.

Bora Chung: “Öykülerimin böylesine tuhaf ve acımasız bir evrende tek başına mücadele veren yalnız okurlara teselli olmasını istedim.”

Semra Çelebi

2022 Uluslararası Booker Ödülü’nde kısa listeye kalan ve kısa sürede Türkiyeli okurun da kadrajına giren Lanetli Tavşan‘ın Güney Koreli yazarı Bora Chung “Öykülerimin böylesine tuhaf ve acımasız bir evrende tek başına mücadele veren yalnız okurlara teselli olmasını istedim,” diyor

Kapağındaki janjanlı tavşan kendine doğru çekiyor, eline aldırıyor, beni karıştır diyor. Sonra ilk cümleden itibaren sarıp sarmalıyor ve hikayeler ardı ardına akıyor. Tavşanın laneti sanki öyküden çıkıp okura uzanıyor. İthaki Yayınları’nın Korece orijinal dilinden Sevda Kul’un çevirisiyle Türkçe’ye kazandırdığı Lanetli Tavşan, başarılı kapak çalışmasından mıdır, karanlık ama kalplere umut kırıntısı ekmekten bıkmayan öykülerinden midir yoksa insanın yüzyıllardır tavşanla olan münasebetinin bir türlü iyi mi yoksa kötü mü olduğuna dair kararsızlığından kaynaklı bu hayvana duyduğu yoğun ilgiden midir bilinmez ama haftalardır çok satılan kitaplar arasında bulunuyor.

Yıllardır Alice’in yepyeni dünyalara ve hayatlara karışmak için peşinden koştuğu beyaz tavşanı takip etmekten yorulmayan Türkiyeli okur, bu sefer lanetli bir tavşanın kasvetli öykülerinin izini sürmeye karar verdi belki de, bilinmez. Malum dünya git gide daha felaket bir yer olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Zaman, haksızlığa uğrayanların, adalet yüzü görmeyenlerin, güçsüzlerin, hayal kırıklığına uğrayanların, umutsuzluğa kapılanların, öfkelenen, arzulayan, mücadele edenlerin, ihanete uğrayanların ve en nihayetinde bu hayattan istediğini alamayanların ya da almak için sürekli çabalamak zorunda kalanların tam karşısında kadranını işletiyor gibi. Bir gün ezilenlerin lehine ilerleyecek o akrep ve yelkovan ama o güne kadar belli ki herkesin kendi adaletini sağladığı karanlık intikam öyküleri ilgi görmeye devam edecek. 

Güney Koreli yazar Bora Chung’ın üç kitap yazdıktan sonra sadece Türkiye’de değil tüm dünyada Lanetli Tavşan’la tanınmasının nedeni belki de yukarıda saydığımız çağın insanını karakterlerine uyarlamaktaki marifetinde saklı: “Bu kitapta yer alan öykülerdeki bütün ana karakterler yalnızdır. Yaşadıkları evren genellikle acımasız, tuhaf hatta bazen büyüleyici veya güzel olsa da esasen uygarlaşmamış bir yerdir; adalet yerini bulsa, sonunda herkes ektiğini biçse ve gereken intikam alınsa da bu evrenin kasveti ve insanların yalnızlığı asla değişmez. Anlatmak istediğim buydu. Öykülerimin böylesine tuhaf ve acımasız bir evrende tek başına mücadele veren yalnız okurlara teselli olmasını istedim.”

Mitolojinin vazgeçilmez karakteri tavşan, lanetini kuşanıp kitaba adını verse de öykülerdeki karakterler çeşit çeşit. Kimi zaman klozetteki bir kafa, kimi zaman yaşamak isteyen bir robot, bazen konuşan bir el, kanı altından akan bir tilki veya canavarın tutsak ettiği bir oğlan… Kitaptaki öykülerin hiçbiri aynı tarzda değil. Kimi öyküde mitolojiye dalarken, bir diğerinde bir masal dinler gibi oluyorsunuz, bazısı distopik bir bilim kurgu, bazısıysa büyülü gerçekçi… 

Şu an Yonsei Üniversitesi’nde Rus dili ve edebiyatı dersleriyle birlikte bilim kurgu derslerini yürüten yazar, Rusça ve Lehçe eserleri Korece’ye çeviriyor aynı zamanda. Öykülerinde de Uzak Doğu kadar Slav etkisini görmek mümkün. Tabi bu sadece okur gözlemi. Peki o da aynı şeyi düşünüyor mu? Edebiyat dünyasına şimşek gibi giren Bora Chung’ı yakından tanıyalım dedik ve sorularımızı peş peşe sıraladık. 

