapabildik. Fonlar sayesinde de günümüz teknolojisini yakaladık, fikirlerimizi çoğalttık. Bana göre öncelikli olan, bir şeyleri gerçekleştirme kararlılığına sahip olmak. Klişe gibi görünüyor ama hayal kurup peşine düşerseniz meşru hâle geliyor. Popüler kültürde başarıya ulaşmanın çeşitli yolları var, fakat ben bundan söz etmiyorum. Bilindik anlamda sistemde dans etmeyi çok iyi bilen biri değilim. Daha çok kendi tadımda alternatifler üretmeyi biliyorum ve bunu seviyorum. Sık sık söylediğim gibi: Her zaman bir alternatif vardır.