Öncelikle Türkçe’ye ilk kez kazandırılan kitabınız Lanetli Tavşan’ın Türkiyeli okur tarafından heyecanla karşılandığını belirtmek isterim. Sizde de var mı bu heyecan?

Evet elbette! Yayıncım İthaki, çeviri ve yayın sürecinin her aşamasına dahil olmamı sağladı. Böylece kitabımın Türkiye’deki okuyucularıma giderek yaklaştığını hissedebiliyordum.

Lanetli Tavşan kaç dile çevrildi şimdiye kadar? Sizce daha fazla dile çevrilir mi?


Ocak 2023 itibariyle Türkçe, İngilizce, Bahasa Endonezcesi, Tayvan Çincesi ve Çince (Anakara Çin) dillerine çevrildi. Mart 2023 civarında Lehçe ve Fransızca versiyonları olacak ve 2023’ün sonlarından 2024’e kadar yaklaşık 10 dil daha gelecek.

2022’nin son aylarında kitabın Uluslararası Booker Ödülü’nde kısa listeye kaldığını öğrendik. Tam da Türkiye’de yayımlandığı sıralarda oldu bu. Ne hissettiniz bu haberi alınca? Bekliyor muydunuz?

Hayır, Lanetli Tavşan’ın bu kadar ilgi görmesini beklemiyordum. İngiliz yayıncım Honford Star uzun listeye alındığımızı söylediğinde şaka yaptığını sandım. Sonra bana kısa listeye alındığımızı söylediler ve ciddi ciddi bunun bir tür hata olduğunu ya da belki sonunda aklımı kaçırdığımı ve halüsinasyon gördüğümü düşündüm.

ÇEVİRMENLERİN BAŞARISI

Bugüne dek toplam üç roman ve üç öykü derlemesi kaleme aldınız ama Lanetli Tavşan tüm dünyada ses getirdi. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Çevirmen(ler)ime bağlıyorum. İlk tercümanım Anton Hur, Lanetli Tavşan’ı kendisi seçti ve hayal dünyamı İngilizceye çevirmekle harika bir iş çıkardı. Bu çalışma olmasaydı, kitabın varlığından kimsenin haberi bile olmayacaktı. Ama Bay Hur Koreli ve anadili Korece olduğu için diğer tercümanlarıma kıyasla bir avantajı var. Türkçe tercümanım Sevda Kul da kitabımı orijinal dilinden, Korece’den tercüme etti ve o da harika bir iş çıkardı. Türk okurlarımdan, eserin kusursuz bir şekilde “su gibi aktığı” yönündeki yorumlarını okudum. Bu, bir yazarın umabileceği en iyi sonuç ve Sevda’ya gerçekten müteşekkirim.

Lanetli Tavşan’da büyülü gerçekçi bir dil öne çıkıyor ve okuru içine çekiyor. Aslında bir nevi masal gibi ama aynı zamanda olaylar, duygular çok gerçek. Neden böyle bir tarz seçtiniz?

Bora Chung


Dünyada meydana gelen çeşitli olaylar görüyorum ve bazen işlerin farklı bir yöne gittiğini düşünüyorum. Oradan farklı yönleri hayal etmeye başlıyorum, sonra her şeyi daha ilginç hale getirmeye çalışıyorum ve bu düşünceler bir hikâye olarak son buluyor. Sanırım hayal kurma şeklim peri masalı tarzında ama gerçek hayatta gördüğüm şeylerin unsurları hikayelerde hala yaşıyor.

Bu tarza daha çok Güney Amerika edebiyatında rastlıyoruz. Hatta özellikle büyülü gerçekçilik deyince Marquez geliyor akla. Sever misiniz? Etkilendiğinizi düşünüyor musunuz?


Marquez’i hiç okumadığımı itiraf etmeliyim. Ne yazık ki Güney Amerika edebiyatı hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorum. Yani hayır, etkilenmedim. Bunun nedeni, erken yetişkinliğimden beri Rusça ve Lehçe kitaplar okumaya çok fazla zaman ayırmam. Kitaplar söz konusu olduğunda ilgi alanım çok dar.

“ODAĞIM İNTİKAM DEĞİL ADALET”

Öykülerde öne çıkan bir başka konu ise intikam. Genelde karanlık ve distopik öyküler ama bir şekilde intikam alındığı için okuru rahatlatıyor da. İnsanların acılarından ancak intikamla mı kurtulacağını düşünüyorsunuz?

Hayır. Her insan farklıdır ve insanlar pek çok farklı şekilde huzuru bulabilirler. Aslında söylemek istediğim şuydu: Keşke acılar hiç yaşanmasa. Keşke iyi insanlar haksızlıklara maruz kalmasa. Keşke öncelikli olarak intikam alma gereği duymasa. Ama bunu ancak haksızlık düzeltildikten sonra söyleyebiliriz. Odağım intikamın kendisi değil, biraz adalet duygusu. Ancak adalet yerine geldikten sonra iyileşmeye, yas tutmaya veya normal hayata dönmeye başlayabiliriz.

Güney Kore sinemasını düşündüğümüzde öykülerdeki korku öğesi şaşırtmıyor. Korku filmlerini sever misiniz? Öykülerinizdeki korku-heyecanı yüksek tutmanızın nedeni ne?


Korku, özellikle türe aşina olan okuyucular olmak üzere okuyucuların ilgisini çekmenin iyi bir yoludur. Gerçek hayatta da ne yazık ki geleceği bilmiyoruz, dolayısıyla korku hepimizin sahip olduğu evrensel bir duygu. Ve korku türünü seviyorum çünkü hikâyenin bir sonu var ve korkutucu durum bir şekilde çözülüyor. Rahatlamayı seviyorum. Gerçek hayattaki her korkutucu durumun eninde sonunda geçeceğini düşünmek isterim.

Öykülerde kapitalizme ve ataerkil toplum yapısına eleştiri de var. Bunlar ezilenlerin, ötekilerin, yok sayılanların hikayeleri aslında diyebilir miyiz?


EVET. Ezilenler, ötekiler ve görmezden gelinenler her iyi korku öyküsünün esas olarak ana karakterleridir. Ve ne yazık ki gerçek hayattaki korku hikayelerinin de.

Benim bu kitapta en çok sevdiğim öyküler (gerçi hepsini bir solukta okudum ama) Kafa, Lanetli Tavşan, Bedenleşme, Elveda Sevgilim, Yara İzleri ve Evim Güzel Evim oldu. Size sorsam hangileri dersiniz? Ve elbette neden onlar?


“Elveda Sevgilim”i ben de seviyorum çünkü onu bir bilimkurgu dersi verirken yazdım. Ders sırasında hikâyeyi rastgele düşündüm ve nasıl tepki vereceklerini görmek için öğrencilerime hikâyenin kısa bir özetini anlattım. Beğendiler, ben de hikâyeyi yazdım. Öğrencilerimin yazmama yardım ettiğini hissediyorum, bu yüzden beğendim.

“ROBOTLARA KARŞI TEK TARAFLIYIM”

Özellikle Elveda Sevgilim’de Asimov’un “üç robot yasası” eleştirisi var gibi… Ya da onu destekler nitelikte mi demeliyim? İnsanların robotların dünyayı ele geçireceği korkusu malum. Sizce haklılar mı?

Bu, öğrettiğim bilim kurgu dersinin bir parçasıydı. O haftanın konusu üç robot yasasıydı. Öğrencilerim üç robot yasasına dayalı denemeler veya kısa öyküler yazıyorlardı, ben de kendi öykümü “ev ödevi” olarak yazdım. 🙂

Asimov ilk olarak 1950’lerde üç robot yasasını yazdı ve şimdi, neredeyse 70 yıl sonra, yapay zekâ ve robotlar tamamen farklı bir şey olacak şekilde gelişti. Mühendisler ve bilim insanları robotları kontrol edebileceğimizi düşünürken, bilim geçmişi olmayan yazarlar robotların dünyayı ele geçireceğini düşünme eğilimindeler. Bence robotlar çoktan dünyayı ele geçirdi. Henüz bilmiyoruz. Ama ben hiç mühendislik okumamış bir yazarım, bu yüzden muhtemelen aşırı derecede tek taraflıyım.

İnsan bazı öyküleri okurken mitolojik bir öykü okur gibi hissediyor. Mitolojiye ilgi duyar mısınız?

Mitolojiyi seviyorum. Çocukluğumdan beri hep sevdim. Çocuklar için Kore mitolojisiyle başladım ve daha sonra diğer kültürlerin mitlerini ve tarihi metinlerini okumaya başladım. Görünüşe göre Orta Çağ’dan önce tüm kültürler, insanların dünyayı daha büyülü bir yer olarak gördüğü ve tanrılar, ruhlar, canavarlar ve hayaletlerle yaşadığı bir zamana sahipti. Bu tür bir dünya algısını seviyorum.

Az önce Marquez’i sormuştum ama merak ettiğim bir konu daha var. Rusya ve Doğu Avrupa üzerine çalışmalar yürütüyorsunuz. Slav edebiyatı üzerine doktoranız var, dersler de veriyorsunuz. Rus veya Sovyet edebiyatından ne kadar etkilendiniz öykü ve romanlarınızı yazarken? Hangi yönünden ve hangi yazarlarından daha çok etkilendiniz?


Rus ve Slav edebiyatlarını inceleyerek edebiyat teorisi, stiller, anlatım teknikleri ve anlatı yapısı hakkında çok şey öğrendim. Ayrıca Sovyet edebiyatından da distopya hakkında çok şey öğrendim 🙁 Andrei Platonov’u seviyorum, gerçekten orijinal ve çok tuhaf, inanılmaz derecede büyüleyici. Ve Lyudmila Petrushevskaya’nın konuşma tarzında yazmasından ve şok edici dürüstlüğünden gerçekten keyif alıyorum.

Başka kimlerin kitaplarını kütüphanenizden eksik etmezsiniz?

Mikhail Bulgakov: Usta ile Margarita’yı (Koreceye çevirdim), 20. yüzyıl Rus yaşamına dokunan tüm dini ve efsanevi sembolleri ve ayrıca onun o tuhaf ve komik bilimkurgu hikayelerini seviyorum. Vasily Shukshin, konuşma tarzındaki yazının ustasıdır ve gerçekten çok komiktir. Baştan sona okuyucunun tüm dikkatini üzerinde tutar.

“FELAKET HİKAYELERİNİN SONU OLMASI RAHATLATIYOR”

Son yıllarda bilimkurgu ile korku-gerilim karışımı distopik eserler (dizi, film, kitap) çok ilgi görüyor. Bunu neye bağlarsınız?
Küresel salgın, dijital çağ ve kendisi de bir tür bilim kurgu dünyası olan mobil teknolojisi çağında yaşıyoruz. İklim değişikliği ve diğer çevresel felaket tehditleri de çok yakın görünüyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, tüm kriz durumlarını daha da kötüleştirdi. Ve teknolojik gelişmeler sayesinde bu afet ve felaketleri gerçek zamanlı, fotoğraf ve videolarla sanki oradaymışız gibi yaşıyoruz, görüp duyabiliyoruz. Bence insanlar tehdidi hissediyorlar ve bir çözüm bulmaya çalışıyorlar ya da en azından bu felaketler hakkında hikayeler uydurarak neler olup bittiğini kabul etmeye ve/veya anlamaya çalışıyorlar. Çünkü hikayelerin bir sonu olmalı ve bir sonun olması insanı bir nevi rahatlatıyor.

Bu kitaptaki öykülerinizin dizi olarak çekilmesini ve bir dijital platformda tüm dünya izleyicisinin ekranına gelmesini ister misiniz?
Evet ve hayır. Hikayelerimi ekranda canlandırılmış görmeyi çok merak ediyorum. Aynı zamanda, herhangi bir film veya drama dizisinin, oyuncuların ve yönetmenin ayrı bir yaratımı olduğunu biliyorum. Görselleştirilmiş bir dizi kendi hikayelerimden tamamen farklı olacak. Bu gerçeği zarafetle kabul edecek bilgeliğe sahip olup olmadığımdan emin değilim.

Bir kadın yazar ve çevirmen olarak ülkenizde ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Hâlâ kurmacanın sansasyonel bölümlerinin doğrudan yazarın veya çevirmenin kendi deneyimlerinden geldiğine inanan bazı medeniyetsiz insanlar var. Mahrem sahnelerin benim kendi deneyimim olup olmadığını soruyorlar. Ayrıca bir kadın tercümanın kadın bedenleriyle ilgili bazı mahrem sahneleri nasıl yorumlayacağına dair bir yorum duydum.

Kurgu sadece kurgudur ve çeviri sadece iştir.

İlk kez Türkiyeli okurla buluştunuz. Sizinle yeni tanışanlar ve henüz tanışmayanlar için onlara ne söylemek istersiniz?
Merhaba! (Yaşasın bu kelimeyi biliyorum!) Tavşanın yeni yılı kutlu olsun!! Kitabımı okumuş olan okuyucularıma tüm kalbimle teşekkür ederim! Ve herkese: Umarım güvende ve sağlıklısınızdır ve yeni yılınız eğlence dolu geçiyordur!

Not: Bora Chung ile bu söyleşiyi ülkeyi sarsan depremlerden önce yapmıştık. Tek gündemin deprem olması gerektiği düşüncesiyle kendisine de danışarak röportajı bu zamana kadar bekletmeyi uygun gördük. Chung’ın hala çok satılanlar listesinin ilk sıralarında olan kitabının Türkiye’deki satışından elde edilen gelirini depremzedelere bağışladığını da belirtelim.